Kur’an’da “Allah dileseydi” ifadesi
Kur’an’da
“Allah dileseydi (lev şâa(A)llâhu)” ifadesi, üç Mekki surenin üç
ayetinde yer almaktadır. Bu yazıda sadece bu ayetler, içlerinde bulundukları
surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır. Bu ifadenin “ve Allah dileseydi (ve
lev şâa(A)llâhu)” şeklindeki kullanımını içeren on bir ayet ise bu yazıda
ele alınmayacaktır.
Peygamber
(s), İslam davetinin sahibi değil aracısıdır. Onun risalet mücadelesi, Allah’ın
dilemesinin sonucudur:
“De ki: Allah dileseydi bunu size
okumazdım ve O da bunu size hiç bildirmezdi. Daha önce sizin aranızda belli bir
ömür geçirdim. Hiç düşünmüyor musunuz?" (Yunus, 10: 16). Hakkında, risalet
öncesinde okuduğu, yazdığı, şiir söylediği vs. şeklinde bir bilgi olmayan Hz.
Muhammed, yaklaşık kırk yıl Mekke’de yaşamış; ancak kimseyi bir düşünceye,
inanca vs. çağırmamıştır. Ayrıca o güvenilir bir kimse olarak tanınmaktadır.
Müşriklerin, inandıkları Allah’a ortak tanımalarının yanlışlığına dikkat
çekmeye başladı diye Hz. Muhamed’i “yalancılıkla” itham etmeleri, bir
tutarsızlıktır. Özellikle müşriklerin ileri gelenleri, ona hüsnüzan değil, suizan
besleyip onun mesajının insanlara ulaşmasını engellemeye çalışmışlardır.
Halbuki insanları bir fikre veya inanca davet eden kimsenin bu daveti,
kendisine dayansa davet öncesi dönemde bunun işaretleri görülürdü, kırk yaşına
kadar niye beklesin ki? Peygamber’in (s) Kur’an okuması ve onun mesajını
insanlara duyurması, Allah’ın emridir. Allah dileseydi yol gösterici
mesajlarının yanında “Arap dilinin başvuru kaynağı” haline gelen eşsiz
üslubuyla bir kitap (Kur’an) göndermez, Hz. Muhammed de o mesajı insanlara
ileten kişi olmazdı.
Müşrikler,
Allah’a ortak koşma günahını işliyor ancak kendilerinin günah sahibi
olmadıklarını, kaderlerinin onları buna sürüklediğini ileri sürüyorlardı: “Allah'a
ortak koşanlar: ‘Allah dileseydi biz de babalarımız da ortak koşmaz ve bir şeyi
haram kılmazdık.’ diyecekler. Onlardan öncekiler de böyle yalanladılar da
sonunda şiddetli azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda bize karşı
çıkarabileceğiniz bir bilgi var mı? Siz sadece zanna uyuyorsunuz ve tutarsız
tahminlerde bulunuyorsunuz." (Enam, 6: 148). Müşrikler hem inanç
hem de hayat düzenleri açısından sahip oldukları sapkınlıkları, kanıtsız bir
şekilde Allah’a bağlamaktadırlar. “Madem ki Allah şirke ve helal olanı
haram kılmaya izin veriyor demek ki ondan razıdır.” demek istiyorlar. Halbuki
şirk ve tevhid, Allah’a isyan ve itaat arasında seçim yapabilmek pek az varlığa
verilmiş bir nimettir. Allah, bu nimetin şükrünün O’na şirk koşmamak ve itaat etmek
olduğunu belirtmekte ve bunu sonsuz cennet bahçeleriyle ödüllendireceğini
belirtmektedir. Müşrikler ise hem şirke bulaşmakta hem Allah’a isyan etmekte
yani iradelerini bu yönde kullanmakta ancak suçu kabul etmek yerine Allah’a
atfetmektedirler. Onları bundan dolayı şiddetli bir azap beklemektedir. Allah
hakkında kötü zanda bulunanlar, kendilerini bekleyen kötü akıbete katlanmak
durumunda kalacaklardır.
İnkârcıların,
şirklerinin ve helal olan şeyleri haram kılmalarının kaynağının Allah olduğu
şeklindeki tezleri yeni değildir. Rasulullah dönemindeki inkârcıların bu
yöndeki sözleri, onlardan önceki inkârcılar tarafından da dile getirilmiştir: “Ortak
koşanlar dediler ki: ‘Allah dileseydi ne biz ve ne de atalarımız O'ndan
başkasına kulluk ederdik. O'nun (emri) dışında bir şeyi haram kılmazdık.’
Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Peygamberlere düşen apaçık bir
tebliğden başka bir şey midir?” (Nahl, 16: 35). Yukarıdaki ayette olduğu
gibi bu ayette de şirkten sonra eleştirilen ikinci sapma, helal olanı haram
kılmaktır. Allah yeryüzündeki nimetleri insanoğlunun hizmetine sunmuş ve
onun hayatını kolaylaştırmıştır. Ne var ki insan, kanıtsız bir şekilde yasak
olmayanı kendisine yasaklamakta ve kendine eziyet etmektedir. İnsanoğlunun
helalı haram kılma şeklindeki sapmasına yönelik Kur’anî eleştiriler haramı
helal kılma şeklindeki sapmaya göre kıyaslanamayacak ölçüde belirgindir. Hayat
gereksiz haram kılmalarla işin içinden çıkılmaz hale getirilmemelidir.
Görüldüğü
gibi söz konusu “Allah dileseydi (lev şâa(A)llâhu)” ifadesinin yer
aldığı üç ayetin, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ilkindeki
ifadeyi Peygamber (s), diğer ikisini ise müşrikler söylemektedir. İlki,
inkârcıların tutarsızlıklarını vurgularken sonraki ikisi inkârcıların
inkârlarına sahte delil üretme çabalarından söz etmektedir.
Memleket
Gazetesi 17.8.2017