Kur’an’da cinler
Kur’an bir tür olarak cinlerden söz etmektedir. Bu yazıda nüzul sırasına göre cinlerden söz eden ayetleri ele alacağız. Cinlerden söz edilen ayetlerin en azından bazılarında, cinlerin değil “tanınmayan insanların” kastedildiği şeklindeki yaklaşım, bu yazıda değerlendirilmeyecektir.
Kur’an’da ilk defa söz edilen cinler Hz. Muhammed zamanındakilerdir. Cinler, Peygamber (s)’in bilgisi olmaksızın Kur’an’ı dinlemiş ve ayetler karşısında hayretler içinde kalmışlardır. Ardından ayetlerin insanı doğru yola ilettiğini görüp iman etmişler ve Allah’a şirk koşmayacaklarını belirterek, Allah’ın ne bir arkadaşı ne de bir çocuğu olduğu gerçeğini kabul etmişlerdir. Şeytanın Allah hakkında olmayacak şeyler söyleyerek onları da saptırmaya çalıştığını Kur’an dinledikten sonra anlamışlardır. Bu cinler, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmışlardır. Cinlere sığınan insan türünden erkeklerin varlığından söz eden bu cin grubu, erkeklerin bu yaptığının cinleri şımarttığını belirtmektedirler. Cinlerin ve insanların inkârcı olanlarının yaklaşımları birbirine benzemektedir: “Allah asla Peygamber göndermez.” (Cin, 72: 1-7). Cinler gaybi haberleri elde etmek amacıyla göğe yönelmişler ancak onu kuvvetli bekçiler ve alevlerle dolu bulmuşlardır. Göğün bazı mevkilerinde o haberleri dinlemek için oturmuşlarsa da karşılarına onları engelleyen parlak bir alev çıkmıştır. İyisi de kötüsü de olan cinler Allah'ı aciz bırakamazlar (Cin, 72: 8-12). Cinlerin ifadesiyle, kim Rabbine inanırsa, ne hakkının eksik verilmesinden ne de kendisine kötülük edilmesinden korkar. Cinlerin doğruluk (rüşd) arayışı içinde olan Müslümanı da Müslüman olmayanı da vardır. Yoldan çıkan cinler cehennem azabına uğrayacaklardır (Cin, 72: 13-15)
Kur’an’ın nüzul sırasına göre söz ettiği ikinci grup cinler Hz. Süleyman dönemindekilerdir. Hz. Süleyman danışmanlarına, kraliçe Belkıs ve ileri gelenlerinin teslim olmalarından önce Belkıs’ın tahtını kimin kendisine getireceğini sormuş ve orada bulunan iddiacı ve mağrur bir cin Hz. Süleyman’a "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm." demiştir. Ne var ki, iş ona kalmadan daha hızlı bir biçimde Kitap’tan ilmi olan bir insan (Hz. Süleyman’ın kendisi de olabilir.) onu Hz. Süleyman’ın yanına getirmiştir (Neml, 27: 38-40). Dolayısıyla Allah dilerse, insanlar cinlerden de hızlı hareket edebilirler.
Dumansız bir alevden yaratılmış olan cinleri (Hicr, 15: 27) insanların bir kısmı Allah'a ortak koşmaktadırlar (Enam, 6: 100). İnsanların çoğunu yoldan çıkaran cinlerle irtibat kuranlar, insanların başına şer getirmek için onlarla dünyada birbirlerinden faydalanmaktadırlar. Ama artık o fesat işlerinin karşılığını görme vakti yaklaşmıştır! Birbiriyle irtibat kurup insanlara zulmeden bu kimselerin varacağı durak -Allah'ın dilemesi hariç- sonsuza dek kalacakları cehennemdir (Enam, 6: 128). Cinler de insanlar da kendilerine peygamber gönderildiğini ancak dünya hayatının onları aldattığı için peygambere uymadıklarını ahirette itiraf edeceklerdir (Enam, 6: 130).
Saffat suresinde de –Cin suresinde olduğu gibi- cinlerin gaybi haberleri çalmaya çalıştıklarından söz edilmektedir. Ancak Allah dünya göğünü (yakın gök) her inatçı şeytandan korumaktadır. Cinler yüksek melekler topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar, uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır. Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olursa onları da yakıcı bir alev takip eder (Saffat, 37: 6-10).
Daha önce Neml suresinde Hz. Süleyman döneminde kötü bir cinden söz edilmişti. Sebe suresinde de yine aynı peygamber dönemindeki cinlerden söz edilmektedir. Allah’ın verdiği izinle cinler Hz. Süleyman’ın emrinde çalışıyorlardı. Onlardan Allah’ın emirlerine karşı gelen olursa ateş azabına uğruyordu. O cinler Hz. Süleyman’a mihrablar, heykeller ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Fakat onlar onun öldüğünü (yakın gayb) anlayamadılar. Onlar gaybı bilselerdi, o zilletli azab içinde bekleyip durmazlardı (Sebe, 34: 12-14). Belli ki, cinler bir ceza olarak Hz. Süleyman’ın emrinde çalışıyorlardı.
Kur’an Ahkaf suresinde tekrar Hz. Muhammed dönemindeki cinlerden söz etmektedir. Cinleri –muhtemelen doğru yol arayışları nedeniyle- Allah Peygamber (s)’e yönlendirmektedir ki Kur’an’ı dinlesinler. Bu cinler birbirlerine "susun" diyerek dikkatle Kur'ân'ı dinlemişler, onun okunması bitince de birer uyarıcı olarak kavimlerine dönmüşlerdir. Kavimlerine Hz. Musa'dan sonra indirilen ve kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap dinlediklerini, o Kitabın gerçeği ve doğru yolu gösterdiğini söylemişlerdir. Kavimlerini Allah'ın davetçisine uymaya ve O'na iman etmeye çağıran bu cinler, doğru yolu seçenlerin günahlarını Allah’ın bağışlayacağını ve onları acı bir azaptan koruyacağını ifade etmişlerdir. Muhakkak ki Allah'ın davetçisine uymayan kimseler, yeryüzünde Allah'ı aciz bırakacak değillerdir. Onların Allah'tan başka koruyucu kimseleri de yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye de gücünün yettiğini görmüyorlar mı? Evet O'nun her şeye gücü yeter (Ahkaf, 46: 29-33).
Görüldüğü gibi Kur’an cinlerden genel olarak söz ettiği gibi özelde de sadece iki peygamber döneminde bahsetmektedir: Hz. Muhammed dönemi ve emrinde dalgıçlık dahil başka işler de gören şeytanların olduğu Hz. Süleyman dönemi (Enbiya, 21: 82). Kur’an, halis ateşten yaratılan cinlerin(Rahman, 55: 15) Hz. Süleyman’a itaatlerinden söz etse de, bu itaatin, “Allah’ın onları Hz. Süleyman’a boyun eğdirmesinin sonucu” olduğunu belirtmektedir.
23.04.2015 Memleket Gazetesi