Kur’an’da “Allah’tan bağışlanma dileyin/dileselerdi.” ifadesi
Kur’an’ın iki ayetinde “Allah’tan
bağışlanma dileyin. (vestağfirû(A)llâhe)” ifadesi ve bir ayetinde ise “Allah’tan
bağışlanma dileselerdi (festağferû(A)llâhe)” ifadesi geçmektedir. Bu
yazıda söz konusu ifadelerin geçtiği toplam üç ayet, içlerinde bulundukları
surelerin iniş sırasına göre değerlendirilecektir.
İslam, sadece sosyal
değişim şemaları üzerinden bir mücadeleyi öngörmez. Tebliğcinin bireysel olarak
da Rabbi ile sıkı bir irtibatının olması gerekir.
Bu açıdan namazın önemli bir yeri vardır: “Şüphesiz Rabbin senin gecenin
üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde (ibadet için) kalktığını
seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Geceyi
de gündüzü de Allah takdir etmektedir. O sizin bunu sayamayacağınızı (buna güç
yetiremeyeceğinizi) bildi ve tövbelerinizi kabul etti. Artık Kur'an'dan kolay
geleni okuyun. (Allah) içinizde hastalar bulunduğunu, başkalarının Allah'ın
lütfundan (rızık) arayarak yeryüzünde dolaşacaklarını ve daha başkalarının da
Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. Artık ondan (Kur'an'dan) kolay geleni
okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a güzel borç verin. Kendiniz için
önceden ne gönderirseniz Allah katında onu daha hayırlı ve ecir bakımından daha
büyük olarak bulursunuz. Allah'dan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah,
bağışlayan ve rahmet edendir.” (Müzzemmil, 73: 20). İnsanların dinlenmesi
için yaratılmış olan gecenin (Neml, 27: 86) bir kısmında kalkıp namaz kılmak
epeyce fedakârlık gerektirir. Bu ayetin, risaletin ilk dönemlerinde indiği hesaba
katıldığında namaz, mümin için kuvvetli bir yol azığı olmaktadır. Resulullah’ın
(s) önderliğinde ilk Müslümanların bir kısmı, uzun süren gece ibadetleriyle
Allah’a olan bağlılıklarını kanıtlamışlardır; ancak Allah onların yüklendiği
yükü hafifletmeyi dilemiştir. Artık müminler, “(Kur'an'dan) kolay geleni
okuyun” ifadesi gereğince kısa süren gece namazları kılabilir ya da sadece
Kur’an okuyabilirler. Onların sosyal sorumlulukları da olacağından gece ibadetlerini
fazlaca yapmaları güçlerini aşar. Farz olan ibadetler merkezde olmalıdır,
nafile ibadetler farz ibadetleri yürütemeyecek, rızk teminini, cihadı vs. engelleyecek
oranda olmamalıdır. Müminler namazlarını kılmalı, zekâtlarını şeriatın
belirlediği kişilere vermelidir. Ayetteki “Allah'a güzel borç verin.”
emri, “Yaptığınız hiçbir iyilik karşılıksız kalmayacak. Elinizden çıkarıp
paylaştıklarınız ahirette size fazlasıyla geri döndürülecektir.” anlamındadır. Günahlara
karşı zayıf yaratılmış insan, ne kadar Allah’a itaat ederse etsin mükemmel
anlamda kulluk sergileyemez. Bu nedenle Allah’tan günahlarının affını
istemelidir. Ne kadar günah işlenirse işlensin tövbe kapısı açıktır. Allah
bağışlar, esirger.
Hac ibadetinin kuralları
Hz. İbrahim ve Hz. İsmail dönemine uzanır. Fakat aradaki
dönemde, o peygamberlerin uygulamalarından uzaklaşmalar meydana gelmiş,
kendileri ile başka topluluklar arasında statü farkı gören Kureyşliler diğer
hacılardan ayrı bir şekilde hac ibadetini yapma eğilimine girmişlerdi. Diğerleri
Arafat’a çıkarken onlar Mina’da kalıyorlardı. Şu ayet ne yapılması gerektiğini
açıkça ifade etti: “Sonra insanların toplu halde akın ettikleri yerden siz
de topluca akın edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah bağışlayan
ve rahmet edendir.” (Bakara, 2: 199). Kureyş, akraba kabileler, anlaşmalı
olduğu topluluklar “Biz Allah’ın ehliyiz.” deyip hac yaparlarken Arafat’ta
durmuyorlardı (vakfe).[1]
Hâlbuki Allah’a ibadet sırasında dünyevi statüler dikkate alınmaz. İnsanların
Arafa’dan akın ettikleri gibi her hacı oradan akın etmelidir.
Peygamberin getirdiğine
inanıp başkalarının belirlediği inanç ve hayat tarzını tercih etmek, bir mümin
için söz konusu olamaz. Dinî konularda peygamber örnekliği
bağlayıcıdır: “Biz her peygamberi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat
edilmesi için göndermişizdir. Eğer onlar kendilerine zulmettiklerinde sana
gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi Peygamber de onlar için Allah'tan
bağışlama dileseydi şüphesiz Allah'ı, tövbeleri kabul edici ve çok merhamet
edici olarak bulurlardı.” (Nisa, 4: 64). Peygambere ve getirdiği/tebliğ
ettiği vahye itaatsizlik suçunu işleyenler, bundan pişman olup tövbe ederler ve
ayrıca yaşadıkları dönemde aralarında peygamber sağ olarak bulunuyorsa
kendilerinin bağışlanması için ondan da dua etmesini isterlerse Allah’ın onları
affetmesi umulur; çünkü Allah, hatasını anlayıp doğru yola yönelen kullarına
karşı pek şefkatlidir.
Görüldüğü gibi “Allah’tan
bağışlanma dileyin.” ifadesinin yer aldığı ilk iki ayette, bu ifadenin
peşinden Allah’ın bağışladığı ve rahmet ettiğinden ve ele aldığımız son ayette
ise “Allah'tan bağışlama dileselerdi” ifadesinin ardından Allah’ın
tövbeleri kabul buyurduğu ve rahmet ettiğinden söz edilmektedir.
Memleket Gazetesi
10.8.2017
[1]
İbn Ebî Zemenîn, Muhammed el-Merî (ö. h. 399), Tefsiru’l-Kur'ani’l-Aziz,
5 c., el-Fârûku’l-Hadîse, Mısır, 2002, I, 211.