Kur’an’da “Sizi (azap) yakalar!” ifadesi
Bu yazıda, feye’huzekum (Sizi (azap) yakalar!) lafzının yer aldığı üç ayet nüzul sırasına göre ele alınacaktır. Bu ayetlerin ilkinde azabın niteliğinden, ikincisinde aidiyetinden ve üçüncüsünde de yine azabın niteliğinden öz edildiği için ayet çevirileri sırasıyla, “sizi elem verici bir azap yakalar” “sizi muazzam bir günün azabı yakalar” ve “sizi yakın bir azap yakalar” şeklinde olmuştur.
Hz. Salih, iyiliklerini düşünme açısından, inkârcı kavmi Semud’un kardeşi gibidir. Ayrıca o, içlerinden biridir. Yani kavmi onu tanımaktadır. O kavminden bir çıkar temini peşinde değildir. Çağırdığı şey, Allah’ın birliği ve yalnızca ona kulluktur: “Semud kavmine de kardeşleri Salih’i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da size bir mucize olarak Allah’ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah’ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar.” (Araf, 7: 73). Mucize olarak gönderilen devenin Allah’a atfedilmesi, onun türdeşlerinden bir farkı olduğunu gösterir. Zaten mucize olarak takdim edilen şey, benzerleri karşısında bir üstünlüğe sahip olmalıdır. Bu deve, istediği gibi yiyip içebilen bir deve olunca, onun herhangi bir kimseye ait olmadığı kastedilmiş olur. Ne yazık ki Semud kavmi kendilerinden önce yaşamış olan Nuh ve Hud kavimlerinin başına gelen azaptan ibret almak yerine, o kavimlerin cahilî yolunu benimsediler, mucize olarak gönderilen deveyi kestiler ve sünnetullah gereği, azaba uğrayanlardan oldular.
İnkârcılar, peygamberleri güya etkisiz kılmak için onlardan bir olağanüstülük sergilemesini isterler. Onların bu talebi yerine getirilir ancak inkâr etmeleri cezasız kalmaz. Salih peygamberin kavmi Semud da mucize istemişti ve kendilerine azap tehdidi ile birlikte bir deve gönderilmişti. Semud kavmi şöyle uyarıldı: “Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalar.” (Şuara, 26: 156). Bu mucize talepleri onların aleyhine oldu. Semud zaten “az sulu yer” demekti ve bu devenin gelişiyle su kullanımları daha da sınırlı hale geldi. Çünkü bir gün bu deve bir gün de onların hayvanları su içebilecekti. Bir sonraki ayetten anlaşıldığı kadarıyla, o herhangi bir yerden yani inkârcıların bağlarından bahçelerinden de dilediği gibi yiyebilecekti. Ne var ki onlar mucize isterken olduğu gibi, geldikten sonra da kibirli davrandılar ve deveyi en cesur olanları kesti. Manevi-asli iştirak gereği onu kahraman görenler de aynı oranda suçlu kabul edilip ilahî cezaya çarptırıldılar.
Salih peygambere mucize olarak verilen devenin, hangi açıdan mucize olduğu Kur’an’da belirtilmemektedir. Ancak mucize talebi üzerine gönderildiği için, muhtemelen onun diğer develerden farklı bir yönü vardır: “Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın devesi. Onu bırakın, Allah’ın arzında yesin (içsin). Ona kötülük dokundurmayın; sonra sizi yakın bir azap yakalar.” (Hud, 11: 64). Önceki iki ayette olduğu gibi, bu ayette de yakalama fiilinin başında yer alan fa harfi mucize olarak gönderilen bu devenin, mucize oluşunun inkârının ardında, inkârcıları bir azabın beklediğini göstermektedir. Ne yazık ki Semud kavmi, mucize olarak gönderilen bu deveyi hunharca öldürdü ve adeta onu gönderen Allah’a meydan okudular. Sonları iyi olmadı!
Görüldüğü gibi, “Sizi (azap) yakalar!” ifadesinin yer aldığı üç ayette de azap tehdidinin muhatabı, Allah’tan mucize talep eden, bunun üzerine kendilerine bir deve gönderilen ve mucizeyi inkârlarının ardından yok edilmiş olan Semud kavmidir.