Muş Alparslan Üniversitesi’nin “Darbeye Direniş” Örnekliği
“Türkiye’de darbeler bitti!” derken ordu
içerisindeki Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) cuntasının 15 Temmuz 2016 tarihli silahlı
kalkışmasına şahit olduk. Türkiye halkının beklemediği kanlı bir kalkışma idi
yaşanan. Darbelere en uzak olunduğu düşünülen bir zaman diliminde darbeciler
kirli emellerini gerçekleştirmek için sivil halkın üzerine tanklarla, savaş uçaklarıyla
ve askerî helikopterlerle gittiler; yaktılar, yaktılar, öldürdüler.
Aslında bu darbe, Türkiye
Cumhuriyeti’nin gördüğü ilk darbe değildi. Türkiye darbelere ilkin 1960 yılında
Başbakan Adnan Menderes’in kurban verilmesiyle tanıklık etti. Ardından 1971
yılında ordu içerisindeki cuntacıların darbesini gördü. 1980 yılında ordunun, genelkurmay başkanı
yönetiminde bir bütün olarak darbesini görüyoruz. Sonrasında 28 Şubat 1997, 27 Nisan
2007 e-Muhturası ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi. Her ne kadar bu darbeler bir
süre etkili oldularsa da süreç içinde galip gelen millet oldu. Son darbe girişiminde
ise halkın hakimiyeti kısa sürede kendisini belli etti.
Bu yazıda, yukarıda
çizilen genel çerçeveden sonra daha özel bir konuya değinecek ve şu soruların
cevaplarını ortaya koymaya çalışacağız: Son darbe girişiminde (15 Temmuz 2016)
Muş özelinde Üniversite rektörü ve personelinin tavrı ne oldu? Önceki yıllarda
yaşandığı gibi cübbeler giyilip darbecilere destek yürüyüşü mü yapılacaktı?
Yoksa anında darbeye karşı direnişe mi katılınacaktı? Öğretim elemanları
“fildişi kulelerde yaşadıkları” söylemini haklı mı çıkaracaklardı? Yoksa
üniversitenin hayatımızda neye karşılık geldiğinin somut örneği mi olacaklardı?
Muş Alparslan
Üniversitesi 2007’de kuruldu. Kurulduğundan beri İslami değerler konusunda bir
duyarlılık sergiledi. Bu üniversitede, kurucu Rektör Prof. Dr. Nihat İnanç
döneminden başlayarak başörtülü okumak, sınavlara girmek vs. sorun olmadı.
Öğretim elemanları genel itibarıyla insan hakları konusunda duyarlı idi. Bu
duyarlılık hala da devam etmekte. Bunun en güzel örneği 15 Temmuz 2016 tarihli
darbe girişiminde de görüldü.
Akademik camianın selam
durduğu cuntacılar devrinden, cuntacılara tekbirlerle karşılık veren akademik
camiaya eviriliyordu zaman. Rektörlerin cuntacılara selam durduğu bir dönemden,
yardımcılarını da yanına alarak herkesi sokağa davet eden rektörlerin olduğu
bir döneme tanıklık ediliyordu. Türkiye’de darbe olduğu haberini alan bazı
öğretim elemanları gece yarısı, Üniversite ile şehir merkezi arasında her zaman
mevcut panzerli arama noktasını bilmelerine, orada muhtemel darbeciler tarafından
göz altına alınıp belki de kaybedilme ihtimallerine karşı yola düştüler.
Güvenlik görevlileri, “Hocam, ileride sizi durdururlar şehir merkezine gidemezsiniz.”
uyarılarına rağmen. Kent merkezinde oturan öğretim elemanlarının bir kısmı ise Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan henüz çağrı yapmadan, çoktan eylem alanında yerlerini
almışlardı.
Peki, bu sadece bazı
öğretim elemanlarının risk alarak gösterdikleri bir duyarlılık mıydı? Hayır.
Üniversite Rektörü Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, gece yarısı öğretim
elemanlarına şu mesajı geçti: “Bugün demokrasiye ve insan haklarına sahip çıkma
günüdür. Tüm insanımız iradesini ortaya koymalıdır.”
Şehir merkezine varan
öğretim elemanları, yalnız olmadıklarını gördüler. Çocuğuyla yaşlısıyla ve
kadınlarıyla halk, darbeye karşı büyük bir karşı çıkış sergiliyordu. Valisiyle
belediye başkanıyla, STK’larıyla ve ilçelerdekiler dahil hemen her devlet
personeli kurumu ile Muş, “Darbeye hayır!” diyordu.
Sabah namazı vaktine
kadar darbecilerin başarısız oldukları hemen hemen netleşmişti. Ancak
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eylemlerin devam etmesi gerektiğine vurgu
yaptı. “İkinci bir emre kadar, sokakları boş bırakmayın!” diyordu. Bu
doğrultuda Muş Alparslan Üniversitesi rektörü de öğretim elemanları da idari
personeli de elinden geleni yaptı. Rektör bir gün, bir hatip olup darbeye karşı
yüreklendirici konuşmalar yapıyor, başka bir gün de müezzin olup güzel sesiyle
sabah ezanını okuyor ve hemen her gün Üniversite personeline, “Meydanları
sabaha kadar boş bırakmıyoruz!” mesajları geçiyordu. Sokaklarda halkla yan yana
duran bir rektör, onun arakasında duran
akademik ve idari personel, takdire şayan bir örneklik sergiledi. Belki de en
güzel olan şey; ezanları susturmaya çalışan, mescid soran öğretim üyesine,
“Hocam, burası üniversite. Doğal olarak mescid ya da cami yok. Ama falanca
semtte…” diyen rektörler döneminden direniş meydanlarında geç saatlere kadar
kalıp sabah ezanı okuyan rektörlere kavuşmamızdı. Diyanet görevlilerinin gece
vakitlerinde verdikleri salâlar da darbecileri yalnızlaştırarak yıldıran
unsurlardan biriydi.
Darbe karşıtı eylemlerin
organizasyonunda öğretim elemanları aktif rol üstlendiler. Üniversite’nin
Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantısında Rektör, öğretim
elemanlarının özverili çabalarına, dikkat çekti. Bu eylemlerde Üniversite’nin
paydaşları; Valilik, Belediye ve STK’lar idi. Eylemler genel itibarıyla
Belediye önünde başlıyordu. İlk gün balkon konuşmaları yapılıyor ve darbe
karşıtı sloganlar atılıyordu. Alelacele başlanılan eylemde doğal olarak
organizasyon zaafı vardı. Kitle, Belediye ile Valilik arasında bir aşağı bir
yukarı gidip geliyordu. Yine de bu, darbecilere karşı halis bir niyet
göstergesiydi. Katılımcıların genelinin “İslamî duyarlılık sahibi” kişiler oldukları
gözlemlenebiliyordu.
Muş’taki eylemlerde
eksiklikler hızla giderildi. Muş Alparslan Üniversitesi’nin imkânlarıyla seyyar
bir ses düzeni temin edildi. Eylemlere önemli bir katkıydı bu. Çünkü bu tür
organizasyonlarda “Ses düzeni yoksa eylem de yok!” gibi bir şeydir.
Eylemlerde İslami renk,
kendisini atılan sloganlarda gösteriyordu. Bu sloganların bazıları şöyleydi:
“Ümmet burada, darbeciler nerede?/Darbeye karşı omuz omuza!/Darbeler bizi
yıldıramaz!/Kahrolsun FETÖ, kahrolsun Amerika!/Darbeciler halka hesap
verecek!/Reise selam, direnişe devam!/Müslümanlar burada, darbeciler
nerede?/Uyan, diren, özgürleş!/Darbeciler bizi durduramaz!/Darbecinin tankı
yıldıramaz halkı!/Direniş, adalet, özgürlük!/Vur vur inlesin, Pensilvanya
dinlesin!/Yaşasın İslami direnişimiz!/Direne direne kazanacağız!/ABD elçiliği
darbeci yuvası!/Yaşasın küresel intifada!/Müslüman uyuma, reisine sahip
çık!/Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!/Tevhid, adalet, özgürlük!/Muş halkı
ayakta, darbeciler nerede!/Darbeciler bizi yıldıramaz!”
Eylem süresi, çok uzundu.
Yaklaşık yatsı namazı vakti başlıyor ve sabaha kadar sürüyordu. Kitlenin
coşkusu 01:00 civarına kadar iyiydi ancak sonrasında katılım, özellikle hafta
içi günlerde ertesi günkü mesai nedeniyle doğal olarak düşüyordu. Ancak
Üniversitenin akademik ve idari personelinin hatta hizmetlilerin, özellikle
eylemlerin sabah namazına doğru olan vakitlerindeki duyarlılığı kayda değerdi.
Muş Alparslan
Üniversitesi rektörü ve personeli, “fildişi kuleleri” ile özdeşleştirilen akademi
tanımlamalarını alt üst etti. Rektör, elemanlarını sürekli meydanlara
yönlendirdi. Bu konuda kendisi de iyi bir örneklik sergiledi. Zorunlu olarak
şehir dışında olduğu günlerde bile hangi ildeyse oradaki darbe karşıtı
gösterilerde “sade bir vatandaş” olarak yerini aldı. Dolayısıyla Üniversite personeline,
“Yosun altında sazan gibi olmayın!” şeklindeki uyarıları, etkili oldu. Üniversite
zulüm karşısında organizasyon gücünü ve yetkinliğini somut bir biçimde
sergiledi.
Türkiye çapında yapılan
eylemlerin, medyada “demokrasi nöbetleri” diye tanımlanması söz konusu idiyse
de pratikte meydanlara koşanların çoğunluğunu, kendisini demokrat olarak
tanımlayanlar değil, “Müslüman” olarak tanımlayanlar oluşturuyordu. Bu açıdan
insanların temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkma konusunda “İslamî
duyarlılık” kendisini gayet net bir şekilde hissettiriyordu. Bu nedenledir ki
darbe destekçileri ve “darbe karşıtı poz vermekle yetinenler” aslında bu
durumdan rahatsızdılar ve “dindar eylemcilerin” görüntülerini gündeme getirerek
aslında bu eylemcilerin amacının başka olduğunu gündemleştirmeye
çalışıyorlardı. Yani bir yandan kendilerini demokrat olarak lanse ediyorlar
ancak kimliklerinin gereğini yapıp meydanlarda varlıklarını hissettirecekleri
yerde, büyük oranda pijamalarını çekip, güvenli mekânlarda “eylemci analizi” yapıyorlardı.
Muş’ta Darbe karşıtı
eylemleri en fazla Türkiye ve dünya gündemine A Haber taşıdı. Bu açıdan söz
konusu kanal bir tebriki hak ediyor. Bunun yanında eylemlere katılanların bir
kısmı; facebook ve periscope üzerinden canlı yayın yaparak Muş’un darbe karşıtı
tavrını tüm dünyaya duyurdu. Bu görüntüler, Amerika’dan da, Filistin’den de
ilgiyle izlendi. Ayrıca Üniversite’nin öğretim elemanları, bölgenin darbe
karşıtlığı konusundaki asil tavrını, Zazaca ve Kürtçe olarak da TRT Kürdî
ekranlarına taşıdılar.
Ne mutlu ki Muş’ta halk
içinde ve halkla birlikte bir üniversite var! Bu asil tavır konusunda Muş
Alparslan Üniversitesi’nin yalnız olmadığı ve olmayacağı temennisiyle…
Yazının
künyesi:
Kayacan, Murat, “Muş Alparslan Üniversitesi’nin Darbeye Direniş Örnekliği”,
Haksöz Derg., S. 305, İst., Ağustos, 2016. (77-80).