Şii Savaşçıların Türbe Seferberliği
Şii
Savaşçıların Türbe Seferberliği
Suriyeli
isyancılar tarafından Şii mezhebinin en kutsal türbelerinden birine zarar
verildiği yönünde bir arkadaşın Şam'dan araması üzerine fazla bir süre geçmedi
ki, Bağdatlı öğrenci Ammad Sadık harekete geçti. İntikam arzusuyla dolu olarak,
21 yaşındaki genç Irak'ın batı çöllerinde altı saatlik bir yolculuk yaparak
sınırı geçmek için yola düştü. Amacı diğer savaşçılara birlikte savaşa
katılmaktı. O yol, kısa süre önce savaşçılar tarafından kullanılan topraklardan
geçen nispeten düzgün bir yoldu. Sadık, Suriye'ye ulaştığında, ülkenin kuzeyini
kasıp kavuran Sünni isyanıcılara değil, başkenti savunan eşit derecede öfkeli
Şii gruplara katılmayı planlıyordu.
"Sanki beni
şimşek çarpmıştı. Arkadaşım Hz. Zeynep'in türbesini Suudi Arabistan'dan gelen
Vahhabilerin ve Afganlıların yok ettiklerini söylüyordu. Anne ve babama söylemek için bile beklemedim.
tüm aklımdan geçen, hayatımda hiç silah kullanmamış olmama rağmen Suriye'ye
gitmek ve türbeyi korumaktı." dedi Sadık.
Sadık geçen on
dört ayda Suriye'deki en güçlü örgüt olarak kendini gösteren Ebu Fadl el-Abbas
adlı gruba katılmaya çalışıyordu. Bu grubun mevcut ve daha önceki üyeleriyle
yapılmış röportajlar, on bini aşkın gönüllünün geçtiğimiz bir yıl içinde
onların saflarına katıldığını ifade ediyordu. Şiilerce kutsal kabul edilen
mekânların özellikle altın kubbeli Şam'ın sembolu Hz. Zeynep türbesinin
muhafızlığı, bu grubun var oluş nedeniydi. Bu türbe, Suriye'deki savaşın köşe
taşlarından biri haline geldi. Şimdi o, muhalif gruplar arasında önemli bir
rolü olan Cebhetu'n-Nusra adlı mücahid grubun mücadele alanı.
Ebu Fadl
el-Abbas grubunun şöhreti, Bağdat'a ve başka yerlerdeki Şii diasporaya yayıldı.
Gönüllülerinin çoğu, Suriye'de savaşmaya giden Şiilere fetva veren meşhur din
adamı Ebu'l-Kasım et-Tai tarafından verilen fetva sonucu, geçen sene bu örgütün
ortaya çıktığı Irak'taki Şii merkezlerinden gelmektedir. Bu nüfuz, cihada
gitmek isteyen genç Iraklıların harekete geçmesine neden oldu ve Irak'ta benzer
şekilde kan dökülmesine neden olan olayların üzerinden beş yıl geçmeden, bu
defa da komşu bir ülkede mezhepçi bir savaşa toplu destek dalgası ortaya
çıkardı.
Kısa sürede
(Irak'ta) savaşa asker alma merkezleri kuruldu; Önce işgalci Amerikan ordusuna
ardından da eski dinî hasmına yani Sünni isyancılara karşı saldırılara öncülük
eden milis liderler, tekrar mobilize oldu. 2006'da Irak el-Kaidesi'ni İmam
el-Askeri'nin Samarra'daki türbesinin bulunduğu başka bir camiyi,
düzenledikleri iki saldırı sonucu yok ettiği dönemde olduğu gibi, çekirdek
kadrolar -bu sefer Suriye için- yine orduya çağrıldı.
Ebu Fadl
el-Abbas adlı örgüte katılan Sadık'ın işi kolay değildi. İlk olarak Irak'lı
sınır muhafızları ona Suriye'ye geçmemesi tavsiyesinde bulundu. Sonunda, onun
ailesine kavuşma hikâyesine inandılar ve onun sınırı geçmesine izin verdiler.
O, büyük oranda isyancıların ve hiçbir genç Iraklının destekten uzak bir
şekilde karşılaşmak istemeyeceği el-Kaide ile bağlantılı Cebhetu'n-Nusra'nın
kontrolündeki Deyrizor kentine kadar gitti.
Sadık, Ebu Fadl
el-Abbas adlı grubun Şam'daki liderlerini buldu ve savaşçı olarak kayıt olmanın
beklemediği ölçüde katı kurallı ve sorumluluk yükleyici olduğunu öğrendi.
"Tugaya katıldığınız an, Suriye ordusuna emrine girmek zorundasınız. Tugay
için savaşmadan önce Beşşar Esed için savaşmanız gerekli. Suriye ordusu size
sadece türbeyi değil, Suriye'yi koruduğunuzu bilmek zorunda olduğunuzu da
söylüyor." dedi.
Beklediğinden
çok farklı bir muhafızlık görevi karşısında kararlılıktan uzak arayışı ve ev
halkından gelen şiddeli baskı sonucu, Sadık savaş arzusunu bastırmak zorunda
kaldı ve Bağdat'a döndü.
Ebu Fadl
el-Abbas grubu geçen sene Mart ayında faaliyete geçtiğinden beri son aylarda
daha da meşhur oldu. Onun savaş meydanında artan rolü, Hizbullah'ın savaşa daha
fazla dahil olduğu özellikle Kusayr kenti sınırındaki saldırılara öncülük
ettiği döneme denk geldi. aynı süreçte yorgun Suriye ordusu bu sayede moral ve
enerji kazandı. Kazanılamaz görünmeye başlayan bir savaş şimdi sonu görülebilen
bir şekle büründü.
Suriye dışından
gelen Şiileri bu gruba entegre etmeye yardımcı olan bir işadamı, "Ebu Fadl
el-Abbas'ın görev almadığı uzak kuzey ve doğu hariç, hiçbir yerde büyük bir
çatışma yok. Onun etkisi çok önemli ve git gide artıyor." dedi. Sadık'a
göre, bu grubun büyüyen teşkilatı Bağdat'ta net olarak görülüyor: "İlk
adım Hak Birliği, Seçilmiş Ordu (Mukhtar Army) ya da Irak Hizbullah'ı gibi Şii
İslami direniş bürolarından birine kayıt olmaktır. Sonra da İran'da bir kampa
gezi düzenleniyor. Roket atıcılığı, Kalaşnikof kullanımı, snayper tüfeği ya da
RPG gibi belli silahları kullanmak üzere uzmanlaşmak için İran'da 45 günlük bir
eğitim kursuna katılmak zorundasınız. Kurstan sonra, tugaya katılmanız için
sizi Suriye'ye götürecek İranlı bir aracıya teslim edileceksiniz."
Bağdat'ta bir kolej
öğrencisi olan Murtaza Akil (21), 2011 yılının sonunda Suriye'deki savaşçılara
katılmaya karar verdi. Adını kaydettirdi ve ona iki tercihi olduğu söylendi. Ya
Hz. Zeynep türbesine yakın yerlerde, ya da Şia için önemli diğer bir mekân İmam
Hüseyin'in kızlarından birisi olan Sukayna'ya ait Şii türbesine ev sahipliği
yapan Şam'ın güney doğusunda bulunan Deraya'da savaşa katılacaktı.
"Suriye'ye
giderseniz, ölmek riskiyle beraber orada iki ya da üç ay kalıyor ve sonra iki
aylığına eve dönüyorsunuz. Sonra tekrar savaş." diyor Murtaza. Kalaşnikof
eğitimi alan Murtaza, diğer sözde mücahidlerle günde 12 saatlik ağır bir eğitim
görmekte. O, İran'daki Meşhed kentine, sonra Beyrut'a sonra da uçakla Şam'a
götürüldüğünü ifade etmekte.
"Başkente
götürüldüğünüzde, her gönüllünün hızlandırılmış bir askeri eğitim almak zorunda
olduğu türbe yakınlarındaki bir eğitim merkezinde kendinizi buluyorsunuz.
Sonra, gönüllülerden dikkatli olmalarını ve güven içinde memleketlerine
dönmelerini öğütleyen Ebu Fadl el-Abbas grubunun komutanı Ebu Acib ile
görüştürülüyorsunuz. Tüm gönüllüler yurtdışından geliyor. Savaşımız için tüm
imkânlarımız var. Her tür silah mevcut ve adeta olmayan bir şey yok.
Savaşçılara yemekler, oteller hizmet ediyor. Cep telefonu ve internet
kullanımında asla sorun yaşanmıyor." dedi Murtaza.
Hz. Zeynep
türbesinin varlığına rağmen, bölgeyi kontrol etme savaşı, ölümcül bir çıkmaza
girdi. "Her gün, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından mükerrer saldırılara
maruz kalıyoruz. Özellikle de havan topu ve ağır silahlarla yapılan
saldırılara. Türbeyi koruyabiliyorduk ancak top atışları bizi zor anlar
yaşatıyor. geceleyin saldırılar daha da artıyor. Dört arkadaşım snayperler
tarafından öldürüldü. Biris Iraklı idi, diğeri Lübnanlı ve diğer ikisi de
İranlı idi. Otuz beşten fazla kişi de yaralandı. Hz. Zeynep türbesinde Suriye
ordusuna ihtiyaç yok. Ebu Fadl el-Abbas Tugayı savaşçıları; yerleşim birimleri,
hastaneler, hükümet binaları, polis merkezleri, okullar, camiler de dahil havaalanından başkente, Golan tepelerine
yakın Dürzi kenti Sveyda'ya kadar her şeyi koruyor." dedi Murtaza.
Barikatlar
üzerinden pürüzlü bir patikadan Şam'ın merkezine ilerleyen ve altın kubbeli
türbeyi kuşatan Suriyeli muhalif güçler bu Şii grubu izlemekte. Düşmanlarını,
"Şii savaşçıları savaşa davet etmek için Hz. Zeynep'in türbesini bir
bahane olarak kullanmakla" suçlayan (Esed rejimini devirmek isteyen ana
akım Suriyelilerle mücadeleleri savaştıkları ülke ile pek az ilgili olan cihadi
grupların bir karışımı olan) tüm muhalif güçler düşmanlarını lanetliyor.
Ebu Ahmed ve Hz.
Zeynep türbesi civarında faaliyet yürüten bir ÖSO komutanı onun ve diğer
Sünnilerin o türbeye zarar vermek gibi bir niyetlerinin olmadığını ifade etti.
Safındakilerin çoğu, Şii turizminden gelir temin eden mahalli esnaf idi. O,
türbenin kuşatılmasının, Şam'ın merkezinde önde gelen Suriye güvenlik
güçlerinden dört kişinin bir bombalı saldırıyla öldürülmesinden sonra
geçtiğimiz temmuz ayında başladığını söyledi: "Şiiler silahlarıyla
sokaklara indiler ve tüm yolları kestiler ve insanları tutuklamaya başladılar.
Birçok (muhalif) savaşçıyı öldürdüler. Sonra Hizbullah elemanlarıyla, Irak
Mehdi Ordusu ile ve Suriye Şiası ile türbenin etrafında toplanmaya başladılar.
Geçtiğimiz temmuz ayından bugüne, onlarla her gün savaşıyoruz. Türbe etrafında bir
tampon bölge oluşturulmasını teklif ettik fakat reddettiler. Türbe yok edilirse
en çok kaybeden biz oluruz. Çünkü işimizi kaybedeceğiz." dedi Ebu Ahmed.
Ebu Hafs adını
kullanan Cebhetu'n-Nusra liderlerinden biri, "Bu Şii savaşçılar rejimle
savaşan devrimin başlangıcından beri mevcut. Biz İran ve Irak'ın Suriye'ye
savaşçı gönderdiğini biliyoruz. Bu son zamanlarda herkesçe bilinir hale
geldi." dedi. Saflarında çok sayıda yabancı mücahid bulunduran
Cebhetu'n-Nusra İslam'ın Şia koluna olan nefretini ve türbelere saldırı
konusunda istekli oluşunu gizleme konusunda pek az çaba gösterdi.
ÖSO bayrağı
altında savaşan gruplar; düşmanları olan rejimin güçlü bir destekçisi
saydıkları Şia'yı teokratik bir hasım görmeye daha az eğilimlidir.
Cephetu'n-Nusra liderlerinden Ebu Hafs, "Şimdi onlar Kusayr'da. Yollarına
çıkan herkesi öldürüyorlar, çocukları bile. Onları bıçakla kesiyorlar. Onlarla
Şam ve Kusayr'da sürekli savaş halindeyiz. Biz Allah'a, onlar mezarlara
tapıyorlar ama biz dini mekânlara saldırmıyoruz. Bir hafta önce, Suriye
ordusundan bir grup kiliseye saklandı. Kiliseye zarar vermemek için saldırıyı
iptal ettik." dedi.
Ebu Hafs'ın
türbelerin koruyucusu oldukları iddiası, Şii savaşçılar tarafından alay konusu
edilmekte. Onlardan biri olan ve Ebu Fadl el-Abbas grubu bünyesinde savaşmak
için gönüllü asker olan Hizbullah üyesi Cemal el-Ali şöyle demekte: "Bu
isyancıların amacının Suriye'deki Alevi devletini yıkmak ve tüm türbeleri yerle
bir etmek olduğunu bilmelisiniz. Hizbullah'a ve Ebu Fadl el-Abbas grubuna karşı
sürekli cihad çağrıları yapıyorlar."
Bağdat'a tekrar
dönelim. Sadık Suriye'deki muhaliflere karşı ikinci kez savaşa katılma
hazırlığında. Gelecek yolculuğunun ilkine göre daha başarılı olmasını umuyor.
O, kendisine eşlik edecek, onu Beyrut'a sonra da tekrar Suriye'ye ulaştıracak
Lübnanlı kadını bekliyor.
*Yazının
künyesi: Guardian Gazetesi, "Syrian war widens Sunni-Shia schism as
foreign jihadis join fight for shrines (Şii Savaşçılardan Türbe
Seferberliği), çev: Murat Kayacan, Haksöz Derg., S. 268, İst., 4/6/2013. (s.
65-67).
Syrian war
widens Sunni-Shia schism as foreign jihadis join fight for shrines
– Guardian – 4
June 2013
Photograph:
Reuters. Iraqi Shia fighters salute the shrine of Sayyida Zeinab in Damascus.
Not long after a
friend called from Damascus to tell him one of the holiest shrines in Shia
Islam had been damaged by Syrian rebels, Baghdad student Ammar Sadiq was on the
move.
Raging with a
desire for vengeance, the 21-year-old set off for the border, a six-hour drive
through Iraq’s western deserts. He was one more jihadist on a road to war, a
well-trodden path through lands that not long ago were used by jihadists coming
the other way. When he got to Syria, however, he did not plan to join the Sunni
insurgents now blazing through the north, but the equally vehement Shia groups
defending the capital.
“It was like a
thunderbolt hit me,” said Sadiq. “My friend was telling me that wahhabis from
Saudi and Afghanis were trying to destroy the [Shia] shrine of Sayyida Zeinab.
I did not wait even to tell my parents. All I was thinking of is to go to Syria
and protect the shrine, though I have not used a weapon in my life.”
Sadiq was trying
to join a group named Abu Fadl al-Abbas, which over the past 14 months has
emerged as one of the most powerful in Syria.
Interviews with
serving and former members of Abu Fadl al-Abbas suggest that upwards of 10,000
volunteers – all of them Shia Muslims, and many from outside Syria – have
joined their ranks in the past year alone. The group’s raison d’etre is to be
custodian of Shia holy sites, especially Sayyida Zeinab, a golden-domed
Damascus landmark, but its role has taken it to most corners of Syria’s war. It
is now a direct battlefield rival, both in numbers and power, for Jabhat
al-Nusra, the jihadist group that takes a prominent role among opposition
fighting groups.
Word of Abu Fadl
al-Abbas has spread to Baghdad and elsewhere in the Shia diaspora. Many of its
volunteers hail from Iraq’s Shia heartland, where the group started some time
last year with a fatwa delivered in Najaf by the renowned cleric Abu al-Qasim
al-Ta’ai, who gave religious authority to the Shia going to fight in Syria.
The effect led
to a surge of young Iraqis wanting to wage jihad and a groundswell of community
support for a sectarian war in a neighbouring state, less than five years after
similar bloodletting had ravaged Iraq.
Recruitment
centres soon opened; militia leaders who had guided the rampage against the
Sunni rebellion from 2004, first against the occupying American army, then
against the ancient theocratic foe, were again mobilised. Cadres were called to
arms, just as they were in 2006 when al-Qaida in Iraq succeeded – twice – in
destroying another holy Shia mosque, the Imam al-Askari shrine in Samarra.
For Sadiq,
however, joining Abu Fadl al-Abbas did not prove easy. First, Iraqi border
guards advised him not to cross into Syria. They eventually let him pass after
believing his story of trying to reach his family. He made it as far as Deir
al-Zour, a city largely in control of rebels and the al-Qaida-aligned Jabhat
al-Nusra, a group that no young Iraqi Shia wants to encounter without support.
Sadiq found the
leaders in Damascus of Abu Fadl al-Abbas and soon learned that recruitment
carried with it strict duties and obligations that he had not expected.
“The moment you
join the brigade, you have to join the Syrian government army,” he said. “You
have to fight with President Bashar al-Assad before you fight for [the
brigade]. The Syrian army will tell you that you have to know that you are
protecting Syria, not only the shrine.”
His quest
wavering in the face of a very different role to the guard duty he had
anticipated and relentless pressure from relatives back home, Sadiq gave up on
his quest for jihad and returned to Baghdad.
Abu Fadl
Al-Abbas has been more prominent in recent months than at any time since it
started operating around in about March last year. Its increased role on the
battlefields has come at the same time as Hezbollah has publicly stepped up its
involvement, particularly in leading the attack on the border town of Qusair.
Over the same period a weary Syrian army has had a boost in both morale and
energy. A war that was starting to look unwinnable now looks to have an end
point after all.
“There is no
major fight anywhere, except the far north and east where Abu Fadl al-Abbas
isn’t deployed,” said a Syrian businessman who has helped integrate Shias from
outside Syria into the group. “Its influence is very important and growing.”
The increased
organisation of the group was evident in Baghdad, according to Sadiq. “The
first step is to register with one of the Shia Islamic resistance offices, like
Righteous League [Asaib al-Haq], Mukhtar Army or Iraqi Hezbullah.”
Then comes a
trip to a boot camp in Iran. “You have to enrol on a 45-day training course in
Iran to be specialised in using a specific weapon like rocket launchers,
Kalashnikov, sniper rifle or RPGs [rocket-propelled grenades]. After the
course, you will be handed over to an Iranian middleman who will take you to
Syria to join the brigade.”
Murtadha Aqeel,
21, a college student from Baghdad, decided to join the jihadists in Syria at
the end of 2011. He registered his name and was told that he had two choices,
either to join the fighting near Sayyida Zeinab or in Darayya, south-east of
Damascus, home to another Shia shrine, Sukayna, named after a daughter of Imam
Hussain.
“If you go to
Syria, you have one choice only, which is to die,” Murthada said. “You stay for
two or three months and come home for two months. Then you return.” Murthada
trained with a Kalashnikov on the plains of southern Iraq; gruelling 12-hour
days with a thousand other would-be jihadists. He said he was sent to Mashhad
in Iran, then to Beirut, and on to Damascus by aeroplane.
“Once you get to
the capital, there is a training centre near the shrine where all volunteers
have to do a quick session of military training. Then they meet with Abu Ajeeb
([the commander of Abu Fadl al-Abbas] who asks all the volunteers to be careful
and to go home safe,” Murthada said.
“All of the
volunteers come from abroad. We have everything to facilitate our fight. There
are all kinds of weapons, no shortages at all. Three meals and hotels to host
the fighters, mobiles and internet which are never cut.”
In spite of the
presence of the Sayyida Zeinab shrine, the battle to control the area, which is
an essential approach to Damascus, has descended into a grinding but lethal
stalemate.
“We face
repeated attacks by the FSA [Free Syrian Army] all day, especially by mortars
and artillery,” Murthada said. “We were able to fortify the shrine … but the
mortars are giving us a hard time. The attacks get even more intense at night.
Four of my colleagues were killed by snipers; one of them was Iraqi, another
was Lebanese and the other two were Iranians. More than 35 others were wounded.
“There is no
need for the Syrian army in Sayyida Zeinab. The brigade’s fighters are protecting
everything from the airport to the capital to Sweida [a Druze town near the
Golan Heights], including residential areas, hospitals, government buildings,
police stations, schools, mosques and hospitals.”
Just over the
barricades that now carve a jagged path through central Damascus and surround
the gold-topped shrine, Syrian opposition fighters have been monitoring the
prominence of the Shia group. Almost all the rebel fighters, a mix of
mainstream Syrians who want to replace Assad and jihadists whose battle has
little to do with the country they are fighting in, rail against their enemy on
the issue of Sayyida Zeinab, accusing the regime of using it as a pretext for
inviting Shia fighters to join the conflict.
Abu Ahmed, an
FSA commander operating near the Sayyida Zeinab shrine, said he and other
Sunnis had no wish to damage it. Many in his ranks used to be local
shopkeepers, whose livelihoods depended on the Shia tourist trade. He said the
siege of the shrine began last July after a bomb killed four senior Syrian
security figures in central Damascus. “The Shia went down to the streets with
their arms and blocked all the roads and began to detain people,” he said.
“They killed a lot of our fighters. Then they began to gather around the shrine
with members of Hezbollah, the [Iraqi] Mahdi Army and Syrian Shia.
“Since last July
till today, we are fighting with them every day. We suggested a buffer zone
around the shrine, but they refused. We are the biggest losers if the shrine is
destroyed as we will lose our businesses,” Abu Ahmed said.
A leader of
Jabhat al-Nusra in Damascus, who called himself Abu Hafs, said: “These Shia
fighters have been in Syria since the beginning of the revolution fighting with
the regime. We know that Iran and Iraq are sending fighters to Syria – only now
it has become public.”
Jabhat al-Nusra,
which includes large numbers of foreign fighters in its ranks, has made little
effort to hide its hatred of the Shia branch of Islam and its willingness to
attack shrines that are important to its followers.
Groups that
fight under the banner of the Free Syria Army, however, are much less inclined
to view the Shia as a theocratic foe, regarding them instead as a powerful
backer of their main enemy, the regime. “Now, they are in Qusair,” said Abu
Hafs. “They kill everyone they see on their way, even children. They slaughter
them by knives. We are in a continuous fight with them in Damascus and Qusair.
“We worship God
and they worship graves, but we also avoid attacking religious sites. A week
ago, the Syrian army was hiding behind a church – we cancelled our attack in
order not to destroy the church.”
Abu Hafs’s claim
to be a protector of shrines is derided by Shia fighters. One of them, Jamal
al-Ali, a member of Hezbollah who had volunteered to fight with Abu Fadl
al-Abbas, said: “You have to know that the aim of these rebels is to destroy
the Alawite state in Syria and to start that they have to destroy all the
shrines. They are issuing endless calls for jihad against Hezbollah and Abu
Fadl al-Abbas.
Back in Baghdad,
Sadiq is preparing for a second bid at jihad. Hoping to make his next trip more
successful than the last, he is waiting for a chaperone – a Lebanese woman
based in the US – to take him to Beirut and finally back to Syria.