Kur’an’da “ve bilin ki Allah muttakilerle beraberdir.” ifadesi
Kur’an’da “ve bilin ki
Allah muttakilerle[1]
beraberdir. (va’lemû ennallâhe mea’l-mutteqîn)” ifadesi,
Kur’an’ın iki Medeni suresinin üç ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu
ayetleri, içlerinde bulundukları iki surenin iniş sırasına göre ele alacağız.
İslam öncesi dönemde de
mevcut olan ve Hz. İbrahim’e dayandırılan “haram aylar” dört tanedir: Zilkade,
Zilhicce, Muharrem ve Recep. Bu aylarda Müslümanlara
saldırmayanlar, Müslümanlardan bir saldırı ile karşı karşıya kalmazlar.
Müslümanlar bu aylarda savaş ortamı oluşmaması için ellerinden geleni yapar
ancak kendilerine bir saldırı söz konusu olduğunda bu hassasiyet yerini “fiilî
duruma” bırakır: “Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler de karşılıklıdır.
Size kim saldırıda bulunursa onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın.
Allah'a karşı gelmekten de sakının ve bilin ki Allah muttakilerle beraberdir.”
(Bakara, 2: 194). Söz konusu aylarda saldırıya maruz kalan Müslümanlar,
kendilerini savunmak amacıyla en fazla “misliyle mukabelede” bulunabilir, daha
fazlasını yapmamalıdır. Müminler haddi aşma konusunda Allah’tan korkarlarsa
O’nun gaybî yardımlarını umabilirler.
Toplumsal yasalar
(sünnetullah) gibi evrenin işleyişinin de yasaları (emr, izn, kader) vardır.
Zaman konusundaki yasaya göre de ayların sayısı sabittir. Takvimin miladi ya da
hicri olması durumu değiştirmez: “Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına
göre Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır.
Doğru hesap işte budur. Bu aylarda kendinize haksızlık etmeyin. Allah'a ortak
koşanlar size karşı topluca çarpıştıkları gibi siz de onlara karşı topluca
çarpışın ve bilin ki Allah muttakilerle beraberdir.” (Tevbe, 9: 36). Kur’an,
meleklerin “kan dökecek” kapasiteye sahip bir varlığın halifeliğinden endişe
ettiklerini belirttiği insana, yılın on iki ayının dördünde savaş yasağı
olduğunu belirtmektedir. Bu yasağa aykırı hareket edenler zulmetmiş olurlar. Gayr-ı
Müslimler, Müslümanlara saldırırlarsa onların işlediği haram, “haram aylara”
saygısızlıktan daha büyük bir suç olduğu için onlarla savaşmak gerekir;
çünkü haramlar arasında da derece farkı vardır ve insan hayatına kastetmek,
haram aylara hürmetsizlikten daha büyük bir zulümdür. Haram ayları ihlal
edenlerin, bu saygısızlıklarının ve Müslümanları öldürmeye girişmelerinin “misliyle
mukabele içerekli bir cevap” ile cezalandırılması sevaptır. Ayrıca ayetteki “Bu
aylarda kendinize haksızlık etmeyin.” ifadesi de bağlam gereği “Savaşarak
değil, savaştan kaçarak kendinize zulmetmeyin.” anlamında olsa gerektir. Yüce
Allah; haram aylara saygı gösteren, o aylarda fiili çatışmaya girmeyen ancak
saldırı ile karşı karşıya kaldığında da cihattan kaçmayan Müslümanlarla
beraberdir. Onlar Allah’ın yardımını umabilir.
Kimi Müslümanlar, kendi
yakın çevrelerinden olmayan Müslümanları, inanç ve amellerindeki yanlışlar
nedeniyle tekfire yönelmekte ve inkârcılarla mücadele edeceklerine
Müslümanlarla didişip durmaktadırlar. Bu açıdan şu ayet,
gayet güzel yol göstermektedir: “Ey iman edenler! Kâfirlerden size yakın
olanlarla savaşın. Sizde bir sertlik bulsunlar ve bilin ki Allah muttakilerle
beraberdir.” (Tevbe, 9: 123). Ayette “yakın” denilenler kendilerini
Müslüman olarak tanımlamayan kimselerdir. Onlar Müslümanlara saldırırlarsa Müslümanlar
da onlarla savaşır. Kâfirler Müslümanların dinlerini tebliğ etmelerini ve
yaşamalarını engellemiyorlarsa onlara saldırmamak ve adil davranmak gerekir. Bu
durumda inkârları kendileri ile Allah arasında bir mesele olarak görülebilir.
Böyleleri cizye vererek İslam toplumuna tâbi olarak yaşamayı da seçebilir. O
zaman onların güvenliklerini Müslümanlar sağlar. Ayette “yakın”
denilenlerin münafıklar olduğu da söylenmiştir. Bu yaklaşım doğru kabul
edilirse savaşılacak münafıkların hainliğinin somut delillere dayanması
gerekir. Aksi takdirde “Müslümanlar birbirini kırıyor!” propagandası, kendisine
zemin bulur. Düşman kâfir de olsa hıyaneti ortaya çıkmış münafık da olsa onlara
karşı “sertlik” gösterebilmek, onların düşmanlığını zayıflatacaktır.
Allah, emirlerine ve yasaklarına uyan Müslümanlarla beraberdir.
Görüldüğü gibi “ve
bilin ki Allah muttakilerle beraberdir” ifadesinin yer aldığı üç ayette de
savaştan söz edilmektedir. Bu da cihat ile takva (kulluk bilinci/Allah’ın
azabından sakınma) arasındaki bağın kuvvetini gösterir.
13.7.2017 Memleket
Gazetesi
[1]
Arapça’da v-q-y
kök harflerinden türeyen veqâ, bir şeyi
diğeriyle uzaklaştırmak demektir bkz. İbn Faris, Ebû’l-Huseyn (395/1005), Mu’cemu
Mekayisi’l-Luga, 6 c., Daru’l-Fikr, (bs. yeri yok), 1979, VI, 131. İslami
terminolojide bu kelime kökünden türetilen takva, Allah’ın azabından kendini
korumaya çalışmasıdır. Bu çabanın öznesine de muttaki denir.