Hümeze suresi
Hümeze suresi dokuz ayetten ibaret olup Kıyamet suresinden sonra Mekke’de
inmiştir: “Arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze
ve lümezenin) vay haline! O ki, mal biriktirdi, onu saydı da saydı.
Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır. Hayır, ant olsun ki, o hutame
(cehennem)ye atılacaktır. Hutamenin ne olduğunu bilir misin? O, kalplerin içine
işleyecek, Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Üzerlerine salınacak bir ateş!
Kendileri de uzun sütunlara bağlı bırakılacaklardır.” (Hümeze, 104: 1-9).
Bu yazıda bu sureyi ele alacağız.
Sureye adını veren hümezenin türediği hemz sıkıştırmak (İbn
Faris, 1979, VI: 65) ve kırmak (Zemahşeri, h. 1407, IV:
795) demektir. Aynı kökten türetilen hemmazda hümeze
gibi çok ayıplayan anlamına gelir. Bir şiirde şöyle denilir:
Benimle karşılaştığında bana yalandan sevgi gösterisinde bulunuyorsun.
Ortalıkta görünmediğimde ise arkadan çekiştirenlerin kralısın/hasısın (الهامزاللمزه). (İbn Faris, 1979, VI: 66).
Lümeze de çok ayıplayan, vuran anlamlarına gelmektedir (Cevheri, 1987, III:
895) ve münafıklardan söz edilen bir bağlamda yer alan şu ayette fiil formu
kullanılmaktadır: “İçlerinde sadakalar hakkında seni ayıplayanlar
(yelmizuke) da var. Eğer o sadakalardan kendilerine verilmişse hoşnut olurlar,
verilmemişse hemen kızarlar.” (Tevbe, 9: 58).
Kur’an’ın başka ayetlerinde olduğu gibi bu surede de bir kişinin
eleştiriliyor oluşu, aynı tutumu sergileyenlerin onun tehdit edildiği azapla
karşı karşıya kalmalarına engel değildir. Zaten ilk ayette Arkadan
çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin denilerek çoğul
ifadenin kullanılması, sekizinci ayette deÜzerlerine salınacak bir ateş! denilerek
yine çoğul ifadeye yer verilmesi bunu göstermektedir.
O ki, mal biriktirdi, onu saydı da saydı denilen kişi rivayetlerde adı geçen
Velid b. Muğire ise tefsirlerde söz konusu kişinin kastedildiği söylenen şu
ayet grubunda onun özellikleri şöyle ifade edilmektedir: “Tek olarak
yarattığım o kimseyi bana bırak! Hem ona bol servet verdim. Hem göz önünde
oğullar verdim. Hem ona büyük imkânlar sağladım. Sonra da şiddetle arzu eder ki
daha da artırayım. Hayır, çünkü o bizim ayetlerimize karşı bir inatçı kesildi.”
(Müddessir, 74: 11-16).
Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır. ayetinin
orijinalindeki ahledeh fiili aslında -ayetin mealinde
verdiğimizin aksine- geçmiş zamanlıdır. Yani bu alaycı kimse malına o kadar
güvenmektedir ki adeta ebedilik onun için âmiyane tabirle çantada kekliktir.
Yaşadığı hayat tarzı ile adeta onun hakkında hüküm verilmiş ve ebedilik onun
için “kazanılmış bir hakka” dönüşmüştür. O malı sayesinde ebedi
yaşayacaktır! Şeytanın insandaki “nimetler sayesinde ebedileşme arzusu”
üzerinden Hz. Adem ve eşine de vesvese verdiğini görmekteyiz: “(Şeytan):
‘Rabbiniz, başka bir nedenden ötürü değil, sırf ikiniz de birer melek, ya da
ebedi kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti.’ dedi.” (Araf,
7: 20).
Hayır, andolsun ki, o hutameye atılacaktır. ayetinin
orijinalinde atılma (nebz) kötü bir
durumu ifade etmek için şu ayette de kullanılmıştır: “Biz
de kendisini de (Firavun’u), ordularını da yakalarından tuttuğumuz gibi denize
attık.” (Kasas, 28: 40).
Hutamenin ne olduğunu bilir misin? sorusu ile Kur’an okurlarının
cehenneme dikkatlerinin çekilmesi ve ardından onun hakında tasvirlere yer
verilmesi, cehennem ateşinin yakıcılığının fazlalığına işarettir. Hutame kelimesi hümeze ve lümeze kelimeleriyle
aynı vezinde olduğu gibi onun, ikisiyle de anlam paralelliği söz konusudur.
Çünkü nasıl ikisi de ayıplayıp durma ve çekiştirme
yoluyla insanları kırıyorsa, karşısına çıkan her şeyi yok eden ateş
anlamındaki hutame (İbn Faris, 1979, II: 78) de benzer
şekilde suçluları kırıp geçirecektir. Bu da Kur’an’ın icaz yönünü (mucizevi
oluşunu) göstermektedir.
O, kalplerin içine işleyecek, Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir. ayetlerinden
anlaşıldığı kadarıyla, cehennem azabı kâfirlerin Müslümanlara tuzak kuran
beyinlerini de ve onlara karşı besledikleri kötü duyguların mekânı kalplerini
de yakacaktır. Yani azap onların fikirlerini de duygularını da meşgul edecek
ölçüde olacaktır. Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşi ifadesinde
ateşin Allah’a izafe edilmesi onun dehşetine işaret etmek içindir.
Türkçe’de de “Bu adam bela!” demek ile “Bu adam Allah’ın belası!” demek
arasında fark vardır. İkincisindeki adamın kötülüğüne vurgu daha fazladır.
Kendileri de uzun sütunlara bağlı bırakılacaklardır. ayetinden cehenneme
girecek olan bu karaktersiz kimselerin kalacağı yerin ağır şartlarda hapiste
tutulan kimselerin kaldığı hapishane gibi olduğu ve o kimselerin cehennemde
ölümü de tatmaksızın tutuklu kalacakları anlaşılmaktadır.
***
Cevheri, İsmail b. Hammad (h. 393), es-Sıhahu
Tacu’l-Luğati ve Sıhahu’l-Arabiye, 6 c., 4. bs., Daru’l-İlm li’l-Melayin,
Beyrut, 1987.
İbn Faris, Ebû’l-Huseyn
(395/1005), Mu’cemu Mekayisi’l-Luga, 6 c., Daru’l-Fikr, bs. yeri
yok, 1979.
Zemahşerî, Mahmud b. Ömer (ö. h.
538), el-Keşşâf an Hakâiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî
Vucûhi’t-Te’vil, 4 c., 3. bs. Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut, h. 1407.
25 Eylül 2014 (Memleket Gazetesi)