Asr suresi
Mekke’de
inmiş olma ihtimali yüksek olan ve bu yazıda ele alacağımız Asr suresinin meali
şöyledir: “Zamana yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan
ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve
sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr, 103: 1-3). Herhangi bir münasebetle bir araya gelen müminlerin ayrılırken bu sureyi
okumadan ayrılmadıkları rivayet edilmektedir.
Zamana
yemin ederim ki ayetinin
orijinalindeki asr kelimesi zamanın kendisini veya uzun bir dönemi
tanımlıyor olabileceği gibi günün vakitlerinden ikindiyi de tanımlıyor olabilir.
Hangisinin kastedildiği net olmadığından kelimeyi olanca genelliğiyle
anlamlandırmak doğru olacaktır. Dolayısıyla Asr kelimesi Türkçe’de
yüzyıl anlamına geldiği için kelimenin orijinalini Türkçe’ye aynen aktarmak isabetli
değildir.
İnsan
gerçekten ziyan içindedir.
ayetinde insan kelimesi marife kalıbında yer almakta olup kastedilen insan
türüdür. Ancak insan türü içinde “kaybedenlerden olmak” tebliğe muhatap olup
bilinçli bir şekilde inkâra yönelmek demektir. Tebliğin ulaşmadığı kimseler vahyin
gerekleriyle yükümlü olmadıklarından ahirette sorumlu olmazlar. Çünkü Allahu
Teala peygamber göndermediği toplumlara azap etmez (İsra, 17: 15). Zaten kim
kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin
yolundan başkasına uyup giderse Allah onu döndüğü yolda bırakır ve cehenneme
sokar (Nisa, 4: 115).
Yukarıdaki
ayet mealindeki ziyan (خسر) aslında
ticaretteki bir zararı ifade etmek için kullanılır. Bu durumda ziyan
içinde olan kimseler ticaretlerini cennet vaat eden Allah ile yapmaktansa,
onları hüsrana uğratan şeytanla yapmayı tercih etmiş olmaktadırlar. Zaten hidayet
karşılığında sapıklığı satın alanların ticaretleri kâr getirmez (Bakara, 2:
16). İnkârcıların dünyevi anlamda durumları iyi olabilir (Al-i İmran, 3:
196-197) ancak ahiretle ilgili olarak zarara uğradıkları kesindir. Allah
ahirette şirk koşanları affetmeyeceği için (Nisa, 4: 116) ziyana
uğrayan bu kimselerin müşrikler olduğunu söylemek mümkündür.
Kaybedecek
kimselerin dışında kalanlar iman edip iyi ameller işleyenlerdir. Dinin
kalp temizliği yanında iman ve salih amel olduğunu da unutmamak gerekir. Kalp
temiz ise bu temizlik Allah’a itaat ile tezahür eder. İmanın hayata
yansıması yok ise, o iman lafta kalacaktır. İman edenleri ahirette azaba
uğramaktan kurtaracak olan şey, iman ve onun gereğini yerine getirmektir. Çünkü
din inanmak ve inandığını yaşamaktır.
Üçüncü
ayette birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye
edenler denilerek müminlerin birbirlerine doğru olanı tavsiye ettikleri
belirtilmektedir. Yani onlar inançlarında, amellerinde, siyasetlerinde,
toplumsal ilişkilerinde hak olanı yani “Kur’anî ölçülere ve Peygamber’in
örnekliğine uymayı” tavsiye ederler. Tavsiye emretme konumunda olanlar için
yerine göre emretme biçiminde de tezahür edebilir. Yine bu ayette sabrı
tavsiye edenler denilerek iman edip iyi ameller işleyenlerin iç
ilişkilerinin doğal halinin birbirlerine sabrı tavsiye etmeleri olduğuna dikkat
çekilmektedir. Kur’an’da benzer diğer bir vurgu da –ancak bu kez emir formunda-
şöyledir: “Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin,
nöbet bekleşin, Allah'tan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.” (Al-i
İmran, 3: 200). Şeytanın saptırmalarına, onun sürüklemeye çalıştığı umutsuzluğa
karşı müminlerin “sabretmeleri durumunda” Allah’ın onlarla beraber olacağı (Bakara,
2: 153) bilinciyle hareket etmeleri gerekir. Eğer inananlar Allah'a ve Rasulü’ne
itaat etmez ve birbirleriyle didişirlerse sonra içlerine korku düşer ve etkilerini
yitirirler (Enfal, 8: 46). Sabır zillete boyun eğmek değil, zillet durumu
söz konusuysa o durumdan kurtulmak ve onurlu bir hayat sürmek için kararlı
olmaktır. Mümin bulunduğu her ortamda inancının gereğini yerine getirmeye
ve hakkı toplumsal ilişkilerde geçerli unsur kılmaya çalışır. Ke en lem yekün
(yokmuş) gibi davranılmasına ortam hazırlamaz. Çünkü kuvvet ve üstünlük
Allah'ın, Rasulü’nün ve müminlerindir (Münafikun, 63: 8).
Görüldüğü
gibi Asr suresinde belirtilen “kaybedenlerden” olmamak için şirkten uzak bir
imana sahip olmanın, güzel işler yapmanın önemine dikkat çekilmektedir.
Ardından gelen hakkı ve sabrı tavsiyeleşme ise iman ve salih amelin gereği olan
iki özelliktir. Müminler başkalarına hakkı ve sabrı telkin ederlerken başkalarına
iyiliği emredip kendilerini unutan İsrailoğulları gibi olmamalıdırlar
(Bakara, 2: 44).
2
Ekim 2014 (Memleket Gazetesi)