İddia edildiğine göre Hz. Muhammed tebliğinin ilk üç yılında insanları İslam’a “gizlice” davet etmiştir. Bu dönemin bitişi ile ilişkilendirilen ayetlerden ikisi şöyledir: “En yakın akrabalarını uyar.” (Şuara, 26: 214). “Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.” (Hicr, 15: 94). Bu yazıda bu iki ayetin gizli tebliğ döneminin bitişi ile ilişkili olup olmadığı üzerinde duracağız.
Yukarıda mealini verdiğimiz ilk ayetin yer aldığı Şuara suresi nüzul sırasına göre kırk yedinci sıradadır.Bu surenin peygamberliğin sekizinci yılında indiği söylenmektedir (İslamoğlu, 2011: 236). Bu durumda bu sure gizli tebliğin gerçekleştiği söylenen ilk üç yıldan çok sonra inmiş olmaktadır. Bu nedenle bu ayet gizli tebliğ döneminde Peygamber (s)’e yöneltilmiş bir emir olamaz. Üç yıl sürdüğü söylenen “gizli tebliğ dönemi”nin sona erdiğini ifade ettiği söylenen ikinci ayetin yer aldığı Hicr suresi ise nüzul sırasına göre elli dördüncü sıradadır. Peygamberliğin onuncu veya on birinci yılında indiği söylenmektedir(İslamoğlu, 2011: 162). Bu durumda bu ayet de üç yıl sürdüğü söylenen gizli tebliğ döneminin bitişine delil olmaz.
Yukarıdaki iki ayetin yer aldığı iki surenin de Mekkî dönemin ileriki zamanlarında ve müşriklerle tartışma, putlara saldırı vb. ifadeleri içeren birçok sureden sonra inmiş olmaları dikkate alındığında söz konusu ayetlerin açık davetin başlangıç döneminin köşe taşı olarak belirtilmesi doğru görünmemektedir. Zira müşriklerle tartışmaya girilmiş olması zaten açık davet aşamasına girilmiş olmasını gerektirmektedir. Bu ayetler Peygamber’e “açık davet” emri içermemektedir. Çünkü bu ayetler indiği dönemde açık davet zaten yapılmaktadır (Cabiri, 2011: 283). İki ayette de istenen şey, bire bir yapılan tebliğin artık kamuya ait yerlerde yapılması ve mümkünse Mekke dışına taşınıp başka toplulukların da risaletten haberdar kılınmasıdır.
Şuara ve Hicr surelerindeki söz konusu iki ayet inene kadar gizli davetin devam ettiği görüşünün tutarsızlığı açısından şöyle söylenebilir: Bu iki sureden önce inen surelerde müşriklerden birinin Peygamber (s)’i namaz kılmaktan alıkoyması (Alak, 96: 9-10), risaleti inkâr edenlere yönelik olarak Peygamber (s)’e, “Onlar istediler ki yağcılık yapasın da onlar da sana yağcılık yapsınlar.” (Kalem, 68: 9) denilmesi, kendilerine ayetler okunduğunda, inkârcıların o ayetlere “eskilerin masalları” şeklinde itiraz etmeleri (Kalem, 68: 15) ve Peygamber (s)’e Allah tarafından, “Başkalarının diyeceklerine sabret, güzellikle onlardan ayrıl.” (Müzzemmil, 73: 10) uyarısında bulunulması bu iki ayetten önce de tebliğin açık bir şekilde yapıldığını göstermektedir.
İlk inen surelerden Müddessir’de de tebliğin açıkça yapıldığını gösteren ayetler vardır: “Yalnız başıma yarattığım o kimseyi bana bırak. Hem ona bol servet verdim. Hem göz önünde oğullar verdim. Hem ona büyük imkânlar sağladım. Sonra da şiddetle arzu eder ki daha da artırayım. Hayır, çünkü o bizim ayetlerimize karşı bir inatçı kesildi. Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım. Çünkü o düşündü, ölçtü, biçti. Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti. Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti. Sonra baktı. Sonra kaşını çattı, surat astı. Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı ve şöyle dedi: Bu öğretile gelen bir sihirdir. Bu, sadece bir insan sözüdür." (Müddessir, 74: 11-25). Bu surenin sonundaki şu ayetler de tebliğin açıktan yapıldığına işaret etmektedir: “Ne oluyor onlara ki bu öğütten, bu irşaddan ‘arslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi’ kaçıyorlar? Hayır, onlardan her kişi kendisine açılmış sayfalar verilmesini istiyor.” (Müddessir, 74: 49-52).
Sonuç olarak diyebiliriz ki gizli tebliği dönemine dayanak kılınan (girişte belirttiğimiz) iki ayet Mekke’nin ilk döneminde inmeyen iki surenin ayetleridir ve “gizli tebliğ dönemi” denilen tebliğin ilk üç yılının bitişine delil olmaz. Tebliğ tabiatı gereği zaten açık olmak zorundadır. Gizli davet dönemi denilen şey bu açıdan mümkün değildir. Gizli tebliğ döneminin varlığını mümkün kabul ettiğimizde ise bu tür bir davetin şahıslarla bireysel görüşmeler şeklinde yürütülen bir tebliğ çalışması olduğunu söyleyebiliriz. Gizli tebliğe dayanak olarak gösterilen “En yakın akrabalarını uyar.” (Şuara, 26: 214) ayeti tebliğin ilk yıllarında inmedi diye tebliğin ilk yıllarında Peygamber (s)’in akrabalarını uyarmadığı sonucu çıkarılmamalıdır. Sözgelimi onun amcası Ebu Leheb kapı komşusudur. Hatta Hz. Hatice’den sonra belki de onun İslam’ı ilk tebliğ ettiği kişi Ebu Leheb’tir (Derveze, 1988, II: 152).
***
Cabiri, Muhammed Abid, Kur’an’a Giriş, (çev: Muhammed COŞKUN), Mana Yay., İst., 2011.
Derveze, İzzet, Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayatı, (çev. Mehmet Yolcu), 3 c., Yöneliş Yay., İst., 1988.
İslamoğlu, Mustafa, Kur’an Surelerinin Kimliği, 12. bs., Akabe Vakfı Yay., İst., 2011.

4 Aralık 2014 (Memleket Gazetesi)