Cuma günü niçin tatil olsun?
Azımsanmayacak sayıda
halkı Müslüman olan ülkelerde mevcut Cuma tatili, Türkiye’de 27/5/1935 tarih ve
2739 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi ile "Pazar" olarak
değiştirilmiştir. Müslümanların sosyal hayatında bir değişime yol açan bu durumdan
dolayı İslami kesimde belirgin iki yaklaşım ortaya çıkmıştır: “Cumanın
tatil olmasına gerek yoktur!” ve “Cuma günü tatil olsun!”
Cuma gününün tatil günü
olmasına gerek olmadığını düşünen Müslüman kesimler şu ayeti gündeme
getirirler: “(Cuma günü) Namaz kılındığında artık yeryüzüne dağılın Allah'ın
lütfundan isteyin ve Allah'ı çokça anın ki kurtuluşa eresiniz.” (Cuma, 62: 10).
Bu ayetten anlaşıldığı gibi Cuma namazı sonrasında bir tatil emri yoktur.
Cuma gününün tatil
olması gerektiğini düşünenler ise, yukarıdaki ayette artık yeryüzüne dağılın
Allah'ın lütfundan isteyin ifadesinin bir emir niteliği taşımadığı,
dolayısıyla rızık aramak isteyenin bunun için çabalayabileceği ama diğerleri
için böyle bir zorunluluk olmadığı kanaatindedir.
Yukarıdaki iki görüşten
ikincisine katıldığımızı gerekçeleriyle şu şekilde ifade etmek mümkündür:
Ayetten anlaşıldığı kadarıyla Cuma namazının ardından gelir elde etme amaçlı
bir çaba içine girme emri yoktur. Dolayısıyla geçimimizi sağlamanın dışında
çoluk-çocuk ile “nitelikli saatler” geçirmek, eş-dost veya hasta ziyareti vs.
de Cuma namazı öncesi ve sonrasında yapılabilecek salih amellerdendir.
Cuma gününün
tartışılmaz bir dinî havası vardır. Cuma günü tatil olursa, bunu fırsat olarak
değerlendirip içinde yaşadığımız toplumun İslamlaşması için çalışabilir ve
ahiretimize katkıda bulunacak şeyler yapabiliriz. Sözgelimi ailece yapılacak
rahat bir kahvaltının ardından öğleye doğru Müslüman anne ve babalar çocuklarıyla
birlikte caminin yolunu tutsalar fena mı olur? İşe/okula yetişme endişesi
içinde bir Cuma hutbesi dinlemekle böyle bir endişenin olmadığı bir günde aile
bireyleriyle birlikte hutbe dinlemek ve öğüt almak arasında bir fark olsa
gerektir.
Ailece Cuma namazına
gidebilmeye imkân sağlayacak bir Cuma tatili doğal olarak “Cuma camilerini” de
gündeme getirecektir. Bunun için her şehirde; sohbet, vaaz, ders, dinlenme ve
seminer odaları, kablosuz interneti, alışveriş merkezi, nitelikli eğlence
mekânları ve “tevhid-adalet yolunda Müslümanca tavrın sergilenebileceği
geniş bir eylem alanı” olan camilere ihtiyaç olacaktır. Bu sayede
Müslümanlar haftalık ihtiyaçlarını cami merkezli bir mekânda giderecek, Müslümanları
ilgilendiren konularda fikir alışverişinde bulunacak ve gerektiğinde duyarlılık
oluşturacak eylemlere imza atacaktır. Bu sayede şehir merkezlerinde
yaşayanlarla ilçe ve köylerde yaşayanlar arasındaki “göreli sosyal uzaklık” da
azalacaktır.
Sözünü ettiğimiz eylem
alanlarında yardım kuruluşlarının kermes açmaları da söz konusu olabilir. Bu
sayede toplum cami merkezli bir hayata yönelecek şer ve şer güçler ister
istemez daha dar bir faaliyet alanı bulabileceklerdir. Bu, aynı zamanda tevhidin
kente yansıması olacaktır.
Yukarıda belirttiğimiz
Cuma günü etkinlikleri gelir getirme amaçlı olmadığı için “Müslüman aylaklığı”
olarak görülemez. Müslüman bir işi bitince diğer bir hayırlı işe koşan/koşması
gereken kişidir. Cuma tatili “Allah rızası için yapılan fiilleri” artırıcı
bir ortam hazırlayacaktır. Daha dinî bir dünya için çabalamak hem dünyamıza
hizmet edecek hem de ahiretimize katkı sağlayacaktır.
Akla şöyle bir soru
gelebilir: “İnsana ancak çalışmasının karşılığı vardır.” (Necm, 53: 39)
ayetinin muhatabı olan Müslümanların tatille ne işi olur? Bir Müslümanın âtıl
olmaması gerektiği doğrudur. Ancak “gelir getirmeyen etkinliklere ayrılan
bir gün”ün cenneti hedefleyen Müslümanlara daha fazla kulluk imkân sunacağı da
göz ardı edilmemelidir.
Yazımızı bir slogan ile
bitirelim: Ateş almaya gelir gibi gelinen bir “Cuma namazına” hayır!
13 Kasım 2014 (Memleket
Gazetesi)