Kur’an’da “Allah’tan kork!” ifadesi
“Allah’tan kork! (…tteki(A)llâhe)”
ifadesi, Kur’an’ın iki Medeni suresinin üç ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz
konusu üç ayet, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele
alınacaktır.
İslam düşmanı olsalar da
bazılarının hitabı ilgi çekicidir. Bu kimseler, kalplerindeki duyguların samimi
olduğuna Allah'ı şahit gösterir (Bakara, 2: 204). Toplumda etkili bir konuma
gelince gerçek yüzleri ortaya çıkar. Bunlar, kargaşa ve bozgunculuk çıkarmaya,
ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah’ın sevmediği böylelerine öğüt vermek,
onları bâtıl yoldan alıkoymaz (Bakara, 2: 205): “Ona ‘Allah'dan kork!’
denildiği zaman gururu onu günaha sürükler. Artık ona cehennem yeter. O ne kötü
bir yataktır.” (Bakara, 2: 206). Gurura kapılıp, cehennemin yolunu tutan
kimseye bile “Allah’tan kork!” denilmesinin istenmesi, Müslümanların
medeni cesaret sahibi olmasını gerektirir. Muhatabın İslami bir çevreden
olmayışı, Müslümanları böyle bir uyarıda bulunmaktan alıkoymamalıdır. Ayetin
tanımladığı kâfir kimse, dünyaya gözünü dikmiş ve orada kendince “iyi bir yer”
edinmiştir. Hâlbuki dünyada takvaya dayalı olmayan bir hayat sürmek, ahirette
fayda vermez. Böyle kimselerin ahirette yeri hazırdır; ancak o yer kötü bir
yataktır, içine aldıklarını yakıcı ateşiyle kavurur. Girenlerin kavrulan derileri
değiştirilir, tekrar yakılır. Bu duruma düşmemek için “Allah’tan kork!”
çağrısına kulak verilmelidir.
İtaat
konusunda tek merci Allah’tır. Ona rağmen ahlakî, yönetsel, sosyal vs. ilkeler
belirleyip insanları vahiyden uzaklaştırmaya çalışanlara (en azından gönüllü
olarak) itaat etmemek gerekir: “Ey Peygamber! Allah'tan kork; kâfirlere ve
münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir.” (Ahzab,
33: 1). Kâfir ve münafıklar, tağutların işkence ve öldürmelerini gündeme
getirip, korku yaymaya çalışabilirler. Ancak asıl korkulması gereken Allah’tır.
Ayet, Medeni bir surenin ilk ayeti olunca oradaki sosyal düzeninin temeli
“Allah korkusu” olmuş olur. Allah korkusunu kalplere hâkim olduğu yerlerde,
tağutlardan kaynaklanan korku etkisini yitirir. Tevhid ve adalet merkezli
değişim kolaylaşır. Emrin peygambere yönelik olması, onun Müslümanların önderi
olmasıyla ilişkilidir. Dolayısıyla ona bağlı Müslümanlar da onun gibi Allah’tan
korkmalıdır.
Hicretin
4. yılında Hz. Muhammed’in halasının kızıyla evlendirdiği Zeyd, Mekke’de
Hatice’nin yeğeni Hakim’e köle olarak satılan ardından da Hatice’nin Hz.
Muhammed ile evlendikten sonra onun hizmetine verdiği bir köleydi. Hz. Muhammed
onu özgürleştirdi ve oğlu ilan etti. Zeyd, artık Zeyd b. Muhammed diye anılır
oldu.[1]
Gerçekte o, Hz. Muhammed’in oğlu değildi; çünkü bir kimsenin oğlu ile o
kimsenin “oğlu gibi gördüğü” kimse aynı değildir. Zeyd hakkında inen ayet
şöyledir: “Hani Allah'ın kendine nimet verdiği senin de kendisine lütufta
bulunduğun kişiye, ‘Eşini yanında tut ve Allah'tan kork!’ diyordun. Allah'ın
ortaya çıkaracağı şeyi de içinde gizliyor ve insanlardan korkuyordun. Oysa
Allah kendinden korkmana daha layıktır. Sonunda Zeyd onunla ilişkisini kesince
onu seninle evlendirdik ki evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde
üzerlerine bir zorluk olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.” (Ahzab
1: 37). Eşler arasında denklik sorununun yaşandığı söylenen bu evlilik
(Zeyd-Zeynep), bir yıl sonra son buldu. “Allah'ın
ortaya çıkaracağı şey”, İslam
karşıtlarının ileri sürdüğü gibi Peygamber (s)’in, Zeyd’in hanımıyla evlenme
arzusu olamaz. Zaten öyle bir şey düşünseydi onu Zeyd ile evlendirmez kendisi
eş olarak alırdı. Onun gizlemeye çalıştığı şey, Kur’an’da açıkça yer almayan “evlatlığının
hanımı ile evlenme emri” olabilir. Ayetteki “Zeyd onunla ilişkisini kesince
onu seninle evlendirdik” kısmı bunu kastediyor olsa gerektir. Yani Zeyd’in
hanımı ile Hz. Muhammed’in evlililiği eninde sonunda gerçekleşecektir; fakat
Zeyd ne kadar eşini yanında tutarsa bu evlilik dolayısıyla yaşanacak
tartışmalar, o kadar geç başlayacaktır. Çünkü o toplumda, evlatlığının
hanımıyla evlenen ilk kişi Peygamber (s) olacaktır. Böylece bu mesele -bizzat
Peygamber’in (s) evlatlığının eşiyle evlenmesiyle- kökten çözüme
kavuşturulmuştur.
Görüldüğü gibi ele
aldığımız üç ayette bulunan “Allah’tan kork!” emrinin üç muhatabının
ilki, kâfir bir kimse, ikincisi Peygamber (s) ve sonuncusu da kölesi Zeyd’dir. “Allah’tan
kork!” hitabı ile karşılaştığımızda alınganlık göstermek yerine onu
“özeleştiri imkânı” olarak görmeli ve düşüncelerimizi, tavırlarımızı gözden
geçirmeliyiz.
27.7.2017 Memleket
Gazetesi
[1]
Mevdudî, Ebu’l A’lâ, Tefhîmu’l-Kur’an, (çev. Muhammed Han Kayani ve
diğerleri), 7 c., İnsan Yay., İst., 1986, IV, 348.