Irak'ta direnişçi örgütler
Giriş
Irak’ta ABD işgaline karşı direnen kesimlerin çatışmaya nasıl baktıkları onları kategorize etmede kolaylık sağlayacaktır. Irak'ta meydana gelen çatışmalar Saddamcılar tarafından ulusal kurtuluş hareketi, İslâmcılar tarafından cihat ve işgalci ABD tarafındansa terörizm veya ayaklanma şeklinde tanımlanmaktadır.
Direniş sadece ABD, müttefikleri ve onlara silah, erzak
taşıyanları değil, polisleri, işbirlikçileri ve
ihbarcıları da hedef almaktadır. İlk günlerde son
derece dağınık, kopuk ve etkisiz olarak görülen
saldırıların ve bunların etkilerinin nitelik
değiştirdiği, hâlâ tek biçimli olmayan bir
şekilde olsa da birden fazla güç veya grup tarafından
yönlendirilen ve yönetilen gerilla savaşına
dönüştüğü görülebilir.
Doğrusu tamamen kaos ortamının hâkim olduğu
Irak'taki grupları inceleyen bir çalışmanın en
azından şu aşamada birçok eksiği söz konusudur.
Sözgelimi giderek yoksullaşan Irak’ta, mafyalaşan minik
çeteler, fidyeciliği, hırsızlığı ve adam
kaçırmayı direniş kılıfına uydurup,
Irak’ta yaşanan anarşinin daha da artmasına neden olmakta,
ülkenin bağımsızlık mücadelesine girişen ve
fidyeden para kazanmak isteyen birbirine karışmaktadır.
Irak'taki silahlı grupları araştırırken bu
örgütlerin kim olduğunu, lider kadrosunu, ideolojik
yapısını, örgütler arasındaki ilişki
biçimini, aralarındaki ideolojik ayrılıkları,
amaçlarını ortaya koymak gerekir. Ama silahlı
grupların sayısının 60 olduğu tahmin edilen Irak
şartlarında, bütün bu unsurları içeren
kapsamlı bir çalışma, en azından şu aşamada
zorluklarla doludur. Sadece imkân dahilinde az da olsa tanımaya ve
mümkün olduğunca da sınıflandırmaya
çalışacağız.
Irak’ta direniş hareketleri şu unsurlardan oluşur:
Basçılar, Şiiler, Sünniler ve irili ufaklı olup
belli bir kimliği ön plana çıkarmayan diğer
örgütler. Bu çalışmada, belki de
çoğunluğu oluşturdukları için kendilerini her
kurulacak yönetimin “olmazsa olmaz”ı kabul eden ve
direnişi terk etmiş görünen Şiilerin
dışında kalan ve kimliklerini ön palana çıkaran
gruplar ele alınacaktır.
A. Baasçı Örgütler
1. Saddamcı Olanlar
Baasçı hareketin ciddî eylemler yaptığı
bölgelerden birisi başkent Bağdat'tır. Bağdat'taki
olayların yapısı son derece karmaşıktır. Bu ilde,
Saddam'a yakın olduğu bilenen Azamiye, Veziriye, Mustansiriye, Dora,
Mansuriye ve Anayol (Bağdat Uluslararası Havaalanına giden yol)
gibi bölgelerin hiç de sakin olmadığı
gözlemlenmektedir. Eylemlerin çoğu Sünnî
mahallelerde meydana gelmesine rağmen Bağdat'ın Şiî
mahallerinde de saldırılar olmakta ve bunlardan
bazılarını Saddamcı olduğu belirtilen gruplar
üstlenmektedir.
Saddam yanlılarının gerçekleştirdikleri eylemlerin yoğunlaştığı ve yayılma eğilimi gösterdiği bölgelerden biri de Musul'dur. Sünnî üçgeninin kuzeydeki uç noktasını oluşturan Musul Felluce operasyonundan hemen önce aynı anda 10 karakolun basıldı ve şehirde mevcut üç bin polisin iki bini polisliği bıraktı.
Musul'un önemi, kuzeydeki en önemli şehir olması ve
işgalin ilk günlerindeki karmaşadan sonra sorunların
büyük ölçüde giderilmesidir. Son dönemde bu
bölgenin karmaşıklaşması ve
çatışmaların artması ABD'nin istikrar
sağladığı bölgelerde de asker sayısını
artırmasını gerektirecektir ki, bu ABD'nin asker
sayısını azaltma, en azından artırmama isteğiyle
çelişmektedir.
Tıkrit ise son derece önemli bir merkezdir. Saddam
yönetiminin kalbi sayılan bu şehirde
başlangıçta ABD'nin önde gelen aşiret reisleriyle
sağladığı anlaşmadan sonra
çatışmaların meydana gelmesi Musul'daki gibi bir etki
yaratabilir. Saddam Hüseyin'in mensup olduğu El Bicat aşiretinin
başkanı Abdullah Hattab Mahmut'un oğluyla birlikte bir
silâhlı saldırıda öldürülmesi ve Saddam
Hüseyin'in özel sekreteri ve yakın koruması Abd Hamut'un
yakalanmasından kısa bir süre sonra babasına karşı
girişilen suikast birbirinden ayrı olaylar gibi
değerlendirilmesine rağmen zaman ve ortam bir bağ olduğunu
düşündürmektedir. Bu olaylar sonrasında Tıkrit'te
ABD askerlerine yönelik saldırılarda artış meydana
gelmiştir. Tüm bu olaylar Kerkük hariç Sünnî
Arapların yaşadığı bölgelerde istikrarlı bir
bölge olmadığını göstermektedir. Kaldı ki,
Kerkük'te de sorunlar baş göstermeye
başlamıştır. Her ne kadar ABD'ye yönelik
saldırılar gerçekleşmese de işgal yönetiminden
kaynaklanan sorunlar nedeniyle Kürtler ve Türkmenler arasında
sorunlar su üstüne çıkmıştır.
Adı geçen bölgelerde saldırıların ortak bir komuta ve lojistik yapısına sahip olduğu ileri sürülmektedir. En azından eylem biçimleri, gelişmiş tekniklerin kullanılması ve olayların genişleme alanı bunu desteklemektedir. İşgalin başlamasından bir süre sonra Baasçı direnişin ortaya çıkması Saddam Hüseyin ve yandaşlarının Irak içinde bir ölçüde de olsa hâlâ etkinlik sağlayabilecek durumda olduğunu göstermektedir. Buna ilişkin çeşitli nedenler öne sürülebilir: Eski rejimde ayrıcalık sahibi aşiretlerin ya da grupların bu ayrıcalıklarını kaybetmeleri, kişisel veya ailesel sadakatler, ideolojik yönelim ve maddî açıdan kötü durumda olanların para karşılığında bu tür saldırılara karışması.
Saddamcı örgütlerden Saddam'ın Fedaileri '11 Eylül' ve
'Yılanın Başı Hareketi'[1]
adı altında faaliyet göstermektedir. Bu
örgütün eylem sayısında ve niteliğinde bir
artış bulunduğu gözlemlenmektedir. Fedaileri Irak savaşı öncesinde
adından çok sık bahsedilen ama Irak'ın işgali
sırasında ortadan kaybolan bu grubun üyelerinin büyük
bir kısmının ulusalcı ve İslâmcı silahlı
gruplara üye olduğu bilinmektedir.
Bağdat'ta Saddam'a yakın olduğu bilenen Azamiye, Veziriye,
Mustansiriye, Dora, Mansuriye ve Anayol (Bağdat Uluslararası
Havaalanına giden yol) gibi bölgelerin hiç de sakin
olmadığı gözlemlenmektedir. Bununla birlikte, eylemlerin
çoğu Sünnî mahallelerde meydana gelmesine rağmen
Bağdat'ın Şiî mahallerinde de saldırılar olmakta
ve bunlardan bazılarını Saddamcı olduğu belirtilen
gruplar üstlenmektedir.
2. Saddamcı Olmayan Baasçı
Örgütler
Bu örgütler Baas hareketinin zamanla Saddam hareketi haline
geldiğini düşünen[2][2] Irak’ın yerli
unsurlarından, eski Irak ordusunun subaylarından, istihbarat
elemanlarından ve Baas Partisi üyelerinden oluşmaktadır.
ABD’lilerin uygulamalarından dolayı (yakınları
akrabaları öldürülenler, evleri basılanlar, hakarete
uğrayanlar, Ebu Gureyb’den geçenler ve yakınları)
direnişe yoğun katılımların olduğu
söylenmekte ve kendilerini ulusal ve dini isimlerle adlandıran bu
gruplara katılanların hemen hepsi “mücahit” olarak
görülmektedir.
Bir yılda aralarındaki iletişim ağını
genişleten bu gruplar, eski askerlerden oluştukları için,
gerilla yöntemleri konusunda uzaktan kumandalı bomba patlatma,
yollara mayın yerleştirme, konvoyları pusuya
düşürme konusunda deneyimli ve orta Irak’ta halk
desteğine sahip bulunmaktadır. Felluce, Ramadi, Bakuba gibi kentlerde
kolayca kaybolabilmekte, halkın arasına karışabilmektedir.
Özellikle, yeni Irak ordusu ve polisi arasında istihbarat
ağı kurdukları da iddia edilmektedir. Ellerinde savaş
döneminden kalan ve daha uzun süre yetecek kadar silah ve cephane
olduğu ileri sürülmektedir. Feda eylemleri bu grupların
yöntemi değildir ve kültürel olarak da bu tür
saldırılara yabancıdırlar.[3][3]
Baasçı olduğu ileri
sürülen bazı örgütlerden en çok adı
geçen “Irak Halkın Kurtuluşu Cephesi” adlı
örgüttür. Cephe,
yaklaşık 10 örgütün katılımıyla ortaya
çıkmıştır ve içinde milliyetçi,
İslâmcı direnişçiler bulunmaktadır. Bu grup,
Allavi hükümetini gayr-i meşru olarak görmektedir. Cephe
rehine olan Fransız gazetecilerin serbest bırakılması
için girişimlerde bulunmuştur. Örgütün
içinde eski komünistler de mevcuttur ve cephe lideri
Abdu’l-Cabbar Kubeysî eylül ayı başlarında
Paris'ten dönüşünde Amerikan İşgal
Güçleri tarafından tutuklanmıştır. Ancak cephe
faaliyetlerini özellikle Felluce, Basra, Diyala, Kerkük ve
Erbil’de hâlâ sürdürmektedir. Sadece siyasi
faaliyet gösteren bir cephe olmakla birlikte Iraklı direniş
gruplarıyla ilişkisi de olduğu sanılmaktadır.
3. Baasçı Aşiretler
Saddam Hüseyin döneminde rejimle çok iyi ilişkileri
olan bölgeler ve aşiretler arasında en önemlileri
Şargat bölgesinde Cuburlar ve Luheybler, El Alam ve Tarmiya'da
Ubeydiler, Balad'da Azza, Dur'da Harb, Musul ve civarında Tay ve Ekaydat,
Bağdat ile Samarra arasındaki bölgede Hazrej, Halis'te
Mağami, Batı Bağdat'taki Duleymilerdi.
Ancak bu aşiretlerin tamamıyla Saddam Hüseyin'e
bağlı olduğunu söylemek de doğru olmayacaktır.
Örneğin, 1995 yılında Mazlum El Duleymi'nin
öldürülmesi sonucunda bölgede bir isyan
çıkmıştır. Bu isyanın merkezi Ramadi'ydi ve
özellikle Duleymilerin bir parçası olan El bu Nimr kolu bu
isyana öncülük ediyordu. Bu isyan kısa sürede
bastırılamadı ve o dönemde isyana Şammarların bir
kısmı da katıldı. İsyan Ramadi ile
sınırlı kalmadı ve yakın kasabalara yayıldı.
Sonuçta çok kanlı bir şekilde bastırılan bu isyan
o yıllarda Saddam Hüseyin'i oldukça
uğraştırmıştı. Buna rağmen bugünlerde
Ramadi ve civarı özellikle direnişin ilk aşamalarında
en çok saldırının gerçekleştiği
bölgelerden birisi olmuştur. Bunun en mantıklı
açıklaması El bu Nimr'in bu kasabada çoğunluğu
oluşturmaması ayrıca Duleymi aşiretinin diğer
kollarının da eski rejimdeki ayrıcalıklarını
kaybetmeleri nedeniyle direnişe destek vermeleridir.
Saldırıların çoğunluğunun
gerçekleştiği Balad ve Halis kasabalarında
çoğunluk Sünnî Arap’tır. Özellikle, Balad'daki
(Diyala bölgesindeki en ölümcül eylemler bu bölgede
gerçekleşmiştir.) Azza aşireti ve Halis'teki bazı
aşiretlerin Saddam Hüseyin ile yakın bağları
olduğu ve bu aşiretlerin ve bölgelerin önceki rejim
döneminden faydalandıkları bilinmektedir.
B. Sünni İslâmcı
Örgütler
Teknik ve taktik anlamdaki gelişmelerin yanı sıra daha kapsayıcı ve Irak’ta daha çok kabul görecek bir slogan ile ortaya çıkan bu grupların, direnişi yönlendirdiği söylenebilir. Bu noktada, bu yeni oluşumun diğerlerine rakip olarak ya da onlardan farklı olarak ortaya çıkmasından ziyade bu grupların farklı bir potada toplandığını söylemek daha doğru olacaktır. Büyük oranda destek merkezleri, elemanları ya da şikâyetleri aynı olmasına rağmen ümmetçi unsurların iç içe geçtiği İslâmcı örgütler, hem militanlarının motivasyon hem de halkta bulduğu destek açısından diğerlerine göre daha başarılı olmuştur. Özellikle, kendilerine siyasal bir temsil yaratamaması nedeniyle askerî eylemlerin siyasî alanda sonuç üretmesinde yaşanan tıkanıklık, Sünnî Ulemalar Konseyi ya da diğer Sünnî İslâmcı hareketlerin gelişmesi ve birer muhatap olarak belirginleşmeye başlamasıyla farklı bir aşamaya geçmiştir.[4][4]
Sünnî İslâmcı grupların
örgütlenmesine ilişkin en önemli gelişme 25
Aralık 2003’te farklı Sünnî grupların bir araya
gelmesiyle Ehlu Sünnet ve’l-Cemaat Şura Konseyi adı
altında bir kurum oluşturulmasıdır. Bu grupların
Selefi, Sufî, Müslüman Kardeşler, Sünnî
cemiyetler, Türkmen ve Kürt Sünnî siyasî
oluşumları kapsaması tüm Irak’taki Sünnî
İslâmcı hareketlerin birlikte hareket etmesi
açısından önemli bir noktadır. Bu oluşum,
Saddam Hüseyin’in yakalanmasından sonra meydana gelmesine
rağmen, hazırlıklarının aylar önce
başlatıldığı bilinmekteydi. Yine de bu
gelişmenin, Saddam’ın yakalanmasıyla oluşan
psikolojik ortam içinde, Sünnî direnişçilerin
etkilenmesinin bir sonucu olduğunu söylemek çok da
yanlış olmayacaktır.
Saddam tehdidini, ABD tehdidi kadar önemli bir tehlike olarak
algılayan ve siyasal sistemden dışlandıkça ve
radikalleştikçe başka çaresi kalmayan Sünnî
gruplar arasında işbirliği özellikle, Nisan 2004’te
direnişin en kanlı ayının yaşanmasında kendisini
göstermiştir. Daha önceki dönemde vur-kaç eylemleri
ağırlıkta olmasına rağmen, bu grupların
saldırıyı yaptıktan sonra da ölmek pahasına
kalıp savaştıkları görülmektedir. Bu gruplara
Sünnî aşiretlerden çok sayıda genç
aşiret mensubunun katıldığı belirtilmektedir.[5][5]
Askerî kaynaklara göre, saldırılar daha çok
Bağdat ve başkentin çevresindeki iki bölgede
yoğunlaşmaktadır. Bağdat’ın kuzeyindeki Balad,
Bakuba ve Tikrit ile batıdaki Felluce ve Ramadi bölgeleri, genelde
pusuya düşürmek şeklinde gerçekleştirilen
saldırıların sıkça yaşandığı
bölgelerdir. Felluce’deki direnişçiler Suudilerle
irtibatlandırılmakta, camileri üs olarak kullandıkları
söylenmekte ve Vahhabiliği yaymaya çalışan pek
çok vaizin bölgede bulunduğu iddia edilmektedir.
Bunların bazılarının Baasçılar
tarafından örtü olarak kullanıldığı
düşünülse de bazılarının
yapılarının bağımsız olduğuna dair bilgiler
vardır. Yayımlanan bazı raporlara göre savaştan
birkaç ay önce Irak'a çeşitli ülkelerden
“cihat” yapmak için gelen çok sayıda Arap
gönüllü bulunmaktadır. Normal şartlarda bu tür
bir girişime izin vermeyecek olan Saddam Hüseyin'in olası bir
savaş durumunda bunları kullanmak için girişlerine izin
verdiği ileri sürülmektedir. Ayrıca, Irak'ın Suriye ve
Suudi Arabistan'la olan sınırları son derece uzun ve
çöl arazisi olması nedeniyle kontrol edilmesi çok zor
olan bölgelerdir. Bu sınırlar yoluyla da ülkeye çok
sayıda savaşçının girmiş olduğu
belirtilmektedir. el-Kudsu’l-Arabi gazetesinin editörü
Abdülbari El Atvan’a göre savaştan önce Irak'a
5000-7000 civarında Arap gönüllü girmiştir.[6][6]
Feda eylemleri bu örgütlerin ön önemli
silahlarıdır. Özellikle yabancı işçilerin
kaçırılıp öldürülmesi bu grupların
son zamanlarda en çok kullandıkları propaganda şeklidir.[7][7] Bu tür örgütleri
harekete geçiren güdülerin başında ABD'nin bir
Müslüman toprağını işgal eden gayr-i Müslim
bir güç olması gelmektedir. Saddamcıların da
kullandığı cihat kavramı bu örgütler için
çok daha önemlidir. Cihadın ilân edilmesi için
dinî otoriteler tarafından fetva verilmesi gerekmektedir. Bu fetva
bazı dinî otoriteler tarafından verilmiştir.
Örneğin, Müslüman Kardeşler'in ruhanî lideri
Şeyh Yusuf el-Karadavî Irak'ta yabancıları kovmak
için yapılacak çabayı cihat olarak
tanımlamış fakat bunu devletlerin örgütlemesi
gerektiğini belirtmiştir. Irak'ın en etkin Sünnî din
adamlarından birisi olan Şeyh Ahmet Kubeysî de aynı
fikirdedir. Onun desteklediği Irak Birleşik Ulusal Hareketi partisi
birçok saldırıyı üslenmiştir. Her ne kadar
fetvalar ve içeriği dinî çevrelerde
tartışmalar yaratsa da asıl mesele bunların
savaşçılar üzerinde yarattığı etkidir.
Sünni örgütlerin genel özelliklerinden bahsettikten
sonra bu başlık altında sıralanabilecek ve isimleri ön
plana çıkan örgütleri ele alalım.
1. El Kaide Bağlantılı Örgütler
Irak’taki herhangi bir örgüt içinde bile
değişik fraksiyonların El Kaide ile ilişkileri
birbirlerinden farklıdır. Örneğin Kuzey Irak'ta Kürt
kontrolündeki bölgelerde 2001 sonbaharında ortaya
çıkan ve ayrı bir başlık altında ele
alacağımız Ensar El İslâm[8][8] üç fraksiyondan
oluşmaktadır. 2001 sonbaharında bu fraksiyonlardan ikisi El
Kaide'ye temsilci gönderirken, üçüncüsü El
Kaide'den uzak durmayı tercih etmiştir.
Bunun ötesinde, Saddam ve El Kaide arasında ilişkiler
olduğu iddiaları da İslâmcı militarizmi iyi
anlamamaktan kaynaklanmaktadır. Bu kapsama girebilecek örgütler
açıkça ABD askerlerine karşı cihat ilân
etmişlerdir ve eski rejimle aralarında bir bağ kurmamakta ve ona
düşmanlıklarını her fırsatta belirtmektedirler.
Yine, Iraklı olmayan Sünnî İslâmcılardan
oluştuğu ileri sürülen Muzaffer Mücahitler Grubu
(Bunların askerî kanatlarının ismi Şehit Hattab
Tugayıdır.), Abdullah Azzam'ı kendisine ruhanî lider kabul
ettiğini açıklayan Iraklı Selefiler çeşitli
saldırıların sorumluluklarını üstlenen ve El
Kaide ile ilişki içinde olduğu ileri sürülen
önemli gruplar arasındadır.
Irak’ı Amerika’nın Afganistan’ı yapmak
isteyen El Kaideciler özellikle bombalı feda eylemleriyle öne
çıkmaktadır. Bu gönüllüler hareketinin
özellikle Kuzey Irak’ta yaygın eylemleriyle korku
yarattığı görülmektedir. Irak’taki silahlı
direnişte son dönemde yepyeni bir sayfa açılmakta,
direniş grupları güçlerini birleştirmektedir.
a.
Ensar El İslâm
Bu örgüt Irak'taki savaşta büyük darbe
almıştır. Buna rağmen ABD yetkilileri nerdeyse her olayda
bu örgütün parmağını aramakta ve bu
örgütü sorumlu tutmaktadır. Ancak bu tutum, savaştan
önce dahi varlığı ve gücü sınırlı
olan savaşta da büyük darbeler yediği ileri
sürülen örgütün şu anda olması gereken
durumuyla çelişmektedir.
Bu örgüt, Irak’taki çok sayıda feda
eyleminden sorumlu tutulmaktadır. Özellikle, Erbil ve Kerkük
vilayetlerindeki feda eylemlerinde ve hatta Bağdat’taki bazı
saldırılarda bu örgütün adı geçmektedir.
Bunlardan bir kısmında doğrudan eylemi yapan
bazılarında ise eyleme lojistik destek sağlayan grup olarak
gösterilmektedir. Bu grubun özellikle Kürtlerin kontrol
ettiği kuzey vilayetlerindeki eylemleri nedeniyle bu bölgede
oldukça etkili oldukları bilinmektedir. Asıl etki alanı,
Kuzey Irak’taki Halepçe bölgesine yakın bazı
küçük kasabalar olan örgüt, son dönemde eylem
sahasını genişletmiş ve kanlı eylemler gerçekleştirmiştir.
Bununla birlikte, açık bir biçimde örgütün
savaş sonrası dönemde savaş öncesine göre
çok daha fazla eylem yaptığı ve eylemlerinin etkili
olduğu gözlemlenmiştir.[9][9]
Örgüt Celal Talabani ve Mesud Barzani güçlerine
karşı da savaşmaktadır. Şu anda 2 bin kişilik
silahlı bir gücü mevcuttur.[10][10] İddialara göre, El Kaide
Irak'taki istikrarsızlıktan faydalanıp ABD'ye karşı bu
direnişi desteklemektedir. Kaide ile Ensar El İslâm
arasında bağlantı olduğu iddiasını rakipleri olan
Talabani dillendirmektedir. O, iki örgüt arasında ileri
sürdüğü bağlantıyı, 11 Eylül’den
sonra ortaya atmıştı. Amacı, ABD’nin ilgi ve
desteğine mazhar olmaktı. ABD de Talabani’nin bu
iddiasını daha da genişleterek Saddam’a kadar uzattı.
Halbuki bu grupla baş etmesi için Saddam’ın
Talabani’ye silah ve mühimmat desteği
sağladığı bilinmektedir.[11][11] Talabani ile üstünlük
mücadelesine giren, üyelerinin azlığına rağmen
onu korkutan bu radikal Kürt grup, Mart 2003’te ABD ağır
bombardıman uçaklarının saldırısı ile
ağır bir yara almıştı. Ancak bir süre sonra geri
dönerek etkili eylemler yapabileceği biliniyordu.[12][12]
İran’ın da desteklediği de ileri sürülen
örgüt, Kuzey Irak'ta İran sınırına yakın
Hac-ı Ümran ve Halepçe'ye ve Dohuk civarına yakın
bölgelere hakimdir. Örgütün, Kuzey Irak'taki diğer
İslâmcı örgütlerle (Hizbullah ve Hareket-i
İslâmî ile) ilişkileri iyi değildir.
Örgüt, özellikle Kürdistan Yurtsever Birliği ile
girdiği çatışmalarda adından söz ettirdi.
Kürdistan Yurtsever Birliği ise Ensar El İslâm'ın
İran'dan aldığı güce dikkat çekmekte ve
aralarındaki çatışmalardan sonra örgüt
militanlarının İran'a geçtiklerini iddia etmektedir.[13][13] Kuzey Iraklı Kürt gruplar,
Ensar El İslâm'ı 'Kürt Taliban' diye
tanımlamaktadır. Eylem kapasitesi ile uzun süre istikrarı
bozabilecek olan bu örgüt, içeriden kolayca destek
bulabilmekte ve dinî radikalizmden beslenebilmektedir. Bu nedenle yabana
atmamak gerekmektedir. Bu örgüt, Irak’ta
istikrarsızlık devam ettiği müddetçe eylem yapma
yeteneğini koruyacaktır.[14][14]
b.
Muzaffer Mücahitler Grubu
Iraklı olmayan Sünnî İslâmcılardan
oluştuğu ileri sürülen örgüt (bunların
askerî kanatlarının ismi Şehit Hattab
Tugayıdır), Abdullah Azzam'ı kendisine ruhanî lider kabul
ettiğini açıklamıştır. Bu örgüt,
Iraklı Selefîlerin yaptıkları çeşitli
saldırıların sorumluluğunu üstlenmiştir ve El
Kaide ile ilişki içinde olduğu ileri sürülen
önemli gruplar arasındadır.
2.
Tevhid ve Cihad
Irak’ta direniş konusunda belki de en çok adından
söz ettiren bu örgütün liderliğini
Zerkavî’nin yaptığı söylenmektedir. Önce
bu örgütün hakkında birçok spekülasyon bulunan
liderini sonra da kendisini ele alacağız.
a.
Örgütün lideri Zerkavî
Asıl adı Ahmet Nezzal Fudayl el Halayile olan
Zerkavî, Irak'ta arananlar
listesinde birinci kişidir. Amman yakınlarındaki Zerka kentinde
doğduğu için Arapça 'Zerkalı' manasına gelen
'Zerkavî' adıyla anılmaktadır. 1966 doğumlu bir
Filistinli olan Zerkavî’nin, tek bacağının
olmadığı söylenmektedir. 2003’e kadar da pek bilinen
bir isim değildi. Tek fotoğrafı CIA’nın elinden
medyaya dağıtılmış, hangi yıl
çekildiği belli olamayan, siyah beyaz bir fotoğraftır.
Kimi kaynaklara göre Zerkavî’nin Afganistan'da sadece
Ürdün ve Filistinli gençlerle ilgilenen
bağımsız bir yapısı vardı. El Kaide ile sadece
“gönül” bağı bulunuyordu. 1995'te
Ürdün'e döndüğünde önce tutuklandı,
sonra serbest bırakıldı ve yeniden Afganistan'a döndü.
O arada Ürdün'e dönen arkadaşları Ürdün
makamları tarafından tutuklandı ve yargılandı.
Kendisinin de gıyaben yargılandığı dava
Ürdün basınında “Tevhid ve Cihad
Örgütü” davası olarak bilindi. Gıyabında
hapis cezası aldı. O dönemde (2000 yılında) Irak'ta
olduğu tahmin edilse de Zerkavî'nin Irak'a Taliban
iktidarının son bulduğu 2001 ekiminden sonra geldiği ve
İran üzerinden Irak'ın kuzeyine
sığındığı tahmin edilmektedir.
Zerkavî’nin şimdi nasıl bir
görünümde olduğunu bilen mevcut değildir. Olması
da zor görünmektedir. Yaşayıp
yaşamadığı da şüphelidir. Zerkavî'nin
hayatta olup olmadığına dair bilgiler çelişkilidir.
Her ne kadar Amerikalılar Zerkavî'nin hâlâ
yaşadığına inansa da öldüğünü
söyleyenler de var. Merkezi Londra'da bulunan ve El Kaide başta olmak
üzere benzeri örgütleri çok iyi bilen, Makrizi Tarih
Araştırmaları Merkezi Müdürü Dr. Hani Sibai'ye
göre Zerkavî, Amerika'nın Irak'a
saldırısının ilk günlerinde
ölmüştür. ABD, Zerkavî'nin yaşadığını
ileri sürerek Irak'ta her olaydan onu sorumlu tutmayı, böylece
eylemlere “hazır fail” bulundurmayı
amaçlamaktadır.
Tek bacaklı olduğu iddia edilen
Zerkavî’nin Amerikalı bir rehineyi öldürürken
maskeli görüntüsünü tespit edenler bu kez
ayağının sağlam olduğunu söylemektedir.
Ladin’in aksine ortalığa maskesiz
çıkmamaktadır. Bir infaz sırasında konuşan
Zerkavî aynı gün başka bir sesli bildiri
yayınlıyor ama sesler farklıdır. Üstelik
Zerkavî’nin konuşmasının Ürdün
aksanlı bir Arapça değildir ve dahası altın
yüzük takmaktadır. “Şiilerle-Sünniler
arasında bir iç savaş başlatmaktan” söz eder.
Yani tam da işgalcilerin iddia ettiği ve ellerini ovuşturarak
beklediği bir durumu dile getirir. Böyle bir durum akla “acaba
bir kaç Zerkavî mi mevcut?” sorusunu getirmektedir. Selefi çizgideki
grupların internet sitelerindeki bilgi ve fotoğraflara
bakılırsa Zerkavî vardır ve yaşamaktadır. Hatta,
Suudi Arabistan'da yayımlanan el Vatan gazetesine göre (22 Eylül
2004) Zerkavî'nin Ladin'in adamı değil rakibidir ve o da pek yakında
11 Eylül benzeri bir saldırı için hazırlık
yapmaktadır. Aynı habere göre Zerkavî'nin Irak'taki toplam
askeri gücü ve kentlere göre dağılımı
şöyledir. Irak'ta merkez üs edinilen Felluce’de 500,
Musul'da 400, Anbar'da 60, Bağdat'ta 50, Diyala'da 80 ve Suriye
yakınlarındaki El Kaim'de 150 silahlı adam ve bol miktarda
cephane.
b. Örgüt
ve Eylemleri
Son dönemde Irak’ta kaçırılan TIR
şoförlerinin görüntüleri, Tevhid ve Cihad,
örgütünün adı ve pankartını
eşliğinde yayımlandı. Kaçırılan çok
sayıda kişinin öldürülmesini bu örgüt
üstlendi. Örgüt her ne kadar faaliyetlerini internet
üzerinden duyursa da, sitesi sürekli çökertildiği
için eylemlerinin düzenli olarak takibi zordur.
ABD, Irak'taki her türlü büyük eylemi Zerkavî
grubunun yaptığını düşünmekte, Zerkavî'yi
gerekçe göstererek başta Felluce olmak üzere Sünni
bölgeleri sürekli bombalamaktadır. Amerika'nın
Zerkavî gurubunun yaptığını
düşündüğü eylemlerden bazıları,
Ürdün Büyükelçiliği'ne düzenlenen
saldırı, Bağdat'taki BM binasının havaya
uçurulması, Kerbela ve diğer illerdeki çok sayıda
yapılan feda saldırıları, 7 Eylül'de yedi Amerikan
askerinin öldürülmesi, aralarında bir Koreli, Türk ve
Bulgar'ın da bulunduğu çok sayıda kişinin
kaçırılarak öldürülmesi ve en son iki
Amerikalı ile bir İngiliz'in kaçırılmasıdır.[15][15]
3. Ebu Bekir Sıddık Tugayları
"Selefi Ebu Bekir el Sıddık Tugayları"
örgütü, bir Türk - Amerikan ortak firmasının 10
işçisini kaçırdığını
açıkladı. Örgüt, El Cezire televizyonuna
gönderdiği video kasette, şirketin 3 gün içinde
ülkeden çekilmemesi halinde bu kişileri
öldüreceği tehdidinde bulundu. Irak'ta ilk kez bir Türk
firması için çalışan bu kadar çok
sayıda işçi kaçırıldı. Irak'ta benzer
isimli bir örgüt, ağustos ayında Danimarka ve El Salvador'u
ülkedeki askerlerini çekmesi konusunda uyarmıştı.
4. Irak Milli İslâmî Direniş
Diğer gruplar gibi bu da işgalden hemen sonra (16 Haziran
2003'te) kuruldu. Örgüt amacını Irak'ın askeri ve
siyasi işgalden kurtarılması ve yerine bağımsız
bir İslâm devleti kurulması olarak açıkladı.
Bu örgüt, Amerikan işgal güçlerine karşı
silahlı eylemler düzenlemektedir. Faaliyet bölgesi
Bağdat'ın batısı ve özellikle de Ebu Gureyb’tir.
Bunun yanı sıra Han Dari, Felluce, Ninova ve Diyala gibi bölgelerde
askeri faaliyetleri vardır. Sesini genellikle cami önlerinde
dağıttığı bildirilerle duyurmaktadır.
Örgüt 19 Ağustos tarihli bildirisinde, 27 Temmuz-7 Ağustos
2004 tarihleri arasında günlük olarak işgal
güçlerine karşı eylem gerçekleştirdiğini,
onlarca Amerikan askerini öldürdüğünü ve
çok sayıda zırhlı aracı tahrip ettiğini belirtmektedir.
En etkili eylemi Felluce'de bir Amerikan helikopteri düşürmesi
olmuştur. Askeri kanadı kimi zaman ‘Devrim Tugayları' (1920'deki
İngiliz işgaline karşı gerçekleştirilen halk
direnişine atfen) kimi zaman da 'Zübeyr Bin Avam Tugayları'
olarak adını açıklamaktadır.
5. Ensar El Sünne
Ensar El Sünne’nin lideri, 'Emir' olarak tanımlanan Ebu
Abdullah Hasan Mahmut’tur ancak hakkında çok şey
bilinmemektedir. Bildirilerin altında hep bu isim vardır.
Yeraltında silahlı mücadele eden bir örgüt
olmasından dolayı bu kod ad kullanılmaktadır. Kimi
kaynaklara göre örgütün, ordusunun adını
‘Ensar El Sünne Ordusu' olarak koymasındaki asıl
amaç, Mukteda Sadr liderliğindeki “Şii” Mehdi
Ordusu'ndan ayrışmak, hem mezhebi olarak farklı
olduklarını göstermek, hem de direnişin
“Sünni” kimliği üzerine vurgu yapmaktır.
Örgüt Sünnilerin ibadet ettikleri camilerde aktif bir faaliyet
sürdürmektedir. Örgütün askerî kanadı,
Selahattin Tugayları ve geçtiğimiz aylarda İsrail
tarafından şehit edilen Hamas Liderine atfen Rantisi Tugayları[16][16] olarak bilinmektedir.
Örgüt adını Amerikan karargâhına Diala’da
yaptığı saldırılarla duyurmuştur. Vehhabî
kökenli bir İslâmî anlayışı benimsediği
söylenmektedir.
Örgüt, 20 Eylül 2003'te ilk bildirisini
yayımladığında Irak'ın düşman işgali altında
olduğu için işgale karşı cihadın her
Müslümana farz olduğunu belirtmiş; kendisini
“Selefi” bir hareket olarak tanımlamış ve ordusunun
da, bir grup mücahit, siyasetçi ve asker tarafından ve
ülkenin değişik yörelerinde işgale karşı
savaşan küçük grupların bir araya gelmesi suretiyle
kurulduğunu belirtmiştir. İçlerinde eski Irak ordusunda
görevli subay ve erlerle birlikte, yurtdışından gelen
bazı Arapların da olduğu sanılmaktadır.
Örgüt, internet sitesindeki yazı ve bildirilerinde
Şiilere karşı sert tavrıyla dikkat çekmekte ve
Şiileri “müşrik” olarak tanımlamaktadır.
Felluce, Ramadi, Bakuba ve Musul gibi Sünni nüfusun yoğun
olduğu bölgelerde etkilidir. Web siteleri, Iraklı diğer
silahlı grupların siteleriyle kıyaslandığında
daha profesyonel olarak hazırlandığı imajını
vermektedir. Örgüt, eylemlerini bu siteden duyurmaktadır.
Üstlendiği eylemlerin bazıları şunlardır:
Kerkük'te polis karakoluna yapılan ve 55 kişinin
ölümüne neden olan saldırı. Yine Kerkük'te
Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği
bürosuna yapılan saldırı. Musul'da polis karakoluna
yapılan saldırı (11 ölü, 55 yaralı). Erbil'deki
feda saldırısı. Bağdat'ta Amerikalı ve
İngilizlere saldırılar. İspanyol askerlerine
saldırı. Bağdat'taki Türkiye Büyük
Elçiliği'ne saldırı (24 Ekim 2003). Örgüt,
Musul valisine düzenlenen suikast girişimini de üstlendi. Bunlar
eylemlerinden sadece birkaçı. İnternet sitesindeki
açıklamalarına göre Irak'taki çok sayıda saldırının
sorumluluğu bu örgüte aittir. Kerkük ve Musul’da
polis karakollarına yapılan, feda eylemlerini de bu örgüt
üstlenmiştir. Irak İslâm’i Direniş Cephesi,
İslâmcı örgütleri aynı platformda toplayan bir
çatı örgüt olarak bilinmektedir.
Örgüt kendini diğer bazı selefi gruplardan da
ayrı tutmakta, örneğin Bağdat'ta yapılan Irak selefileri
toplantısını sert dille eleştirmektedir. Irak'taki
direniş gruplarını ortak çatı altında
toplamayı amaçlayan “Irak'ın Kurtuluşu
İçin Ulusal Cephe” adlı örgütü de
tanımadığını, kendilerinin bu çatı
altında olmadıklarını, bu cepheyi milliyetçi
olduğu için asla kabul edemeyeceklerini belirtmektedirler.
6. Irak İslâmi Direniş Cephesi
Mezhebî bir kaygı gütmeyen Irak İslâmî
Direniş Cephesi (CAMİ) adından da
anlaşılacağı üzere bazı İslâmcı
grupların ortak çatısıdır. Kısa adı,
örgüt adındaki kelimelerin Arapça baş harflerinden
oluşturulan CAMİ’dir. Bazı gruplar bu isim altında
bir araya geldiklerini ilk defa geçen mayıs ayında duyurdu (5
Mayıs 2004). Örgüt bildirilerinde daha çok Irak'taki Yahudilerin
faaliyetleri konusunda uyarılarda bulunmaktadır.
Örgütün askeri kanadının adı
“Selahaddin Tugayları” ve “Seyfüllah el
Meslul” ve “Şehid Rantisi Tugayları”dır
(Filistin'de İsrail tarafından şehit edilen Hamas lideri Abdul
Aziz Rantisi'ye atfen). Örgüt şu ana kadar Irak'ta çok
sayıda eylemi üstlenmiştir. Örneğin Ninova'daki
işgal güçlerinin merkezine ve Musul havaalanına
yapılan saldırıları CAMİ sahiplenmiştir.
Diyala'da bir Amerikan askerinin öldürülmesini de yine
örgütün askeri kanadından Şehid Rantisi Tugayları
üstlenmiştir.
Cephe, zaman zaman yayımladığı bildirilerde kendisine
bağlı silahlı grupları eylem yapmaya
çağırmakta ve bunu da cami önlerinde
dağıttığı bildirilerle örgüt üyelerine
ulaştırmaktadır. Bildirilerdeki söylemine
bakıldığında Selefi bir yapı olmadıkları
anlaşılmaktadır. Sünni ve Şiilere birlikte işgale
karşı mücadele çağrısı yapmaktadırlar
(Siyasi büro imzasını taşıyan 12 Eylül 2004
tarihli bildirisi). Bu nedenle Ensar El Sünne’ye göre daha
ümmetçi bir örgüt olduğu rahatlıkla
söylenebilir.
7. Irak İslâm Ordusu
Dünya gündeminde birinci sıraya oturmuş olan iki
Fransız gazetecinin kaçırılması olayını bu
örgüt üstlenmiştir. Örgüt rehinelerin serbest
bırakılması için Fransa'daki türban
yasağının serbest bırakılması
şartını ileri sürmüş ve yapılan arabuluculuk
girişimlerini reddetmiştir.
ABD'ye ve Saddam'a karşı olduklarını
açıklayan bu örgüte, Irak'ta faaliyet gösteren bir
Kuveyt şirketinde çalışan bir grup Hindistanlı,
Kenyalı ve Mısırlıyı kaçıran ve
ardından da rehineleri serbest bırakan Kara Tugaylar Grubu'nun da
bağlı olarak çalıştığı
sanılmaktadır.
8. Ulusal Fedailer Cephesi
Lübnan'dan yayın yapan LBC televizyonu, 20 Haziran 2003'te bu
örgüte ait bir basın açıklamasını
yayımladı. Açıklamada şöyle deniyordu:
"Biz, işgalcilerin terörist saldırılarına cevap
olarak Amerikalılara bir biri ardından darbeler vurma konusunda
kendimize söz verdik. İşgalciler rasgele saldırılarla
sivilleri öldürmek ve Irak'taki insanlarımızı
küçük düşürücü faaliyetlerde bulunmak
suretiyle bu terörü yürütüyorlar. Biz de onlara
diyoruz ki: Askerlerinin selametini istiyorlarsa en kısa zamanda temiz
Irak toprağını terk etsinler. Aksi takdirde
öldürdükleri ya da aşağıladıkları veya
evini gasp ettikleri her Iraklı için kendilerinden intikam
alacağız."
C. Vatancı Örgütler
Irak'ta çatışmaların bir boyutu da işgale karşı direnen, önceki rejimden ya da radikal İslâmcı gruplardan destek almayan sıradan Iraklıların bir araya getirerek oluşturdukları gruplardır. Bunlar arasında çeşitli eğilime sahip gruplar bulunmasına rağmen milliyetçi, Anti Amerikan ve İsrail karşıtı olmak ortak noktaları olarak görülebilir. Arap milliyetçisi olduklarını söyleyen bu grupların üyeleri Saddam Hüseyin'i de Amerikalılar kadar sevmediklerini belirtmektedir.
Irak son derece militarize olmuş bir toplum olduğundan
silâh bulmakta zorlanmayan bu gruplar bazen bir aşiret çerçevesinde
örgütlenmekte bazen de işini ve umudunu yitirmiş eski
subay, istihbaratçı, Baasçılardan veya işgale
karşı olan diğer insanlardan destek ve eleman sağlamaktadır.
Özellikle, aşiret bağları ve dinî değerlerin
önemli ölçüde rol oynadığı bu grupların
eylemlerinin çoğu organize olmadığı şeklinde
değerlendirilmeler bulunmasına rağmen bu grupların kendi
açıklamalarında bu sorunun gün geçtikçe
aşıldığı iddia edilmektedir.
Yukarıda ortak özellikleri sayılan gruplar arasında
en bilinenleri ve etkinleri Irak Devrimcileri El Enbar Silâhlı
Tugayı, Kara Sancak Örgütü ve Muhammed'in Ordusu'dur.
Sonuncusu hakkında
çeşitli spekülasyonlar bulunmasına rağmen
örgütün üyesi olduklarını iddia eden
kişiler, açıklanmalarında kendilerinin ne radikal
İslâmcı ne de Baasçı olduklarını
söylemektedirler. Bunların gevşek bir biçimde
örgütlenmeleri ve örgütsel yapılarının
henüz çok güçlü olmamaları onları
kısmen etkisiz kılsa da yakalanmama konusunda bir avantaj
yarattığı da belirtilmektedir. Bu örgütlerin gün
geçtikçe daha fazla sempati toplamalarının yanı
sıra duydukları nefret, düşmanlık ve
yaşadıkları hayal kırıklıkları nedeniyle
yeni grupların ortaya çıkması da mümkündür.
Sonuç
Görüldüğü gibi Irak’ta direnişte
büyük oranda Sünni örgütler ve Basçılar
etkin role sahiptir. Çoğunluğu oluşturan Şiiler ise
muhtemelen “her halükârda” ortaya çıkacak
rejimde önemli role sahip olacakları gerekçesiyle “Bekle
gör.” politikası uygulamaktadırlar. Şiilerin pasif
oluşunda dinî liderleri Sistani’nin siyaset ile pek
ilgilenmemesi, hatta işgalcilere karşı ılımlı bir
kişiliğe sahip olması da önemli bir etkendir. Meclis
İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet
Elkatmış’ın da dediği gibi ABD Irak’ta eşi
görülmemiş bir soykırım uygulamaktadır. Katliama
karşın gerek Iraklı Müslümanlar ve Arap milliyetçileri,
gerekse dünyanın değişik bölgelerinden gelen
“duyarlı” Müslümanlar işgale karşı
direnmektedirler. İşgal Iraklıların zihinlerinde
meşrulaşmadığı sürece başarıya
ulaşamayacaktır.
Direnişçilerin yakalanamaması, halk desteğinin
olduğunu göstermekte ve Irak’ta aslında bir halk
direnmektedir. Irak’taki direniş, bizlere “Ehl-i
Sünnet’in de direnişin sembolü olabildiğini,
Şia’daki dönemin imamına itaat anlayışının
ise bazen durağanlığa yol açabildiğini” de
imlemektedir.
Kaynakça
Turan, Sefer, “Irak’ta Silahlı Örgütler”,
Radikal, 07.11.2004.
Turan, Sefer, “Irak’ta Silahlı Örgütler”,
Radikal, 07.11.2004.
http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/12/13/dunya/dunya1.html,
17.11.2004.
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=11147&yorum_id=1, 17.11.2004.
http://www.avsam.org/turkce/yayinlar/stratejikanaliz/makale/makalestranl51.htm, 17.11.2004.
http://209.157.64.200/focus/f-news/953726/posts
07.11.2004
http://www.mideasti.org/html/perspective20030814-hashem.html
07.11.2004
http://www.ntvmsnbc.com/news/278350.asp, 17.11.2004.
http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?sayfa=yazarlar&haberno=3732&tarih=2003-04-03,
17.11.2004.
[1][1] Her ne kadar basında bu isim yer almış
olsa da bu örgütün gerçekten bu ad altında faaliyet
gösteriyor oluşu pek akla yatkın gözükmemektedir.
[3] http://www.ntvmsnbc.com/news/278350.asp, 17.11.2004.
[5] A.y.
[7] http://www.ntvmsnbc.com/news/278350.asp, 17.11.2004.
[8] Ensar üyelerinin hiçbir şekilde Saddam Hüseyin'le bir ilişkileri olmadığını da belirtmek gerekir.
[10] http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?sayfa=yazarlar&haberno=3732&tarih=2003-04-03 , 17.11.2004.
[15]İstanbul'daki sinagog ve yabancı hedeflere yönelik saldırılardan sorumlu tutulan Habib Aktaş'ın Irak'ta öldürülmesinden sonra Tevhid ve Cihad, Aktaş'ı sahiplenerek internette görüntülerini yayımladı.
[16]Irak İslami Direniş Cephesi’nin ordusunun adının da Selahattin Tugayları ve Şehit Rantısî Tugayları olduğu söylenmektedir.