Kur’an’da “Onları yakaladım!” ifadesi
Kur’an, biri
feehaztuhum ve diğer ikisi ehaztuhum olmak üzere üç ayette “Onları
yakaladım!” ifadesine yer vermektedir. Bu yazıda o ayetler nüzul sırasına
göre ele alınacaktır.
İnkârcıların
gösterişli tavırları, sahip oldukları mekânlar, ordular, müminlere karşı
kurdukları tuzaklar vs. müminleri korkutmamalıdır. Kâfirler İslamî değerlere
karşı mücadele edip onu kesintiye uğratmak için ellerinden geleni yaparlar:
“Onlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonraki topluluklar da yalanladılar.
Her ümmet peygamberlerini yakalamaya yeltendi. Hakkı ortadan kaldırmak için
batıla dayanarak mücadele ettiler. Böylece ben de onları yakaladım. Benim
cezalandırmam (bak) nasıl oldu?!” (Mümin, 40: 5). Zalim kimseler/çevreler; kötülük
peşinde koşanların sonuna dair, tarihî anlatılardan ibret alıp şeytandan uzak
durmak yerine, şeytanın cehenneme götüren yoluna uyarak, Müslümanlarla mücadele
ederler. Onların “peygamberleri yakalama çabaları” karşılıksız kalmaz ve Allah
onları kıskıvrak yakalar yani cezalandırır.
Allah,
günahlarından dolayı toplumları cezalandırırken acele etmez. Etseydi yeryüzünde
canlı kalmazdı: “Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de
ben inkâr edenlere süre verdim, sonra da
onları yakaladım. (Görseydin ki) azabım nasılmış!” (Rad, 13: 32). Ayette
korkutma üslubu hakimdir. Nedeni, insanların hepsinin güzel sözden ve mantıklı ifadelerden
anlamamasıdır. Kötülüklerden vazgeçirmenin bir yolu da kötü niyetli ve
kötülük yapmayı iş edinmiş kimseleri korkutmaktır. İnsanların bazıları bir ölçüye
kadar güzel anlatım ve üsluptan etkilenir. Bu nedenle Kur’an dengeyi gözetmiş,
insanları şeytanın etkisinden beri kılmak için onları bazen müjdelemiş ve bu
ayette olduğu gibi bazen de korkutmuştur.
Nuh peygamber
yalanlandıktan sonra, o peygamberin kavminin azap görmesi; o nesilden sonraki
toplumların, şeytana uyup azaba uğrayanların izinden gitmelerine engel
olmamıştır: “Medyen halkı da (Şuayb’ı) yalanladılar. Musa da yalanlanmıştı.
İşte ben o kâfirlere süre tanıdım, sonra onları yakaladım. Benim inkârım
nasılmış!” (Hac, 22: 44). Peygamberlerin yalanlanması açısından Musa’nın, kavmi değil de Mısırlılar
tarafından inkârı ilginçtir. Ancak kavminin dindarlığı da Kur’an’dan önce
onlara gönderilen Tevrat’ta bile sürekli tenkide tabi tutulan bir dindarlıktır.
Onlar, dinden ziyade “din kültürü” ile yetinmeyi tercih etmektedirler. Allahu
Teala’nın bu ayette “Benim inkârım nasılmış!” demesi, inkârcıların
başına gelen ilahi cezanın ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. O, alemleri
yaratıp bir kenara çekilmez. Aksine kullarının yaptığı zulümleri görmekte ve
bir hikmete dayalı olarak, onları hemen cezalandırmamakta ve azap vakti gelince
de onları şiddetli bir azaba uğratmaktadır. Allah’ın ayetlerini ve peygamberlerini
yalanlayanların, O’nun azabından kaçmaları mümkün değildir.
Görüldüğü gibi,
önceki kavimler peygamberlerini öldürmeye yeltenmişler, onlarla alay etmişler
ve onları yalanlamışlardır. İnkârın bir nesli nasıl azaba sürüklediğinden ibret
almayan toplumlar bâtıl yolda onların izinden gitmeyi tercih etmişler, bu
nedenle akıbetleri de benzer şekilde azap olmuştur. Tarihten ibret almayıp
inanç ve yaşayışta vahyi değil, vahiy karşıtlığını esas alanlar cezalandırılmayı
hak ederler.
Memleket Gazetesi 22.10.2015