Pakistan’daki Temel Sorunları Doğru Anlamak
Pakistan’daki Temel Sorunları Doğru Anlamak*
Understanding the root causes of problems in
Pakistan
Zafar Bangash
Bir devlet ya da toplumda, işlerinin sorunsuz yürütülebilmesi
için vatandaşlarla ilgili bazı temel hizmetlerin sunulması gerekir: Güvenlik,
yeterli eğitim, sağlık, makul bir iş ve düzgün işleyen bir ekonomi. Barış ve
sükunet konusunda siyasi sürece dahil olmak kadar adalet de önemlidir. Bu
kriterlere göre, Pakistan her iki ihtiyacı da karşılayacak durumda değildir.
Tabii ki, hiç güvenlik olmadığını ya da kimsenin maişetini temin edemediğini
söylemiyoruz. Küçük bir azınlık toplumda gelir düzeyi farkını keskinleştiren düzeyde
devasa paralar kazanmakta. Yönetici elitler de kabul edeceklerdir ki,
geçtiğimiz Mart ayında Pakistan’ın başyargıcı İftihar Muhammed Çavdari,
avukatlar ve sivil toplum tarafından yürütülen mücadele sonucu 18 ay sonra
görevinin başına dönebildi. Pakistan’da gerçek problem nedir ve Pakistan niçin
bitmez tükenmez (ve sonuncusu bazılarınca onun “var oluşunu tehlikeye atan”) krizler
tarafından kuşatılmış haldedir?
Pakistan farklı mazilere, etnisiteye ve dillere sahip
topluluklardan oluşmaktadır. Bu, Pakistan’a has bir durum da değildir. Farklı
dinlere ve mazilere sahip topluluklarca konuşulan ahenkten uzak çeşitli dillere
ev sahipliği yapan komşu ülke Hindistan’da durum daha da karmaşıktır. Buna
rağmen Hindistan Pakistan’ın yaşadığı problemleri yaşamamaktadır. Niçin?
Kargaşada rolü olsa da, Pakistan’ın bölgeleri etnisiteye göre oluşmamıştır.
Pakistan toplumu sınıfsal çizgilerle derin bir şekilde bölünmüş durumda. Ekseri
imtiyaz ve imkânlar küçük yönetici azınlığın emrinde. Çoğunluk ise yoksulluk ve
imkânsızlıklar içinde bocalayıp durmakta.
Standartların altında eğitim
Pakistan’da eğitimi ele alalım. Okuma yazma bilmeyenlerin
oranı (bazılarına göre abartılı olsa da) %50. Bu oran Hindistan’ın (%64) ve Sri
Lanka’nın (%91) gerisinde. Sadece zenginlerin çocuklarının kayıt olabildiği nezih
bir eğitim veren birkaç tane okul var. Bu okullar -Aitcheson Koleji, Lawrence
Koleji, ülkenin değişik kesimlerinde Cadet Kolejleri ve son yıllarda
Pakistan’da açılan birkaç özel okula ek olarak Karaçi Gramer Okulu- yüksek
ücret talebinde bulunmaktadır. Bu okullardan mezun olanlar üniversiteye
girebilir ya da İngiltere veya ABD’de eğitim alabilmek için yurtdışına
çıkabilir. Bu okullarda eğitim almak, kariyer elde etmek için önemli referans.
Devlet okullarının standartları o kadar yetersiz, imkânları o kadar dar ki,
öğrencilerin ekserisi mezun olunca az gelirli din işlerine talip olabiliyorlar.
Bazı istatistiklere hızlı bir bakış, bu konudaki vahim
durumu netleştirecektir. Gayr-ı Safi Milli Hasıla’nın %4,5’i askeri harcamalara
giderken, sadece %2,6’sı eğitime harcanmakta. İlköğretimi tamamlamadan okuldan
ayrılan çocukların oranı %45. İlköğretim çağında (5-9) olup okula gitmeyen 7
milyon öğrenci var. Okulların %9’unun yazı tahtası, öğrencilerin %24’ünün ders
kitabı ve %46’sının da sırası yok. UNESCO tarafından 2004 yılında araştırma
sonucu elde edilen bilgilere göre, toplam 150, 644 devlet okulunun (1. sınıftan
12. sınıfa kadar) 3, 572’sinin okul binası, 29, 020’sinin elektriği, 18,
515’inin sıra ve sandalyeleri ve 21, 636’sının da tuvaletleri yoktur. Son beş
yılda, durum daha da vahimleşti.
Sonuç olarak okul çağındaki 7 milyon çocuğun durumu nedir?
Çoğu Kur'an’ın hıfzedildiği binlerce medresede eğitim görmektedir. Ekserisi
kendileri gibi bir maziye sahip halka köylerde ve şehirlerde vaaz veren vaizler
ve imamlar olmaktadır (Pakistan’daki zenginlerin dine ayıracak pek vakitleri
yok. Dindarlıkları haram yollarla elde ettikleri gelirlerle oldukça popüler
olan Hac veya Umre’ye gitmekle sınırlıdır. Fakat böyle seyahatler onların
zalimane davranışlarını ıslah etme konusunda pek az fark meydana getirmektedir).
Bazı medreseler cihada dair görüşlerini dolaylı yollardan açıkladılar.
1980’lerde bu tarz bir eğitim, Soviyetlere karşı ABD tarafından “iyi” olarak
addedildi ve cihad, aktif olarak teşvik gördü, finanse edildi. Omaha’daki
Nebraska Üniversitesi’nin cihadın faziletlerine dair kitaplar yayınlayan bir
bölümü mevcuttu. Madem ki, bu ABD-cihadi okullarının “mezunları” şimdi patronlarına
karşı geliyorlar artık ABD’nin cihada iyi bakması söz konusu olamaz.
ABD dışişleri bakanı Hillary Clinton 23 Nisan 2009’da
Ödenekler Komitesi’nin alt komite toplantısına katıldığında açık kalplilikle
şöyle dedi: “Dikkatlerimizi Pakistanlılara yönlendirebiliriz… ama günümüzde
karşılaştığımız problemlerin bir ölçüye kadar sorumluğunu üstlenmek zorundayız…
Bu noktada geçmişi bir hatırlayalım… bugün savaştığımız insanları yirmi yıl
önce biz finanse etmiştik…” Sonra da ekleyebilirdi: “ve bu anlayışı da onlara
biz aşıladık.”
Pakistan’da eğitim alanındaki bölünme toplumda da derin bir
ayrışmaya neden oldu. Bir yanda köylüleri köle gibi çalıştırma sonucu elde
edilen servet içinde yüzen, ülke kaynaklarını yağmalayan ve imtiyazlarından
memnun bir azınlık, bir yanda da yoksulluk ve sefalet içinde yüzen çoğunluk. Nüfusun
üçte ikisi günlük 2 dolara geçinmeye çalışıyor ve Pakistan halkının üçte biri
yoksulluk sınırının altında hayatını sürdürüyor.
Düşük kaliteli sağlık kuruluşları
Sağlık kuruluşlarındaki imkânlar daha da feci durumda ve bu
durum ülke sathına yayılma eğiliminde. Sözgelimi, bazı ilaçlar standartlara
aykırı bir şekilde üretilmekte. Onlar sahte içeriklerle kirletilmekte ve bu da
sağlık sorunlarına yol açmakta. Ne var ki, yaygın yoksulluk nedeniyle çoğu
kişinin uygun ilacı almaya parası yok. Ölçeğin en zirevesindeki zenginlerse
dünyanın herhangi bir yerinde en ileri tıbbi hizmetleri alabilmekte. Fark
fiatta: Ödeyebilene en iyi hizmet mevcut, diğerleri ise çaresiz. Kitlesel
düzeyde solunum zorluğuna neden olan çevre kirliliği had safhada. Birçok şehirde,
sanayi kuruluşları yerüstü sularını kirleten kim atıkları rastgele akıtırdı.
Hükümetin getirdiği kısıtlamalarla, sanayiciler artık bu tür kimyevi maddeleri
yeraltına gönderiyor ama şimdi de yer altı suları kirlenmekte. Bu durum da
Hepatit-C ve kanserle sonuçlanan rahatsızlıkların aşırı düzeyde artmasına neden
olmakta.
Uluslararası bir hayır kurumu olan Çocukları Koruyalım’ın
hazırladığı bir rapora göre, Ülkedeki 53 milyon bebeğin, 270 bini daha bir
aylık olmadan hayatını kaybediyor. Bu oran ülkenin batısında (doğusuna göre)
yaklaşık %10 daha yüksek. Her 23 Pakistanlı kadından biri (1/4’ten daha fazla),
doğum yaparken hayatını kaybediyor. Her yıl yaklaşık 17 bin anne doğumla ilgili
sorunlar nedeniyle hayatını kaybetmekte. Bu ölümlerin %10’u gerekli ulaşım imkânlarından
yoksun oldukları için bir sağlık kuruluşuna ulaşamadan yolda gerçekleşmektedir.
İşte Pakistan’daki sefil sağlık imkânlarına dair korkunç
istatistikler:
- Yılda
400 bin çocuk ishal nedeniyle ölmekte. Kadınların çoğunun yetersiz
beslenme sonucu çocuklarını emzirememeleri ya da doğum sırasında
hayatlarını kaybetmeleri de çocuk ölümlerinde etken.
- Pakistan
çocuk felcinin ortadan kaldırılamadığı dünyanın dört ülkesinden birisi
(Diğerleri Afganistan, Hindistan ve Nijerya). Ne var ki, ülkenin elitleri
nükleer bir güç olduklarını gururla ifade etmektedir.
- Federal
Yönetimli Kabile Bölgesi (FYKB)’nde her bin çocuğun 135’i tedavi
edilebilir hastalıklardan dolayı beş yaşına gelemeden vefat etmekte. Bu bölge
“Taliban’la mücadele” adı altında halen askeri saldırılara maruz kalmakta.
Devlet buraya yoksulluğu önleme, sağlık ve eğitim hizmetleri getirme
konusunda gücü yettiğinin yarısını yapsaydı, mevcut durum ortaya çıkmazdı.
- Çocuk
ölümlerinin %60’ının nedeni su ve sağlığı koruma önlemlerindeki
yetersizlikler sonucu ortaya çıkan hastalıklar.
- Her 1300
kişiye bir doktor, her 15 bin kişiye bir uzman ve her 30 bin kişiye bir
hemşire düşüyor. Bunları Pakistan’da doktor kıtlığının olduğunu söylemek
için akratmıyoruz. Pakistan’daki tıp fakültelerinden mezun olanların %45’i
daha iyi bir konum elde edebilmek için Amerika’ya (en favori ülkeleri),
Kanada’ya, İngiltere’ye Avrupa’ya ve Avustralya’ya gitmekte. Pakistan
doktor yetiştirebilmek için her yıl milyonlarca dolar harcıyor ama
doktorların gelir seviyeleri genel olarak düşük. Onlar da yurtdışında
eğitim alma bahanesiyle ülkeyi terk ediyor ve nadiren geri dönüyor.
Doların ve İngiliz poundlarının tadı ve onları sürekli ülkelerinden
uzaklaştırıyor. Pakistan böylece sürekli kendi vatandaşlarının hayatı
pahasına Batılı ülkelerin çoğununu sağlık sistemlerini finanse ediyor.
Pakistan’ın sağlık hizmetlerine harcadığı toplam miktar
oldukça düşük. Bu, fonların yetersizliğinden kaynaklanmıyor. Wodrow Wilson
Merkezi’nde (ABD) bir bilim adamı olarak araştıma yapan ve Merkez’de bir yılını
dodurmasının ardından 9 Temmuz 2009’da bir konuşma yapan Dr. Samia Altaf’a
göre, 1950-1999 arasında Pakistan sağlık ve kamu hizmetleri için 58 milyar
dolar dış yardım aldı. Konuşmada verilen korkunç istatistikler ciddi bir iç
probleme işaret ediyor. İlki yolsuzluk kültürü; yönetici elitler tüm dış
yardımlara “kişisel mülkiyet” muamelesi yapmakta. Pakistan’a verilen her
yardımın kullanımı şöyledir: Pakistanlı evlet adamlarının yabancı banka
hesaplarını dolduran yabancı “uzmanlara” fahiş ücretler ödenir, kalanı da
Pakistan’a ulaşır ama onlar da uygun yerlerde kullanılmaz. Pakistanlı devlet
adamlarının dillere düşmüş beceriksizliği, verimsizliği ve adam kayırmacılığı ile
bu bakiye de israf edilir. Dış yardım programlarıyla irtibatlı Pakistanlı
yetkililer, fonları uygun şekilde kullanacak kimselere yardımda kullanmaktansa,
ülke dışında çalışmayı yeğlemektedirler. Ya da kamu hizmetleri konusunda yöneticilik
yapabilecekleri ya da icra bölümünde çalışabilecekleri programlardan bazı özel
ve kişisel yarar sağlayabilmekle ilgilenmektedirler.
Adaletsizlikten geçilmiyor
Pakistanlı elitler ve medya, Pakistan’da adalet ortamını
tesis etmeyi başardıklarına dair şaşalı ifadelerden bıkıp usanmıyor. Hiç kimse adaletsizlik konusunda ses
çıkarmaması adaletin tesis edildiği ya da toplumdaki statüsü ne olursa olsun
artık adil bir ortamın olacağı anlamına gelmiyor. İnsanların problemleri Anayasa Mahkemesi’ne hatta bu mahkemenin
statüsünden düşük üst mahkemelere ulaşmıyor. Günlük problemler devlet
görevlilerinin rüşvet çarkını işlettiği alt mahkemelerde çözüme kavuşturuluyor;
sorun çıkarmadan rüşveti kabul eden hakim ve polisler zengin ve etkili
kimseleri fakirlere karşı koruyor. Bu tür mahkemelerde görülen davalar gariban
bir çiftçinin arazisini zorla ele geçiren güçlü bir toprak sahibinin davasından
saldırı, tecavüz ve katil olaylarına kadar bir çeşitlilik arz etmekte. Mahkemeye
düşün bir yoksulun Pakistan’da adaletli bir sonuç beklemesi neredeyse imkânsız.
Ülkede fakir olmak bir suç.
Dürüst devlet görevlileri olsa da, bazı davalar yıllarca
sürüyor. Bazı örnekler durumu netleştirecektir. 2005’te başyargıç olarak
atanması üzerine, İftihar Çavdari Pakistan istihbaratından, kaçırdıkları insan
sayısı konusunda bilgi istedi. General Pervez Müşerref’in askeri rejimi
döneminde yüzlerce kişi kayboldu. Başlangıçta devlet görevlileri mahkeme önünde
ifade vermeyi reddetti. Başyargıç meselenin üzerine gitti ve ilgili devlet
görevlilerini mahkemede hazır bulunmalarını talep etti. Aksi takdirde mahkemeyi
tahkir suçundan hapse atılacaklarını ifade etti. Onun bu tavrı devlet
yetkililerinin tepkisine neden oldu. Yönetici elit onun bu çıkışını
hükümranlıklarına bir tehdit olarak görse de, çoğu kimse başyargıcın aktif
tavrını alkışladı. Mart 2007’de, Müşerref başyargıç Çavdari’yi istifaya zorladı.
İşbirliği yaparsa kendisine rüşvet de verilecekti ama o bunu kabul etmedi.
Aradaki soğukluk Anayasa Mahkemesi’nin nadir görülen bir cesaretle Çavdari’yi
tekrar başyargıçlığa getirmesiyle Temmuz 2007’ye kadar sürdü. Kasım ayında
Müşerref tekrar bir müdahalede bulundu. Anayasayı askıya aldı ve Çavdari’yi
görevden uzaklaştırdı.
O zamana kadar, Amerikalılar Müşerref’i ülkedeki
sorunlardan sorumlu görmeye başlamış ve en favori kızları Bînezir Butto’yu onun
yerine iktidara getirmeye karar vermişlerdi. Elitler Pakistan’ın bağımsız bir
ülke olduğunu söyleseyeler de pazarlık Washington’da yapıldı. Pazarlığa göre
Müşerref Bînezir’in milyarlarca dolarlık yolsuzluğunun üzerine gitmeyecek,
Bînezir iktidara geldiğinde de Müşerref’in “anayasayı ihlal”den yargılanmasını
talep etmeyecekti. Bînezir’in öldürülmesi, seçimler, Müşerref’in istifası, ve
Asıf Ali Zerdari’nin cumhurbaşkanı oluşu gibi müteakip gelişmelerin detaylarına
girmeden söyleyecek olursak, en önemli nokta üst düzey devlet yetkilileri
tarafından yapılmış hiçbir yolsuzluğun ya da dolandırıcılığın
soruşturulmamasıdır. Aktif başyargıç Çavdari bile Müşerref ve Zerdari’ye
herhangi bir dava açmadı. Çavdari’nin bulunduğu mevkie gelişi Genelkurmay
Başkanı Aşfak Pervez Kiyni’nin yaptığı pazarlıklar sonucu mümkün oldu.
Amerikalılar ve İngilizler çıkarlarının tehlikede olmadığına ve gücün bir grup
Amerikan kuklasından diğerine pürüzsüz bir şekilde aktarıldığına dair garantisi
aldılar.
Müşerref, ölüm cezasını gerektiren Anayasayı ihlal suçunu
mükerreren işleyen bir devlet adamı olmasına rağmen salına salına yürürken,
daha alt düzeydeki devlet görevlileri hedef alındı ve öldürüldü. Talibana
sempati duymak ya da onların ilkel düşünüş biçimine ya da yöntemlerine
katıldığını ifade etmek şu sorulara engel değil: Kanun sadece sıradan insanlara
uygulanır da üst düzey yetkililere ve elit kesime uygulanmaz mı? Elitlere
salahiyet ve dokunulmazlık veren kültür Pakistan’ı bitişin eşiğine getiren
ciddi problemler ortaya çıkardı. Pakistan ordusu tüm gücünü Taliban’a karşı
kullanırken -22 Mayıs’ta ordu, Taliban’dan geri alınmış Swat’taki bir dağ
sırtına dikilmiş Pakistan bayrağı fotografı yayınladı.-, niçin benzer
marifetlerini baş düşmanı Hindistan’a (ki Pakistan ordusu ülke bütçesinden en
büyük payı Hindstan ile mücadele etmek için almakta.) karşı kullanmadığını insan
merak ediyor.
Taliban ve destekçileri silaha sarılarak ve feda
eylemlerine müsamaha göstererek kendilerini güçlü hissediyor. 60 yıldan fazla
bir süredir, sade vaandaşlara yönelik büyük cürümler işlendi. Onlar şimdi kendi
ilkel yöntemleriyle bu cürümlere cevap veriyorlar. Yönetici elitler Taliban’ın
Pakistan’a bri tehdit olduğunu söylerken, bu sözleri kısmen doğruluk içermekte.
Taliban Amerikan karşıtı duygulara tercüman olduğu kadar elitlerin
imtiyazlarına ve haram yollardan elde edilmiş servetlerine de meydan okumakta.
Taliban’ın kitlelere düyük rahatlama sağlayamayacağı doğrur fakat o ayrı bir
konu. Pakistan’da olan şey, Taliban’ın ve destekçilerinin 20-30 yıldır
elitlerin halka karşı kullandıkları silahı ve acımasız gücü elitlere karşı
kullanmasıdır. Elit kesim Amerikan ajanı olarak görülürken, Taliban farklı
olarak Amerikan karşıtı olma iddiasına vurgu yapmakta.
Pek muhtemel görünmese de, Taliban Swat’ta tamamen
püskürtülse ve mağlup edilse bile sorun bitmeyecek. Taliban 20-30 yıl önce
Pakistan ordusu tarafından Amerikan-İngiliz himayesinde Afganistan’daki
emellerini gerçekleştirmeleri için teşkil edildi. Taliban üyelerinin eğitildiği
yüzlerce medrese şimdi Pakistan’ı bir uçtan bir uca sarmış durumda. Aşağı
Pencap ve Karaçi onların faaliyetlerinin önemli merkezleri. Amerikan baskısı ve
bahşiş sözleriyle elitler Pakistan’ı bir iç savaşa muhtemelen de bölünmeye
sürükleyebilecek tehlikeli bir gidişata kendilerini kaptırmış durumdalar. Amerikalılar
uzun süredir bunu istiyorlardı ama üzücü olan o ki, Pakistanlı elitler her
birine düşecek birkaç dolarlık pay için ülkeyi yok etmeye hazırlanıyorlar.
Pakistan politikaları Amerikan çıkarlarına hizmet etmeye ve
devlet yetkilileri bunun için kendi halkıyla savaşa ayarlanıyor. Bu bir felaket
planından başkası değil.
*Bangash, Zafar, “Pakistan’daki Temel Sorunları Doğru
Anlamak”, (çev: Murat Kayacan), Haksöz Derg., S. 220, İst., 2009, s. 39-42.
http://www.muslimedia.com/pak-rootcause.htm
18.10.2014
Understanding the root causes of problems in
Pakistan
By Zafar Bangash
For a state and society to function smoothly, some basic
services must be provided to its citizens: security, decent education, access
to healthcare, prospects of a reasonable job and sound economy. Participation
in the political process as well as justice are other
important considerations for peace and tranquility. Judged by these criteria,
Pakistan falls short on each of these requirements. This is not to suggest that
there is no security for anyone or that nobody is making money; a tiny minority
is making huge amounts of money sharpening differences in society even further.
The ruling elites will even point to the fact that only last March, the
activist Chief Justice of Pakistan, Iftikhar Muhammad Chaudhry, was reinstated
after an 18-month struggle led by lawyers and the civil society. So what
precisely is the problem and why is Pakistan gripped by an endless series of
crises the latest of which has been described by some as an “existential
threat”?
Pakistan is not one but several societies in which people
of diverse backgrounds, ethnicity and languages reside. This is not unique to
Pakistan; neighboring India is far more diverse with a cacophony of languages
spoken by people of different religions and backgrounds yet it does not face
the kinds of problems confronting Pakistan. Why? Pakistan’s divisions are not
merely because of ethnicity although this is a contributing factor. It is a
society deeply polarized along class lines. Most privileges
and facilities are reserved for the tiny ruling minority while the overwhelming
majority languishes in poverty and deprivation.
Substandard education
Take education. Its literacy rate at 50 percent (considered
exaggerated by some) is lower than both India’s (64 %) and Sri Lanka’s (91 %).
There are only a few schools that offer decent education where only the
children of the rich can enroll. These schools—Aitcheson College, Lawrence
College, several Cadet Colleges scattered across the country, and Karachi
Grammar School plus a few private schools that have opened up in Pakistan in
recent years—charge exorbitant fees. Such education enables students to get
admission into university or even go abroad to study in the UK or US. This is a
ticket to better career prospects. Government-run schools have such poor
standards and such inadequate facilities that most students end up in low-level
clerical jobs.
A quick glance at some statistics would clarify this dismal
state of affairs. Pakistan spends a mere 2.6 percent of its Gross Domestic
Product (GDP) on education while 4.5 percent on the military. About 45 percent
of children drop out of school without completing elementary education. More
than 7 million primary school-age children (age group 5-9 years) do not attend
school at all. Nine percent of primary schools do not have a blackboard, 24
percent do not have textbooks, and 46 percent do not have desks. According to
2004 data compiled by UNESCO, out of a total of 150,644 government schools
(from grade 1 to 12), 3,572 have no building structure; 29,020 are without
electricity; 18,515 have no furniture; and 21,636 have no toilets. In the last
five years, the situation has deteriorated further.
So where do the seven million primary-school age children
end up? Many of them end up in the thousands of madrassas where they learn the
Qur’an by rote and acquire some rudimentary knowledge of Islam. Most of them
become khatibs (preachers) and imams in various mosques in the villages and
towns preaching to people of similar background (most rich people in Pakistan
do not have much time for religion. Their religiosity is confined to highly
publicized trips on their ill-gotten wealth for the annual pilgrimage of Hajj
or Umrah to Makkah but such trips appear to make little difference in improving
their atrocious behavior). Some madrassas also impart knowledge about jihad but
with a twist. In the nineteen-eighties such education was actively encouraged
and financed by the US when jihad against the Soviets was considered “good”
because it was seen as advancing Washington’s agenda. The University of Nebraska
at Omaha had an entire department dedicated to producing books on the virtues
of jihad. Now that the “graduates” of these US-jihadi schools have turned
against their patron saint, the US, jihad is no longer considered good.
In a rare moment of candour, US Secretary of State Hillary
Clinton, while appearing before a subcommittee of the House Appropriations
Committee on April 23, 2009, admitted: “We can point fingers at the Pakistanis.
… But the problems we face now to some extent we have to take responsibility
for, having contributed to it…. Let’s remember here … the people we are
fighting today we funded them twenty years ago …” She could have added: “and
indoctrinated as well”.
The educational divide in Pakistan has created a deeply
polarized society where a tiny minority, awash in wealth acquired from their
vast estates where the peasants toil as slaves, and pillage of the country’s
resources, enjoys all the privileges while the vast majority languishes in
poverty and misery. Two-thirds of the population lives on less than $2 a day,
with at least one-third living below the poverty line.
Poor healthcare facilities
Healthcare facilities are even more dismal. This spreads
across the entire spectrum of healthcare. For instance, most medicines are not
only substandard, they are contaminated with fake ingredients adding to the
health problems of people but given widespread poverty, most people are unable
to afford proper medication. At the top end of the scale, the rich can get the
most advanced medical services available anywhere in the world. The difference
is price: those that can afford it can get the best service available; the rest
cannot. Environmental pollution has increased alarmingly causing massive
respiratory problems. In many cities, industries used to discharge chemicals
outside their factories contaminating surface water. With government
restrictions, industrialists now pump such chemicals into the ground polluting
underground water. There has resulted in an alarming increase in Hepatitis-C and
cancer-related diseases.
Of the 53 million babies in the country, nearly 270,000 die
before they are one month old — the percentage is roughly 10 times higher than
that in the West, according to a report by the international charity Save the
Children. One in 23 Pakistani women (more than a quarter) dies in childbirth;
the comparable figures for the West are one in 5,000. Each year an estimated
17,000 mothers die from pregnancy-related causes in Pakistan. Ten percent of
these die on their way to a healthcare facility because of inadequate mode of
transportation.
Here are some other grim statistics relating to poor
healthcare facilities in Pakistan:
1: About 400,000 infants die annually because of diarrhea,
which occurs when a majority of women do not breastfeed due to malnutrition or
death during childbirth.
2: Pakistan is one of only four countries where polio has
not been eradicated (the others
are Afghanistan, India, and
Nigeria) but its elite proudly proclaim that it is a nuclear power.
3: In the Federally Administered Tribal Area (FATA), 135
out of every 1,000 children under the age of five die from curable diseases.
This region is currently under military assault allegedly to fight the Taliban.
Had the state applied half as much effort to eradicating poverty, providing
healthcare facilities and education, this situation may not have arisen at all.
4: Water- and sanitation-related diseases are responsible
for 60 percent of child deaths.
5: There is one doctor for every 1,300 people, one
specialist for every 15,000 people, and one nurse for every 30,000 people. This
is not to suggest that there is shortage of doctors in Pakistan. More than 45
percent of Pakistani medical graduates have left the country to such greener
pastures as the US (their favorite destination), Canada, the UK, Europe and
Australia. Pakistan spends millions of dollars on producing doctors each year
but because their income levels are generally low, under the pretext of
studying abroad, these doctors leave the country and seldom return. The taste
of dollars and pounds keeps them away, permanently. Pakistan is thus financing
the healthcare systems of many Western countries at the expense of its own
people.
Pakistan’s overall expenditure on improving healthcare
facilities is very low. This is not because of lack of funds. Between 1950 and
1999, Pakistan received $58 billion in foreign aid for health and population
sectors, according to Dr Samia Altaf, Pakistan scholar at the Woodrow Wilson
Centre in the US (lecture delivered on July 9, 2008 at the conclusion of her
one-year tenure at the Centre) but the grim statistics quoted above point to a
serious domestic problem. First is the culture of corruption; the ruling elites
consider all foreign aid as personal property. Whatever money is given to
Pakistan is used as follows: exorbitant fees for foreign “experts”, filling
foreign bank accounts of Pakistani officials and the rest is sent to Pakistan
but even that is not properly utilized. The legendary incompetence,
inefficiency and nepotism of Pakistani officials waste it. Dr Altaf’s study
found that Pakistani officials associated with foreign-aided programs were
often more interested in landing a foreign assignment or benefiting in some
private and personal way from the programs that they were supposed to supervise
and implement in the public interest than assisting people on whose behalf the
funds had been secured.
Injustice galore
Pakistani elites and the media do not tire of drumbeating
about the great victory they achieved in getting the chief justice restored in
Pakistan. While no one should decry the reinstatement of the chief justice,
this does not mean that justice has been restored or that it will now become
available to everyone regardless of their position in society. The people’s
problems are not at the Supreme Court or even the high court levels. Their
daily problems are in the lower courts where officials are corrupt, and judges
and policemen are easily bribed to give evidence against the poor to favor the
rich and powerful. Cases in such courts range from a powerful landlord forcibly
occupying and transferring the land of a poor farmer to assault cases, rape and
murder. It is virtually impossible for a poor man to get justice in Pakistan.
It has become a crime to be poor.
Even if there are honest officials, cases in courts drag on
for years. Some examples would illustrate the point. Upon his appointment as
Chief Justice in 2005, Iftikhar Chaudhry demanded that Pakistan’s premier
intelligence agency, the Inter Services Intelligence (ISI), and police produce
people they had kidnapped. Hundreds of people had disappeared during the
military regime of General Pervez Musharraf. Initially, officials refused to
appear before the court; when the Chief Justice pressed the issue and insisted
that officials make themselves available or he would send them to jail for
contempt of court, this aroused official wrath. Most people applauded the Chief
Justice’s activism while the ruling elites saw this as a threat to their
authority. In March 2007, Musharraf attempted to force Justice Chaudhry to
resign offering him inducements if he cooperated; he refused. The standoff
lasted until July when the Supreme Court, in a rare display of courage,
restored Chaudhry to his position. This did not last long: by November,
Musharraf struck again. He suspended the constitution and dismissed Justice
Chaudhry.
By then, the Americans had started to view Musharraf as a
liability and decided to replace him with Benazir Bhutto, their favorite
daughter, to take over. A deal was struck in Washington — yes Pakistan’s
destiny is determined in places like Washington and London despite the elites’
claims that it is a sovereign country — whereby Musharraf would grant immunity
from prosecution for Benazir’s theft of billions of dollars while she agreed
not to press charges against Musharraf for violating the constitution once she
came power. Without going into details about subsequent developments —
Benazir’s murder, elections, Musharraf’s resignation and Asif Ali Zardari’s
occupancy of the presidency — the more important point is that no act of
corruption and fraud by top officials is ever prosecuted. Even the activist
Chief Justice has not opened cases against Musharraf and Zardari. There is
widespread belief that Justice Chaudhry was allowed to assume his post under a
deal brokered by the army chief, General Ashfaq Pervez Kiyani. This was
facilitated by the Americans and the British to ensure that their interests
were not jeopardized and that transfer of power from one set of American
puppets to another went smoothly.
It is interesting to note that while Musharraf struts about
the world as a senior statesman even after repeatedly violating the
Constitution for which the punishment is death, those at the lower end of the
scale are targeted and killed. One does not have to be sympathetic to the
Taliban or agree with their primitive thinking and methods to ask: does the law
apply only to ordinary people and not to those at the top? This culture of
entitlement and immunity for the elites has created the kind of serious
problems that are driving Pakistan to the brink. While the full might of the
Pakistan army is directed at defeating the Taliban — a picture released by the
army on May 22 showed a Pakistani flag raised over a ridge that the army had
captured from the Taliban in Swat — one wonders why similar feats have never
been achieved against arch-enemy India for which the military consumes a major
portion of the country’s budget?
By taking up arms and indulging in suicide bombings, the
Taliban and their supporters feel empowered. For more than 60 years, gross
injustices have been perpetrated against ordinary people; in their own
primitive ways, they are now fighting back. When the ruling elites say the
Taliban are a threat to Pakistan, this is only partly true; the Taliban are
beginning to challenge the privileges and ill-gotten wealth of the elites as
well as tap into deep-seated anti-American sentiment. True, they will not
deliver much relief to the masses either but that is a separate issue. What is
happening in Pakistan is a struggle in which the Taliban and their supporters
are using the same tools—weapons and brute force—that the elites have used
against the people for decades. They have the added advantage of claiming to be
anti-American while the elite are seen as agents of the US.
Even if the Taliban are completely routed and defeated in
Swat — a highly unlikely scenario — the problem will not go away. The Taliban
were created by the military two decades ago under US-British patronage to
advance their agenda in Afghanistan. The hundreds of madrassas where these
people are trained have now spread throughout Pakistan. Lower Punjab and
Karachi are important centres for their activities. Under US pressure and
promises of bakhshish, the elites have embarked on a dangerous course that may
engulf Pakistan in civil war and could possibly lead to its disintegration. The
Americans have long wanted this but it is distressing to note that for a few
dollars, the elite in Pakistan are prepared to destroy the country.
Pakistan’s policies are being skewed to serve US interests
and fight its own people. This is recipe for disaster.