İmam Şamil’in (1797-1871) hâtıratını, kâtibi Tahir el-Karâhî kayda geçirmiş, bu metin M. Akif Ersoy tarafından Şamil’in Medine’de ikamet eden torunundan alınarak basılmak üzere İstanbul’a getirilmiştir. İmam Şamil’in Hatıratı adıyla yayınlanan hatırat bir bütün olarak ele alındığında Rus tarafı hakkında bilgi vermediği için tek taraflı kaleme alınmıştır denebilir. Bu çalışmada İmam Şamil’intıratı adlı eseri temel alarak Şamil’den önceki direniş liderlerinden kısaca bahsedip ardından da onun İslâm algısını ve Rus işgaline karşı direnişini ortaya koyacağız.

Şamil’in etkinlik kurmaya çalıştığı, Kafkas sıradağlarının yer aldığı bölgenin sınırlarını batısında Karadeniz, doğusunda ise Hazar Denizi oluşturur. Kafkas dağlarının yüksekliği 5633 metreye kadar ulaşır. Bu dağlık bölge son derece engebeli ve geçit vermeyen özellikleri nedeniyle Rusya'ya karşı direnen Kafkasyalıların en muhkem sığınakları oluştururken, bir yandan da Kafkas halklarının birleşmesini zorlaştırmaktadır. Kafkasya'nın akarsuları genellikle kaynaklarını Kafkas dağlarının kar ve buzlarla örtülü tepelerinden alırlar.

A.     Gazi Muhammed

Hâtıratta Şamil’den önce Kafkasya’da etkinlik kuran, Rus işgaline karşı büyük başarılar elde eden ve fetihler gerçekleştiren Gazi Muhammed’din bir rüyasına yer verilmektedir. Bu zat rüyada bir nehir görür. Su üzerinde iki direk vardır. Birisi onun diğeri de Şamil’indir. Onunki akıp giderken, Şamil’inki bir kenara gelip dışarı çıkar. Gazi Muhammed, bundan kendisinin yakında öleceği ve Şamil’in de onun vekili olacağı sonucunu çıkarır. Bu nakilden Gazi Muhammed’in ve Şamil’in kâtibinin rüyalara önem atfederek hareket ettiği sonucunu çıkarmak mümkündür.

Karâhî’nin aktardığına göre, Gazi Muhammed’in yakın adamlarından birisinin Ruslarla işbirliğine başlamasının ardından Müslümanlarca öldürüldüğü haberi gelince ağlamış ve Şamil’e dönüp: “Böyle yapacak olursam derhal beni de öldürün.” uyarısında bulunmuştur. Onun bu sözleri Moğollarla işbirliği yapan Müslüman çevrelerle savaşmayı doğru bulmayan Müslümanlara İbnu Teymiye’nin verdiği cevaba çok benzemektedir.[1]

Gazi Muhammed’in şehit olmasının ardından Şamil şehide bir türbe bina ettirir. Anlaşılan Şamil’e göre hadislere uygun bir şekilde kabirlerin toprak seviyesinde tutulması gerekmemektedir.[2]

Gazi Muhammed’in yukarıda zikrettiğimiz rüyasına rağmen Avar vilayetindeki önde gelenler ve ulema önceleri sefih, başıboş bir hayat yaşayan ama sonra İslâm’ın sadık bir neferi olan Hamza’yı (1789-1834) halife tayin eder. Şamil de onun komutasında faaliyet gösterir. Hamza’ya bir gün kendisine suikast yapılacağı haberi ulaştığında, onun bu bilgi karşısında: “Allah’ın iradesi asla önlenemez. O, yarın ölmemi dilediyse ben yarın ölürüm.” dediği nakledilir.[3] Emirliği bir buçuk yıl süren Hamza’yı katleden meşhur Hacı Murat’ın[4] biraderi olduğu söylenir.

B.     Şamil

1.      Namazın önemi ve istihare

Şamil namazına düşkündür. Esir olarak getirildiği Petersburg’da namaz kılmak istediğini söyler. Kendisine sarayın kilisesinde bir yer hazırlanır. Kıblede Meryem ana tasviri vardır. Şamil onun kaldırılması çabalarına gerek olmadığını ifade eder ve “O da şahit olsun ki, Şamil burada bile namazını geçirmemiştir.” der. Anlaşılan Şamil kıblede resim bulunmasını sütre miktarının ötesine olduğu sürece sorun etmemektedir.

Şamil çıkacağı bir seferle ilgili olarak Umeyr Han’dan bir istiharede bulunmasını ister. Umeyr Han rüyasında Bristov Dağı’nın zirvesine çıkmış ve onun üstündeki dağa çıkmaktan aciz kalmış görür. Şamil bu rüyayı Hunzah’taki büyük kalelerin dışında bütün kalelerin zaptına yorumlar. Ve umum naiplerine haber yollayıp hepsini cihada davet eder. Şamil yapılması düşünülen bir şeyin hayırlı olmasını dileme anlamındaki istihareyi gaybi bilgi elde etme aracı olarak görmektedir. İstihareye yönelik bu bakış açısı yanlıştır.

2.      İyiliği emir kötülüğün nehiy

Şamil Gimre’ye geldiğinde yol üstünde açık saçık birkaç kadın görür. Oradan kalkıp gideceklerini düşünse de kadınlar donu gömleği olmayan bir ihtiyar herif de dahil oturmayı sürdürürler. Şamil adamı ve kaçmayan bir kadını sopayla döver. Bu kadının oğlu Şamil’i kadıya şikâyet eder. Kadının kendisine verdiği “hâkim olmadan iyiliği emre kalkışma” suçu işlemekten aldığı 20 değnek cezası nedeniyle Rusların sebep olduğu yarası kanamaya başlar. Şamil de kadıdan bu nedenle tazminat ister. O gün Cuma günüdür. Şamil camide izin alarak hakimin izni olmaksızın iyiliği emrin lüzümunu ispat edici bir konuşma yapar ve bunu sürdüreceğini kesin bir dille ifade eder. O, kendisini Gazi Muhammed’in gitmesiyle dini emirlere lakayt tavırlar içine girmeyi men etmekle muvazzaf görmektedir. İlminin Gazi kadar olmadığını itiraf etmekle birlikte iyiliği emretmesi konusunda güçlü bir kabile üyesi oluşunun önemine işaret etmektedir.

Şamil Gimre kadısıyla bir problem daha yaşar. Orada şarap içip sarhoş olanların bilgisi kendisine ulaşınca kadıya gidip bunlara hadleri uygulamasını ister. Kadı oralı olmadığı gibi Şamil’in eline bir kitap tutuşturup: “Hanefi mezhebinden olan birisinin Şafii olanlar had vurması gerekmez.” demektedir. Şamil de kitaba bir göz gezdirdikten sonra: “Sen de alt tarafını oku da anla ki, şarap içen Hanefi de olsa Şafii bir hakimin kötülüğü yasaklama ve ona had vurması lazımdır.” dedi. Kadı kabul etmiş görünüp o gece sabah olmadan oradan kaçar.

Şamil vaaz-u nasihat ve iyiliği emir çalışmalarını iki sene kadar kaldığı Aşiltaya köyünde de sürdürür. Kendisine haremlik-selamlık bir şekilde olmaksızın darı ayıklayan bir topluluk olduğu haberi geldiğinde o evi basıp önüne geleni sopalar. Evde bir kenara büzüşmüş kadınlardan başkası kalmaz. Ev sahibesini azarladıktan sonra evine döner. Bu konuda aleyhinde laf söz edenleri duyunca –gerekirse adamlarını da toplayıp- onlarla savaşma tehdidinde bulunur. Bunun üzerine köylüler o adamı getirip ta'zîr cezası uygularlar.

Yine Çirukta’da yerleştiği dönemlerde kendisini 23 kişinin ortadan kaldırmaya karar verdiklerini öğrenir. Kadıya bu kişileri hapsetmesi gerektiğini aksi takdirde onları derhal öldüreceğini söyler. Kadı dediğini yerine getirir.

Şamil ile Ahbard Muhammed piyade ve süvari, silahlar ve mühimmat ile Ruçpi Köyü’ne girer.[5] Köylüler de arkalarından tüfek atmaya başlarlar. Şamil’in maiyeti dağınık bir halde gitmektedir. En önde de Beşir b. Tahir denilen kimse bulunmaktadır. Şamil yanındakilerden birine: “Ona söyleyin yavaş yürüsün ki, diğerleri de yetişsin. Dinlemeyecek olursa alnının orta yerine bir kurşun yapıştır.” emrini verir.

Çoh kalesini ele geçirmek isteyen Ruslara karşı direnen mücahidlerde gevşeklik gören Şamil: “Din ahkamına parmaklarınızın ucuyla sarılıyorsunuz. Buradan dönmeye kalkışacak olursanız vallahi başınızda bir sarık parçası bile bırakmam.” demektedir.

Görüldüğü kadarıyla, Şamil iyiliği emir konusunda acımasızdır. Onun bu farza yaklaşımı sürekli savaş içinde olmanın verdiği bir sertlik olarak da görülebilir. En azından dini uygulama konusunda güç kullanmalarıyla ön plana çıkan Müslümanları eleştirirken hatta kınarken İmam Şamil’in efsanevi bir mücahid gibi takdim edilmesinin apaçık bir tutarsızlık olduğu bilinmelidir.

3.      Şamil’in savaşlardaki kayıpları

Ruslar Grabe’nin kumandası altında Şamil’in komutasındaki ordu ile yaptıkları savaşta 64’ü subay 1765 ölü, 372’si subay 6204 yaralı ve kayıp olmak üzere toplam 2436 subay ve 7960 er kayıp vermiştir. Yarım milyonluk Rus ordusuyla mücadele etmiş ama II. Mahmut’tan bir yardım görmemiştir. Ruslar’ın bulunduğu bir bölgede gerçekleşen Verensof muhasarasında Şamil 13 bin adamını Salta çarpışmasında ise bu sefer Ruslar 17 bin askerini kaybeder. Ahulgoh Köyü’nü muhasara eden Rus kuvveti kumandanı Şamil’in oğlunu rehin almak şartıyla mücahitlerle anlaşma teklifinde bulunur. Yoldaşları bunu uygun bulurlar. Şamil karara uyar ve oğlu Cemaleddin’i “Firavun’un elinde Musa’yı muhafaza eden Rabbi’m! Oğlumu da Rusların nezdinde muhafaza buyur!” duasıyla gönderir.

Ensal köyünün kendine itaatini sağladığı savaşta mücahidlerden 320’si şehit olmuş, 1500 kadarı da yaralanmıştı. Şamil Çoh köyünde de hâkimiyet kurmak ister. Ancak köy ahalisi kendilerine Dil Köyü’nden 300 kişi yardıma gelince Şamil’e direnir ve savaş 8 gün 8 gece sürer. Mücahidler zafer kazanır. 4 gün ganimet mallarını taksim edip geri dönerler. Bu savaşta 200 mücahit şehit olurken 1025 kadarı da yaralanır.[6]

Hâtıratta belirtildiği gibi çatışmalarda hayatını kaybeden insan sayısı dağlık bir arazide az buz değildir. Şamil’in verdiği ve verdirdiği kayıpların bir kısmı tamamen Müslüman unsurlara aittir. Hâkimiyet kurma adına ahalisi Müslüman olan köylere baskın yapıp yüzlerce kişinin hayatının son bulmasına neden olmak doğru bir cihat anlayışı gibi görünmemektedir. Rusların onca asker ve mühimmat gücü karşısında yıllarca savaş yapma ve barışı gündemde tutmama stratejisi de gözden geçirilmelidir.

Şamil 1859’da Ruslarla giriştiği çatışmada kendisinden teslim olması istendiyse de teslim olmayı reddeder. Ona kendisini halife’ye gönderebileceklerini söylemeleri onun tavrını yumuşatır ve 20 kadar arkadaşıyla teslim olur. Bir süre Rusya’da tutulan Şamil ardından İstanbul’a yollanır ve Sultan Abdülaziz ona ihtiram gösterir. Şamil hayatının geri kalan kısmını İstanbul’da değil Medine’de geçirmeyi kabul eder ve orada da vefat eder.

Kaynakça

Akyüz, Vecdi İbadetler İlmihali, 4 c., İz Yay., İst., 1995.

Ebû Zehra, Muhammed, Ahmed İbnu Teymiye, (çev: Osman Keskioğlu), Hilâl Yay., İst., 1987.

Karâhî, M. Tahir, İmam Şamil’in Hâtıratı, 5. bs., Semerkand Yay., İst., 2004.

Kayacan, Murat, “İbnu Teymiye’nin Vahdet-i Vücut Eleştirisi”, Haksöz derg., S. 178, İst., 2006.

 

Yazının künyesi: Kayacan, Murat, “Kafkasya’da Bir Direnişçinin Öyküsü”, Tasfiye Derg., S. 16, 2008. (Haziran-Temmuz).



[1] Ordusunda Müslüman savaşçıların olması İbnu Teymiye’nin yaşadığı bölgede Moğol işgaline karşı direnişe teşvik etmesinde zorluk çıkarıyordu. Ama o, “Başımın üstünde mushaf, Moğolların safında savaşırken görürseniz, beni de öldürünüz.” diyerek işgale karşı direnişe çağırmaya devam etti (Ebû Zehra, 14; Kayacan, 42). İbnu Teymiye’nin bu sözleri Sıffin savaşında Hz. Ali’ni rakibi Muaviye’nin savaşta mızraklara Kur'an sahifeleri taktırıp Hz. Ali taraftarları arasında kargaşa çıkarmaya çalışmasına dair rivayete bir göndermedir.

[2] Vecdi Akyüz’ün verdiği bilgilere göre kabir üzerine yapılan bina ve kubbelerle ilgili rivayetleri ihtiyatla karşılamak gerekir. Kabir üzerine bina, kubbe yapımı için inşaat malzemesi kullanılması uygun görülmemiştir. Ebu Hanife de bu tür uygulamaları mekruh görmüştür. Diğer müçtehitler de bu esaslara göre açıklama yapmışlardır (Akyüz, II: 324). Akyüz nedense belirttiği bu güzel yaklaşımları ilkesel açıdan iptal edecek şu yorumların da sahipliğini yapar: “Eyyub Sultan, Mevlana ve Hacı Bayram Veli gibi, bütün Müslümanları kabulüne mazhar olmuş büyük mürşidler ile Osman Gazi, Orhan Gazi, Yavuz ve Fatih gibi hükümdarlar için yapılan türbeleri istisnai olarak yasağın ve kerahatin dışında görmek gerekir. Fazilet ve adalet abidesi olan bu insanlar için sonradan yapılmış olan türbebeler ahlakın, fazilet  ve adaletin yayılmasını, dini ve milli şuurun canlı olarak ayakta tutulmasını ve yeni nesillere tanıtımını temin eder (Akyüz, II: 325).

[3] Nakil doğruysa Hamza’nın çarpık bir kader anlayışına sahip olduğunu söylemek mümkündür.

[4] Hâtırat’ta Şamil’in 1851’de Hacı Murat’a yüz süvarinin komutanlığını verdiği  ancak onu başarılı bulmadığı da anlatılmaktadır. Bazı münafıklar Şamil’in Hacı Murat’ı öldüreceğini söyleyince Murat bu yalana kanarak Rusya’ya kaçar.

[5] Olay muhtemelen 1840’lı yılların başında yaşanmaktadır.

[6] Hâtıratı kaleme alan Karâhî’ye göre Şamil, bir köyün yahut kasabanın zaptında İslâm ahalisinin teslim olanlarını malları ve iyalleriyle bırakır, firar eden Müslümanların mallarını alıp ehlu iyallerini terk eder, Ruslardan da teslim olanların malını alıp kendilerini esir eder ve müdafaada bulunanları kılıçtan geçirirdi. Ne var ki teslim olmayanlara ne yaptığı sayılan kategoriler içinde yer almamaktadır.