Kur’an’da “Onu (Firavun’u) yakaladık!” ifadesi
Kur’an’da fehaznâhu (Onu yakaladık!) lafzıyla, üç ayette Firavun’un cezalandırılmasından söz edilmektedir. Bu yazıda Mekki surelerde yer alan o ayetleri nüzul sırasına göre değerlendireceğiz. Bağlam gereği ele alacağımız ilk ayetin çevirisi “onu ağır ve çetin bir şekilde yakaladık” şeklinde; ikinci ve üçüncü ayetin çevirisi ise “onu ve askerlerini yakaladık” şeklinde yapılmıştır. Çünkü ilk ayetin bağlamında “Firavun’un nasıl” ve üçüncü ayette ise “kimlerle birlikte” cezalandırıldığına dair ek bilgi verilmektedir.
Kur’an’da zulüm deyince, akla gelen en belirgin kişilerden birisi Firavun’dur. Musa kıssası bağlamında anlatılan Firavun, doğru yolu bulsun ve İsrailoğullarına zulmetmesin diye uyarmak üzere, kendisine Hz. Musa’nın gönderildiği Mısır’daki yöneticidir: “Ama Firavun o peygambere karşı geldi, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde yakaladık.” (Müzzemmil, 73: 16). Hz. Musa’nın uyarılarını dikkate almayan Firavun nasıl cezalandırıldıysa bu kıssanın kendilerine aktarıldığı insanlar da aynı günahı işlemeleri durumunda söz konusu cezanın muhatabı olacaklardır. Rasulullah, bu ayeti daha tebliğinin ilk günlerinde, dönemindeki müşriklere okumuştu. Baskının çok olduğu ortamlarda, doğrudan zalim kişiye hitap etmeye kıyasla, “tarihte benzer yanlışları yapmış birinden söz ederek” o kimseye doğruları anlatmak, daha emniyetli bir yoldur.
Hz. Musa Allah’ın apaçık ayetleriyle tebliğ için gelince inkârcılar, “Uydurulmuş büyüden başka bir şey değil. Bizden önceki atalarımızdan böylesini işitmedik.” dediler. Firavun inkâr konusunda iyice aşırı giderek, “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum. Ey Haman, haydi, benim için çamur üzerinde ateş yak ve tuğla üret, bana bir kule yap ki Musa'nın tanrısına çıkayım; ancak sanıyorum ki o mutlak yalan söyleyenlerdendir." dedi. Firavun ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekte hesap vermek üzere Allah’a döndürülmeyeceklerini sandılar (Kasas, 28: 36-39). Onların akıbetleri hiç de iyi olmadı: “Biz de onu ve askerlerini yakaladık. Onları suya atıverdik. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu!” (Kasas, 28: 40). Hz. Musa da suya bırakılmıştı ancak su, onu Allah’ın dilediği yere kadar şefkatle taşımıştı. Firavun’un atıldığı su ise Nuh tufanındaki gibi azaba dönüşmüştü. Zalimler, Firavun’un bu acı sonundan ibret alıp tövbe etmelidirler. Aksi takdirde akıbetleri onunkinden farklı olmayacaktır. İnsanların kibirleri onları büyük kılmaz. Allah’ın azabı onları kuşattığında onlar, selin önündeki çer çöpten daha değerli değildirler.
Allah’ın verdiği mucizelerle Hz. Musa, Firavun ve ileri gelenlerine, İslam’ı anlatmış ancak Firavun inkârı seçmişti. Ek olarak, Hz. Musa’yı göz boyamakla suçlamıştı. Firavun yalanlamasının sonucu olarak acınası bir hale gelmişti. Öz eleştiri yapmaya başladı ama artık iş işten geçmişti: “Biz de onu ve askerlerini yakaladık. Onları suya atıverdik. Bu sırada kendini kınayıp duruyordu.” (Zariyat, 51: 40). Ölüm anındaFiravun’un; İsrailoğullarına zulmü, mucizeleri inkârı ve vahye karşı kibiri, bir film şeridi gibi gözünün önünden geçmiş ve bu amellerinden dolayı da kendini kınamış olabilir ancak o ve onun gibilerin imanları, düşünüp taşınıp verilmiş bir kararın ardından gelmediği için değersizdir. Şirki ve şer işlemeyi hayat tarzı haline getiren kimseler, bundan dolayı ilahî azaba uğradıklarında, onlar için ne ağıt yakan ne de “tarih olduktan sonra” onları hayırla yâd eden bulunur.
Görüldüğü gibi, Kur’an’da “Onu yakaladık.” ifadesi, askerleriyle birlikteyken Firavun için kullanılmıştır. Bu da onun zalimliğine karşı ilahî öfkenin büyüklüğünü göstermektedir. Yüce Allah’ın “yakaladım” demek yerine “yakaladık” demesi, ordu gücüne ve ileri gelenlerin desteğine güvenip kibirlenen Firavun’un karşısına meleklerden oluşan bir ordu çıkarıldığını akla getirmektedir.