Kur’an’da “Şüphesiz Allah inanıp iyi işler yapanları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar.” ifadesi
Kur’an’da “Şüphesiz Allah
inanıp iyi işler yapanları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar (İnna(A)llâhe
yudḣilu-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti cennâtin tecrî min tahtihâ-l-enhâr).”
ifadesi, iki Medeni surenin üç ayetinde yer almaktadır. Bu yazıda söz konusu
ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Kur’an, müminlerle
kâfirlerin dünyadaki ve ahiretteki durumlarından şöyle söz eder: “Şüphesiz
Allah inanıp iyi işler yapanları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar.
İnkâr edenler ise (dünyada) zevklenirler ve hayvanların yediği gibi yerler.
Ateş onların varacakları yerdir.” (Muhammed, 47: 12). Cennete gitmek için tevhidi
bir iman ve o doğrultuda güzel işler yapmak gerekir. Her iyiliğe on
(Enam, 6: 160), bu iyiliklerin türü Allah yolunda infak ise yedi yüz kat ödül
verileceğine göre (Bakara, 2: 261) inanan kimseler için cennete gitmemek
-Allah’ın dilemesi hariç- neredeyse mümkün değildir. Bu kadar ilahi
merhamete rağmen, günah tartısında sevabı ağır basmayan kişinin
Müslümanlığından söz etmek kolay değildir. İman ve güzel işler yapmanın hedefi,
dünyada iyilik ahirette de Allah’ın rızası ve cennettir. Ahireti umursamayan
kâfirler ise genel itibarıyla dünya hayatından zevk almayı, yemeyi ve içmeyi
merkeze alırlar. Dünya nimetlerinden sonuna kadar faydalanmak, hayatın hedefi
haline gelince onların durumları, adeta otlayan hayvanların durumuna benzer.
Nasıl o hayvanlar sabahtan akşama kadar neredeyse kafalarını kaldırmadan yiyip
içiyorlarsa kâfirlerin durumu da onlar gibidir. Dünyada yaşanan onca sorunu,
haksızlığı vs. görmezden gelirler. İçlerinde az sayıda da olsa adalet için
çabalayanlar vardır ama onlar da dâhil kâfirlerin tümünün ahiretteki
nimetlerden bir payı yoktur. Müminleri cennet, kâfirleri ateş beklemektedir.
Dünya hayatında Allah’a
ortak koşmadan yaşamak ve vahyi ilkeler çerçevesinde güzel işler yapmak kolay
değildir. Zira iblis, Allah’ın dosdoğru yolu üzerine oturur (Araf, 7: 16) ve
cennete götürücü bu ikiliyi (iman ve salih amel) engellemek için vesvese verir;
kendisine tabi olan kötü kişileri bu yolda seferber eder. Şeytana ve
adamlarına karşı direnen Müslümanlar ahirette ödüllendirilecektir: “Şüphesiz
Allah inanıp iyi işler yapanları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Doğrusu Allah istediğini yapar.” (Hac, 22:
14). Allah’ın, yaptıkları nedeniyle iyi kullarını cennette ödüllendirmesi de
kötü kullarını cehennemle cezalandırması da kendi yetkisindedir. Hiçbir kimse
Allaha -hâşâ- farz üretemez. Allah her şeyin yaratıcısı olduğuna göre hüküm
de ona aittir. O, kulları hakkında adaletiyle hüküm verir.
Kur’an, iman ve salih
amel ikilisini istikrarlı bir şekilde sürdürüp vefat eden cennetlik kimselerin
giysilerinden de söz eder: “Şüphesiz Allah inanıp iyi işler yapanları içlerinden
ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada altından bileziklerle ve incilerle
süslenirler. Oradaki giysileri de ipektir.” (Hac, 22: 23). Bilezik, inci
ve ipek, Resulullah (s) döneminde, bazı kralların ihtişamının göstergesidir.
Dolayısıyla dünyada mal ve canlarıyla Allah yolunda mücadele eden müminler, dünyaya
eğilim gösterip o dönemin kralları gibi ihtişamlı bir hayatı hedeflememişler; o
tür bir lüksten uzak durarak Allah’ın rızasını ve ahirette hediye edeceği güzel
bahçeleri elde etmeyi hedeflemişlerdir. O müminler cennette, söz edilen krallar
gibi ağırlanacaklardır. Maturidi şöyle der: “Bir haberde belirtildiği gibi ipek
giysiler, dünyada onlara ahirette bize.”[1]
Görüldüğü gibi “Şüphesiz Allah
inanıp iyi işler yapanları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar.”
ifadesinin geçtiği üç ayette, tevhidi bir iman ile Kur’anî doğrular
çerçevesinde sürdürülen ve sona erdirilen bir hayatın ödülünün ahirette cennet
olduğu belirtilmektedir. Söz konusu ayetlerde, sırasıyla kâfirlerin zevk
peşinde koşmalarından ve ahirette alacakları cezadan; Allah’ın dilediğini
yapmasına hiçbir gücün engel olamayacağından; cennetlik kullara ikram edilecek
takı ve giysilerden söz edilmektedir.
14.12.2017 Memleket
Gazetesi
[1]
Mâturîdî, Ebu Mansur (ö. 333/944), Tefsiru'l-Mâturîdî, 10 c.,
Daru'l-Kütübi'l-İlmiye, Beyrut, 2005, VII, 403.