Memleket: Murat Bey size önce şunu sormak istiyorum. Tarih boyunca yaşanan bir tevhid-şirk mücadelesi söz konusu. Bu mücadele konusunda Kur'an-ı Kerim ne der?
Murat KAYACAN: Kur'an-ı Kerim, “konular halinde tasnif edilerek” gönderilmiş bir Kitap değildir. Bu nedenle onun ele aldığı konuları incelemek herhangi bir kitabı incelemekten farklıdır. Kur'an, tarihi verileri sunarken onların insanoğlu tarafından değerlendirilmesini ve yorumlanmasını ister. Tarihin, Kur'an-ı Kerim’de belirtilen kısımlarını doğru anlama cehdi içine girmek Müslümanlar için acil ihtiyaçlardandır. Çağımızda Müslümanca yaşamaya karşı kesif saldırılar nedeniyle zayıflayan İslâmî bilinci yeniden inşa etmek, tarihte toplumların peygamberlerine karşı tavırlarını incelemek ve gerekli tedbirleri almakla sağlanabilir.
Memleket: Sizi rasullere karşı gösterilen tepkileri incelemeye iten nedir?
Murat KAYACAN: Amacımız, inkârcıların her çağda sergiledikleri ortak tavırları (o tavırların nüanslarına dikkati çekerek incelemek) ve onlara karşı peygamberlerin takındıkları tavırları göstermektir. Bu sayede Müslümanları bekleyen tehlikelerin ve karşı tedbirlerin neler olabileceği daha net bir şekilde görülebilecektir. Çünkü vahye itirazın mantığı -kısmen şekli değişiklikler gösterse de- aynıdır. Kur'an, kıssaları aracılığıyla peygamberlerin toplumları tarafından ne tür davranışlarla karşılaştıklarını bildirmektedir. Bunu yaparken amacı, insanların geçmiş toplumların düştükleri hatalara düşmemelerini sağlamaktır.
Ne yazık ki, insanların çoğu tarihten yeterince ibret almamakta, atalarının peygamberlere ve getirdikleri vahye karşı gösterdikleri olumsuz tavrı sürdürmekte bu nedenle de dünyada ve ahirette azaba uğramaktadır.
Memleket: Böyle sosyal bir konuyu ele alırken Kur'an’ın nasıl bir üsluba sahip olduğunu fark ettiniz? Kur'an, işlediği konuları filozofların, mantıkçıların  işlediği tarzda mı ele alır? Bu anlamda kitabınızı hazırlarken güçlüklerle karşılaştınız mı?
Murat KAYACAN: Tarih boyunca peygamberler aracılığıyla insanlığa sunulan ilahi mesajlar dizisinin sonuncusu olan Kur'an-ı Kerim, insanlığın her iki dünya saadetini temin için gerekli dini ve dünyevi hükümleri ve yeterli genel ölçüleri ihtiva eden  bir kaynaktır. Kura'n-ı Kerim bu ölçüleri ortaya koyarken, mantıkçıların ve filozofların yaptığı gibi, düşünce ve ilkeleri soyut ve formel bir düzen içinde sunmaz. Aksine pratik kalıplar içinde dilsel ve somut bir sunuş örneği sergiler. Her sureye ve her bölüme işleyeceği konuları serpiştirir. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuz zaman bir araştırmacının, araştırma konusunun sınırlarını tayin etmede ne büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu anlarız.
Memleket: Kur'an-ı Kerim gerçekleri anlatırken önceki toplumların eylemlerini kullandığını biliyoruz. Bu konudaki bilgilerin Kur'an’daki yeri nedir?
Murat KAYACAN: Kur'an-ı Kerim’in ifade ettiği anlamları ve prensipleri anlamak, özellikle bu Kitab’ı insanlığa anlatmakla mükellef olan müminler için önemli bir konudur. Kur'an-ı Kerim, muhtevasındaki mana ve prensipleri sunarken insanlığın anlayabileceği bir ifade tarzı kullanmaktadır. Kur'an’daki bu üslubun en önemlisi ve hacim itibarıyla da büyük çoğunluğunu teşkil eden unsur olarak kıssaları görmekteyiz.
Memleket: Çalışmanızda peygamber kelimesinin muhtevası hakkında bir şeyler söylediniz mi?
Murat KAYACAN: Kitabımızda amaçladığımız şey, Hz. Adem’den Hz. Muhammed (s)’e kadar geçen dönemde anlatılan olaylar içinde inkârcıların gösterdikleri ortak ve olumsuz tavırlar ile bunların sonuçlarını ortaya koymaktı. Takdir edileceği gibi böyle bir konuyu ele almak, Kur'an-ı Kerim’in peygamber kavramının içini nasıl doldurduğunu ortaya koymayı gerektirmektedir. Bu amaçla  giriş bölümünde nebi ve rasul kelimeleri ve aralarındaki ayrılmaz ilişkiyi ortaya koyduk.
Memleket: Ya toplumsal yasa anlamına gelen sünnetullah hakkında?
Murat KAYACAN: Tabi. Peygamberlik kavramının ardından da sünnetullah kavramını ele aldık. Toplumlar hakkındaki ilahî yasa anlamına gelen sünnetullah toplumların vahye karşı aldıkları tavrı ve karşılaştıkları akıbeti kapsayan bir kavramdır. Bu açıdan çalışmamızın temelini teşkil etmektedir. Çünkü eserimizdeki temel varsayım, zaman ve mekân değişikliğinin peygamberlere karşı olumsuz tavır içine girenlerin bakış açılarının değişmesine bir etkide bulunmadığı şeklindedir. Bu anlamda Hz. Nuh’a itiraz edenler, ileri gelenlerden oluşan kimselerken, zaman ya da mekan değişti diye Hz. Muhammed (s) döneminde onların yerini  fakir kimseler  almamıştır. Hz. Salih’ten mûcize istenildi diye insanoğlu, Hz. Musa döneminde bu isteğinden vazgeçmemiştir.
Memleket: O zaman sizin Kur'an kıssaları üzerinde yoğunlaştığınızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çalışmanızı hazırlarken nasıl bir yöntem takip ettiniz?
Murat KAYACAN: Sünnetullahın işleyiş alanı toplumların risalete karşı tavırlarıyla ilişkilidir. Bu bağlamda diğer bir anahtar kavram olarak kıssa mefhumunu ele aldık. Kur'an’ın kıssa kavramıyla neyi kastettiğini ortaya koymaya çalıştık.
Eserimizde toplumların peygamberlere karış gösterdikleri ortak karşı çıkışları konulu tefsir yöntemine yakın bir biçimde ele aldık. Risalet karşıtı itirazları işlerken, peygamberleri değil karşılaştıkları tepkileri merkez nokta olarak aldık. Ancak yine de tavırları incelerken, peygamberlerin geliş sıralarına özen göstermeye çalıştık. Bazı peygamberler Kur'an-ı Kerim’de özet olarak anlatıldığı için alt başlıkları her zaman her birine bir peygamber ismi düşecek şekilde belirlemedik. Çünkü aslolan “karşı tavırlar”ı göstermekti. Bu anlamda peygamberlerin gündeme getirdiği bazı konuların bazı dönemlerde daha yoğun olarak tepki alması nedeniyle bölümlemelerde her zaman birbirine yakın uzunlukta anlatım belirleyemedik. Örneğin mûcize konusu Hz. Musa döneminde yoğun şekilde işlenirken, atalara bağlılığın Hz. Muhammed (s) döneminde daha büyük bir problem olarak ele alındığını gördük. Bu nedenle bazı dönemleri kısaca ele alırken, bazı dönemleri ayrıntılı bir şekilde işlememiz gerekti.
Memleket: Eserinizi bu konuda yapılmış diğer çalışmalardan farklı kılan nedir?
Murat KAYACAN: Peygamberlere karşı çıkanların ortak itirazlarını ortaya koyarken yakalayamadığımız yönler olabilir. Bu eksiklik, konunun ele alınış bakımından bildiğimiz ilk çalışma olmasındandır. Ve kitabımız “ortak itirazları belirleme konusundaki” çalışmalara bir önsöz niteliğinde görülmelidir. Eserimizin bu konudaki diğer çalışmalardan farkı konusunda da şöyle diyebiliriz: Toplumsal yasa konulu yapılan çalışmaların çoğunda toplumların akıbetleri üzerinde yoğunlaşılmışken bizim çalışmamızda cezalandırılmaya neden olan tavırlar üzerinde durulmuştur.
Memleket: İnanmayanların ortak tepkilerini ele alırken peygamberlere “karşı” tavırların altında ne tür bir sebep yattığını gördünüz?
Murat KAYACAN: İnanmayanların ortak tepkilerini ele alırken, onları bu tavra iten sebepleri ele almaya ve itirazlarının tutarsızlıklarını göstermeye gayret ettik. Gördüğümüz kadarıyla onların inkâr amaçlı tüm talepleri kabullenmelerini değil yalanlamalarını artırmıştır. Yani tüm itirazlarının temelinde yalanlama vardır. Bu nedenle, peygamberlere karşı olumsuz tavır içinde bulunan kimselerin yalanlamalarının akıbetini de ele aldık. Peygamberlere yapılan hakaret, aciz kılma gayretleri, onların atalarından uzaklaşma yanlışına düştükleri vb. tüm itirazlar aslında yalanlamanın türleridir. Yalanlama inkâr amaçlı tüm menfi tavırların ana başlığıdır. Ayrıca bu mefhumun kullanıldığı Kur'an âyetlerinin büyük bir çoğunluğu aynı zamanda risalete tepki gösterenleri bekleyen kötü sonu da işlemektedir.
Memleket: Bu eseri hazırlarken kalkış noktanız neydi?
 Peygamberlere karşı tavırları ele alışımızın amacı, bu konuda Kur'an-ı Kerim’in kendi bütünlüğünü anlamaya çalışmak, daha sonra da özelde, kıssalar ile verilmek istenen ilahi mesajın, onun taşıyıcılarının rolünü ve önemli bazı üslup özelliklerini  kavramaya ulaştıracak bir çalışma ortaya koymaktı. Hareket noktamızı, “Kur'an-ı Kerim’in indiriliş  gayesi peygamberlerin toplumlarıyla ilişkilerinde somutlaşan mücadeledir.” şeklinde formüle edebiliriz. Kur'an-ı Kerim’in bütün üslup şekilleri için geçerli olan bu prensibe göre, kıssaların amacı merak gidermek, eğlendirmek, bazı tarihi olayları hikâye şeklinde anlatmak değildir. Bilakis kıssaların amacı, Kur'an-ı Kerim genelinde insanlığa anlatılmak istenen ilahi mesajı, tarihi gerçeklik içinde daha çarpıcı ve inandırıcı bir üslupla muhataplarına sunmaktır.
Memleket: Peki inkârcıların bu olumsuz tutumları konusunda araştırma yaparken, Tevrat ve İncil’e de göndermeleriniz oldu mu?
Murat KAYACAN: Araştırmamızda, temel kaynak Kur'an-ı Kerim’dir. Bununla birlikte  Kur'an-ı Kerim kıssalarıyla Kitab-ı Mukaddes’teki bilgiler arasındaki konu birliği ve benzerliği söz konusu olduğunda zaman zaman karşılaştırma yapmayı ihmal etmedik. Konumuzu işlerken, tefsir ilminde klasik eser kabul edilen Taberî, Zemahşerî, İbnu Kesîr, Râzî, Kurtubî gibi müfessirlerin eserlerinden, ağırlıklı olarak faydalandık. Bunun yanında çağdaş müfessirlerin ve özellikle içtimai (toplumsal) tefsir ekolü mensuplarının yani R. Rıza, Meraği, S. Kutub, Mevdudî vb. yazarların eserlerinden de yararlandık.
Bu çalışmamız -vahye karşı çıkanları ve onların olumsuz tavırlarının nedenlerini ve aldıkları peygamberî cevapları sunabilmişsek - vahyi anlama çabalarına mütevazı bir katkı olacaktır.
Memleket: Çalışmanız, günümüz Müslümanlarına ne tür mesajlar veriyor?
Murat KAYACAN: Müminlerin yeryüzünü ıslah görevini yerine getirmeleri için değiştirmeleri gereken vehimleri tespit etmeleri ve peygamberlere karşı gelenlerin psikolojik durumlarını bilmeleri gerekir. Toplumların rasullere karşı aldıkları tavrı bilmek, insanın görüşünü, teorik ve pratik bilgisini geliştirir. Böylece insanlar daha öncekilerin düştüğü hatalara düşmez. Onlara karşı mücadele ederken ihtiyaç duyduğu kendine güven duygusunu güçlendirir. Çünkü ilahî yasaları bilen kimsenin durumu, olayların nereden kaynaklandığını bilmeyen kimsenin durumu gibi değildir.
İnananlar, toplumlar hakkında geçerli olan ilahî yasalar sayesinde, işlerin tesadüfi değil, belirli yasalar çerçevesinde olduğunu kavrarlar. Yasaların bütün toplumlar için geçerli olduğunu öğrenmeleri, onlara ayaklarını yere sağlam basmalarını sağlar. Yasaları uygun hareket ederek kendilerini garanti altına alıp, geleceklerine ümitle bakabilirler.
Memleket: Bilmezlerse?
Murat KAYACAN: Bilmeyen kimse tatmin olunmayacak yerde tatmin olur, kuşku duyulmayacak yerde kuşku duyar. Başına gelen musibetler karşısında şaşkınlık içinde kalakalır. Onların geldiği yeri bilmez. Yalnızca zanlarına uyar. Ama bilen kimse her şeyi bir anda değiştirmeye gücü yetmese de hiç değilse nerede kuşku duyması gerektiğini bilir, donup kalmaz. Yararlı gördüğü şeyi asla küçük görmeksizin yapar. Zaten gerekli olan şey Müslüman insanın zihin karışıklığına düşmeden gerçekle iç içe olma gücünü ve yasaya intibak etme yeteneğini kazanmasıdır.
Memleket: İlahî yasa anlamına gelen sünnetullah hakkında son sözü söylediğinizi düşünüyor musunuz?
Murat KAYACAN: Kur'an’da geçmiş toplumlarla ilgili olaylar anlatılmaktadır. Bundan amaç daha sonra gelenlerin, öncekilerin başından geçenlerden ders ve ibret alarak onların yaptıkları hatalara düşmemeleridir. “Allah’ın Yasası” da denilen bu öğütleri Kur'an’dan tespit  çalışmalarını sürdürmeli ve diğer Kur'an ilimler gibi bir ilim dalı haline getirmeliyiz. Bu amaçla ortaya koyduğumuz risalet karşıtı çabalarla ilgili sünnetleri olduğu gibi risalet yanlısı tavırlarla ilgili sünnetler üzerinde de kafa yormalıyız. Eserimiz sünnetullah konusundaki ilk eser olmadığı gibi inşallah sonuncusu da olmayacaktır.
Memleket: Sünnetullahı dikkate almayan toplumları neler beklemektedir?
Murat KAYACAN: Allah her topluma elçi göndermiştir. Elçiler ilahî yasaları toplumlara anlatarak, onları sünnetullahla uyarmışlardır. Ancak toplumlar elçiye olumsuz karşılık verdiklerinde, Allah’ın yasası gereği helâk edilmişlerdir. Toplumların helâk edilmelerinde o toplumun önderlerinin büyük rolü vardır. Manevî yöne hiç önem vermeyip, maddi yönü ön plana alan toplumlar ise Allah’ın yasası gereği çözülme, dağılma ve yıkılmaya maruz kalacaklardır.
Memleket: Allah nankörlük eden yalanlayan toplumları hemen cezalandırır mı?
Murat KAYACAN: İnkârcı toplumlar, varlıklarını sonsuza kadar sürdüremeyeceklerdir. Ancak Allah onları hemen helâk etmez. Belki inanıp Allah yoluna dönerler diye önce sıkıntılarla, sonra da bol nimetlerle onları dener. Vazgeçerlerse, Allah da onları affeder ve belirli bir süreye kadar yaşatır. Yok eğer vazgeçmezlerse onlara yok edici bir azap gelir ve kökleri kesilir. Azap geldikten sonra inanmaları da bir fayda sağlamaz. Yalanlayanlarla ilgili bu yasalar inkârcılara ikaz ve tehdittir. İnsanlar onlara bakıp düşünerek, yanlışlarından vazgeçmelidirler. Diretirlerse, öncekilere uygulanan yasalar bunlara da uygulanacaktır.
Memleket: Toplumsal yasaları bilmenin tebliğde yeri nedir?
Murat KAYACAN: Tebliğin başarılı olabilmesi, yasaları, insanlar için rehber, öğüt ve ışık olan Kitap’tan çıkarabilme gücüne sahip kişilerin gayretleriyle de ilgilidir. Peygamberler, gönderildikleri toplumları bu yasalarla uyarmışlardır. Son elçi Hz. Muhammed (s)’de Kur'an aracılığıyla bu yasaları toplumuna duyurmuştur. Onun vefatından sonra bu görevi, onun mirasını sahiplenen ümmetin alimleri sürdürecektir. Bu nedenle bu yasalar üzerinde düşünüp, onları keşfetmek sadece mubah değil zorunlu bir iştir.
Memleket: Anladığımız kadarıyla tarihte yaşanmış yanlışlardan kurtulmanın tek yolu tarihten ibret almak!
Murat KAYACAN: Elbette. Kur'an, geçmişin araştırılması ve elde edilecek sonuçlardan yararlanılması konusuna, oldukça önem vermektedir. Bu araştırmalardan elde edeceği verilere göre, toplum kendisini test etmeli, içinde bulunduğu durumun tespitini yapmalıdır. Bunun sonucu olarak toplumlar, medeniyetlerinin ilerleme veya gerileme nedenlerini öğrenmiş olacaklar ve buna göre de, kendilerine çeki düzen verecek ve medeniyetlerini sağlamlaştıracak fesadın kaldırılması konusunda sağlam hareket tarzları içine gireceklerdir. Çünkü geçmişin anlaşılması, bugünün ve geleceğin de daha iyi anlaşılmasını sağlar.
Kur'an’ın toplumsal mesajını, çoğunlukla tarihe atıfta bulunarak sunduğunu görmekteyiz. Kur'an’da bu metotla, toplumların tarihi çizgisinin yönünü belirleyen etkenler ortaya konulmakta ve yeryüzünde insanın mutluluğu konusunda, bütüncül bir görüş oluşturulması amaçlanmaktadır. Ancak Kur'an’da bu konuya ilişkin özel bir bölüm ayrılmamakta ve bu yöndeki açıklamalar, onun bütünü içine serpiştirilmiş bir vaziyette bulunmaktadır.
Kur'an’da, geçmiş toplumların yapıp ettikleriyle ilgili olarak bir dizi yorumlar getirilmektedir. Bu yorumlar bir araya getirilip de, bir bütün olarak incelendiğinde, onlara şekil veren etkenler ortaya çıkmaktadır. Kur'an bu ilkeleri, tarihin değişik dönemlerinde yaşayan pek çok toplumdan sunduğu örneklerle, bütün toplumlar için yükselme ve çökme konusunda, genel geçer ilkeler olarak ortaya koymaktadır.
Memleket: Teşekkür ederiz.
Murat KAYACAN
23.12.2004 Memleket Gazetesi/Konya