Daha önceki bir yazımızda[1] başlıktaki konuyu işlemiş ve Arapça orijinalinin sadece dört ayette geçtiğini belirtmiştik. O ayetlerdeki nimet, نعمة şeklinde idi. Bu yazıda ele alacağımız biri Mekki diğer üçü ise üç Medeni sürede bulunan dört ayetteki “Allah’ın nimetini anın. (użkurû ni’meta(A)llâhi)” şeklindeki ifadenin orijinalindeki nimet ise نعمت şeklinde yazılmaktadır. Bunun dışında her iki ayet grubundaki söz konusu ifadede herhangi bir yazım ya da anlam farkı yoktur. Ele alacağımız ayetlerin birinin çevirisi, bağlam gereği “Allah’ın nimetini (…) anın.” şeklindedir.
Kula yakışan şey, Allah’ın verdiği nimetlere şükretmektir: “Ey insanlar! Allah'ın nimetini anın. Allah'tan başka, sizi gökten ve yerden rızıklandıracak bir yaratıcı var mıdır? O'ndan başka ilah yoktur. Artık nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?” (Fatır, 35: 3). Ayetteki “Allah’tan başka bir yaratıcının olup olmadığı” sorusu, böyle bir ihtimalin olmayışına dikkat çekme amaçlıdır. Yani Allah’tan başka bir ilah yoktur ve O’na şirk koşmak nankörlüktür. İnsanın Allah’ı yaratıcı kabul edip sonra da Allah’ın ortaklarının olduğuna inanması apaçık bir çelişkidir.
Allah’ın verdiği “İslam” nimetine Allah’a itaat etmek suretiyle şükretmek gerekir.[2] Sözgelimi kadınları boşama, onlara eziyete dönüştürülmemelidir. Risaletin ilk yıllarında toplumsal bir talep olduğuna dair bir bilgimizin olmadığı boşanma hukukuyla ilgili kadın hakları konusunda Kur’an’da şöyle denilmektedir: “Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun ya da iyilikle bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için onları nikâh altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur. Allah'ın ayetlerini eğlenceye almayın. Allah'ın nimetini, size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve hikmeti anın. Allah'tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her şeyi bilir.” (Bakara, 2: 231). Boşama kararı verildikten sonra nihai süreye ulaşılmadan önce pişman olup evliliği sürdürme kararı almak mümkündür. Ne var ki bu izin, kadını boşama sürecini uzatıp istediği başka biriyle evlenmesini engellemek ya da fidye vermesini sağlamak amacıyla kötüye kullanılmamalıdır. Ayet, aile ilişkilerini ve ayakta kalması mümkün olmayan aile hayatına son verilmesini kurallara bağlamakta ve bunların ciddiye alınmasını istemektedir. Öğüt, Allah’tan gelince emir telakki edilmelidir. Allah’tan korkanlar, boşanma hukukunu Allah rızasına uygun bir şekilde yapmalıdırlar çünkü onlar Allah’ın her şeyi bildiği gerçeğini göz ardı edemezler.
Müslümanlar, onlara ümmet bilinciyle hareket etmeyi öğreten dosdoğru yoldan ayrılmaz: “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın nimetini anın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Al-i İmran, 3: 103). Kabilecilik ve ırkçılık gibi batıl fikirlerle insanların birbirlerine düşmesini engelleyecek en kuvvetli bağ dindir.[3] Günümüzde ülkeler, dinlere göre kurulsaydı daha az sınıra daha fazla iletişime sahip olmak mümkün olurdu. Ulus-devletler, insanlara dünyayı dar etmektedir. Ayrıca Müslümanların ulus-devletlere bölünmeleri, onları emperyalistlerin karşısında zayıf konuma getirmektedir. İnsanları etnisitelerine göre parçalamaya çalışan Batı dünyası, kendi aralarında yenin birlikler kurmanın, var olanları ise güçlendirmenin gayreti içindedir.
Allah’ın nasip ettiği İslam nimetini hatırdan çıkarmamak gerekir:[4]Ey iman edenler! Allah'ın nimetini anın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun ve müminler yalnızca Allah'a güvensinler.” (Maide, 5: 11). Bu ayete dair aktarılan iniş sebebine göre Yahudiler Peygamber (s) ve önde gelen sahabileri öldürmek için tuzak kurmuş ve bundan haberdar olan Peygamber (s), bu tuzağı boşa çıkarmıştı. Allah, kendisinden sakınan ve Allah’a güvenen müminleri korur.
Görüldüğü gibi şirk koşmak, Allah’ın nimetini hatırlamamak anlamına gelmektedir. Allah’ın azabından korkan müminlerin şükürleri ve itaatleri, Allah’ı anmalarına eşlik etmelidir.

Memleket Gazetesi 15.2.2018



[1] Kayacan, Murat, “Kur’an’da ‘Allah’ın nimetini anın.” Memleket Gazetesi 1.2.2018.
[2] Taberî, Muhammed bin Cerir (ö. 310/923), Câmiu'l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 24 c., Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000, V, 15.
[3] Maturidi, insanları kardeş kılan ilahî nimetin; Hz. Muhammed olabileceğini söyler ve “kîle (denildi)” lafzıyla bu nimetin İslam ya da Kur’an olduğunun da ifade edildiğini belirtir bkz. Mâturîdî, Ebu Mansur (ö. 333/944), Tefsiru'l-Mâturîdî, 10 c., Daru'l-Kütübi'l-İlmiye, Beyrut, 2005, II, 446.
[4] Endelüsî, Ebu Hayyan Esîru’d-Din (ö. h. 745), el-Bahru’l-Muhît fi Tefsir, 10 c., Daru’l-Fikr, Beyrut, h. 1420, IV, 195.