yakup-ve-ailesinin-misira-gelisi
Yusuf’un kendisini kardeşlerine tanıtması, onların ülkelerine dönüşleri ve babalarıyla diyaloglarını aktaran Kur’an,  onların yanlarına babaları ve Yusuf’un annesini[1] de alarak geldiklerini ve Yusuf’un –muhtemelen– onları ülkeye girişlerinde karşıladığını  şöyle belirtir: “Nihayet Yusuf'un yanına girdiklerinde o, anne ve babasını kucakladı ve ‘Allah'ın dileğiyle güven içinde Mısır'a girin.’ dedi.” (Yusuf, 12: 99). Tevrat; Mısır’a Yakup’un oğullarının, kızlarının, torunlarının ve gelinlerinin geldiğini söyler (Yaratılış, 46: 5-7). Tevrat’ın verdiği bu bilgileri Yusuf’un kardeşlerine hitabını aktaran Kur’an da teyit eder: “Bütün ailenizle birlikte bana gelin.” (Yusuf, 12: 93).
Tevrat, Yusuf’un Mısır’a gelen babasını görür görmez boynuna sarıldığını (Yaratılış, 46: 29) söylerken Kur’an böyle bir sahneden söz etmez: “Anne ve babasını tahtın üzerine çıkardı ve hep birlikte onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: Ey babacığım! İşte bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Gerçekten Rabbim onu doğru çıkardı. Allah, beni zindandan çıkarmakla ve şeytanın benimle kardeşlerimin arasına fitne sokmasından sonra[2] sizi çölden getirmekle bana iyilik etti. Şüphesiz Rabbim dilediği şeyi çok ince düzenleyendir. Muhakkak O alimdir, hakimdir.” (Yusuf, 12: 100). Yusuf için “secdeye kapandılar” denilmesinin, “saygı selamlaması” anlamında olduğu söylenebilir. Nitekim meleklerin Adem’e secdesi de böyledir: “Meleklere, 'Adem'e secde edin.' dediğimiz zaman da hepsi secde ettiler. Ancak İblis secde etmedi. O bundan kaçındı, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara, 2: 34). Şirki affetmeyen Allah’ın, kulun kula “ibadet secdesi” yapmasını emrettiği düşünülemez. Bu ayetteki ifadeler ya da benzerleri, Tevrat’ta yoktur.
Yusuf şükreden bir kuldur: “Rabbim! Sen bana mülkten bir pay verdin ve bana rüyaların yorumunu (te’vili’l-ehâdis) öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da ahirette de benim velim sensin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni salihlerin arasına kat.” (Yusuf, 12: 100). Yusuf, kendisindeki bilginin Allah’tan geldiği bilinciyle hareket etmektedir.
Kur’an, Yusuf’un baba ve annesine kavuşmasını anlatırken Yakup’un ölümüne dair bir aktarımda bulunmaz. Tevrat’taki ifade ise şöyledir: “Yakup oğullarına verdiği buyrukları bitirince, ayaklarını yatağın içine çekti, son soluğunu vererek halkına kavuştu. Yusuf kendini babasının üzerine attı, ağlayarak onu öptü. Babasının cesedini mumyalamaları için özel hekimlerine buyruk verdi. Hekimler İsrail'i mumyaladılar.” (Yaratılış, 49: 33; 50: 1-2)
Kur’an Yusuf kıssasının bitiminde gaybî bilgilerin geçmişe dair bilgileri de içerdiğini belirtir: “Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Onlar (Yusuf'un kardeşleri) düzen kurarlarken işlerini topluca kararlaştırdıklarında sen yanlarında değildin.” (Yusuf, 12: 102). Kur’an’da Yusuf kıssasına dair anlatılanların bir kısmı Tevrat’ta mevcutken bir kısmı ise yoktur. Bu da Hz. Muhammed’in Tevrat uyarlamacısı değil, Hz. Musa gibi vahiy alan Allah’ın gerçek bir elçisi olduğunu gösterir. Zira Hz. Yakup’un, “Yusuf’un rüyasını” yorumlaması, Yusuf’un kardeşlerinin ona tuzak kurması, Mısır’da kendisini satın alan kişinin hanımının Yusuf’a iftira atıp, hapse girmesine neden olması vs. olaylar yaşandığında Hz. Muhammed orada değildir. Zaten Allah gaybı dilediği elçilere bildirir (Al-i İmran, 3: 179).
Yusuf kıssası ile Hz. Muhammed’in siyeri arasında irtibat kuracak olursak şunları söyleyebiliriz: Yusuf’un, kardeşlerinin kurduğu tuzak nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalışı gibi Mekkeli müşrikler de Rasulullah’a tuzak kurmuş ve bundan dolayı Peygamberimiz de Medine’ye hicret etmek zorunda kalmıştı. Yusuf nasıl Mısır’da günlük güneşlik bir hayat yaşamadıysa Rasulullah da Mekkeli müşriklerin ve Medine’deki Yahudilerin komplolarıyla mücadele etmek durumundaydı. Yusuf’a, bir kadın iftira attı. Bundan dolayı haksız yere hapse atıldı ama sonunda temize çıktı. Hz. Muhammed'in eşi Hz. Ayşe de benzer şekilde iftiraya uğradı; Resulullah da o da sabretti ve sonunda Hz. Ayşe, temize çıktı. Yusuf Mısır’da nasıl hükümran olduysa Rasullah da hem Medine’de hem de Mekke’de söz sahibi oldu. İki peygamber de istediklerini yapacak konuma geldiklerinde zayıf duruma düşen tuzakçılardan intikam almadılar. Her iki peygamber de başlarına gelene sabretti ve Allah onları muzaffer kıldı.
 
[1] Bu ayetteki “anne” kelimesinin Yusuf’un annesi olduğu söylendiği gibi, teyzesi olduğu da söylenmektedir.
[2] Hz. Yusuf’un, kardeşlerinin suçunu gündeme getirmektense şeytanın saptırmasından söz etmeyi tercih etmesi, kardeşler arası “ilişkilerin düzelmesi” açısından güzel bir üsluptur.