Kur’an’da “Şüphesiz ki Allah katındadır.” ifadesi
“Şüphesiz ki Allah
katında (İnna(A)llâhe ‘indehu)” ifadesi, Kur’an’ın biri Mekki ikisi
Medeni olmak üzere üç suresinin üç ayetinde yer almaktadır. Ayetlerden Enfal
suresinde geçeni (Enna(A)llâhe ‘indehu) şeklindedir. Bu yazıda söz
konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele
alınacaktır.
Allah’tan başka hiç
kimse, her şeyi bilemez. İnsan ne kadar öğrenirse öğrensin bilgisi hep noksan
kalır. Bu açıdan gerçek ilim sahibi varlık Allah’tır: “Kıyamet saatinin ilmi
şüphesiz ki Allah katındadır. Yağmuru O yağdırır. Rahimlerde olanı bilir. Hiç
kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez.
Allah bilendir, haberdar olandır.” (Lokman, 31: 34). Allah, insandaki bilgi
eksikliğine dikkat çekerek ondaki kibrin anlamsızlığını ima etmektedir. Kıyametin
bilgisine sahip olmak, kulluk açısından gerekli değildir. Mümin kimseye
düşen şey, kıyametin yakın veya uzak olmasına bakmaksızın Allah’ın razı olduğu
bir hayat sürmektir. Doğacak çocuğun nasıl biri olacağının, gelecekte rızkın ne
zaman artacağı veya azalacağının ve vefat yerinin bilinmemesi, insan için
nimettir. Bu bilgisizlik, insanı hayata bağlar ve geleceğe yönelik umutlarını
besler. Gayb bilgisini tam olarak elde etmek, insana ağır gelir. Bu
bilgilerdeki ilahî kısıtlama, insanın hayrınadır.
İnsanoğlu mal
biriktirmeyi ve çocuk sahibi olmayı sever. Ne var ki her ikisi de dünyanın
süsüdür ve imtihan aracıdır. Onlara olan muhabbet ahireti unutturacak
boyutlarda olmamalıdır: “Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir
imtihandır. Büyük ödül şüphesiz ki Allah katındadır.” (Enfal, 8: 28). Mal,
mülk ve çocukların verdiği mutluluk geçicidir. Nankör kimseler, malların ve
çocukların kendilerini ebedi yaşatacağını sanarak ahireti göz ardı ederler. Bu,
şeytanın bir aldatmacasıdır. Müminler ise Allah’tan dünya ve ahirette nimet
vermesini isterler. Bu, gayet dengeli bir taleptir. İslam, Müslümanlardan
dünya nimetlerini terk etmelerini istemez. Aksine onlar Allah yolunda birer
araçtır. Kurtuluş, dünya nimetlerinden kaçmakla değil, onları Allah rızasına
uygun bir şekilde değerlendirmekle elde edilir. Aslında insandan beklenen
fedakârlık pek azdır; çünkü dünyadaki nimetler, ona Allah tarafından
verilmiştir. İnsandan istenen şey, o nimetlerden daha fazlasına yani cennete
talip olmasıdır. Dünya nimetlerinin sahibi olan Allah, verdiklerini şartlı
vermiştir ve sabreden kullarına ahirette daha fazlasını vaat etmektedir. Kim
onun bu cömertliği karşısında nankörlük ederse onu cehennem azabı
beklemektedir.
Peygamberler hariç
tutulursa Allah rızası için hicret ve cihat edenler en değerli kullardır
(Tevbe, 9: 20). Bu kullar, her insan gibi ebedi hayatı arzular; ancak ebedi
hayat ahiret sonrasında gerçekleşecektir: “Orada sonsuza kadar kalıcıdırlar.
Büyük ödül şüphesiz ki Allah katındadır.” (Tevbe, 9: 22). Müminler için
cennetten çıkış söz konusu değildir. Onlar dünyadayken karşılaştıkları
haksızlıklara karşı çıkmışlar, başta şirk olmak üzere her türlü zulmü
kendilerinden uzak tutmaya çalışmışlar, sahih iman ve salih amel bütünlüğüne
azami gayret göstermiş kimselerdir. Bunun ödülü de cennettir. İnsanlar, geçici
dünya hayatına aldanmamalı ve ebedilik yurdu için çalışmalıdır.
Görüldüğü gibi “Şüphesiz
ki Allah katındadır (İnna(A)llâhe ‘indehu)” ifadesinin yer aldığı üç
ayette, Allah katında olan şey, tekrar dirilme saati ve büyük ödüldür (cennet).
19.10.2017 Memleket
Gazetesi