Şahin Filiz’e sorum var!
Şahin Filiz’e
sorum var!
Hocam, gündeme
getirdiğiniz “Müslümanlar örtünmeyi Yahudilerden aldı.” iddianız üzerine biraz
Tevrat okudum, bir de ne göreyim: “Evinizde doğan ya da satın aldığınız her
çocuk kesinlikle sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek
antlaşmamın simgesi olacak.” (Yaratılış 17:13) demez mi? Hocam sünnet Tevrat’ta
da varmış. Bundan sonra çocukları sünnet ettirmesek mi diyorum acaba?
Espri
Murat Kayacan’ın
kızı olmuş ve şöyle espri yapıyormuş: “Erkek adamın erkek damadı olur.”
Okuyun pişman olmayacaksınız
Aşağıdaki yazı 6 yıl kadar önce bir şirkette çalışmak için Azerbaycan'a
giden bir bayana ait. “Karşılıklı görüşmeler için Bakü'ye gittik. Havaalanında
dakika bir, gol bir hatamı yaptım. Üniformalı birini göstererek, Azericede
benden daha iyi bir arkadaşıma "Bu adam subay mı?" diye sordum.
Arkadaş: "Sus, adamı peşimize mi takacaksın, burada subay bekar demek."
dedi.
Bizi karşılayan Azeri arkadaş, arabaya binerken kendisinin dalda (arkada)
gideceğini benim de kabağa (öne) oturmamı söyledi. Otelin önüne gelince şoför;
"Abla sen burada düş, ben
arabayı saklayıp gelirim." dedi. Yani ben ineceğim, o da arabayı park edip gelecek. Sonra düşmenin inmek yerine her yerde kullanıldığını "Merdiveni boş ver, gel asansörle düşelim." dediklerinde daha iyi kavradım. Ama bunu bilmeyen arkadaşlarımız Azerbaycan Havayolları ile yaptıkları bir uçuş sonunda, Bakü'ye beş dakika içinde düşecekleri anonsu ile hayatlarını film şeridi gibi bir-iki saniye izleme fırsatını bulmuşlar. Bir diğerimiz de Bakü'ye telefon edip montaj ekibimizin varıp varmadığını öğrenmek istemiş, telefondaki Azeri: "Uçak Bakü üzerinde fırlandı, fırlandı, Sumqayit'e düştü." demesiyle feryat figan ortalığı birbirine katmıştı. Anladık ki uçak Bakü'ye inememiş, bir iki tur atıp, başka bir şehre inmiş.
arabayı saklayıp gelirim." dedi. Yani ben ineceğim, o da arabayı park edip gelecek. Sonra düşmenin inmek yerine her yerde kullanıldığını "Merdiveni boş ver, gel asansörle düşelim." dediklerinde daha iyi kavradım. Ama bunu bilmeyen arkadaşlarımız Azerbaycan Havayolları ile yaptıkları bir uçuş sonunda, Bakü'ye beş dakika içinde düşecekleri anonsu ile hayatlarını film şeridi gibi bir-iki saniye izleme fırsatını bulmuşlar. Bir diğerimiz de Bakü'ye telefon edip montaj ekibimizin varıp varmadığını öğrenmek istemiş, telefondaki Azeri: "Uçak Bakü üzerinde fırlandı, fırlandı, Sumqayit'e düştü." demesiyle feryat figan ortalığı birbirine katmıştı. Anladık ki uçak Bakü'ye inememiş, bir iki tur atıp, başka bir şehre inmiş.
Azeriler çok misafirperver. Herhangi bir ikramı reddetmek çok ayıp. Sizi
ağırlamak için paralanıyorlar. Altı saat boyunca yemek yenilebiliyor. Bizi o
dönemin gözde bir lokantasına
götürdüler. Adi Gülistan. Oradan buradan konuşulurken, çok değerli bir şairlerinin başka bir ülkede rahmetli olduğunu ve sümüklerini Bakü'ye getirmeye çalıştıklarını söylediler. Biz yine anlamsız anlamsız bakınca, sümüğün kemik anlamına geldiği ve Türkçe sümüğün karşılığının da "burun suyu" olduğu anlaşıldı. Sonra bana sümüklü et (pirzola) sipariş edildi. Şu anda Bakü'deki Migros yani RAM Store'un camlarında "sümüklü et şu kadar, sümüksüz et bu kadar" ilanlarını görmek mümkün.
götürdüler. Adi Gülistan. Oradan buradan konuşulurken, çok değerli bir şairlerinin başka bir ülkede rahmetli olduğunu ve sümüklerini Bakü'ye getirmeye çalıştıklarını söylediler. Biz yine anlamsız anlamsız bakınca, sümüğün kemik anlamına geldiği ve Türkçe sümüğün karşılığının da "burun suyu" olduğu anlaşıldı. Sonra bana sümüklü et (pirzola) sipariş edildi. Şu anda Bakü'deki Migros yani RAM Store'un camlarında "sümüklü et şu kadar, sümüksüz et bu kadar" ilanlarını görmek mümkün.
Bu arada garson yanımıza yaklaştı ve yan masadaki adamların arkadaşımızı
Sefer Bey'e okşattıklarını söyledi. Tabii okşanmaya maruz kalmış arkadaş da
kolay kolay okşanacak bir tip değil. Bıyıklı ve iri cüsseli olan arkadaşımız
acayip bozulup, "Kim okşatmış beni, bu da ne demek?" şeklinde
horozlandı. Okşatmanın benzetmek olduğunu zar zor anlayarak rahatladık. Rus
kızların dansları ve "Ada vapuru yandan çarklı" şarkısı eşliğinde
yemeğimizi bitirdik. Ertesi gün seherde bizi otelin kabağından aparacaklarını
söylediler. Yani sabah, otelin önünden alınacaktık.
Sezen
Aksu, İbrahim Tatlises acayip rağbet görüyordu. Bir de o zamanlar Cuma akşamları
TRT'de yayınlanan "Bir Başka Gece" programı çok seviliyordu. Hatta
Cuma gecelerine denk gelen düğünlere "Bir Başka Gece" programı
suresince ara veriliyor, düğün ahalisi TV salonuna geçerek hep birlikte
programı seyrediyordu. Sonra düğüne bırakılan yerden devam ediliyordu. Daha da
enteresanı önemli bir iş toplantısının ortasında üst-makamın ofisinin (genelde
her ofiste irice bir TV var) kapısı tık tık çalınıyor, departmandaki
sekreterler sessizce kenara diziliyor ve sabah saatlerinde verilen Brezilya
dizisi hep birlikte seyrediliyordu. Tabii bizim toplantı devam ediyordu
etmesine ama Azeri yöneticisinin gözleri de sık sık televizyona kayıyordu.
En zevklisi Azerbaycan-Türkiye futbol maçını Azeri televizyonundan, Azeri
spikerin anlatımıyla seyretmek: "Türk Milli Yığma Komandoları" . Türkiye
Milli Takımı anlamında. "Türk kapıcısı (kaleci) topu gapı aralığından
depti, yirmi birinci dakika olmasına rağmen maç hec hec (0-0) devam etmekte"
gibi sevimli cümlelere rastlıyorsunuz.
Ya da bir Amerikan filmini Azeri dublaj ile seyretme şansını yakaladıysanız
Robert
Bu arada bizler de onları Türkiye'ye davet ettik. Hatta bir yöneticinin eşi rahatsızlandı ve doktora götürmek görevi bana düştü. Amerikan Hastanesi'nden randevu aldık. Kadın: "Oynaklarım, sümüklerim, ağrıyor, derman yuttum geçmedi" dedi. Doktorda Hakan Şükür bakışları oluştu. Yani "eklemleri, kemikleri ağrıyor ve ilaç almasına rağmen
geçmiyor." dedim. Neyse tahliller filan, derman bulundu.
Bu arada bizler de onları Türkiye'ye davet ettik. Hatta bir yöneticinin eşi rahatsızlandı ve doktora götürmek görevi bana düştü. Amerikan Hastanesi'nden randevu aldık. Kadın: "Oynaklarım, sümüklerim, ağrıyor, derman yuttum geçmedi" dedi. Doktorda Hakan Şükür bakışları oluştu. Yani "eklemleri, kemikleri ağrıyor ve ilaç almasına rağmen
geçmiyor." dedim. Neyse tahliller filan, derman bulundu.
Günün sözü
Körler
ülkesinde, tek gözlü kimse kral odur.