Yusuf’un kendini tanıtması ve kardeşlerin ülkelerine dönüşü
Hz. Yusuf, daha önce kendisine
tuzak kurmuş olan kardeşlerini, yıllar sonra erzak almak üzere Mısır’a
geldiklerini görür görmez cezalandırmaz. Halbuki ülke yönetiminde oldukça
etkili birisidir. Ancak onun hedefi, insanları cezalandırılması değil,
ıslahıdır. Onlara, neredeyse istediği her cezayı verebileceği fırsat eline geçmişken
bile babası gibi sabretmeyi bilir. Bu yazıda Hz. Yusuf’un, aradan yıllar
geçmesi nedeniyle kendisini tanıyamayan kardeşlerine kendisini tanıtmasına dair
Kur’an ve Tevrat’taki ifadeler ve kardeşlerin, ülkelerine dönüş sonrası
babalarıyla diyalogları ele alınacaktır.
Erzak almak üzere Mısır’a
gelen kardeşlerinin başlarına gelen dertler, onların ibret almalarına yetecek
boyutlara geldiğinde Yusuf peygamber, kimliğini açıkça ortaya koymadan önce onlara
bir soru sorar: “(Yusuf) dedi ki: Siz cahil iken Yusuf'a ve kardeşine ne
yaptığınızı biliyor musunuz?" (Yusuf, 12: 89). Bu soru, kardeşlerinin
dikkatini çeker ve gerçeği öğrenirler: “Yoksa sen gerçekten Yusuf musun,
dediler. O da ‘Ben Yusuf'um. Bu da kerdeşimdir. Allah bize lütfetti. Kim
sakınır ve sabrederse şüphesiz Allah iyilik edenlerin karşılıklarını boşa
çıkarmaz.’ dedi.” (Yusuf, 12: 90). Tevrat da Yusuf’un kardeşlerine yönelik
üslubunun yumuşak olduğu belirtir: “Yusuf kardeşlerine, ‘Ben Yusuf'um!’
dedi. ‘Babam yaşıyor mu?’ Kardeşleri donup kaldı, yanıt veremediler. Yusuf, ‘Lütfen
bana yaklaşın.’ dedi. Onlar yaklaşınca Yusuf şöyle devam etti: Mısır'a
sattığınız kardeşiniz Yusuf benim.” (Yaratılış, 45: 3-4).
Kardeşlerini biraz olsun
rahatlatmak için olsa gerek Tevrat’ta, Yusuf peygamberin şöyle dediği
belirtilir: “Beni buraya gönderen siz değilsiniz, Tanrı'dır.”
(Yaratılış, 45: 8). Bu ifade, İslam kültüründeki “Her işte bir hayır
vardır.” yaklaşımını çağrıştırmaktadır. Yakup peygamberin, Yusuf’un gördüğü
rüya sonrasında kardeşlerinin tuzaklarına karşı dikkat etmesini ona öğütlemesinin
ardından da “Şüphe yok ki şeytan, insanlara apaçık bir düşmandır.”
(Yusuf, 12: 5) demesi de böyle düşünülebilir. Yakup’un suçu “şeytana atması”
muhtemelen kardeşler arasında uzun süreli nefret oluşmaması içindir.
Yusuf’un kardeşleri, onun
olumlu yaklaşımını, özeleştiri fırsatı olarak görürler: "Allah'a yemin olsun gerçekten Allah
seni bize üstün kıldı. Biz ise kesinlikle hata edenlerdik, dediler.”
(Yusuf, 12: 91). Onların bu sözlerinin ardından Yusuf onları teselli eder: “Dedi
ki: Bugün sizi kınama yok. Allah sizi bağışlar. O, rahmet edenlerin en
merhametlisidir.” (Yusuf, 12: 92). Bu ayrıntı Tevrat’ta yoktur.
Yusuf, kardeşlerini
onlara bir emanet vererek ülkelerine yolcular: “Şu gömleğimi götürüp babamın
yüzüne koyun, görmeye başlayacaktır. Ve bütün ailenizle birlikte bana gelin."
(Yusuf, 12: 93). Tevrat; Hz. Yakup’a verilen gömlekten değil, başka
şeylerden söz eder: “Yusuf onlara araba ve yol için azık verdi. Hepsine
birer kat yedek giysi, Benyamin'e ise üç yüz parça gümüşle beş kat yedek giysi
verdi. Böylece babasına Mısır'da en iyi ne varsa hepsiyle yüklü on eşek,
yolculuk için buğday, ekmek ve azık yüklü on dişi eşek gönderdi.” (Yaratılış,
45: 21-23). Tevrat Yakup’un ülkesindeyken gözlerinin durumundan söz etmez.
Ancak Mısır’a geldikten sonra bu konuya değenir: “İsrail'in gözleri yaşlılıktan
zayıflamıştı, göremiyordu.” (Yaratılış, 48: 10).
Yusuf’un kardeşleri,
ülkelerine varmadan babaları Yusuf’un kokusunu aldığını söylemektedir. Yusuf’un
haberi ona ulaşmadan önce ilahî ikram ile müjdesi ulaşmıştır: “Kervan
(Mısır'dan) ayrılınca babaları dedi ki: Eğer beni bunaklıkla suçlamazsanız
inanın ben Yusuf'un kokusunu alıyorum!" (Yusuf, 12: 94). Peygamber’deki
bilgi, diğerlerinde olmayınca onlara verilen tepki de ona göre olmaktadır:
“Hayret! Allah'a yemin olsun ki sen hâlâ eski şaşkınlığın içindesin,
dediler.” (Yusuf, 12: 95). Tevrat’ta ise böyle bir durumdan söz edilmez;
Yakup, müjdeyi oğulları gelince alır: “Ona, ‘Yusuf yaşıyor!’ dediler. ‘Üstelik
Mısır'ın yöneticisi olmuş.’ Babaları donup kaldı, onlara inanmadı.” (Yaratılış,
45: 26). Ancak Yakup, oğlu Yusuf’un yaşadığına dair aktarılanları dinledikçe
ikna olur: “Yusuf'un kendilerine bütün söylediklerini anlattılar. Kendisini
Mısır'a götürmek için Yusuf'un gönderdiği arabaları görünce, Yakup'un keyfi
yerine geldi. ‘Tamam!’ dedi. ‘Oğlum Yusuf yaşıyor. Ölmeden önce gidip onu göreceğim."
(Yaratılış, 45: 27-28).
Tevrat, Yakup’un
gözlerinin görmez hale geldiğinden ve oğullarının –Allah bağışlasın diye– ondan
dua istemelerinden söz etmez. Bu iki konuda Kur’an şöyle der: “Müjdeci gelip
onu (gömleği) yüzüne koyunca hemen görür hale döndü. (Bunun üzerine) ‘Ben
Allah'tan sizin bilmediğinizi biliyorum, dememiş miydim?’ dedi. (Oğulları) ‘Ey
babamız! Bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hata
ettik.’ dediler.” (Yusuf, 12: 96-97). Ayette oğullarının Yakup’tan dua
istemesi, “şefaat talebi” olarak görülebilir. Ancak Yakup’un söz konusu talep
sırasında “sağ olduğu” dikkatten kaçmamalıdır. Yakup, talebi kabul eder: “Dedi
ki: Sizin için Rabbimden bağışlama dileyeceğim. Şüphesiz O bağışlayan, rahmet
edendir." (Yusuf, 12: 98).
Görüldüğü gibi kıssanın
bu bölümünde, zulme sapan Yakup’un oğullarının/Yusuf’un kardeşlerinin, hatalarını
anlamalarının ardından, babaları Yakup ve kardeşleri Yusuf’un onları
affettikleri ifade edilmektedir. Yanlışını fark edip yanlış yaptıklarını
kabul edenlere –özellikle de oğullara/kardeşlere– karşı affedici olmak iyidir
ve onları cezalandırmaktan önce gelir.
29.09.2016 Memleket Gazetesi