Kim Allah’a ve O’nun peygamberine itaat ederse
Kur’an’da Allah ve
rasulüne itaat birkaç şekilde ifade edilmektedir. Bunlardan birisi de kim
Allah’a ve peygamberine itaat ederse biçimindedir. Bu yazıda bu kalıpla
Kur’an’da yer alan dört ayet üzerinde nüzul sırasına göre duracağız.
Allah’a ve peygamberine
itaat ile büyük kurtuluş arasında bir ilişki vardır
(Zemahşeri, III: 564): “Allah, yaptıklarınızı düzeltsin, günahlarınızı
bağışlasın. Kim Allah’a ve O’nun peygamberine itaat ederse büyük bir kazanç
elde eder.” (Ahzab, 33: 71). Allah’a ve Hz. Peygamber (s)’e itaat emrini
yerine getirenler dünyada yaşadıkları zorluklar karşısında güçlü olurlar. Bu
kazançtan daha büyük olanı ise ahirette affedilenlerden ve cenneti hak
edenlerden olmaktır.
Allah’a itaat, O’nun Peygamber’i
kanalıyla bildirdiği dini kurallara uymaktır. Kur’an miras bölüşümünden söz
eden ayetlerin ardından şöyle demektedir: "Bunlar Allah'ın
sınırlarıdır. Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat ederse Allah onu içinde
sonsuza kadar kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte
büyük kurtuluş budur." (Nisa, 4: 13) Peygambere itaat de aslında onun
Allah’tan getirdiği kurallara uymaktır. Bu sebeple Peygamber’e itaat, Allah’a
itaatin kendisidir. Yani farklı iki itaat söz konusu değildir: “Kim
peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz
seni onların üzerine koruyucu olarak göndermedik.” (Nisa, 4: 80). “İki
itaat de aynı şey ise o zaman niye tekrar edilmiştir?” şeklindeki bir soruya
şöyle cevap verilebilir: Peygamber beyan edicidir. O halde Peygamber,
Kur’an’daki nazari bilgileri pratiğe aktarmakta, Kur’an’ın muhataplarından bir
kısmına kapalı gelen ayetleri açıklamaktadır. Ona bu görevi yüce Allah vermiştir.
O halde Peygamber’in emir ve yasakları da, içtihatları da aynı şekilde
bağlayıcıdır. Çünkü Peygamber’in yanılması durumunda vahiy, ona yanıldığını
haber vermiş ve onu düzeltmiştir. Kur’an Hz. Peygamber (s)’e itaati emrettiği
gibi onu iman edenlere örnek de göstermiştir. Örnek alınması istenen
Peygamber’in yanılmaları düzeltilmemiş olursa o yanılmalar da örnek olarak
gösterilmiş olur ki yüce Allah’ın yanılmaları örnek göstermesi düşünülemez
(Şimşek, 2012, I: 482). Bu söylenenlerden onun içtihadî konularda ümmetine hiç
danışmadan hareket ettiği gibi bir sonuç da çıkarılmamalıdır.
Şu kimseler kıyamet
gününde Allah’ın rızasını kazanacak ve azaptan güvende olacak kimselerdir
(Taberi, 2000, XIX: 206): “Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat eder,
Allah'tan korkar ve O'ndan sakınırsa işte kurtuluşa erenler onlardır.”
(Nur, 24: 52). Hz. Peygamber (s)’in görevi Allah’tan gelen vahyi insanlara
tebliğ etmek, onu açıklamak ve insanlara rehberlik etmektir. Peygamber kimseye
inancı dayatmaz. Medine’de toplumu yönetirken de görevi, toplumun huzur ve
güvenini sağlamaktır. Hz. Peygamber (s) toplumun yöneticisi olması nedeniyle
ancak topluma zarar veren davranışlardan dolayı suç işleyenleri cezalandırırdı.
Bunu, Peygamberlik sıfatıyla yahut Allah adına değil yönetici sıfatıyla
yapardı. Ancak böyle olması, bu alanda verdiği hükümlerinin vahiy sonucu
olmamasını gerektirmez. Bunun dışında kalan hususlarda herkes dine uymanın
yahut uymamanın karşılığını ahirette görecektir (Şimşek, 2012, III: 495).
Şu kimseler cihada
gitmek konusunda mazur kabul edilirler: “Köre güçlük
yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. Kim Allah'a ve O’nun peygamberine
itaat ederse (Allah) onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz
çevirirse onu acıklı bir azapla azaplandırır.” (Fetih, 48: 17). Yani Allah’a
ve O’nun Rasulü’ne itaat eden, müşriklerin Allah düşmanı olanlarıyla savaşmaya
davet edildiğinde bu çağrıya olumlu karşılık veren kimseleri Allah cennetine
yerleştirecektir (Taberi, 2000, XXII: 223).
Görüldüğü gibi kim
Allah’a ve O’nun Rasulü’ne itaat ederse, doğru yolda olacaktır ve ahirette de
cennetle ödüllendirilecektir.
***
Şimşek, M. Sait, Hayat
Kaynağı Kur'an Tefsiri, 5 c., Beyan Yay., İst., 2012.
Taberî, Muhammed bin
Cerir (ö. h. 310), Câmiu'l-Beyan an
Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 24 c., Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000.
Zemahşerî, Mahmud b. Ömer
(ö. h. 538), el-Keşşâf an Hakâiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî
Vucûhi’t-Te’vil, 4 c., 3. bs. Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut, h.
1407.
1 Mayıs 2014 (Memleket Gazetesi)