Kur’an’da sabah akşam-2
Önceki yazımızda Kur’an’da
“sabah akşam” ifadesini bukraten ve asîlâ kalıbının geçtiği ayetler
bağlamında ele almıştık. Kur’an, “sabah akşam”ı bi’lğuduvvi ve’l-âsâli
kalıbını kullanarak da ifade etmektedir. Bu yazıda, ikisi Mekki biri Medeni
surede yer alan ve bu kalıbı içeren üç ayeti, içlerinde bulundukları surelerin
iniş sırasına göre ele alacağız.
Vahye muhatap oldukları
halde insanları günaha karşı savunmasız hale getiren şey, Allah’ı
hatırlamamaları ve hatırlatacak kişi ve şeylere mesafeli durmalarıdır.
İnsanların bu duruma düşmemeleri için Kur’an, şu tavsiye ve uyarıda bulunur: “Kendi
kendine, yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini
an. Gafillerden olma.” (Araf, 7: 205). Ayetteki “sabah akşam”
ifadesi lafzen alınırsa akla gelecek şey, sabah ve akşam namazlarıdır. Ancak bu
ifade, “sürekli” anlamına da sahiptir ve bu ikinci anlam dikkate alındığında
ayette, bilinç dışı haller (uyku, bayılma vs.) hariç, yapılan her işte
Allah’ı hatırlamaya dikkat çekildiği söylenebilir. Bu konuda sürekliliğin
sağlanması, beraberinde takvayı (kulluk bilinci) da getirecektir. Yine “yalvararak
ve ürpererek” ifadesinde, Allah’ı anarken kulun aciz olduğunun farkında
olması, Allah’ın yardımından umut kesmemesi ve “Nasılsa Allah affeder!”
gevşekliğinde bulunmamasına dair bir ima vardır. “Gafillerden olma.”
uyarısı, İslam’dan gafil kimselerden (kâfir) olmamayı da Müslüman olup da gafil
olanlar (dinde gafil) arasında yer almamayı da içerebilir.
Evrende bulunan
varlıklara, Allah’ın koyduğu yasalar vardır. Onlar, bu yasalara itaat ederler.
İçlerinden bir kısmı (insanlar, cinler ve belki melekler de) kısmen isyan
edebilme özgürlüğüne sahiptir. Varlıkların geneli, kendilerine biçilen rolü
aynen uygulamaktadır: “Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de
sabah akşam ister istemez sadece Allah'a secde ederler.” (Rad, 13: 15). Gölgelerin
Allah’a secdeleri yani kendilerine biçilen rolü yerine getirmeleri, Allah’a
isyan eden kişilere de ibrettir. Çünkü onlar isyan ve inkâr ettikleri
yaratıcıya, gölgelerinin boyun eğişini isteseler de engelleyemezler. Ayetteki “Göklerde”
ifadesi, dünyadan çok uzaklarda başka galaksilerde (yıldız kümeleri), güneş
gibi ısı ve ışık yayan yıldızların var olduğu ve onların etkisindeki
gezegenlerdeki varlıkların gölgelerinin de Allah’a secde ettiği sonucu
çıkarılabilir. Fakat o varlıkların insanlar ve cinler gibi iradeli varlıklar
olduklarına dair bir bilgiye sahip değiliz.
Allah’ın yarattığı nurun
nerede olduğu Kur’an’da şöyle belirtilmektedir: “(Bu nur) Allah'ın,
yükseltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir.
Oralarda sabah akşam O'nu tesbih ederler.” (Nur, 24: 36). Söz konusu
evler mescitler olabileceği gibi Allah’ı anan kimselerin evleri de olabilir.
Sonuçta müminler için tek ibadet yeri mescitler değildir, evlerinde de Allah’ı
anabilir, namaz kılabilir ve Kur’an okuyabilirler. Yine de bu evlerin camiler
ve mescitler olduğu ilk akla gelen anlamdır. Söz konusu nura kavuşmanın yolu,
Kur’an okumaktan ve ondaki inanç ve pratik ilkelerini dikkate alan bir yaşam
sürmekten, camileri, mescitleri boş bırakmamaktan ve evlerde Allah’ın
ayetlerini okuyup O’nu yüceltmeye teşvik etmekten geçer. Evlerde namaz kılmak
aile bireylerini, camilerde kılmak ise toplumu ibadete yönlendirir.
Görüldüğü gibi Kur’an, “sabah
akşam (bi’lğuduvvi ve’l-âsâli)” ifadesine yer verdiği ayetlerinde,
insanlardan Allah’ı hatırda tutmalarını, evrendeki varlıkların Allah’a itaatten
geri durmadıklarını göz ardı etmemelerini, mescitlerde ve evlerinde Allah’ı
yüceltmelerini ve O’nun rızasına uygun bir hayat yaşamalarını istemektedir.
22.6.2017 Memleket
Gazetesi