Kur’an’da “Allah … seçti.” ifadesi
Daha
önce istefâ,
akhtârâ,
istana’a,
irtedâ
ve ictebâ
fiilleri ve(ya) bu fiillerin başka kiplerinin yer aldığı ayetlerden yola çıkarak
“Allah’ın seçmesi” konusu ele alınmıştı.[1]
Bu yazıda ise sadece inna(A)llâhe-stafâ ifadesiyle Allah’ın seçmesinden[2]
söz edilen iki Medeni surenin dört ayetini ele alacağız.
İslam, Âdem’den bu yana
ne kadar peygamber gelmişse onların vaaz ettiği ortak dinin adıdır.
Tüm peygamberler, insanları İslam’a (Allah’a teslim olmaya) çağırmışlardır: “İbrahim,
oğullarına da bunu tavsiye etti. Yakup da aynı tavsiyede bulunarak şöyle dedi: Ey
oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. Artık ancak Müslüman kimseler olarak
ölün.” (Bakara, 2: 132). Ayette, İbrahim’in oğullarına tavsiye ettiği şey
İslam’dır. Yakup da onun çizgisini sürdürmüş ve oğullarına ancak Müslüman
olarak ölmelerini tavsiye etmiştir. İnsanlar sadece iman ettik diyerek
kurtulamazlar (Ankebut, 29: 1). Söz ve davranışlarıyla Allah’a teslim
olduklarını göstermeleri gerekir. Allah’ın seçtiği din, doğal olarak diğer
(batıl) dinlerden üstündür. Cennete götürecek yol odur.
Bazı insanlar din uğrunda
savaşmayı istediklerini pek sık vurgulasalar da aslında bu beyanlarının arkası
yoktur. Buna en iyi örnek belki de Peygamberlerinden
önlerine düşecek bir lider talebinde bulunan İsrailoğullarıdır: “Peygamberleri
onlara, ‘Allah sizin için hükümdar olarak Talut'u gönderdi.’ dedi. Onlar, ‘Biz
hükümdarlığa ondan daha layık olduğumuz ve ona bir zenginlik de verilmediği
halde nasıl bizim üzerimize hükümdar olabilir?’ dediler. Peygamberleri, ‘Şüphesiz
Allah onu size komutan olarak seçti ve onun bilgisini ve bedensel gücünü
artırdı. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olan ve her şeyi
bilendir.’ dedi.” (Bakara, 2: 247). “Allah yolunda savaşmak istiyormuş
gibi” yapan İsrailoğullarının komutan talebi, peygamberleri tarafından
karşılanır; ancak onlar hemen savaştan kaçma gerekçeleri ortaya koymaya
başlarlar. Onların Talut’a itaat etmeleri konusunda, onun Allah tarafından
belirlenmiş olması bile yetmemektedir. Onlara göre komutan, ileri gelenlerden
birisi olmalı ve maddeci hayat anlayışlarına göre zenginliğiyle bilinmelidir.
Aksi takdirde itaat edilmeyi beklememelidir! Hâlbuki Allah, mülkü dilediğine
verir. Belli bir soydan gelmek ya da yüksek geliri olmak, yöneticiliğin iki
temel şartı değildir. Göreve uygun kişi olmak yeterlidir.
Allah, insanların ıslah
olmaları için Kitaplar indirip ardından da insanları o Kitaplarla baş başa
bırakmaz. O Kitaplardaki emir ve yasakları içselleştirmiş örnek insanlar var eder:
“Allah, Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üstüne
seçti.” (Al-i İmran, 3: 33). Söze nispetle onun uygulama alanı bulmuş,
somutlaşmış hali daha fazla etki bırakır. Bu açıdan bakınca peygamberlerin
ve salih insanların varlığı, doğru yolu bulmak isteyenler için nimettir. Âdem
ve Nuh’un ailesiz, İbrahim ve İmran’ın ailesiyle seçilmiş olması, yakınları
açısından son ikisine daha fazla nimet verildiğini göstermektedir.
Meryem, dindar bir
annenin kızı olarak dünyaya gelir. Annesi tarafından Allah’a adanan bu kızın,
kocası olmaksızın bir oğlu olur. Kur’an bu özel hanım şahsiyet hakkında şöyle
der: “Hani melekler şöyle seslenmişlerdi: "Ey Meryem! Allah seni seçti,
temizledi ve dünyaların kadınlarından üstün kıldı." (Al-i İmran, 3: 42).
Ayetteki “Hani melekler şöyle seslenmişlerdi” ifadesi, Meryem’e bir grup
meleğin hitap ettiği anlamına gelebileceği gibi ifade çoğul olsa da kastedilen
tek melek (Cebrail) olabilir. Arap dilinde böyle örnekler mevcuttur. Meryem’e
nasip olduğu gibi “Allah tarafından seçilmek”, tarihe altın harflerle
yazılmak demektir. Bu, pek az kula nasip olur. Allah, yaşadığı zor
imtihanlardaki dayanıklılığı nedeniyle Meryem’i ödüllendirmiştir.
Görüldüğü gibi ele
aldığımız ayetlerde Allah’ın seçtikleri; din, komutan, peygamberler, iki aile
ve bir peygamber annesidir. Onların seçildiklerinden söz edilmesi, Allah
katındaki değerlerini göstermektedir.
21.9.2017 Memleket
Gazetesi