Mezhebi kaygılardan mümkün olduğunca uzak duran, Fadlullah'ın bu eseri, Ekin yayınlarından çıkmış. Eser, Hikmet adlı dergide yayınlanan önsöz yazılarından oluşuyor. Kuran'da hikmetin rolünü anlatan Fadlullah (Fadlallah olarak teleffuzu yanlış), Hz. Musa(as) ve İsa(as) ile Hz. Muhammed'e(sav) verilen ilahi kitapların dışında onlara bir şey verilmediğini söylemektedir. Bu anlamı, peygamberlerin aldıkları vahyi hikmet olarak isimledirmelerinden elde
etmektedir. (Zuhruf 63; İsra 17/ 39)
Ancak yazar vahiy ile hikmeti özdeşleştirmez. Özelde vahyi ifade etse de genelde hikmet, teoride isabetli bakışaçısını pratikte ve doğru eylemsel tutumu gerçekleştirmektir. (19) Hikmet, eylemin gerçekçi bir metod izlemesidir. Yazar, bununla toplumun psikolojik, sosyal ve zihinsel şartlarını incelemeyi ve davet öncesi verileri hesaba katmayı kasteder. Davette tek yöntem kullanılmaz. Tarz, vakıanın koşullarına göre değişir. Bazı durumlar hamasi, sloganik tavırlar gerektirirken, bazı durumlar da dengeli ve sakin bi söylemi gerektirebilir. (21) Bazen düşüncemizi ayrıntılarıyla bazen de ayrıntıya girmeyi ileriki bir zaman dilimine erteleyerek İslamı gündemde tutmamız gerekebilir.(22)
Yazar, Abese suresindeki ama(kör) ile değil de müstekbir kimse ile ilgilenen Peygamberimize (sav), Rabbimiz tarafından yöneltilen sert eleştiriyi öğüt düzeyinde görmektedir(34). Bunun nedeni Şia'daki masumiyet inancıdır. Sadece peygamberlerin değil imamların da hata etmeyeceğini kabul eden bir gelenek mensubu olarak Fadlullah, Kura'nı bu konuda bütüncül kavramaktan uzak düşmektedir. Halbuki Nasr suresinde Rabbimiz Peygamerimize günahlarına
tevbe etmesini istemektedir. Yazar, peygamberlerin masumiyetlerini aldıkları
vahyi tebliğ etmeleri ile sınırlasaydı ayetleri yorumlamada daha makul izahlarda
bulunabilirdi.
Eserde mustazaf(ezilen) kavramı da ele alınıyor. Yazar akidede mustazaf olma şeklinde bir kavramlaştırmada bulunarak bundan, insanın güçlü ve esnek düşünememe halini kastediyor. Neden olarak da insanın fikri ve akidevi sorunları derinliğine ele almada acze düşmesini, bütün karşı ihtimalleri yok saymaya neden olan gafletini, insanın araştırma ve sorgulamaya ulaşmasına
mani olan dış engelleri vb.. sayıyor. Bu tür mustazafların fikirleri sınırlıdır, yaşadıkları boyuttan ileri gidemezler. Onlar, cahil olduklarından, çözülmesi gereken bir sorunun içinde bulunduklarından haberdar değildirler. Kendilerini hakikate ulaştıracak bilgiyi kullanmalarına müsade edecek psikolojiye de sahip değildirler.(41)
Fadlullah, fikirlerini temellendirirken, ayetleri ve mantıki ifadeler serdetmeyi yeterli görmez. Aynı zamanda Şia'nın önemli gördüğü, Burhan, Usul-i Kafi vb, kitaplardan da kanıtlar ortaya koymaya özen gösterir. Bu sayede görüşlerinin geniş bir kesime ulaşmasını sağlar. İmam Cafer es-Sadık'tan yaptığı bir nakilden yola çıkan yazar, mustazaflıktan kurtulmuş olmanın ölçüsünü şöyle sunar: Toplumda bir sorun tartışma ya da gürültü çıkaracak kadar yaygın bir şekilde gündem ediliyorsa mustazaflar orada ezilmişlik halinden çıkmış olmaktadırlar. Çünkü düşünme,
araştırma ve kanaat oluşturma gibi eylemlere iten hareketli fikri ortam artık oluşmuş demektir. (42)
Eserde hicri 15 yy. başlarında bir muhasebe (çeviride 14 yy. başlarında deniliyor) yapılmış. Yazar Osmanlı Devletinin zihni ve yapısal olarak İslam Devleti olmadığını ifade ederken bunu tümden mi yoksa kısmen mi olduğunu ayrıntılandırmıyor. Muhtevasını açmadığı devlet ve sultan uygulamalarını da gayr-i İslamiliğe teşmil ediyor. Birçok konuda kuşatıcı değerlendirmelere
sahip olan yazarı bu konudaki değerlendirmelerini görmeyi umuyoruz.
Eserde dikkati çeken bir husus da Şia kaynaklarından naklettiği "kişi sevdiğiyle beraberdir."(Emali et-Tusi); "Ameller niyetlere göredir"(Vesail); "Müslümanların işlerine ilgi göstermeyen bizden değildir."(Vesail); "Mümin aynı yılan deliğinden iki defa ısırılmaz."(Vesail) gibi hadislerin lafzen ya da anlam olarak Sünni kaynaklarda da bulunuyor olmasıdır. Bu konuda
yapılacak hadis çalışmaları, olumlu sonuç vermenin yanında, mezhepler arası yakınlaşmayı sağlayacağı gibi, söz konusu nakillerin doğruluğu konusu daha da pekişecektir.
Eserde yazar mezhepler konusunu da ele alıyor. Konuyla ilgili olarak başka fikirlere açık olmanın, Müslüman şahsiyete geniş ufukluluk geniş kalplilik,gerçekçi bakış açısı ve objektif düşünce kazandıracağını söylüyor. (73) Kuran akide ve şeriat konusunda fikirlerini, anlaşılır bir üslupla diyalog ve tefekkür ile ifade eder.(83) Fadlullah tebliğde Kuran'ın üslubuna dönmeyi
tavsiye ediyor. Devrim ve ıslah kavramları konusundaki yaklaşımları veren yazar gayr-i
İslami bir toplumda bazı şeri hükümlerin uygulanmasının İslami bir hava vereceğini söylüyor ve sınırlı da olsa İslami hükümlerle yönetilmenin faydasına işaret ediyor.(85)
Bu bağlamda Müslümanların sorunlarını da ele alan yazar, Filistin Sorunu'nda özgürlük müadelesi veren diğer güçlerle savaşmanın siyonist düşmanı güçlendireceğini söylüyor.(93) Ona göre yeteri İslami görünüme ve altyapıya sahip olunmadığı gerekçesiyle Filistin mücadelesinden uzak durmak İslami akideyi hayata geçirmek isteyen mazlum ve mustazafları, İslamın sorunları
çözme hususundaki inançlarında zaafa uğratacaktır.(95) İslam toprağını kâfir veya zalim birinden kurtarmak için başka bir kafirle dayanışma gerekliyse, bu vacip olur. Tabi ölçü ve ilkeleri hedefinden saptıracak veya başka yöne yönlendirecek kadar büyük bozulmalar getirmemesi şartıyla.(97) Mücadelede ittifak, yeni bir güç elde etmenin yollarından biridir.(108) Toplumu ıslah etmeye ve değiştirmeye çalışanlar olumsuzlukları nasıl olumluluğa çevireceğini ya da en azından onu nasıl vakıa üzerinde tehlike ve tehdit ulaştıramayan bir olguya dönüştüreceğini bilirler.(109)
İslami Harekette Hikmet, İslam'ın sosyal başarısını gerçekleştirme yolunda okuyucuya mücadelenin tarihini ve yöntemini göstermede zengin bir birikimi ifade ediyor.