Kur’an’da “Allah adil olanları sever.” ifadesi
Kur’an’ın üç Medeni
suresinin toplam üç ayetinde “Allah adil olanları sever. (inna(A)llâhe
yuhibbu-lmuksitîn)” ifadesi yer almaktadır. Bu yazıda o ayetler, içlerinde
bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Müslümanlar ilişkilerinde
detaylara dikkat etmeli, Müslüman olmayanların hepsini bir kategoride değerlendirme
yanlışına düşmemelidirler. Nasıl Müslümanlar Allah’a itaat
konusunda tek tip değillerse Müslüman olmayanlar da isyanlarının boyutları
açısından tek tip değillerdir: “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmamış
ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik etmekten ve onlara karşı
adaletli davranmaktan sakındırmaz. Çünkü Allah adaletli davrananları sever.”
(Mümtehine, 60: 8). Dinleri gereği barış içinde yaşamayı, saldırgan tutumlar
içine girmemeyi prensip edinmesi gereken Müslümanlarla ilişkilerinde, Müslüman
olmayanların kısmi adalet sağlamaları mümkündür. Onların hepsi de
Müslümanlara zulmetmeye eğilim göstermez. Mekke’deki zulümden kaçan
Müslümanlara sığınma hakkı veren Habeşistan kralı Necaşi bunun en iyi örneğidir.
Müslümanların, bu tür kimselere iyi davranmaları gerekir. Müslümanların,
ilişkilerinde adaleti esas almaları, en güzel tebliğ şekillerinden birisidir.
Müminler, yeryüzünde
yürüyen melekler değildir. Nasıl inkârcılar arasında fiili çatışmalar oluyorsa
müminler arasında da savaşlar yaşanabilir. Bu, onları günahkâr yapsa da dinden
çıkmış olmalarını gerektirmez: “Eğer müminlerden iki grup çarpışırlarsa
aralarını düzeltin. Biri diğerine saldırırsa saldıranla, Allah'ın emrine
dönünceye kadar savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve adil
davranın. Allah adaletli davrananları sever.” (Hucurat, 49: 9). Müslümanların,
aralarındaki haksızlıkları gidermek için belli bir güce sahip olması gerekir.
Aksi takdirde adaleti sağlayamazlar. Allah, bu hedefi gerçekleştirmeye
çalışanları sever. Müslümanların ele geçirdikleri güç, adalete hizmet etmezse
zorbalıktan başka bir işe yaramaz. Ayette “Eğer müminlerden iki grup çarpışırlarsa”
denilmesi, Müminler arasında çatışmanın kaçınılmaz değil, ihtimal olduğunu
göstermektedir. Yani Aralarındaki savaş, kader değildir. Ayette birbiriyle
savaşan “iki grup (tâifetâni)” Müslümandan söz edilmesinin, Müslüman
toplum arasındaki savaşların küçük boyutlarda kalacağına işaret ettiği
söylenebilir. Ancak ifadede kullanılan fiil (çarpışırlarsa) ikiden
fazla grubu içerecek bir kalıptadır. Bu durumda iki grup arasındaki savaşa adil
bir çözüm bulunmazsa üçüncü tarafların da savaşa tutuşması ihtimali gündeme
gelmektedir. Buna fırsat vermemek için suçlu tarafın suçunun acilen tespit
edilmesi gerekir. Ardından o grubun hâlâ zulmü sürdürme eğilimi göstermesi
durumunda ona kaşı savaşılması da Allah yolunda savaş hükmündedir, sevaptır.
Söz konusu grup, yanlış yaptığını anlayıp savaşmaktan vazgeçerse bu fırsat
hemen değerlendirilmedir. Çünkü asıl olan şey, bir Müslümanın bile hayatını
kaybetmesine neden olmamaktır. Azgın grubun saldırganlığını durdurup ateşkes
sağlamak yetmez. Ayetteki “aralarını adaletle düzeltin” emri gereğince
adalet temelli bir barış sağlanmalıdır.
Yahudiler, Medine’de
Müslümanların tam hakimiyet sağlamadıkları dönemde, aralarındaki hukuki
sorunları çözmek için ister kendi hâkimlerine isterse Hz. Muhammed’e (s) giderlerdi.
Yahudilerdeki ahlaki zaaflar ve harama eğilim göstermeleri nedeniyle Resulullah’ın
(s) onlara hukuki hizmet vermesi mecburi değildi: “Sürekli yalana kulak
verir, haram yerler. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir.
Eğer kendilerinden yüz çevirirsen sana hiç bir zarar dokunduramazlar. Eğer
hüküm verirsen aralarında adaletle hüküm ver. Allah adaletli davrananları sever.”
(Maide, 5: 42). Yahudiler bir yandan son peygamberi inkâr ediyorlar bir yandan
da inandıklarını söyledikleri Tevrat hükmünü kenara koyma gayreti içine
giriyorlardı. Onların bu tuhaf tutumuna rağmen Resulullah’ın (s),
Yahudilerin hukuki sorunlarını adaletle çözmeye yönelmesi, yanlış bir tutum
değildir.
Görüldüğü gibi Kur’an’da
“Allah adil olanları sever.” ifadesi, bir ayette Müslümanlarla iyi
geçinenlere karşı, diğerinde müminler arasında savaşa dönüşen ihtilafı çözme
konusunda ve son olarak da Ehl-i Kitab’ın hukuki sorunlarını halletme
bağlamında kullanılmıştır.
5.10.2017 Memleket
Gazetesi