Allah’a itaat edin ve Rasul’e itaat edin
İnsanlar Kur’an’da beş yerde, “Allah’a itaat edin ve Rasul’e itaat edin”
şeklinde bir ifade ile kurtuluşa davet edilmektedir. Bu yazıda bu lafızla
yapılan itaat çağrısına dair ayetleri nüzul sırasına göre ele alacağız.
Allah’a itaat ile Rasul’e itaat, birbirinin “olmazsa olmazı”dır. Rasul’e
itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Allah’a itaat Rasul’e de itaattir veya ona
da itaati gerektirir (Ebu Zehra, ts., IV: 1727): "Ey iman edenler!
Allah’a itaat edin ve rasule itaat edin ve sizden olan yöneticilere de. Eğer
Allah’a ve ahirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilafa düştüğünüz meseleyi
Allah’a ve rasulüne arz ediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice
bakımından daha güzeldir." (Nisa, 4: 59). Ayette itaat
kelimesinin iki defa belirtilmesi Hz. Peygamber (s)'e itaati pekiştirmek
içindir. Çünkü dini insanlara tebliğ eden ve bu konuda aracılık yapan
Hz. Peygamber (s), dini tebliği konusunda Allah tarafından korunmakta ve
içtihatlarında yanıldığında yanılgıları Allah tarafından düzeltilmektedir
(Şimşek, 2012, I: 525).
Kur’an Allah ve Rasulü’nün emirlerine ve yasaklarına itaati şöyle
vurgulamaktadır: "Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve rasule itaat
edin de emeklerinizi boşa çıkarmayın." (Muhammed, 47: 33). Yani,
“(Allah’a) İsyanınızla, Rabbinize nankörlükle, yaptığınız
güzel işleri boşa çıkarmayın. Çünkü Allah’a karşı nankörlük, daha önce
işlenmiş salih amelleri geçersiz kılar (Taberi, 2000, XXII:187).
Aslında Allah’a ve Rasulü’e itaat eden kimse, bu iyi davranışı kendi
iyiliği için sergilemektedir: "De ki: Allah’a itaat edin ve rasule
itaat edin! Eğer sırtınızı dönerseniz bilin ki o kendi görevinden, siz de kendi
yükümlülüğünüzden sorumlu olursunuz. Ama ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş
olursunuz. Yoksa rasulün görevi, açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir."
(Nur, 24: 54). Peygamberin görevi Allah'tan gelen vahyi insanlara tebliğ etmek,
onu açıklamak ve rehberlik etmektir. Peygamber kimseye inancı
dayatmaz. Medine'de toplumu yönetirkenki görevi de, toplumun huzur ve güvenini
sağlamaktır. Toplumun yöneticisi olması hasebiyle ancak topluma zarar veren
davranışlardan dolayı suç işleyenleri cezalandırırdı. Cezayı icra
ederken bunu peygamberlik sıfatıyla yahut Allah adına değil yönetici oluşu
sıfatıyla yapardı. Ancak böyle olması, bu alanda verdiği hükümlerinin vahiy
sonucu olmamasını gerektirmez. Bunun dışında kalan hususlarda herkes dine
uymanın yahut uymamanın karşılığını ahirette görecektir (Şimşek, 2012, III:
495).
İnsanlar Allah’a ve Rasul’e itaatten uzaklaşırlarsa kendilerine yazık etmiş
olurlar: "Allah’a itaat edin ve rasule itaat edin. Eğer yüz
çevirirseniz, rasulümüzün görevi açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir."
(Teğabun, 64: 12). Allah, Rasulü’ne onların ona itaat etmesi sorumluluğunu
değil, onlara dini duyurma ve açıklama sorumluluğunu yüklemektedir (Zemahşeri,
h. 1407, IV: 594).
Müminler şeytana muhalefet etmelidirler çünkü o müminlerin arasına kin ve
düşmanlık sokmak ister. Ama Allah'a ve rasulüne itaat etmezlerse, rasule düşen
sadece apaçık bir şekilde Allah'ın emir ve yasaklarını duyurmaktır: "Allah’a
itaat edin ve rasule itaat edin, (karşı gelmekten) sakının. Eğer ona sırtınızı
dönerseniz bilin ki rasulümüzün görevi açıkça tebliğ etmekten başka bir şey
değildir." (Maide, 5: 92). Hidayet Allah'tandır. İnsanlar
peygamberin çağrısına uymuyorlarsa peygamberlerin bunda bir suçu yoktur.
Yüce Allah hidayeti bulmaları için insanlara akıl ve irade vermiş üstelik
peygamberler göndermiş ve bu peygamberler onlara doğru yolu açık-seçik bir
şekilde göstermişlerdir. Artık sorumluluk insanların kendilerine kalmıştır,
isterlerse doğru yolu tutar ve bunun ödülünü görürler isterlerse tutmaz ve
bunun cezasına katlanırlar (Şimşek, 2012, II: 100).
Sonuç olarak diyebiliriz ki insanlar Allah’a da onun rasulüne de itaat
etmelidir. Aksi takdirde güzel davranışlar sergilemiş olsalar da yaptıkları
ahirette onları cennete götürmeye yetmez. Müminler Allah’a ve Rasulü’ne
olduğu gibi -her ikisine tâbi olan- Müslüman emir sahiplerine de itaat
etmelidirler.
***
Ebu Zehra, Mustafa b. Ahmed
(h. 1394), Zehratu’t-Tefasir, 10 c., Daru’l-Fikri’l-Arabi, Kahire,
ts.
Şimşek, M. Sait, Hayat
Kaynağı Kur'an Tefsiri, 5 c., Beyan Yay., İst., 2012.
Taberî, Muhammed bin Cerir (ö. h. 310), Câmiu'l-Beyan
an Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 24 c., Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000.
Zemahşerî, Mahmud b. Ömer (ö.
h. 538), el-Keşşâf an Hakâiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî
Vucûhi’t-Te’vil, 4 c., 3. bs. Daru’l-Kitabi’l-Arabi, Beyrut, h. 1407.
12 Haziran 2014 (Memleket Gazetesi)