Hac yolunda dokuz gün
Hac bu senede
çıkmazsa, umreye gideriz.” inşallah deyip dururken Allahu Teala üç yıl önce
(başvurumuzun üçüncü yılı olan 2011’de) bana ve eşime haccı nasip etti. Hac
kurası Konya’da çıktı ama gidiş yaklaşık üç yıldır yaşadığımız Muş’tan oldu. Bu
yazıda Muş’tan hac yolculuğuna çıkışımızın dokuz gününe dair yaşadıklarımızı
aktaracağım fakat Medine’den Kâbe’ye doğru yola çıkışımız ve haccı ifa
edişimize dair tuttuğum notlar yazıda yer almayacaktır. Yolculuğumuzun o kısmı
belki başka bir yazının konusu olabilir.
22.10.2011
23.10.2011
24.10.2011
25.10.2011
26.10.2011
27.10.2011
28.10.2011
29.10.2011
30.10.2011
Yazı Künyesi! Kayacan, Murat, "Hac Yolunda Dokuz Gün", Kur'ani Hayat Derg.,
S. 37, İst., Eylül-Ekim, 2014. (106-113).
22.10.2011
Uğurlanma
Muş Havaalanına
üç arabalık bir konvoyla gittik. Israrla servisle gideceğimizi söylesem de
adını hatırlayamadığım Muş şeker fabrikası çalışanı ağabey, Muş Alparslan
Üniversitesi İlahiyat (Şu anda İslami İlimler) Fakültesi Dekanı Fethi A. Polat
Bey ve Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı Mehmet Dinçoğlu (şu andaki başkanı
Yrd. Doç. Dr. Ramazan Şahan) Bey bizi havaalanına getirdi. Onların bu
hassasiyeti belki de bir gelenekten geliyor olmalarından ötürüdür. Akrabalarımı
bir zihnimden geçirdim. Ana tarafından da baba tarafından da ne hacca giden bir
akrabamızı hatırlıyorum ve ne de giden olmuşsa onu uğurladığımızı. Herhalde
bundan olmalı ki İstanbul’daki yakın akrabalarım dahil hiç kimse Muş’taki
komşularım gibi bizi uğurlamaya gelmeyecek diye tahmin ediyorum. Bu uğurlama
işini inşallah ben de öğreneceğim yakınlarım da (Hanım Konya’daki eski ev
sahibimiz Veysel Ak’ın eniştesini hacca uğurladığımızı hatırladı. Hatta dönüşte
de bizi Osman enişteleri yemeğe davet etmiş.). Muş-Ankara arası uçak
yolculuğunda Diyanet’in hediye ettiği Haccı Anlamak adlı kitabı
bitirdim. Hanım bana orada o kitap hakkında sorular sordu,
yanıtlarım fena değildi.
23.10.2011
Medine’ye
gidiyoruz
Medine
uçağındayız. Uçak 300 küsür kişilik. 04:00’da hareket etti uçağımız. 05:30’a
kadar uyumadan abdesti muhafaza etmek kolay değil. Uçakta Kur’an okundu.
Ardından dinlediğimiz uzun şiir Dursun Ali Erzincanlı’nın okuduğu ya da o
üslupla kaleme alınmış vaaz içerikli başka bir şiirdi. Uçaktaki hatip, Peygamberimiz
(s) henüz çocukken onu bir bulutun takip ettiğini söylüyordu.
Medine’ye indik.
İnmeden az önce önümüzdeki yaşlı hacı adayının yanındakine söylediği sözler
şöyle idi: “Güzel olan Medine idi değil mi? Pek de güzel değilmiş.” Bölgenin
volkanik dağlardan oluşması belki de olağanüstülükler görmek için kendini
hazırlayıp gelen hacı adayını belli ki hayal kırıklığına uğratmıştı.
Peygamberimiz
(s)’in, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer’in kabirlerini hızlıca ziyaret ettik.
Akşam ve yatsı
namazları arası Mescid-i Nebevi’de dersler yapılıyormuş. Katılmayı arzuluyorum…
Van depremi
havar havar!
Mescid-i Nebevi
avlusunun kıble tarafındaki çıkışlarından birinin hemen karşısındaki otele
geldiğimizde Van’da 7.2’lik bir deprem olduğu haberini aldık. Evi telefonla
aradık. Deprem Muş’ta hasara yol açmamış hamdolsun ve az hissedilmiş. Vanlı
öğretim elemanı dostumuz Erdal Eker’den de haber alamadım. İnşallah yakınları
iyidir. Bir hacı adayı hanım, televizyonda haberleri görünce fenalaştı. Aradığı
telefon numaralarından da kimseyle görüşemeyince iyice endişelendi. Eşim
herhalde onu odasına çıkardı. Yanlış anlamadıysam hac için gelirken çocuklarını
Van’daki yakınlarına emanet bırakmış. Allah korusun!
24.10.2011
Mescid-i
Nebevi’de namaz ve dua
Mescid-i
Nebevi’ye sabah namazını kılmak üzere tek başıma gittim. Diğer vakitlerde
cemaatin o kadar kalabalık olmayışı beni şaşırttı. Giderken, “Millet Sabah
namazına uyanacak da, camiye gelecek de…” diye düşünsem de bu düşüncem
isabetsiz çıktı. Hamdolsun! Ümmeti o saatte ayakta görmek güzeldi. Namaz
sonrası hacılar grup grup toplanarak dua ettiler. Biz de Nebi (s)’nin mezarının
karşısında toplanacaktık. Gördüğüm kadarıyla buluşma mekânı olarak orayı
belirleyen tek ülke biz değildik.
Suudlu polis,
asker, görevli vs. dua eden hacıların yönünü Kâbe’ye doğru çeviriyorlardı.
Ancak uyarılanların çoğu Kâbe’ye sırt dönmeyi Peygamberimizin kabrine sırt
dönmeye tercih ediyordu. Her ne kadar Peygambere ibadet niyeti taşımasalar da
doğru olan “kıbleye dönüp” dua etmek idi.
Ne zaman hurma
alacağız?
Hala hurma alamadık.
Birkaç alternatif belirlesek de kandırılma endişemiz sürmekte. Hayırlısı… Bu
konuya pek yoğunlaşmaya niyetimiz yok şimdilik.
Ya banka yoksa?
Medine’de Ziraat
Bankası yokmuş. Hem hurma alıp kargoya vermek hem de haccımız için –sanırım-
kurban kesmemiz gerekecek. Bu durumda Mekke’de de –bize Türkiye’de söylendiği
gibi- Ziraat Bankası şubesi yoksa işimiz yaş!
Umudum eski
Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Önkal
ya da Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı (şu anki Konya müftüsü)
Prof. Dr. Ali Akpınar…
Para sorunumuzu
inşallah Ali Akpınar Bey bugün yarın halledecek. Bin Türk Lirası borç alacağım.
Allah razı olsun kendisinden.
Sahih olmayan
bir rivayet üzerine
İki Sivaslı hacı
ile sohbet ettik. “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım.” sözünün sahih bir
hadis olmadığını söyledim. Sanırım “dekan yardımcılığım” dikkate alındığından
sert bir itirazla karşılaşmadım. Hakkı söylemede “makam” olumlu bir katkı
sağlıyor.
Suud’da bir
Suriyeli
Yahya Gavsani
ile sözleştik. Yatsı namazı sonrası Quba kapısında buluşacağız, inşallah…
Yahya
Gavsani’nin sırtı ağrıyormuş. Daha sonra görüşmeyi umduğunu ifade ederek
telefonu kapadı. İnşallah çabuk iyileşir.
Diyanetin iyi
niyeti
Şu anda
camideyim yanımdaki Antalyalı hacı diğer illerin hacılarının da Ankara
aktarmalı geldiğini söylüyor. Rivayete göre kaynaşmamız için böyle yapıyormuş
diyanet. Allah muhabbetimizi artırsın…
Suud’da hizmet
sektörü
Kaldığımız
oteldeki temizlik işçimiz Bangladeşli imiş. Hizmet sektöründe başka ülke
vatandaşları bolca mevcut burada anlaşılan.
Dedenin derdi
Sivas’tan hac
için gelen Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) emeklisi ağabey,
“Çocukları evlendirdik ama torunlardan başımızı alamıyoruz. Çocuklarımız onları
başımıza bırakıp gidiyorlar. Hacca geldik de kafamız rahatladı.” dedi. Emekli
olmayanın bir, olanın bin patronu var!
Yaşasın
kütüphane buldum
En fazla bugün
mutlu oldum. Çünkü kitabevi sandığım yerden kitap almaya niyetlendim. Yukarı
çıktığımda 08:00-22:00 arası açık olan Türkçe kitapların da olduğu söylenen
kocaman bir kütüphane ile karşılaştım. Kitapları arasında “Kur’an-ı Kerim’de
Su” adlı Arapça bir çalışma ilgimi çekti. İçinde “Hz. Nuh Döneminde Su” adlı
bir bölüm görünce kitabı okumaya ve Hz. Nuh konulu çalışmam için notlar almaya
giriştim. O vesileyle Mescid-i Nebevi’nin üstünün de namaz için kullanıldığını
öğrenmiş oldum. Kütüphaneden inerken Mısırlılarla tanıştım. Onları Hüsnü
Mübarek’i devirdikleri için tebrik ettim. (Darısı darbeci Sisi’nin başına.)
Her eylem
yeniden diriltir beni
Medine’ye
gelişimizin 3. gününde Mescid-i Nebevi’nin bahçesini görünce saat 22:00’da
aklıma gelen cümle: Burada ne eylem yapılır be!
Niyet iyi ama…
Türkiye’den
gelen ve Mescid-i Nebevi’nin bahçesinde gördüğümüz tekerlekli sandalyede hac
için gelmiş bir hanımdan izin alarak onun fotoğrafını çektik. Amacım hacca
gelmek konusunda gevşek davranan babama bu fotoğrafı göstermek idi. Hanımla
birlikte o kadınla konuşurken birisi onu dilenci sandı ve ona bir miktar para
bırakıp gitti. İlginç bir sahne idi. Kadının durumunda biz olup dilenci
zannedilseydik ne hissedeceğimizi tahmin etmek kolay değil.
25.10.2011
Uhud
Rehberimiz,
“Uhud müşriklerin belinin kırıldığı yerdir.” dedi. Ne var ki, Müslümanlar
yenildi bu savaşta. Bayağı iyimser bir rehberimiz var demek ki!
Uhud’da
şehidlerin tümü Ensar’dan idi. Yakınları definlerinin şehir merkezine
yapılmasını istedilerse de, Peygamber (s) Uhud Dağı eteğine defnettirdi onları.
“Kabir ziyareti ahireti hatırlatır.” diye şehitliğe yazı konmuşsa da kabirleri
değil demir parmaklıkları görüyoruz.
İranlı
olduklarını sandığımız hacılara hitap eden kişi Uhud okçular tepesinde
Kerbela’dan bahsediyordu! Tarih fanatizmi değil de ne bu?
Kıbleteyn ve
Kuba Mescidi
Kıbleteyn
mescidini ziyaret ettik. İyi ki yaşımız çok ileri değilken gelmişiz. Bu
kalabalıkta kaybolma riski var. Bakalım Mekke’de ne yapacağız? İngiltere’den
gelen hacıların fotoğrafını çektim, teşekkür ettiler. (Atina’da (2014)
Amerikalı ziyaretçilerin fotoğrafını çektiğimde -muhtemelen ziyaret
organizasyonunda sorumlu- bir hanım sert bir tavır takındı, çektiğim
fotoğrafların tümünü sildim.)
Kuba Mescidi
1985’te tamamen yıkılıp yapılmış. İlk defa yaptıkları bir şey duydum. Zira
Mescid-i Nebevi civarında “restorasyon halinde” ufak mescidler var. Dedikleri
doğruysa, aslında restorasyon gibi bir niyetleri yokmuş. Çünkü hacı adayları
Mescid-i Nebevi’yi bırakıp sahabe adına yapılan o mescidlerde namaz
kılıyorlarmış. En azından bizimkiler yapar mı bunu, yapar tabi…
26.10.2011
Samsun’dan bir
vaiz
Dün gece
yaklaşık 23:45’e kadar kaldığımız otelin yemekhane kısmındaydım. Orada hanımla
çay içerken başka bir kafilenin akşam programına katıldık. Kafile başında
sohbet eden Samsun vaizi Veysel Gazi’nin hacca yüklediği anlam güzeldi.
Sohbetini bitirince birlikte çay içtik. Ehl-i Sünnetten uzaklaşıldığından söz
etti bize.
Cemaat
kaynıyormuş
Veysel Gazi
Beyden ayırılınca birkaç diyanet görevlisiyle daha muhabbet ettim. Birisi,
“Cami cemaati Kürtlere karşı içten içe kaynıyor.” dedi. Sanki Türkiye’de
müstakil bir Türk ve Kürt cemaati söz konusu!
Dua
Medine’den
herhalde 31 Ekim 2011’te ayrılacağız. Önce umre sonra hac görünüyor. Medine'den
hacca gelenler için tesbit edilen mîkatta yani Zu’l-huleyfe denilen yerde
ihrama girecekmişiz. “Allah’ım bize makbul bir umre ve ardından da hac nasip
eyle.”
Hurma alabilecek
miyiz?
Bugün inşallah
kafile liderimiz rehberliğinde hurma bahçesine gidip hurma alacağız. Acaba bizi
getirdiği için ona hurmaları hediye mi edecekler? Ediyorlarsa o hediyeyi almak
caiz mi diye merak ediyorum.
Hurma almaya
gittik. Ne var ki servisiyle geldiğimiz yerin değil az ilerideki “Osmanlı
Pazarı”nın hurmalarını beğendik. Kalitesiz hurma satıcısının servisiyle gelip
başka bir yerden hurma satın alırsak ayıp olur diye elimiz boş dönmeyi tercih
ettik. Nasıl olsa Osmanlı Pazarı’nın telefonları hanımda var. Belki bugün
öğleden sonra belki yarın oraya gideriz. Ya da otelin yanındaki/altındaki
yerden alırız.
Yeşil halı
İstanbul Orman
Bölge Müdürü İbrahim Bey (Şu anda Orman Genel Müdürü), Mescid-i Nebevi içindeki
“yeşil halı” üzerinde namaz kılabilmek için pratik bir yol bulmuş. Geldik,
inşallah nasip olur orada kılarız.
Nasip oldu, şu
anda yeşil halı üzerindeyim. Suud polisi “sabır, vakar vs.” uyarısı yapmış olsa
da az önce yer kapmak için feci bir yarış gerçekleştirdik. O sırada iri yarı
bir zenci kardeşimiz düştü ve cep telefonunu da alıp koşuya devam etmeye
çalıştı. Yer kapmada başarılı olabildi mi bilmiyorum. Koşu gerçekten
tehlikeliydi. Düşüp iri cüsseli hacı adaylarının ayakları altında kalabilirdim.
Yarışın sonunda yer kapabildim ama sanırım bir daha burada böyle bir yarışa
girmem. Yeşil halı üzerinde oturacak bir yer bulsam da sağım ve solumdaki
(Afrikalı herhalde) iki kişinin beni oluşan saf hizasına çekmeleri sayesinde
yerleşebildim. Kimse yerimi talep etmesin diye de nafile namaz ve Kur’an okuma
eylemlerinde bulundum. Yer bekleyenlere yer vermenin iyi fikir olacağını
düşünüp buraya yol bulmama vesile olan İbrahim Beye, “Kalkalım mı?” demek için
omzuna dokunsam da muhtemelen, “Yer isteyen bir hacı adayı olmalı.” diye
düşünüp arkasına dönmeyince yerimi muhafaza ettim.
Hikâyeci hoca
İrşad
programındaki hatibimiz, “Kişi sevdiğini davet eder.” diyor. Yani “Allah sizi
davet etti hacca geldiniz.” demek istiyor. Hikâyeci hocamız hacca gitmeyen
padişahların durumu hakkında ne düşünüyordu acaba bilmiyorum.
Yine hatibimiz,
“Beyazıd Bistami şeytana, ‘Beni kandır!’ demiş. O da, ‘Ben demen yeterli,
gerisi kolay!’ demiş.” şeklinde bir aktarımda bulundu. Bistami’nin, “Kendi
şanımı tesbih ve tenzih ederim, benim şanım ne yücedir!” derken kullandığı
“ben” acaba şeytani midir rahmani midir, merak konusu… İstanbul’da –kendi
bilgilendirmesiyle- “hikâyeci hoca” denen bu hatip, “Allah, Bistami’nin ve İmam
Şibli’nin şefaatlerine Allah bizi nail etsin.” diye de açık bir temennide
bulundu. Onları kim şefaatçi tayin ettiyse …
Hatibimiz
hayırlı bir evlattan bahsetti. Babasını hacca gitmeye teşvik edip duruyormuş.
Babası “Henüz çağrılmadım.” deyip hacca gitmeye meyletmiyormuş. Oğlu gece
kalkıp “gaibten seslenir gibi” hafif bir ses ile seslenince babası hacca
gitmeyi kabul etmiş. Oğlu gerçeği söyleyince babası, “Daha önce niye bunu
akletmedin?” demiş. Allah’ın vahyinin çağrısını göz ardı edip, onun dışında
“esrarengiz bir çağrı” bekleyen kişinin garip hali işte… Böyle bir ile ben de
karşılaşmıştım. Bana, “Hacca bir çağıran olacak ki.” deyince, “Allah beni
gönderdi sana işte!” demiştim.
Hurafe dolu bir
ilahi
Şu anda hurafe
dolu bir ilahi dinliyoruz. Bir hacı, “Ay, of!” diye bağırıp duruyor. Ayetlerin
harekete geçiremediği, kalbini titretemediği adam hurafe dolu bir ilahi ile
titriyor, aşka geliyor!
27.10.2011
Hayret ki ne
hayret!
Bu sabah
namazına gelirken dört gündür sabah namazının sünnetini kılmanın aklıma
gelmediğini fark ettim.
Cennetü’l-bakî
Bugün sabah
namazından sonra Cennetü’l-bakî’yi gezeceğiz inşallah. Ayrıca hurma alma işini
de bugün bitirmeyi umuyoruz. “Banka kartından para çekeriz.” diye geldik ama
banka yok burada. Dardayız. Ali Akpınar talep ettiğim kadar borç verdi ancak o
miktar da “dikkat etmezsek” yetmeyecek gibi. Borç verecek birini daha bulmamız
lazım, ümitliyim…
Cennetü’l-bakî
denilen yerde mezarlar var ancak Suudlular orada hangi taşın hangi sahabinin
mezarına ait olduğunu söylemiyorlar. Kafile liderimiz Tekirdağ Müftü Yardımcısı
Ali Kotan Bey, “Bizde bir Eyyub el-Ensari var. Onlarda on bin tane!” diyerek kabirlerin
kutsanması tehlikesine işaret etti. Bu açıdan Suudluları tebrik etmek
gerekiyor. Kafile başkanımızın verdiği rakamı müze ziyareti rehberi de
vermişti.
Cennetü’l-bakî
Vahhabi anlayışın yönetiminde olmasaydı, “sahabeye saygı” adı altında Eyyup
el-Ensari’nin mezarı türünden onlara da mezarlar yapılırdı herhalde. O zaman
kabir ziyaretlerinden hac veya umreye vakit kalır mıydı, insan düşünmeden
edemiyor.
Yeşil Kubbe ve
Ravza-i Mutahhara
Yeşil Kubbe
denilen yer Peygamber (s)’in devesinin çöktüğü ve Peygamber’e ev inşa edilen
yerdi. Mescidin kıblesi önce Kudüs’e doğru idi. Medine’de cami yanında Suffe
denilen yer gölgelikti ve fakirler orada kalırdı.
Bize gösterilen
tanıtım filmine göre, Peygamber (s)’in mescidde hutbe verirken dayandığı kütük
inlemiş Peygamber’in ona, “İstersen dünyada tekrar ağaç ol istersen cennette.”
demiş, kütük cenneti tercih etmiş. Rehberin demesine göre kütüğün cennete
gitmesi kısmı dahil söz konusu hadis Buhari ve Müslim’de varmış. Urfa’da da
balıklı göldeki balıkların cennete gideceği söylentisi var…
Hz. Muhammed
(s)’in kabrinin bulunduğu Ravza-i Mutahhara denen mekânın arka tarafında sağdan
2. direğe “Hz. Ayşe direği” denilirmiş. Çünkü orda oturur ve saatlerce dua
edermiş. Bu direğin iki solundaki direğin adı da serir imiş.
Osmanlı
döneminde Mescid-i Nebevi’ bir mihrab daha yaptırılmış. Nedeni, kendilerini
Rasulullah’ın secde ettiği yere layık görmemeleri imiş.
Büyük
Selçuklular'ın Halep Atabeyi Nureddin Zengi (1118-1174), döneminde Ehl-i
Kitap’tan iki kişi Rasul (s)’ün cesedini çalmak istemiş. Rüyasında Rasul (s)
Nureddin Zengi’ye görünüp, “Beni koru!” demiş. O da onları yakalamış. Zengi de
Rasul (s)’ün mezarının dış tarafına 5 m. derinliğinde kurşundan ve daire
şeklinde bir set yaptırmış.
Seyyidlik
Hz. Peygamber
(s)’in üç cariyesi dahil on iki hanımından ikisi Mekke’de gömülü imiş. Oğulları
hep yaşları küçükken vefat etmiş. Acaba bu erken vefatların hikmeti nedir?
Seyyidlik kurumu oluşmasın diye mi? Gerçi Müslümanlar kız tarafından (Hz.
Fatma) gelse de bir seyyidlik icat etmişler!
28.10.2011
Nihayet
hurmaları alıyoruz
Tahir Ağabey,
Kayserili esnaf ve ben hurmaları aldık ve diyanet kargoyu bekliyoruz. Hurma
satın alma işi çok sıkıcıydı. Kayserili ağabeyimiz alabileceğimizi düşündüğümüz
hurmaları bir çuvala boşalttırdı. Kutuların ortasındakileri de altındakileri de
gördü. Bundan çok rahatsız olan esnaf “Ticaretimi engelliyorsun.” havasına
girse de, Kayserili ağabeyimiz, “Bu arkadaşlar yanlarında ben varım diye
geldiler bu dükkâna.” diyerek esnafın adeta gazını aldı.
Yaşasın ilim
Mescid-i
Nebevi’de “sesli kütüphane” kısmı varmış. 17 numaralı kapıyı bulacağım diye
yanlışlıkla 34. veya 38. kapıya kadar yürüdüm. O kütüphanede talebim üzerine
bana el-Mektebetü’ş-Şamile adlı cd’nin 5559 cilt içeren versiyonunu hediye
ettiler.
29.10.2011
Din’de samimiyet
Ravza’nın
bayanlar girişinde hanımı beklerken, hac üzerine kitap okuyorum. Az önce yetmiş
yaşında dizlerindeki problemden dolayı yürümekte zorlanan ancak tekerlekli
sandalye ile dolaşabilen hanımı Ravza’ya getiren beyi buradaydı. Bunları gördükçe
babam aklıma geliyor. Ailemizde bir “hac kültürü”nün olmayışı dezavantaj.
Veysel Gazi Bey sağolsun o amca ile teyzeyi getirmiş. Bir saat kadar bekleyip
gittiler. Teyze ziyaretini tamamlamış.
Veysel Hoca,
“Bana da el-Mektebetü’ş-Şamile cd’sinden al, vaktim yok.” dedi. “Tamam.” dedim.
Kütüphane
Saat 12:20.
İnşallah bugün Mescid-Nebevi’deki kütüphanede ikindiden sonra ikisi Hz. Nuh ve
diğer ikisi de kıssalarla ilgili dört kitabı cd’ye kaydedip bana verecekler.
Kütüphane çok güzel. Bu açıdan da Medine çok bereketli oldu.
Kuba Mescidine
gidenler
Kafilenin bir
kısmı bugün, “Cumartesi ziyarete bir umre sevabı var.” diye Kuba mescidine
gitti. Aslında irşad görevlileri bunu açıklamalı. Bu tür sözler söylenmiş olsa
bile lafzen alınmamalı teşvik içerikli görülmelidir.
Vakitten
kazanayım diye bir abdest ile iki namaz kılayım desem de hem zorlanıyorum hem
de vesvese peşimi bırakmıyor.
30.10.2011
Mescid-i Nebevi
kütüphanesinden Nuh kıssası ve genelde kıssalar ile ilgili cd’mi sabah aldım.
Medine’deki
kitabevleri
Kafile liderimiz
bana Mustafa İslamoğlu’nun eserlerini okumamı tavsiye etti, şaşırdım. Demek ki,
Kur’an merkezli bir İslam anlayışı kafile liderimizi de etkilemişti.
Medine’ye
gelmişken kitapevlerini de gezelim dedik. Daru’z-Zaman adlı kitabevinin büyük
olduğunu söylediler. Uzun bir yolculuğun ardından bulduk ama kötü davrandıkları
için kısa sürede çıktık. Öncesinde uğradığım kitabevleri de minikti. Girişimler
umutsuzdu.
Fuarı da gezdim.
Kârlı çıkış belki de İbn Teymiye’nin kabir ziyareti ile ilgili kitabının hediye
edilmesiydi.
el-Beyk restoran
Hanımla el-Beyk
adlı restorana gittik. el-Beyk Suud’da bir fast food zinciri. Kalitesiyle dünya
çapında McDonald’s’dan daha fazla yaygınlık kazanabilir, kanaatindeyim.
Restoran, ana-baba günüydü ancak yine de yiyeceğimizi alabildik. Kaliteyi
tutturmuş sahibi. Filistinliymiş. Kapıda tırlar vardı, diyim gerisini siz
anlayın.
İhram giymeye
doğru
Yarın sabah
9:30’da yola çıkacağız… Zü’l-hüleyfe’de ihram ve ardından Mekke.
Bir hacı
asansörde, “Ravza’ya birlikte gidelim.” dedi. Ben de ona, “Başka sevap
seçeneklerini değerlendiriyorum. Mürekkebi şehit kanı gibi değerli olarak
takdim eden hadisler var. Kütüphaneye gidiyorum.” dedim.
Kâbe’ye doğru
gidiyoruz… Darısı henüz gitmeyenlerin/gidemeyenlerin başına…