Ebced-cifir-hesabi-uzerine

Eskiden Arap alfabesinin sıralanışı; elif, be, cim, dal şeklindeydi. Ebced hesabı bu ilk dört harfin okunuşlarıyla (E-B-C-D) türetilmiştir.Ebced hesabı ise Ebced rakamlarını (1’den 1000’e kadar) kullanarak, şifreler içerdiği varsayılan kelime(ler)den/cümle(ler)den anlamlar çıkarma işlemidir. Bu yazıda, Kur’an’ı Anlama Yöntemi[1] adlı eser bağlamında, ebced hesabının Kur’an’ı anlamada kullanılıp kullanılamayacağı konusunu ele alacağız ve bu anlamsız hesaplama işlemini kullananlardan birinin, doğru bulmadığımız yaklaşımlarını ortaya koyacağız.
Ebced’in tek kuralı vardır: Kuralsızlık. Ebced’de nedenler ve niçinler yoktur. Sadece elde edilmek istenen sonuçlar vardır. Onlara, “uysa da uymasa da” yönetimiyle harflerin tahrifi ve hurafelerin icadı üzerinden ulaşılır. Ebced’de haflere verilen rakamsal değerlerin mantıki bir açıklaması bulunmamaktadır. Yanilâm harfinin ebced değeri neden 30’dur da  harfininki 200’dür? Bunun ciddi ve anlaşılabilir bir izahı yoktur.
Ebced’de diğer bir kuralsızlık, kullanılan sayısal değerlerin sabit olmayışıdır. Ebced sisteminde, “en büyük, büyük, küçük, en küçük” olmak üzere dört ayrı değerlendirme çizelgesi vardır. Yani bir “tutsun da nasıl tutarsa tutsun” durumu söz konusudur. Sözgelimi elif bazen “1” sayısı ile bazen de elif-lâm-fa olmak üzere üç harfin ebced değeri toplamı üzerinden hesaplanır ve 111 eder. Bu ikisi de kurtarmadı diyelim, o zaman şu formül devreye girer: Bir “vahid” demektir. Vahid vav-elif-ha-dal harflerinden oluşur. Onun da sayısal değeri, 6+1+8+4: 19’dur. Görüldüğü gibi, hesaplamada bir keyfilik söz konusudur.
Cifrin dayandığı Hurufilik, Fazlullah Esterabadi (ö. 1394) tarafından bir “tarikata”, bir “sır dinine” dönüştürülür. Bu akidenin kutsal kitabı da Arş’tan indiği iddiasıyla yazılan Arşname-i İlahî’dir. Cifrin en yaygın kullanıldığı coğrafya, tarih boyunca bir “sır dinleri” ve “gizli ilimler” cenneti olan İran coğrafyası olmuştur. Cifr sistemine iltifat etmede, Sünnilik daima Şiiliğin peşinden gelmiştir.
Anadolu’da Kur’an’ın yorumunda cifri en çok kullanan isimlerden birisi, Said Nursi’dir (1878-1960). O, bir yerde cifri “şarlatanların kötüye kullanacağı kuralsız bir gizli ilim” olarak nitelerken, bir başka yerde Kur’an’ın icazının bir parçası ilan eden ilk kişidir. Yorum dedikse de bu, kendi ismini, eserlerini ve ekolünü Kur’an’da bulmakla ilgili odukça mütevazı (!) amaçlar taşıyan bir ebcedciliktir. Said Nursi, 1. Şua’da Kur’an’ın 33 yerinde şahsına ve kitaplarına kapalı ve açık işaret edildiğini ileri sürer.
Nursi, Nur 35 ayetinde[2] ebced yoluyla yazdığı kitapları ve o kitapları yazdığı tarihi bulur. Şimendifer ve elektriğe işaret görür. Sonucu tutturmak için kâh ebced değeri 400 olan kapalı te'’yi ebced değeri 5 olanhe ile değiştirir kâh varsayılan zamiri metne dahil eder. Bazen tenvinleri iki harf sayar bazen bir, bazen şeddeleri iki harf sayar bazen tek. Bazen de metinde olmayıp okunuşta ortaya çıkan nûn’u işe katar. Bütün bu oynamalar da tutmazsa bu kez tutturulmaya çalışılan isim üzerinde oynamalar yapar. Tutturulmaya çalışılan şey, bazen Farsça isim tamlaması ile “risale-i nur” olur, bazen Arapça tamlama ile ve tekil formda “risaletü’n-nur” olur, bazen çoğula dönüşür “resaili’n-nur” olur, bazen de hiçbir dil kuralına uymayan bir ucube halini alarak “risalein-nur” olur. Said Nursi ise cifir hesabında 500’e denk gelsin diye “Saidi’n-Nursi” olur. Hedeflenen sayı çıkmazsa bu kez de aradaki fark “gayet az ve sırlı fark”, “tevafuk tam olmazsa da tam hükmünde” olmuş olur. İşbu yollarla elde edilen sonuç da kesin delil derecesine çıkar!Said Nursi bir yerde ebcedi nasıl keyfî kullandığını şöyle itiraf eder: “Bazı kelimeleri ebced hesabı tutsun diye attım. Ama iyi ki atmşım. Hem ebced hesabı tuttu hem de böyle mana daha güzel oldu.”
Sonuç olarak diyebiliriz ki Kur’an’ın anlamıyla buluşmak isteyen bir Kur’an talebesi, Kur’an’a bir kripto ve şifre kutusu olarak değil, bir hayat kitabı olarak bakmalıdır. Ebced/cifir olmak üzere harf ve rakamlar üzerinden Kur’an’ı konuşturmak, kitaba uymak değil, kitabına uydurmakla sonuçlanan bir hurafe ve tahrif yönteminden başka bir şey değildir.
 
[1] İslamoğlu, Mustafa, Kur’an’ı Anlama Yöntemi, Düşün Yay., İst., 2014.
[2] “llah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun örneği içinde çerağ bulunan bir kandil yuvası gibidir. Çerağ bir cam içindedir. Cam sanki inci gibi bir yıldızdır. O, doğuya da batıya da ait olmayan mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Onun yağı neredeyse kendine ateş dokunmasa bile ışık verir. (Bu) nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna iletir. Allah insanlar için örnekler vermektedir. Allah her şeyi bilendir.”
02.06.2016 Memleket Gazetesi