Görece olumluluk ya da ehven-i şer
Muhterem
Mehmet Pamak’ın Haksöz’ün websitesine konan “Ehven-i
Şer” meselesine nasıl bakmalıyız?” yazısına
kayıtsız kalmanın yanlış olacağı kanaati ve
konunun daha fazla uzamaması temennisiyle birkaç değinide
bulunmak istedim. M. Pamak ağabeyin zatıma verdiği değerden
dolayı kendisine de müteşekkir olduğumu ifade etmem gerekir.
Mecelle’ye
ehven-i şer(reyn) konusuyla
ilgili bir göz gezdirildiğinde 3 tane kural göze
çarpmaktadır:
Madde 27. Zarar-ı
eşed, ehaf ile izale olunur.
Madde 28. İki fesat
tearuz ettikte ehafı irtikap ile azamının çaresine
bakılır.
Madde 29. Ehven-i
şerreyn ihtiyar olunur.[1]
Bu
üç madde hemen hemen aynı içeriğe sahip: “Zarar
verici iki durum ile karşılaşıldığında hafif
olanı tercih sebebidir.” Ne var ki, çoğu kavramda
olduğu gibi ehven-i şerr(eyn) mefhumu da
yıprandığı için tezlerimi Pamak ağabeyin yazısındaki
şu paragrafta geçen “görece
olumluluk” vurgusu üzerinden geliştirmek istiyorum:
“Biz Müslümanlar, yaratılış amacımız
olan kulluk sorumluluğumuzun gereği olarak, İslami kimlik ve
ilkelerden ve uzun soluklu tevhidi değişim mücadelemizden taviz
vermeyen yürüyüşümüzü ısrarla
sürdürürken, İslami sistem kurulana kadar, şirk sistemi
devam etse de mevcut zulmünü geriletecek, görece bir adalet ve
özgürlük vasatının sağlanması anlamında
sistem içi değişimleri de, Allah’ın
kullarının kendilerini özgürce
gerçekleştirmelerine yönelik görece bir olumluluk olarak değerlendirebiliriz.
Şirk sistemlerinin insanlara zulmetmemelerini, “tabii hukuk”
adı altında da olsa, Allah’ın kullarına
lütfettiği haklarını ihlal etmemelerini talep edebilir, bu
bağlamda zulmün ve adaletsizliğin geriletilmesi
çalışmalarını teşvik edebiliriz. Hatta bu bizim
için, zulme ve ifsada karşı özgürlük ve adalet
mücadelesi bağlamında bir sorumluluktur. İşte bu
sebeple biz bu büyük sorumluluğumuz gereğince hangi din ya
da ideolojinin, hangi kavmi kimliğin müntesibi olursa olsun,
Allah’ın bütün kullarının adaletle muamele
görmesini, Allah’ın tanıdığı
bütün hakları ve özgürlükleri serbestçe
kullanmalarını savunmalıyız. Resmi ideolojinin ve
darbelerin bütün mağdurlarının haklarının
ayrımsız savunucusu olmalıyız. Ancak bu tür taktik,
konjonktürel ve görece özgürleşme
ihtiyaçlarımız uğruna, bizi İslami kimlik ve
ilkelerimizden uzaklaştıracak olan, stratejik hedefimize
aykırı yöntemlerin peşine takılamayız.”[2]
Keşke
hayatta hep karşımıza iki seçenek çıksa da
biz cenneti hedefleyen müminler hep hayır olanı seçsek.
Şu ana kadar edindiğim tecrübe –yukarıda
belirttiğim Mecelle kaidelerine paralel- bazen iki tane kötüden
birine görece olumluluk yüklediğimiz şeklinde.
Sözgelimi,
Ebu Cehil karşısında başka bir gayr-ı Müslim Ebu
Talib'in himayesinde tebliğ ve hayır-hasenat işleri yapmakta veya
Gayr-ı Müslim Necaşi'nin himayesini tercih etmek “görece
bir olumluluk” kabul etmek. Hz. Peygamber (s)'in bazı
münafıkları öldürme tekliflerine "Bu sefer de
derler ki, Muhammed adamlarını öldürtmeye
başladı." gerekçesiyle red cevabı vermesinde mevcut
olan görece olumluluk. Müminlerin Iran'ı Bizans'ın
yendiğini duyunca sevinmeleri veya Kur'an'ın Ehl-i Kitabı
diğer gayr-ı Müslimlerden ayrı tutmasında bulunan
görece olumluluk.
Yakın
tarihten örnek verecek olursak, Afgani ve Abduh’un 1884
yılında Fransa’da yayınladığı
Urvetu’l-Vuska dergisinde, sapkın söylemlerine rağmen
İngilizlere karşı Mehdi’nin desteklenmesinde görece
bir olumluluk kendini hissettirir. Dergide, Sudan’da İngilizlere
karşı direnen Mehdi Muhammed’in mehdiliğini kabule dair
bir ibare yoktur. Ancak destek büyüktür. İngilizlerin
geriletilmesi konusunda dergide en çok ön plana
çıkarılan hareket budur.[3] O
mehdi olmasa da Hintliler onun mehdi olduğuna inanmalıdırlar.
Böylece bu inanç belki de onların İngiliz
tutsaklığından kurtulmak için birleşmelerine neden
olur.[4] Yine
dergide, saltanat ve örfün hakim olduğu
Osmanlı’nın Mısır’da meşru haklara sahip
olduğu ve bu haklarına sahip çıkması
gerektiğinin vurgulanması yani Osmanlı’ya diğer
Müslüman ülkelere göre görece bir olumluluk
yüklenmesi,[5] Eski işgalci
Fransızlara –neredeyse hiç- eleştiri getirilmemesi
–Çünkü ona göre İngiltere’nin zulümleri
ancak Fransa’nın yardımıyla hafifletilebilirdi-[6]
derginin orada daha özgür bir ortamda
çıkarılabileceğinin düşünülmesi görece
olumluluğa müsait örneklerdir.
Günümüzden
örnek verecek olursak, mevcut yasalara göre okul, dernek, vakıf
açmak ve salih niyetli etkinlikleri evle sınırlı tutmamak,
şirk deyip büyük sıkıntı içine girmektense
tâbiyyet gösteren nüfus kâğıdına sahip
olmak, muhtemelen pozitif bilimin laikleştireceği ve sisteme uygun
din adamı yetiştireceği düşünülerek
açılan imam hatiplerin yetiştirdiği talebeleri diğer
okullarınkine nispetle İslâmi değerlere yakın bulmak,
tağut deyip uzak durmayı teşvik etmektense mecbur
kalındığında mahkemeye başvurmak, çözüm
olmadığı durumlarda da AİHM'e gitmek, ahlaki
sapkınlığa prim veren, inkârcı kesimleri zulme
karşı tavırları nedeniyle, “inandığını
söyleyip zulümden yana tavır alan kesimlere” tercih etmek
de görece olumluluk kapsamına girebilir kanaatindeyim.
Ne
var ki, iki kötü var sandığımızda “görece
olumluluktan” uzaklaşıp aslında 3. bir yol olduğunu
ve bu yolun da hayır olduğunu gördüğümüzde
hemen hayır olanı tercih etmemiz gerektiğini de
vurgulamalıyım. Yani acizane kaideleştirecek olursak: “Hasen ve ehven-i şerreyn mevcut
olduğunda bila kaydu şart evveli ihtiyar olunur.”
2008
Yılında Haksozhaber.net adresinde yayınlandı.
[1] Gür, Refik, Hukuk Tarihi ve Tefekkürü Bakımından Mecelle, 2. bs., Sebil Yay., İst. 1977, s. 142.
[2] Pamak, Mehmet, “Darbe-Çete Sisteminde Halkın Özgürlük Arayışı ve Sorumluluklarımız”, Haksöz Derg., S.207, İst., 2008, s. 24.
[3] Afgani, Cemaleddin, Abduh, Muhammed, Urvetu’l-Vuska, (çev: İbrahim Aydın), Bir Yay., İst., 1987, s. 352.
[4] İnayet, Hamid, Arap Siyasi Düşüncesinin Seyri, (çev. Hicabı Kırlangıç), Yöneliş Yay., İst., 1991, s. 121.
[5] Afgani, a.g.e, 509.
[6] A.g.e., 400. Çeviri metninde geçen “insanı şaşkınlığa düşüren zaaf ve hezimetlerinin tesirleri” ifadesi yerine “zulümleri” demenin kastedileni daha iyi yansıttığını düşündüğümüz için tercih ettik.