Kur’an’da İbrahim ve İsmail
Kur’an’da “İsmail” ismi, on
iki ayette geçmektedir. Bu ayetlerin yedi tanesinde İbrahim peygamberin de adı
geçmektedir. Bu yazıda söz konusu yedi ayetten, içinde Hz. İbrahim’den söz
edildiği, Medine’de inişli Bakara suresinde yer alan üç ayeti ele alacağız. Geriye
kalan “İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına” lafzının yer aldığı dört
ayet, daha önce bir yazıda değerlendirildiği için[1]
bu yazıda ele alınmayacaktır.
Kâbe’nin sahibi
Alllah’tır ve O, Kâbe ve çevresinin güvenli bir yer olmasını dilemiş ve ibadet
amacıyla gelenler için temiz tutulmasını emretmiştir: “Biz, Beyt'i (Kâbe'yi)
insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in
makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e, ‘Tavaf
edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun.’
diye emretmiştik.” (Bakara 2: 125). İnsanların temel
ihtiyaçlarından birisi emniyet içinde yaşamaktır. Allah bu nimeti Kâbe ve
çevresinde yaşayanlara vermiştir. İnsanların bu nimet karşılığında yapması
gereken, o evin sahibi olan Allah’a şirk koşmaksızın kulluk etmektir. Ayette “İbrahim'in
makamından bir namaz yeri edinin” denilerek Kâbe’nin belli bir yerinden söz
edilmiş olsa da kastedilen şey, Kâbe’nin çevresidir. Bu yorumumuza şu ayet
kanıt olarak gösterilebilir: “Namazı kılın, zekâtı verin ve rükû edenlerle
birlikte siz de rükû edin.” (Bakara, 2: 43). Ayette parçadan (rükû) söz
edilip bütünden yani (cemaatle) namazdan söz edilmiş olmaktadır.
Kâbe’nin ne zaman inşa edildiği kesin
olarak bilinmemektedir fakat şu ayette buna dair bir ima
vardır: “Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini
yükseltiyor, (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz
sen işitensin, bilensin.” (Bakara, 2: 127). Ayetten iki anlam
çıkarılabilir: Birincisi Kâbe’nin Hz. İbrahim öncesinde inşa edildiği, ikincisi
ise Hz. İbrahim ve oğlu tarafından yapıldığı. En doğrusunu Allah bilir.
Baba-oğul iki peygamberin “Bizden bunu kabul buyur.” dediği güzel iş,
Kâbe’nin temellerinin yükseltilmesidir. Bu amelden dolayı çıkar temini söz
konusu olamayacaksa da duanın içeriğinden İslam ahlakının güzelliği ortaya
çıkmaktadır. Ne iyilik yapılırsa yapılsın “kabul garantisi” söz konusu
değildir. Yapılan güzel işlerin makbul olup olmamasına karar verecek olan
Allah’tır. O, duaları işitir, insanların herhangi bir şeyi ne amaçla yaptıklarını
bilir.
Hz. Yakup, ölürken bile çocuklarının doğru
yolda olmalarını dert edinir. Miras bölüşümü merkezde değildir:
“Yoksa Yakup’a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Yakub)
oğullarına, ‘Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar, ‘Senin ve
ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz
ancak O'na teslim olmuşuzdur.’ dediler.” (Bakara, 2: 133). Ayetten anlaşıldığı
gibi Yakup da oğullarının, kendisinden önceki peygamberlerin yolunu
sürdürmelerini temenni etmiştir. Kur’an, düşünmeksizin önceki nesillerin dini
üzere gittiklerini beyan edenleri eleştirir. Ancak bir yandan da İslam tarihini
son peygamberle başlatmaz. Rasulullah (s), yeni bir din getirmemiştir. Onun
getirdiği din, kendinden önceki peygamberlerin tebliğ ettiği tevhid zincirinin
son halkasıdır. Atalardan alınan miras vahye aykırı ise bir kenara konulur,
uygun ise sürdürülür.
Görüldüğü gibi ele aldığımız üç ayette; Kâbe’nin
güvenli bir yer olduğundan, temiz tutulması gerektiğinden, temellerinin İbrahim
ve oğlu İsmail tarafından yükseltildiğinden, iki peygamberin de yaptığı iyi
işlerin kabulü için dua ettiğinden ve Yakup oğullarının izinden gittiği
peygamberlerden ikisinin Hz. İbrahim ve Hz. İsmail olduğundan söz edilmektedir.
1.6.2017 Memleket Gazetesi