Kur’an’da Eziyet Kelimesinin Geçtiği Ayetler
Kur’an’ın Medine’de inmiş üç suresinin yedi ayetinde yer
alan " أَذًى"
kelimesi; rahatsızlık, incitme, eziyet
anlamlarına gelmektedir. Söz konusu kelime, bir ayette de “الْاَذٰىۙ”şeklinde (Bakara, 2: 264) belirtililik
takısı alarak gelmiştir. Bu yazıda söz konusu toplam sekiz ayet, içlerinde
bulundukları surelerin nüzul sırasına göre ele alınacaktır.
1.
İnsan, hac ya da umre için yola çıkıp hacı olmaya niyetlenir
ancak bu imkânı bulamayabilir. Kur’an, böyle kimselere ne yapacaklarını şöyle
bildirir: “Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer alıkonulursanız
kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Gönderdiğiniz kurban yerine ulaşıncaya
kadar saçlarınızı tıraş etmeyin. Hasta olan veya başından bir rahatsızlığı olan
(bundan dolayı traş olan) kimsenin üzerine ya oruç, ya sadaka veya kurban
olarak fidye gerekir. Güvene kavuştuğunuz zaman, her kim hacca kadar umre ile
yararlanmak isterse kolayına gelen bir kurban kesmesi gerekir. Kim (kurban
kesme imkânı) bulamazsa üç gün hacc esnasında yedi gün de döndükten sonra oruç
tutması gerekir. Böylece tam on gün oruç tutar. Bu hüküm ailesi Mescid-i Haram
yakınında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın cezası
pek şiddetlidir.” (Bakara, 2: 196). Görüldüğü gibi hacca veya umreye niyet
eden, “Neyse vazgeçtim.” diyemez çünkü niyetin gerçekleşmesine bir engel çıksa
da hac veya umrenin telafisi gerekir. Bu iki ibadete engel olacak şey ya
düşmanın mani olması ya da insanın hastalanmasıdır. Bu durumda bir kurban
kesmek gerekir. Böylece kişi, haccın ya da umrenin kurallarını yerine
getiremese de ibadet sevabını almış olur. Allah kimseye gücünün yettiğinden
fazlasını yüklemez. İslam, kolaylık dinidir. Bir rahatsızlığı nedeniyle hacı
adayı saçını vaktinden önce tıraş etmek mecburiyetinde kalabilir. Bu durumda üç
gün oruç tutar veya altı fakirin karnını doyurur ya da kurban keser (Kutub, h.
1412, I: 195). İbadetlerin amacı, kalplerde Allah korkusunu etkili kılmaktır.
Hac ve umre ibadetine dair bu ayette de buna dikkat çekilmiştir. Allah’a karşı
gelenler, O’nun cezasının ağır olduğunu bilmelidirler.
2.
Kur’an kadınların namaz kılamadıkları dönemi de
“rahatsızlık” olarak niteler: “Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O,
bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun.
Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size
emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki Allah tövbe edenleri de
sever, temizlenenleri de sever.” (Bakara, 2: 222). Kadınlar ay halindeyken,
eşlerinin karı-koca ilişkisinden uzak durmaları gerekir. Bu rahatsızlık hali
sona erdiğinde söz konusu yasak da kalkar. Ayette “Allah'ın size emrettiği
yerden” ifadesiyle soyun devam etmesi türünden bir görüşme kastedilir.
Allah, ilahî yasakların zıddına hareket edip ardından tövbe edenleri sever.
3.
Allah bir iyiliğe on sevap verirken, bir infakın sevabı ise
yedi yüz hatta daha fazlasıdır. Bu sevabı yok edecek olan şey, yapılan iyiliği “infak
edilen kimsenin” başına kakmaktır: “Mallarını Allah yolunda verip de
verdiklerinin arkasından başa kakmayıp eziyette bulunmayanların alacakları
karşılık Rableri katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de.”
(Bakara, 2: 262). Taberi’ye (ö. h. 310) göre burada Allah yolunca harcama yapan
kişi, Allah’ın düşmanlarıyla savaş konusunda mücahidlere para vermektedir
(2000, V: 517). İnfak edenler, yaptıkları iyiliğin boşa gitmediğini ahirette göreceklerdir.
Onlar, cehennem korkusundan uzak olacaklardır.
4.
Allah, kullarının minnet altında bırakmaksızın infakta
bulunmalarını ister. Böyle yapmaktansa insanlara güzel söz söylemek, hata
edenleri cezalandırma yoluna gitmemek ve onları affetmek daha iyidir: “Güzel
söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah
zengindir, acelesi de yoktur.” (Bakara, 2. : 263). Allah, insanları
kendisine borç vermeye (yani infaka) teşvik etmesi, onun fakir oluşundan
değildir. O, dilese tüm kullarına rızkı bol bol verir ancak onları
verdikleriyle denemek için rızıklarını farklı farklı vermektedir. O, kendisine
isyan edenleri cezalandırırken acele etmez; bazılarının azabı artsın diye bazıları
da doğru yola gelsin diye ömrü uzun tutar.
5.
İnfak, Allah rızası için yapılır. Ancak sırf insanlar
arasında iyi bilinmek amacıyla infak eden ve Din Günü’nün sahibini ve O’nun
hesaba çekmesini yok sayan kimse, ahirette kaybedenlerden olacaktır. Müminler
bu tür kimselere benzememelidir: “Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe
inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi başa kakmak ve
incitmek suretiyle yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu,
üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki sağanak bir yağmur isabet
etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar
kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola
iletmez.” (Bakara, 2: 264). Toprağın örttüğü kayanın gizli kalması gibi gösteriş
için infak eden kimsenin kötü karakteri de bir süre gizli kalabilir. Bu nedenle
insanlar, ahireti inkâr eden o kimsenin Allah rızası için infak ettiğini
sanabilir. Allah’ın rızasındansa insanların övmelerini yeğleyen ve doğru yolu erişmeye
çalışmayan kimseler, Allah dilemedikçe doğru yolu bulamazlar. Bu kimselerin
gerçek kimliği, kesin olarak ahiretteki yargılamada ortaya çıkacaktır.
6.
Ehl-i Kitap, iman edecekleri yerde son peygamberi ve onun
yolundan gidenleri incitecek sözler söyleyebilirler. Bu, müminlerin moralini
bozabilir: “Onlar (ehl-i kitap) size, incitmekten başka bir zarar
veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar size arkalarını dönüp kaçarlar.
Sonra kendilerine yardım da edilmez.” (Al-i İmran, 3: 111). Ehl-i Kitab’ın,
müminleri incitmeleri, müminlere zarar veremez. Zaten onlar, ahireti göz ardı
ettikleri için işi alayın ötesine götürüp müminlerle savaşmayı göze alamayacak
kadar korkak kimselerdir. Müminlerle çatışmaya girseler yardım görecek olan
Ehl-i Kitap değildir.
7.
Müslüman olmak, insana problemsiz bir hayatı garanti etmez.
İmanın ardından imtihan gelir. Zorluklara karşı sabredenler kurtulur: “Andolsun
ki mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce
kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler
işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’tan korkarsanız muhakkak ki bu,
(yapılacak) işlerin en değerlisidir.” (Al-i İmran, 3: 186). Kurtulanlardan
olmak için Allah yolunda mal ve can ile mücadele etmek gerekir. Bu mücadele
sırasında alay edilmek de söz konusudur.[1]
Buna psikolojik harp ile karşı karşıya kalmak da dahildir. Bu sırada
umutsuzluğa kapılmamak, güzel işler yapmayı sürdürmek, bâtıl çabaları boşa
çıkaracaktır. Şeytanın vesveselerinin peşine takılmış sapkın kimse ile Allah’ın
yardımını uman ve ahirette kazanacak olan sabırlı müminler aynı koumda
değildir. Bu mücadelede müminler mal ve can kaybına uğrayabilirler. Ancak bu
kayıplar onlardaki sağlam imanın, gözü pekliğin ve güzel örnekliğin kanıtıdır.
Müminler bu zorluklar sayesinde kimin dine gerçekten kimin de pamuk ipliğiyle
bağlı olduğunu görürler. Bu da İslami çabalar için altın değerinde bir
bilgidir.
8.
Namaz savaş ortamında bile bırakılamaz: “Sen de içlerinde
bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber
namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp)
secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını
kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve
onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler
ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın
yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız
silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın.
Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 4:
102). Ayetteki “Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman”
kısmından, İmam [Ebu] Yusuf (ö. 183/798) ve Yusuf b. Ziyad, “korku namazı” ile
ilgili emrin sadece Hz. Peygamber (s) zamanında geçerli olduğu sonucuna varmış
olsalar da onun ölümünün ardından da sahabe “korku namazını” kılmaya devam
etmiştir (Mevdudi, 1986, I: 354). Ölüm tehlikesinin yüksek olduğu savaş
ortamında bile namaza özen göstermek gerekiyorsa barış ortamında yaşayan
müminlerin bu ibadete gösterecekleri ihtimam, daha da fazla olmalıdır. Başarı
Allah’tandır ve namaz Allah ile kul arasında belki de en kuvvetli bağdır. Bu
bağın sağlamlığı, savaş ortamındaki başarıda büyük pay sahibidir. Ayette cemaat
ile namaz kılmanın önemine de dikkat çekilmiş olmaktadır.[2]
Kâfirler Müslümanları gafil avlamak isterler. Kâfirlerin ani saldırı
ihtimalleri nedeniyle müminler, silahlarından uzak kalmamaya özen
göstermelidirler. Yağmur vb. durumlar ya da hastalık durumu bir mazeret
olabilirse de yine de düşmana karşı dikkatli olunmalıdır. Allah’tan korkan ve
itaat eden müminleri büyük bir ödül (cennet) beklerken kâfirleri bekleyen şey ise
azaptır.
Görüldüğü gibi Kur’an’da أَذًى ve الْاَذٰىۙ lafızlarıyla eziyet; hac, umre, kadınların
belli dönemleri, infak ederken dikkat edilmesi gerekenler, tebliğ karşısındaki
zorluklar ve savaş ortamıyla ilgili olarak yer almaktadır.
Kaynakça
İbn Ebî Hatim, Abdurrahman b.
Muhammed, b. İdrîs er-Râzî (h. 327), Tefsiru’l-Kur'ani’l-Azîm, 10 c.,
III. bs., Mektebetu Nezzar Mustafa el-Bâz, Suudi Arabistan, (h.) 1419.
Kutub, Seyyid (ö. 1966), Fî
Zilâli’l-Kur'an, 6 c., 17. bs., Daru'ş-Şuruk, Beyrut, h. 1412.
Mevdudî, Ebu’l A’lâ, Tefhîmu’l-Kur’an, (çev. Muhammed
Han Kayani ve diğerleri), 7 c., İnsan Yay., İst., 1986.
Taberî, Muhammed bin
Cerir (ö. h. 310), Câmiu'l-Beyan an
Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 24 c., Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000.
Yazının
künyesi:
Kayacan, Murat, “Kur’an’da Eziyet Kelimesinin Geçtiği Ayetler”, Haksöz
Derg., S. 314, İst., Mayıs, 2017. (69-71).
[1] Ayette kastedilen kimsenin,
Peygamber (s) ve müminlere karşı şiiriyle müşrikleri kışkırtan Ka’b b. Eşref
olduğu ifade edilmektedir (İbn Ebî Hatim, h. 1419, III: 834).
[2] Savaş
ortamında terk edilmeyen cemaatle namaz, tehlikenin olmadığı ortamda hangi
gerekçeyle terk edilebilir? Barış ortamında müminlerle birlikte camide namaz
kılma sorumluluğu “Evde de cemaat ile namaz kılıyoruz.” denilerek
hafifletilmemelidir.