Kur’an’da “Allah’ı hakkıyla bilemediler.” ifadesi
Kur’an’da “Allah’ı hakkıyla
bilemediler. (Vemâ kaderû(A)llâhe hakka kadrihi)” ifadesi, ikisi Mekki
biri de Medeni surede olmak üzere üç ayette yer alır. Bu yazıda söz konusu
ifadenin geçtiği ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre
ele alınacaktır.
Tevrat’a inandığını
söyleyenlerin, son peygamber söz konusu olduğunda Allah’ın hiçbir insana vahiy
indirmediğini söylemeleri apaçık bir çelişkidir:
“Allah’ı hakkıyla bilemediler. Nitekim ‘Allah hiçbir insana hiçbir şey
indirmedi.’ dediler. De ki: ‘Öyleyse Musa’nın insanlara bir nur ve hidayet
olarak getirdiği kitabı kim indirdi?’ Siz onu kâğıtlara yazıp (istediğinizi)
açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediğiniz şeyler
(Kur’an’da) size öğretilmiştir. Sen ‘Allah’ de, sonra onları bırak, daldıkları
bataklıkta oyalanadursunlar!” (Enam, 6: 91). Anlaşıldığı kadarıyla Musa’ya
inandığını söyleyen Yahudilerin sözü itibar edilecek nitelikte değildir; çünkü
onlar Tevrat’taki ayetlerin bir kısmını açıklayan, bir kısmını da gizleyen ve Allah’a
teslim olmaktan uzak kimselerdir. Teslim olsalardı son peygambere tâbi olmak
suretiyle Tevrat’ın koruyamadıkları kısımlarını kolayca fark eder ve doğru yolu
bulurlardı. Doğru yolu bulmaya niyeti olmayanlara karşı yapılacak bir şey
yoktur. Sapkınlığı seçenler, ahirette de sonucuna katlanırlar.
Yaratılan her şey, yüce
Allah’ın kontrolündedir. Gökler ve yerin kıyamet günündeki halleri de buna dâhildir:
“Allah’ı hakkıyla bilemediler. Oysa kıyamet günü yer tamamen O'nun
avucundadır ve gökler sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından
münezzeh ve yücedir.” (Zümer, 39: 67). Allah’ın her şeyi yapmaya gücü
yetmesine rağmen, müşrikler O’nun ortakları olduğu iddiasındadır. Onlar,
Allah’a inanmakta ama O’nun eksiklikten uzak olduğunu kabul etmemektedir.
Hâlbuki onların, Allah’ın gökleri ve yeri ortaklarıyla idare ettiğine dair bir
kanıtı yoktur. Sadece zanna uymaktadırlar. Müşriklerdeki bu batıl anlayış
ile “Sizin merhametinizle ayakta duruyorum, ayakta duruyoruz.” diyerek ayakta
duramayan kullara bu derece değer atfetme anlayışı arasında bariz bir benzerlik
söz konusudur. Yine “Şüphesiz biz Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz.” (Bakara,
2: 156) demek yerine filanca ölmüş kişi için “Sen olmasaydın olmazdık.” demek
de böyledir.
Allah, peygamberleri
aracılığıyla kendisini kulların anlayabileceği şekilde tarif etse de insanların
çoğu, Allah hakkında zanlarına göre hareket eder ve bu zanlarını inanç haline
getirerek şirke düşerler: “Allah’ı hakkıyla bilemediler. Şüphesiz Allah
güçlüdür, yücedir.” (Hac, 22: 74). Allah’a şirk koşanlar, Allah’ın yaratıcı
olduğunu kabul etmelerine rağmen, sadece O’nun hak ettiği kulluğu, hem O’na hem
de onun yarattıklarından bazılarına yapmaktadırlar. Allah’ın dışında melekleri,
hayvanları, cansız varlıkları ilah edinen insanoğlu, genellikle kendi türünü
yani insanları ilah edinerek Allah’a ortak koşar. Tanrı edindikleri kimseler/şeyler,
bir sinek bile yaratamazken aksine kendileri yaratılmış ve Allah karşısında
ihtiyaç sahibiyken nasıl tapılmayı hak ederler? Allah’tan başkasına tapanların yaptıkları
boşa gidecektir.
Sonuç olarak Allah’ı
hakkıyla bilemeyenler; bir yandan Tevrat’a inandıklarını söylerken bir yandan
da Allah’ın vahiy göndererek kullarıyla irtibat kurduğu gerçeğini inkâr
anlamına gelecek sözler söylemektedirler. Benzer şekilde Kur’an, Allah’ı
hakkıyla bilemeyenlerin bir kesiminin de müşrikler olduğunu belirtmektedir.
23.11.2017 Memleket
Gazetesi