Kur’an’da “ertelenemezlik”
Kur’an’da yeste'hırûne
fiil kalıbı beş ayette geçmekte olup “ertelenemezlik” durumunu ifade
etmek için kullanılmıştır. Bu ayetlerin üçünde “lâ” ikisinde de “mâ”
olumsuzluk edatı yer almıştır. Bu yazıda, tamamı Mekkî surelerde yer
alan söz konusu ayetleri nüzul sırasına göre değerlendireceğiz.
Allahu Teala’nın her
topluma bir süre tayini, ilahî bir yasadır. Ancak Kur’an bu süreyi gayb olarak
bırakır, netleştirmez: “Her ümmetin bir eceli vardır. Vadeleri eriştiğinde
onu ne bir an erteleyebilir ne de öne alabilirler.” (Araf, 7: 34). Allah’ın
bildiği ama insanların kesin olarak bilmediği bu sürenin, ne zaman dolacağı
konusunda belirleyici olan insanların yaptıklarıdır. Kötülüğü ilke edinen
toplumlar, zulümleri bir noktaya geldiğinde sürelerini doldurmuş olur ve başlarına
gelen azabı da erteleyemezler.
Peygamberler, tebliğ
ettikleri toplumlara hep müjdeli haberler vermezler, onları Allah’ın azabıyla
da korkuturlar. Ancak taşkınlığı tercih eden toplumlar, kendilerini ıslah
edecekleri yerde, kendilerini uyaran peygamberlerden, tehdit edildikleri azabı
hemen getirmesini isterler. Halbuki o, Allah’ın bildiği bir vakitte gelir ve
onun bilgisi peygamberleri de aşar: “Ey peygamber! De ki: Allah dilemedikçe,
ben kendi kendime ne bir zararı önleyecek ne de kendime bir yarar
sağlayabilecek güçteyim. Her toplum için, bir süre belirlenmiştir; süreleri son
bulunca, onu ne bir an erteleyebilir ne de çabuklaştırabilirler.” (Yunus,
10: 49). Allah’a karşı gelen ve zulüm dolu bir hayatı tercih eden toplumların
cezalandırılacağı süre, bazen asırlarca sonra gelir. Hangi toplumun ne
zaman cezalandırılacağını Allah bilir. Azap geldiğinde ise zulmeden toplum
azabı erteleme konusunda çaresizdir.
Toplumlar Allah’ın kendileri için
takdir ettiği sürede değişiklik yapamazlar: “Hiç bir ümmet vaadesini ne öne
alabilir, ne erteleyebilir.” (Hicr, 15: 5). Cezalandırılacak toplum için
Allah tarafından tayin edilen süre gelince, o toplumun yapacağı bir şey kalmaz.
Ya bir savaş sonucu ya da deprem, sel, kasırga vs. doğal felaketlerle miadını
tamamlar. Felaket anında iman etmeleri durumu değiştirmez. Çünkü o, Allah’tan
korku sonucu ortaya çıkan bir iman değildir.
Akla şöyle bir soru da gelebilir?
Dünyada öyle ülkeler var ki Müslümanların başına gelen zulümlerin çoğunun
kaynağı durumundalar. Hal böyleyken onlar nasıl yüzyıllara meydan okuyor ve
ayakta kalıyorlar? Söz konusu ülkeler hala varlıklarını koruyabiliyorlarsa bunun
nedenlerinden birisi, müminlerin kendi aralarında ve dünyada adaleti tesis
konusunda üstlerine düşeni gereğince yerine getirmemeleridir. Diğer bir
neden de zulümlerinden şikâyetçi olunan ülkelerin her açıdan zalim olmamalarıdır.
Öyle ki halkı Müslüman olan ülkelerin bazılarındaki zorba liderler nedeniyle, sıkıntı
içine giren bazı Müslümanlar “ülkelerinde göreceli adaleti sürdüren emperyalist
devletlere” gitmeyi tercih ediyorlar. Çünkü oralarda iktidar genellikle
darbeler, suikastler vs. ile değil, seçimle el değiştiriyor.
İmtihan yeri
olan dünyada, zulme yönelerek fesat çıkaranlar, ıslah edicilerden sayısal olarak
her dönemde fazla olmuştur, diyebiliriz. Allahu Teala zalimleri hemen helak
etseydi -sosyal hayatın genel olarak mümin ve kâfirlerden oluştuğu dikkate
alındığında- zalimlerin cezalandırılmasından ötürü dünyevi anlamda müminler
ve hatta diğer varlıklar da zarar görür ve yeryüzünde canlı kalmazdı: “Eğer
Allah, günahları, isyanları ve inkârları yüzünden insanları anında
cezalandıracak olsaydı yeryüzünde cezalandırmadık hiçbir canlı bırakmazdı.
Fakat onlara belli bir süreye kadar vade tanıyor. Ecelleri geldiği zaman, onu
ne bir an erteleyebilir ne de belirlenmiş vadeyi öne alabilirler.” (Nahl,
16: 61). Allahu Teala sapkın inançları ve neden oldukları onca zulme rağmen,
inkârcıları bir süreye kadar ertelemektedir. Süreleri dolunca azap onları
kuşatacaktır.
Kur’an insanların ibret alması için
geçmiş toplumlardan söz eder. Bu toplumların çoğunun akıbeti azap olmuştur.
Onların dünyada ne kadar varlıklarını sürdürecekleri konusunda tek yetki Allahu
Teala’dadır: “Herhangi bir toplum, ecelini ne öne alabilir ne de erteleyebilir.”
(Müminun, 23: 43). Sürenin dolmasının beklenmesi Allah’ın rahmetinden, süre
dolunca azabın gelmesi de O’nun adaletindendir.
Görüldüğü gibi, itikadi ve ameli
açıdan zulme eğilim gösteren toplumlar, ilahî yasa gereği hemen
cezalandırılmamaktadır. Ancak söz konusu toplumlar, zulüm içerikli uygulamalarında
bir değişiklik göstermezlerse, onlara azap gelir ve artık kurtulmak için
mazeret beyan etmeleri kendilerine verilen sürenin ertelenmesi konusunda bir
işe yaramaz.
03.09.2015 Memleket Gazetesi