Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Murat KAYACAN hocamızla yapmış olduğumuz görüşme…
Mehmet DOKSANBİR: Hayatımızın her alanında ve özellikle kutlu doğum haftasında “Hz. Muhammed’i anmak mı anlamak mı?” desek ne dersiniz?
Murat KAYACAN: Doğrusu Kutlu Doğum Haftası ileride bir bidate dönüşme riski taşıyor. Mesela bana bir öğrencim şunu sordu: “Kutlu doğuma özel bir ibadet var mı?” Bu ciddi bir problem. Demek ki işin ucunu biraz kaçırıyoruz. Ama elbette ki nerede dini anlatma imkânı bulursak hemen anlatmak lazım. Bu mesele bidat olmaya kaysa da biz bunu elimizden geldiği kadar doğru şekilde değerlendirelim. Kutlu doğum haftasından bir gün önce bir meseleyi anlatsanız çok fazla etkili olmuyor. Ama o hafta içinde bir duyarlılık oluşuyor.
MEHMET DOKSANBİR: Kutlu doğumu haftasının bidatlere kapı aralamasını nasıl engelleyebiliriz? Bizim yaptığımız hep anmak olarak kalıyor ve bize de insanlığa da ciddi katkıları olmuyor. Biz anlama boyutuna nasıl geçebiliriz?
Murat KAYACAN: Aslında birbirinden ayrı şeyler değil. Anmak için bir araya geldiğimizde onu anlama ile ilgili meseleleri gündeme getireceğiz. Ve insanların muhakkak anlamıyla birlikte Kuran-ı Kerim okumaları gerektiğini vurgulayacağız. Peygamberimiz ahirete gidince, kıyamet koptuktan sonra bazı insanları şöyle şikâyet edecek: “Rabbim bunlar Kur’an’ı terk etti.”
MEHMET DOKSANBİR: Yine burada peygamberimizin yöntemi ortaya çıkıyor. Mesela önceki dönemlerde hadis yazmayı yasaklıyor. Sadece Kur’an merkezde. Daha sonra insanlar Kur’an’ın hakikatlerini tam anlayınca, hadislerin yazımı gündeme giriyor. Bizde ise Kur’an öncelikle merkeze alınmadan direk peygamberi anlama çabasına geçiliyor ve bu anlama çabası bizi aslında peygamberi anlamaktan uzaklaştırıyor. Çünkü peygamber anlayışımız Allah’ın ve peygamberin istediği gibi değil. Kur’an’ın peygamberle ilgili ne dediğinden haberi yok ama kendince peygamberi seviyor.
Murat KAYACAN: Aslında ayetlerle hadisler birbirine zıt şeyler değil. Gerçek şudur ki peygamberimiz Kur’an’a uygun olmayan bir şey söylememiştir. Hadisleri okuyan kişi için, okuduğu o bilginin gerçek olup olmadığını belirleyecek bir ölçü lazım o da Kur’an’dır. Dolayısıyla hadisler konusunda bilgi sahibi olmak isteyen birisinin Kur’an hakkında epey bilgi sahibi olması lazım ki gerçekten bu sözü peygamberimiz söylemiş mi tartabilsin. Peygamberimizde zaten Ku’ran’a uyuyordu, o doğrultuda yaşayıp örnek olmaya çalışıyordu.
MEHMET DOKSANBİR: Günümüzde 2hayatın içinde olan ve onu inşa eden bir peygamber anlayışımız” yok. Peygamber ya sadece salavat getirme konusunda gündemimizde ya da sadece namazlardaki sünnetler sınırlılığında kalıyor. Sünnet hayatımızın içine girmiyor. Bugün yaşadığımız sorunların, İslam dünyasının sıkıntılarının asıl sebebi bu olabilir mi?
Murat KAYACAN: Evet. Yani, mesela adalet. Adalet konusunda peygamberimizin dedikleri çok fazla ön plana çıkmıyor. Hacca gittiğim zaman bir olay yaşadım. Nur dağına çıktık. Aşağı indik, bir hacı diğer bir hacıya, “Ya bu mübarek peygamber nasıl Hira mağarasına inip çıkıyormuş?” diye sordu. Diğer hacı da şöyle yanıt verdi: “O senin benim gibi değil ki. Onlar uçarak iner çıkarlar.” Yani peygamberi getirdiği nokta örnek alınamaz bir peygamber. Ya da Allahu Teala ona hep kolaylık sağlıyor filan. Hep onu koruyor vesaire. Bu da insanlar nasıl peygamberi örnek alacak? Nasıl onun gibi Müslüman olmaya çalışacaklar? Bu aslında “Ben sizin gibi bir beşerim.” ayetine de aykırı. Bütün peygamberler bu sözü söylerler. Budur aslında peygamber. Hayatın içinde… Çarşıda pazarda yürüyen, insan peygamber… Onun o yönünü ön plana çıkarmak lazım. Mesela adalet dedik, Ebu cehil kabadayı birisi, silahşor. Pazarda dışarıdan gelen birisinin malına el koyuyor. Adam zavallı korumasız, ne yapacağını bilemiyor. Malı çalınan tüccara, “Sen bu durumu Muhammed’e söyle. O senin malını geri alır.” Adam Hz. Muhammed’e gidiyor. Hz. Muhammed de Ebu Cehil’e gidip, “Ver adamın parasını.” diyor. Ebu cehil bayağı korkuyor ve aldığı parayı geri veriyor. Mesela ilginç bir şey bu insan haklarını koruma bağlamında. Mesela başka bir ayette diyor ki Allah, “Hainlerden taraf olma!” Aslında bu ayette hain denilen kişi bir Müslüman. Bir yargılama söz konusu. Yargılanan kişilerden biri Müslüman diğeri Yahudi. Müslüman haksız ve hainlik yapmış. Karşı taraftaki ise bir Yahudi. Ama onunda hakkı korunuyor. Mesela adalet söz konusu olduğunda böyle bir peygamber anlayışı ile hareket etmeliyiz. Yani adalet konusunda mesela sadece Müslüman’ın hakkını korumak doğru değildir. Kâfirin gıybetini yap, hakkını ye, iftira at, böyle olmaz. Allah bize böyle bir şey öğütlemiyor. Önemli olan her alanda adaletin gerçekleşmesi. Aslında böyle yaptığımız zaman insanlar daha rahat Müslüman olurlar. Derler ki bak şu Müslümanlar hep kendilerine yontmuyorlar. Ne kadar adil adamlar.
MEHMET DOKSANBİR: Yani adaletle örnek olmak...
Murat KAYACAN: Davranışlarımızla da tebliğ yaparız. Sadece anlatmak doğru olmaz.
MEHMET DOKSANBİR: Aslında bu mesele daha çocuklukta başlıyor. Çocuklukta bu şekilde örnek bir peygamber, sosyal hayatın içerisinde bir peygamber, model bir şahsiyet olan peygamber anlayışı oturtulmayınca ilerleyen yıllarda bu çokta mümkün olmuyor. O zaman şöyle bir soru ile devam edebiliriz: Peygamberimiz çocukların eğitimine önem verir miydi?
Murat KAYACAN: Mesela Hz. Hüseyin’in eğitimine yönelik anlatılanlar var. Namazda peygamberimizin üzerine çıkıyor ve peygamberimiz bundan dolayı secdeyi biraz uzatıyor. Biraz eğlensin çocuklar diye. Şefkatli yani. Örneğin aynı zamanda Kur’an da çocukluğu anlatılan peygamberle var. Bu da çocukların eğitimine verilen önemi gösteriyor. Mesela yine Kur’anda Hz. İbrahim ve Hz. Nuh üzerinden baba-çocuk ilişkisine verilen önem anlatılmış.
MEHMET DOKSANBİR: Peygamberimizin kızıyla olan iletişimi, ilişkisi nasıldı?
Murat KAYACAN: Peygamberimiz kızını çok seviyordu ama buna rağmen mesela yine adaletle ilgili olarak şunu söylüyor Peygamberimiz kızına, “Ben seni ahirette koruyamam.” Ben peygamberin kızıyım ahirette durumun iyi olur gibi bir durum söz konusu değil. Nasılsa ben peygamber kızıyım diye rahat olmaması yani. Ne yazık ki Müslümanlar arasında böyle bir problem de var. Yani ben peygamber torunuyum diyerek kurtulacağını zannediyor. Peygamberin soyundan gelmenin üstün olduğu kanaati taşıyan kişiler var. Aslında herkes peygamber soyundan. Hepimiz Adem’in çocuklarıyız, torunlarıyız.
MEHMET DOKSANBİR: Adalet konusunu özellikle vurguladığınız için sormak istiyorum. Kur’ana Allah buyuruyor ki: “Bir toplum olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin.” Bugün bununla ilgili çeşitli sıkıntılar yaşanıyor. Kendi içimizdeki kinimiz bizi adaletsizliğe yönlendiriyor mu? Ne dersiniz bu konuda?
Murat KAYACAN: Hatayı Müslüman yapmış ise biz, “Ya Müslüman’dır olur böyle şeyler.” diyemeyiz. Ortada suç var ise suçu işleyenin cezalandırılması gerekir. Kimseye iltimas, torpil olmaz. Önemli olan adaleti sağlamaktır. Müslümanlar arasındaki ilişkiler adalet üzerine yürümeli. Ama şunu söyleyebiliriz. Her geçen gün ümmet duyarlılığımız güçleniyor. Adalet duygumuz gelişiyor. Mesela Suriye yalnız kaldı. Kimse yanında olmadı. Türkiye Suriye’nin hep yanında oldu. Mesela Mısır’da yaşanan darbe karşısında Türküye sesini yükseltti. Bu yaşananlar hep adaletsizlik ve biz adaletin yanında olamaya çalışıyoruz. Bu iyi bir gelişme. Mesela Türkiye’de ki yardım örgütleri bu konuda çok iyi. Mesela İHH yaklaşık 115 ülkede Müslüman-gayri Müslim ayrım yapmadan insanlara yardım ediyor. Bu konuda geleceğe umutla bakmalıyız diyorum, bu halimiz elbette yeterli değil ama güzel şeyler yapılıyor.
MEHMET DOKSANBİR: Kadın ve erkek arasındaki adalet konusunda neler söylemek istersiniz? Bugün kadınlara yapılan muameleler çok da İslam’la bağdaşmıyor. Birçok konuda mahrumiyetleri söz konusu. Buradan hareketle İslam’ın kadınlara verdiği haklar, Peygamberimiz (s)’in kadınlara yönelik yaptığı faaliyetler nelerdir? Mesela Medine’de kadın bir öğretmen olduğunu biliyoruz…
Murat KAYACAN: Evet, mesela Medine pazarının yöneticisi bir kadın. Ayrıca peygamberimiz özellikle bir gününü hanımlara ayırarak onlara sohbet ediyor. Her sohbette kadınlar varlar. Mescitlere namaz kılmak için geliyorlar. Bunun dışında İslam’ı anlatmak üzere kadınlara özel bir günü tahsis ediyor Peygamberimiz. Mesela savaşa giderken hanımlarından birini yanında götürüyor. Yine miras konusu. Mesela cahiliyede kadına miras verilmiyordu. İslam ile kadınlar mirastan hak elde ettiler. Bu hak bizzat ayet ile yani Allah’ın emri ile kadınlara verilen bir haktır.
MEHMET DOKSANBİR: Peki peygamberimiz kadın erkek eğitimi noktasında bir ayrım yapmış mıdır?
Murat KAYACAN: Allah’ın ilk emri oku. Ve burada kadın erkek diye bir ayırım yok. Dolayısıyla kadın erkek herkesin kendini yetiştirmesi gerekmektedir ki aslında kadın eğitimi daha önemli diyebiliriz. Çünkü çocuk üzerinde kadın daha etkili oluyor ve kadın çocukla daha fazla muhatap olduğundan kadınların daha fazla yetiştirilmesi gerekiyor.
Mesela Peygamberimiz eşi Hz. Aişe ile güreş müsabakaların izlemeye gidermiş. Beraber izlerlermiş. Zaman zaman peygamberimiz eşi ile koşu yarışı yapıyor. Yani kadın hayattan koparmıyor. Yani Müslüman hanımların kendini yetiştirmesi, sosyal hayata katılmasında ve iş sahibi olmasında bir engel görünmüyor.
MEHMET DOKSANBİR: Evet hatta bir kadını peygamberimiz Medine’de küçük bir mahallenin mescidine imam tayin ediyor.
Murat KAYACAN: Evet, öyle bir rivayet var. Yaşlı bir kadın. Peygamberimiz ona sen “dar”ında imamlık yap diyor. “Dar” iki anlama geliyor. Evi anlamına gelebilir birde evinde sen diğer kadınları topla imamlık yap şeklinde bir şey kastedilmiş olabilir.
MEHMET DOKSANBİR: Kadın ve mescit dedik kadınların camiye gitmesine bir engel var mıdır? İslam bu konuda bir yasak koymuş mudur?
Murat KAYACAN: Evet bazı yanlış anlamalar yüzünde kadınlar camiden yoksun bırakılıyor. Ama bu her yerde böyle değil. Mesela Suriye de durum çok farklı. Şam da büyük bir cami var ve caminin bir bölümü tamamen kadınlara ait. Tabi camilerinde buna uygun fonksiyonel hale getirilmesi gerekiyor. Mesela caminin yanına çocuk parkı da yapılabilir. Çocuklar evden “Anne ben caminin parkına oynamaya gidiyorum” diye çıkacaklar. Zaten cami cemaati orada. Hacı amcaların gözetiminde orda oynayacaklar. Ezan okununca da, “Haydi çocuklar şimdi sıra namazda!” diye onlara seslenecekler. Güzel olmaz mı?
Tuba BARIŞAN: Aslında Medine’de Mescid-i Nebi modeli. İnsanların gelip beraber sohbet ettikleri, iftar açtıkları, çocukların oynadıkları bir yer. Mesela bayanlara ayrılmış olan yer bizzat cami alanı içerisinde olsa, caminin kuytusunda değil de cami alanı içerisinde olsa çok daha nezih olur.
Murat KAYACAN: Evet. Mesela Bosna’da kadınlar caminin içinde arkada namaz kılıyorlar. Araya perde falan çekilmiyor.
MEHMET DOKSANBİR: Tamda mescidi nebevide olduğu gibi.
Murat KAYACAN: Aslında İslam’da öyledir. Ayrı bir bölme olmasına gerek yok. Sözgelimi, teravihe giden kadınlar vaaz dinlerken bazı camilerde imamı göremiyorlar. Dinin aslında bir engel yok buna. Suriye’de bahsettiğim o camide hanımlara ayrılan kısmın camlarına dışarıdan bakılınca içerisi görünmüyor. Ama içerden bakanlar dışarıyı görebiliyor. Ve camilere kocaman ekranlar kurmuşlar. Herkes imamı, vaizi görebiliyor.
MEHMET DOKSANBİR: Bunun mahremiyetle namus duygusu ile bir ilişkisi olabilir mi?
Murat KAYACAN: Fitne çıkacak endişesi oluyor ama bu yasaklanamaz. Hz. Ömer Hz. Sevde’nin camiye gitmesini engellemeye çalışıyor ama Hz. Muhammed buna onay vermiyor. Hanımların camiye gitmesinin yasaklanamayacağını ifade ediyor. Yani kadının camiye gitmesine yasak konulamaz. Peygamberimiz döneminde kadınlar camiye gidebiliyorlardı.
MEHMET DOKSANBİR: Camilerde aslında vaazlarla, hutbelerle eğitim veriliyor. Karınları camiden uzak tutarak onlar eğitimden koparılmış olmuyorlar mı?
Murat KAYACAN: Aslında kadın erkek herkes eğitimin muhatabıdır. Eğitimde böyle bir ayrım yapılmaz. Uygun ortamlar oluşturup bilgi çağında kimseyi bilgi nimetinden mahrum etmemek gerekir.
Tuba BARIŞAN: Biz okulumuzun kız okulu olmasının eğitim kalitesi açısından avantajlarını görüyoruz.
Murat KAYACAN: Velilerin hassasiyetlerine saygı duymak gerekir. Bu şekilde sadece kızların eğitim göreceği kurumların olması iyidir.
Tuba BARIŞAN: Aslında sorun bir yerde yoğunlaşıyor. Okula mahrem diye göndermeyen veli kızını namahrem akrabası ile çarşıya gönderiyor. Pazara çıkartıyor. Ya da köy öğrencisi çarşıya giderken minibüse biniyor. Bu da ciddi bir çelişki aslında.
Murat KAYACAN: Aslında böyle gördük dedemizden tarzında bir ahlak-namus anlayışından kaynaklanıyor bu durum. Biz fırsat buldukça İslam’a uygun olanın ne olduğunu topluma anlatmalıyız.
MEHMET DOKSANBİR: O zaman herkesin ciddi şekilde eğitim alması gerekiyor. Bu noktada peygamberimizin eğitim-öğretime verdiği önem nasıldır, hangi faaliyetleri yapıyordu?
Murat KAYACAN: Peygamberimizin eşlerinde, çocuklarında ve çevresinde Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik davranış değişikliği yapmaya çalışıyordu. Hayat boyu öğrenmelerinin önündeki engelleri kaldırma amacındaydı.
MEHMET DOKSANBİR: Müslümanlar olarak Hz. Muhammed’in hayatımıza yönelik mesajlarını tam olarak kavrayıp hayatımıza aktarabildik mi?
Murat KAYACAN: Kavrayabildiğimiz yerler var kavrayamadığımız yerlere var. Daha fazla olumluluk zaman içinde elde edilecek inşallah.
MEHMET DOKSANBİR: Ailelerin çocukların eğitiminde ve Peygamberi anlatmada üslenecekleri rol ne olmalıdır?
Murat KAYACAN: Eğitim ve öğrenme süreçleri aile içinde de hayatta da devam eder. Bir de, “Oku oğlum, ödevini yap kızım!” demekten ziyade, çocuklara örnek olmak gerek. Kitabını açıp okuyorsa bir veli okumak çocuğun da ilgisini çeker.
MEHMET DOKSANBİR: Meselse Hz. Ali’nin Müslüman oluşu buna örnek. Hz. Hatice ve Peygamberimizi namaz kılarken görüyor ve Müslüman oluyor. Çocuklar zaten örnek şahsiyetlerden öğrenirler. Anne-baba nasıl davranıyorsa çocuk da öyle davranacaktır. Anne ve babaların, “Şunu yap, bunu yap!” deyip nasihatten ve kulak çekmeden ziyade örnek olmaları gerekmiyor mu?
Murat KAYACAN: Evet çocuk öyle der, bana diyorsun ama sen de yapmadın, yapmıyorsun.
MEHMET DOKSANBİR: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Murat KAYACAN: Teşekkür ederim. Güzel bir çaba. Ben milli eğitimde çalışan öğretmenlerden, böyle ek, yani kendisine sorumluluk olarak yüklenmediği halde öğrenciler için bir şeyler yapan öğretmenlere duacıyız. Allah onların güzel işlerinin yardımcısı olsun.
MEHMET DOKSANBİR: Velilerimize yönelik bir mesajınız olur mu?
Murat KAYACAN: İletişim önemlidir. En başında peygamberimizi örnek alan çocukların yetişmesini istiyorsak muhakkak okul hayatı içerinde çocuklarla ilgilenmeliyiz. Öğretmenlerle diyalog içinde olmalıyız. Yani artık işlerin çokluğu mazeret değil. Telefon var aranabilir.


Yazının künyesi: Kayacan, Murat, “Hz. Muhammed’in Toplumsal Hayata Yönelik Uygulamaları” (röportaj), Gülizar (Muş Kız YBO ve Merkez İmam Hatip Ortaokulu) Derg., 2014 (Nisan).