Kur’an’da “dini Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar” ifadesi
Kur’an’da “dini Allah’a
has kılarak yalvarırlar. (de’avû(A)llâhe muḣlisîne lehu-ddîne)” ifadesi üç
Mekki surenin üç ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde
bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Dünya hayatı, ona kapılıp
giden kimse için güzelliklerle bezenmiş bir yer olabilir; fakat hayat, inişli
çıkışlıdır. Yani sürekli kazananı yoktur. Karada veya denizde işlerin kötüye
gitmesi, istenmeyen bir şey ise de dünyanın geçiciliğini hatırlatma ve doğru
yola yöneltme açısından iyi bir imkândır: “Sizi karada ve denizde
gezdiren O'dur. Gemide olduğunuz zaman (yolcuları) tatlı bir rüzgârın yürüttüğü
ve onların bununla neşelendikleri sırada birden sert bir fırtına çıkıp, her
yönden dalgalar geldiğinde ve kendilerinin her yönden kuşatıldıklarına kanaat
getirdiklerinde dini yalnız Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar: Eğer bizi bu
durumdan kurtarırsan şükredenlerden olacağız!” (Yunus, 10: 22). Ayetteki
betimlemeden anlaşılan şey, çok zor durumda kalan kimselerin Allah’a
yöneldikleridir; ancak bu iman düşünülerek elde edilmiş bir iman olmadığından
etkisi çoğu zaman kısa sürmekte, tehlikenin geçtiğini düşünen insanların çoğu
Allah’a itaati gündemlerinden çıkarıp, batıl temelli eski hayatlarına
dönmektedirler. Kur’an, Kureyşlilerin yaz ve kış yolculuklarını güvenli bir
şekilde yaptıklarından söz etmektedir (Kureyş, 106: 2). Bu bilgi, ele aldığımız
ayetle birlikte düşünüldüğünde Kureyşlilerin söz konusu yoluculukların deniz
yolculuğunu da kapsadığı sonucuna varılabilir.
Müşrik kimseler, deniz
yolculuklarında ölüm tehlikesi geçirip ardından da Allah’ın dilemesiyle
kurtulduklarında onların bir kısmı eski dinlerine dönerlerken bir kısmı da
tehlike anında fıtratından fışkıran tevhidin sesine, sağ kurtulduktan sonra da
kulak verir ve doğru yolu tutar: “Onları gölgeler
gibi dalgalar bürüdüğünde dini Allah'a has kılarak O’na yalvarırlar.
Kendilerini karaya çıkarıp kurtardığında içlerinden bir kısmı orta yolu tutar.
Gaddar nankörlerden başkası ayetlerimizi bile bile inkâr etmez.” (Lokman,
31: 32). Ayetteki “Onları gölgeler gibi dalgalar bürüdüğünde”
ifadesinden anlaşılan şey, bu yolculuğu yapanların kâfir kimseler oldukları ve
ölüm korkusu yaşamalarının ardından bir kısmının iman ettiğidir. İnsan,
kendisini güçlü hissedip kibirlendiğinde doğru yoldan çıkar; ancak dünya
değiştirmekle burun buruna gelince bu kibri kırılır ve çaresizlikten yaratıcısına
yönelir. İnkârlarında ısrarlı olanlar ise dalgaların ürkütücülüğü karşısında
Allah’a sığınsalar da asıl korktukları şey, dalgalardır. Dalgalar durulunca
tehlike geçti diye düşünüp eski hayat tarzlarına geri dönerler. Hâlbuki
Allah’ın ahiretteki azabı ile dünyada insanın karşısına çıkan korkunç durumlar
bir midir? Elbette ki değildir. Ayetteki “gaddar (hattâr)” kelimesi,
sözünde durmayan kimse anlamındadır. Muhtemelen inkârcı kimse, dalgaları
görünce iyi kul olacağına dair Allah’a söz vermekte ancak deniz sakinleşince
sözünün gereğini yerine getirmeyip imtihanı kaybetmektedir.
Yukarıda dalgaların
boğmasından korkanların bir kısmının doğru yolu tercih ettiği söylenirken şu
ayette onlardan söz edilmez: “Onlar bir gemiye bindikleri zaman (fırtına
korkusuyla), dini Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar; fakat onları sağ salim
karaya çıkardığında bakarsın ki yine Allah’a ortak koşuyorlar.” (Ankebut,
29: 65). Bu ayet ile yukarıdaki ayet birlikte düşünüldüğünde şöyle
söylenebilir: Burada da ölüm korkusuyla şirki bırakıp tevhide sarılanlar olmuş
olabilir; ancak onların sayıca az olmaları nedeniyle Allah onlardan söz
etmemiştir.
Görüldüğü gibi “Dini
Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar.” ifadesinin geçtiği ayetlerin hepsinde
ölüm korkusu yaşatan bir gemi yolculuğundan söz edilmektedir.
Ne yazık ki o korkuyla şirki bırakıp tevhide yönelenlerin sayısı azdır.
2.11.2017 Memleket
Gazetesi