Kur’an’da inkârcıların azap talebi
İnkârcılar kendilerine
gönderilen peygamberleri halkın göz önünde aciz duruma getirmek için o
peygamberlerden tehdit ettikleri ilahi azabı hemen getirmelerini
istemektedirler. Bu yazıda فَأْتِنَا بِ
ve ائْتِنَا بِ (Bize
getir!) kalıbıyla Kur’an’da yer alan inkârcıların azap talebine dair ayetleri
nüzul sırasına göre ele alacağız.
Âd kavmi Allah inancına
sahiptir, ancak onların sorunu Allah’a şirk koşmaktır: “Dediler ki: Sen bize
tek Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için
mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir.”
(Araf, 7: 70). Hud kavmi itikadi sapkınlıklarını atalarından aldıklarıama
anlayışı sorgulamaksızın sürdürmektedirler. Halbuki bir inanç ya da düşünce sırf
önceki kuşaklar tarafından sahiplenildiği için doğru olmaz. Doğru delil ile
sabit olur. Yanlışın pek çok kişi tarafından benimsenmiş olması onun doğru
olduğunu göstermez. Âd kavmi, Hz. Hud’u zor durumda bırakmak için onun
çağırdığı hakikate kulak vermektense, ondan tehdit ettiği azabı getirmesini talep
etti. Yani bela istediler ve Allah onların belasını verdi (Araf, 7: 72).
Azap talebinde bulunan
diğer bir kavim Semud kavmidir. Onlar Salih peygamberin dokunmamalarını
istediği deveyi kibirlerine yenik düşerek öldürdüler: “Derken o dişi deveyi
ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey
Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize
getir, dediler.” (Araf, 7: 77). Her ne kadar o kavmin en cesur kimsesi
bu çirkin fiili gerçekleştirmiş olsa da onu kahraman gören Semud kavmi suça
“manevi-asli iştirak”te bulunmuştu (Şems, 91: 12-14). Hud kavmi gibi onlar
da bela istediler ve Allah onların da belasını verdi (Araf, 7: 78).
Azabı acele isteyen kavimlerden
biri de Nuh kavmidir: “Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize
karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi
tehdit ettiğini (azabı) bize getir!” (Hûd, 11: 32). Nuh kavminde
hakikat ölçü olmayınca, hakikati anlatan kimse onlara göre “ileri gitmiş”
oluyor. Halbuki ileri gitmek, toplumun güçsüz kesimlerine karşı kibirli
olmak, onları bâtıl yola çekmek için propaganda yapmak ve Allah’a şirk koşup
Allah’ın azabını göz ardı etmektir. Nuh kavmi de Allah’tan bela istedi ve Allah
da onların belasını verdi (Ankebut, 29: 14).
Kur’an Âd kavminin azap
talebini tekrar gündeme getirmektedir ancak bu kez onların atalarına
bağlılıklarından söz edilmez: "Sen bizi tanrılarımızdan çevirmek için
mi bize geldin? Hadi, doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi
başımıza getir, dediler.” (Ahkaf, 46: 22). Hz. Hud bir çıkar
gözetmemekte ve kavmini doğru yola çağırması karşısında bir ücret de talep
etmemektedir. İstediği şey kavminin dünyada ve ahirette mutlu ve Allah’ın
azabından da beri olmasıdır. Ne var ki onlar eşyayı yaratanı değil, yaratılanı
merkeze alan bir hayat sürmekte ve kavmini Allah’a isyanları nedeniyle ilahi
azapla korkutan peygamberi kendilerince aciz bırakmaya çalışmaktadırlar.
Azap talebinden bulunan
bir diğer kavim cinsî sapık Lut kavmidir. Hz. Lut onları şöyle uyarmaktadır: “Siz,
ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler
yapacak mısınız? Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: Doğru
söyleyenlerdensen Allah'ın azabını getir bize!" (Ankebut, 29: 29).
Görüldüğü gibi, bu kavim cinsî sapıklıklarının yanında eşkıyalık da yapmakta ve
muhtemelen “insan ticareti” ile uğraşmaktadırlar. Her ne kadar Hz. Lut
onları uyarsa da onlar da Allah’tan bela istemektedirler. Bu talepleri
karşılıksız kalmaz, Allah belalarını verir (Hicr, 15: 73-74).
Keşke Mekkeli müşrikler
keşke azap talebinde bulunan önceki toplumların başlarına gelen beladan ibret
alsalardı. Ne yazı ki onlar da önceki toplumların bâtıl yolunu sürdürdüler: “Hani
(o kâfirler) bir zaman da, ‘Ey Allah’ım! Eğer bu Kitap senin katından gelmiş
bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap
getir!’ demişlerdi.” (Enfal, 8: 32). Ayetten anlaşıldığı kadarıyla,
Rasulullah (s) müşriklere mucize olarak Kur’an’ı göstermiş onlar da “Bak onu
inkâr ediyoruz. Niye bize azap gelmiyor?” türünden kendilerince bâtıl
yollarının doğruluğunu ortaya koymuşlardır. Halbuki hangi topluma ne zaman azap
geleceğini Allah belirler. Her toplumun yaşam süresini (ecel) O bilir. Onların
bu taleplerine önceki ümmetlerde olduğu gibi olumlu yanıt verilmediği, onlara
yok etme azabının gelmediğini söyleyenler olduğu gibi, Bedir savaşında
aldıkları yenilgiyi bu azap taleplerinin cevabı olduğunu düşünen müfessirler de
vardır.
Görüldüğü gibi girişte
belirttiğimiz Arapça iki talep ifadesiyle Kur’an; Hud, Salih, Nuh, Lut ve
Rasulullah (s) dönemi inkârcılarının, peygamberlerini kendilerince zor
duruma düşürmek için tehdit edildikleri azabın çabucak gelmesini o
peygamberlerden istediklerini belirtmektedir. Bu taleplerine olumlu yanıt
verildiği ve cezalandırıldıklarını Kur’an söylemektedir. Sadece son peygamber
döneminde bu talebe ne yanıt verildiği ihtilaflıdır.
10.06.2015 (Memleket
Gazetesi)