Niçin köktenci Müslümanlar iktidara gelemiyorlar?
Niçin köktenci Müslümanlar iktidara gelemiyorlar?
- 1 -
Volume 2, No. 2 May 1998 MERIA (Middle East Review of
International Affairs) journal
Emmanuel Sivan
Çev: Murat KAYACAN
Zirveye yükselişinden yirmi yıl sonra radikal İslam (ya da
İslamcılık) bir durgunluk içinde. Onun kayda geçirilişi devlet baskısının
dişleri arasında siyasi karar almadaki birtakım etkileri, sosyo-kültürel
hegemonyayı, bununla birlikte iktidarı ele geçirme teşebbüsündeki genel
başarısızlığı kapsar. Köktenci hareketlerin bu sorunu özellikle İslam'ın
takribi on dört yüzyıl boyunca rahat bir şekilde yerleştiği Arapça konuşulan
ülkelerde geçerlidir. Köktenci İslam niçin bu çıkmaza girdi?
SOSYO-KÜLTÜREL BAŞARI, SİYASİ BAŞARISIZLIK
Köktenci İslam Arapça konuşan Müslümanların kalplerinde ve zihinlerinde
önemli gedikler açmıştır. Sosyo-kültürel alanda militan İslami söylem
Pan-Arabism(Arap Birliği) ve Marksizm'in yerini alarak Araplar arasında halk
bazındaki üstünlüğünü sürdürüyor. İslamcılığın mahalli Hıristiyanların
marjinalleştirilmesinde ve filmlerin oyunların ve kitapların sansüründe olduğu
kadar, cinsiyetin rolü, doğurganlık, tüketim alışkanlığında da derin bir etkisi
vardır. Uyum sağlamaya yönelik artan sosyal baskıya yol açan, en iyi örneğinin
kadınların peçe takması olan yüksek oranlı dini pratik yaygınlaşmıştır. Gönüllü
İslami örgütler hızla çoğalıyor. İşitsel ve görsel İslami medyanın popülerliği
artıyor. Protesto ve değişim arzusuyla çıkış için büyük bir yol olarak dini
eylemcilik yeniden canlanıyor. Köktenci İslam'ın kültürel başarısı her şeyin
üstünde gönüllü İslami kurumların gücüyle ayakta kalıyor.
Hareket her zaman uyanışa ya da resmi ve yönetsel baskılara
bağlı olarak yüksek bir faaliyet oranı yakalamasına rağmen, çoğunlukla genç
şehirli delikanlıların oluşturduğu yeni eleman denizinin kendisi için her zaman
müsait olduğu görünüyor. Sonuç olarak gönüllü İslami kuruluşlar çöküşün de
ötesinde yükseliştedir. Yasal ve bürokratik zorluklara ve bazı skandallara
(Mısır'da İslami bankaların iflası gibi) rağmen, faaliyetleri her zaman olduğu
gibi güçlüdür.
Bu kuruluşlar köktenci İslam'ın belkemiği durumundadırlar.
Onlar hareketin fikirlerini yaymak, üyelere destek ağları oluşturmak ve İslami
değerlerin çağdaş dünyada tamamen uygulanabileceğini göstermek için tebliği
yaygınlaştırarak ve alternatif topluluk oluşturarak dava sorumluluğunu yerine
getirirler. İslami kuruluşların süregelen gücü, her şeyin ötesinde 1985 sonrası
sadece petrol ihraç edenlerin değil, Arap dış yardımının kuruduğu ve
yurtlarından ayrılıp gelen geçici işçiler için işin azaldığı fakir ülkelerin
üzerinde de etkisi olan petrol fiyatlarındaki düşüşün ardından Orta Doğu
ülkelerinin çoğunun bütçe felaketinin bir sonucudur. Bazı devletler için bu
felaketler Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle ve bunun sebep olduğu garantili Doğu
Avrupa pazarının kaybedilmesi nedeniyle daha da kötüleşti.
Vergi krizi İslamcılara iki şekilde yardımcı oldu. İlk
olarak rejimler bu problemi, 1950'lerde ve 1960'larda vatandaşları ile
yaptıkları gayr-ı resmi anlaşmalarını bozarak, vatandaşların temel ve medeni
hak taleplerinden vazgeçmelerine karşılık onların eğitim, sağlık, iş, hammadde,
tüp gaz ve nakliyat gibi ihtiyaçlarını sübvanse etme sorumluluğunu üstlenerek
çözdüler. En fakir ve en genç olanları bu sorunları en çetin bir biçimde
yaşadılar.
1900'lerin gerileyen devleti, böylece kitlelerden düş
kırıklığına uğramış vatandaşlar yaratıyor: Artık hükümette bir iş garanti
edilemeyen üniversite öğrencileri. sadece geçimlerini sağlayabilen işçiler
yalnızca çeyiz ve bir aile kurmak için para biriktirebilenler ya da sığınak
olarak bu temel ihtiyaçlardan uzak son zamanlardaki şehir göçmen kitleleri.
Bütün bu kesimler İslami yapılar için muhtemel üye havuzu oluşturuyor. İkinci
olarak daha üst sosyo-ekonomik düzeyde, İslami kuruluşlar bağımsız bir şekilde
hareket etmelerini sağlayan büyüyen servet ve birikimi olan meslek grupları
arasında (doktorlar, avukatlar, gazeteciler) boy gösterdi. Onlar ilk olarak
kendi mesleklerindeki karar mekanizmasını şekillendirmeye çalışıyorlar. Sonra
kamu işlerinde önemli mevkilere geliyorlar. Doğrudan olmasa da İslamcılık
siyasi etkiye de sahiptir. Rejimlerin manevra alanlarını kısıtlar. Örneğin,
devlet desteğini kesmeye yönelik herhangi bir plan İslami renkli kitle
gösterilerini dikkate almalıdır. Kemer sıkma politikalarını protesto eden
kitlesel eylemler her zaman olmuştur. Aile planlaması politikaları sekteye
uğrar ya da serbest (hükümete bağlı olmayan anlamında) camilerdeki etkileyici
Cuma hutbeleri nedeniyle düşe kalka ilerler. Karşı terörizm ve kamu düzenini
sağlamaya ödenek ayırma ihtiyacı nedeniyle milli güvenlik ve bölgesel güç olma,
zorluklarla karşılaşır. Her zaman idealistlikleriyle ve doğruluklarıyla bilinen
dava yapıları, günümüzde her zamankinden daha revaçta.
Sonuç olarak, böylece oluşturulan destek ağı siyasi güce doğru
nihai bir yükselişe temel olarak hizmet edebilirdi. Fakat etmedi. Sadece
Sudan'da köktenciler ordu işbirliğiyle güç elde edip iktidarı ele aldılar. Öte
yandan Arap ülkelerindeki köktenci İslami hareketler büyük bir siyasi aktör
olma konusunda ısrarlı bir yetersizlik göstermektedirler. Özellikle Cezayir'de
şiddet yolu ile başkaldırı bir çok ölümlere yol açtı ama yönetimi ele
geçiremediler. Aynısı Mısır ve Tunus'ta daha az bir alanı kapsıyor. Yemen ve
Ürdün'de hükümette belirli aralıklarla genç partnerler olarak yer aldılar fakat
politikada hiçbir etkileri olmadan sadece çaba gösterdiler. Hepsi göz önünde
bulundurulduğunda köktenciler güce ulaşmada üç yol denemişlerdir: Çeşitli
derecelerdeki başarısızlıklarla birlikte, Şiddet, davet ve parlamento.
1-Şiddet
Bir çok köktenci hareket şiddete baş vurmuştur. İran'ı takip
arzusuyla, Sudanlılar ve Afganlılar iktidarı yukarıdan ele geçirmeye ve böylece
büyük araçları "heretik moderniteyi"(devlet anlamında) kontrol etmeye
çalışmışlardır. Bununla birlikte ekseriyetle başarılı olamayan on ila yirmi
yıllık gayretlerden sonra, köktenciler iktidarı güç kullanarak ele
geçirebileceklerine daha az inanıyorlar. Ana sorunun mevcut hükümetlerin katı
ve artan etkili karşı koyuşunun olduğu kesindir. Karşı-terör operasyonları dahice
ve cesurca can yakıcı operasyonlara, casusluğa ve yasal değişikliklere (tedbir
için tutuklamalara, izinsiz aramaya şüphelilerin askeri mahkemeye sevkine izin
veren değişikliklere) dayanarak planlanmışlardır. Bir çok Orta Doğu ülkesindeki
emniyet birimleri Batı ülkelerinde olduğu gibi, diğer Müslüman ülkelerdeki
benzerleriyle işbirliği yaparlar. (Türkiye ve Pakistan dahil) Birkaç diktatör
rejim köktenci hareketi tamamen yok etmiştir: Irak'ın Saddam Hüseyin'i
kadroları tasfiye etti ve Mart 1991 isyanını bastırdı. Suriye'nin Hafız
el-Esad'i de 1982'de Hama katliamını gerçekleştirdi. Libya'nın Muammer
el-Kaddafi'si vadi el-encil hariç her yerde katliam yaptı.
Despot rejimler nadiren bu kadar ifrata vardılar(Cezayir
hariç) fakat kaynaklarını savunmada başarılı olduklarını gösterdiler: Petrol ve
gaz (Fars Körfezi, Libya ve Cezayir'de), Mısır'da Süveyş Kanalı ve hatta birçok
ülkedeki nazik turizm endüstrisi. İslamcı şiddetin meşruluğunu bertaraf etmek
için onlar eğlence endüstrisi kadar (Mısır örneği böylesine başarılı
"Terörist" ve "Terör ve Köfteler(meatballs), televizyon mini
dizileri "Leyla ve Dervişler" filmleri kadar İslami yapının (meşhur
hatiplerini) kaynaklarını kullanırlar.
Bu karşı terör gayretlerinin başarıları çeşitlilik arz eder.
Tunus'ta demir yumruklu cumhurbaşkanı Zeyn el-Abidin Ali, 1987 Kasımında Habib
Burgiba'dan yönetimi devralmasını müteakip yalnızca birkaç yıl içinde terörizm
ağını dağıtmayı becerdi. Cezayir iç savaşında dengeler İslami zaferin zıddına
allak bullak edilmiştir. İslami Selamet Ordusu (AIS) ve İslami Selamet Grubu
(GIA) ağır kayıplar vermiş ve nüfusun büyük çoğunluğu onlardan uzak durmuştur.
Artık üyeleri "İktidar Kalaşnikoflarımızın menzilidir" diye
inanmıyor. Protesto, intikam, tehdit hala devam eden şiddetin tüm korkutucu
hedefleridir.
Mısır güvenlik birimleri Hüsnü Mübarek'in Hazıran 1995'teki
suikast girişimiyle tansiyonu yükseltilmiş büyük bir gayretle yıllık şiddet
düzeyini 1993'te 1100, 1994'te 700 ve 1995'te 480 kişiye kıyasla 1996'da, 190'a
indirdi. Bu öldürücü mahsül Mübarek'in cumhurbaşkanlığının ilk yıllarında
Mısır'ın tecrübe ettiğinden daha büyük olsa da (yılda 30 kişi) gelişme
ortadadır. Bunun da ötesinde şiddet iktidarın önemli merkezlerinden ve büyük
nüfusa sahip yerlerden uzakta Yukarı Mısır'da (Malavi bölgesinde) çembere
alınmıştır.
Şii kesimin mahalli şiddeti, hala Bahreyn'de daha küçük bir
ölçekte ve Fas'ta, Yemen'de dağınık bir ölçekte görülebilir. Belki de yaygın
karşı-terörist faaliyetlerin sonucu olarak, köktenci İslami hareketler ihtilaf
ve dağınıklığı tecrübe etmişlerdir. bu durum, saklanan veya ülke dışındaki
birçok liderin muhalefetine rağmen Mısır'daki Cihad ve Cema'a İslamiye
örgütlerinin hapisanedeki liderlerini, tüm terör eylemlerine son verme
çağrılarında bulunma noktasına getirmiştir. Benzer bir çağrı, Cezayir'in
güneydeki kırsalında kadınları ve çocukları katleden Silahlı İslami Grup (GIA)
dışarıda bırakıldığında, İslami Selamet Cephesi (FIS) liderlerinin çoğu ve onun
askeri kanadı AIS, tarafından benzer bir çağrı dile getirilmeye başlandı.
Çeşitli ayrılıklar ve her iki tarafa da ağır kayıplar verdiren savaşlar
şeklindeki ihtilaf köktenci İslam tarihinde yeni değildir. Fakat günümüzde
kapsamı, köktenci İslami hareketin son çeyrek yüzyıldan geriye doğru
karşılaştığı hiçbir şeyden daha büyük değildir.
2-Kültürel Sızma
Şiddet "Tepeden İslamileştirme" çöküşte ise, nihai
siyasi gücü elde etmek için "tabandan İslamileştirme"yi yani uzun
vadeli toplumun her kuytu yerine ve köşesine sızmaya ne demeli? Öyle görünüyor
ki bu, Müslüman Kardeşlerin Mısır'da ve başka yerlerdeki stratejisidir. Onlar
yönetici olmayan kesim için alkolü, pornografiyi ve televizyon çanak
antenlerini yasaklamak ve şeriatı tesettürü ve daha katı turist yasalarını
kabul ettirmekle meşgul oluyorlar.
Mısır'da, Lübnan'da, Ürdün'de ve Kuveyt'te fundamentalistler
aşırı müsamahakar yazarlara karşı mahkeme savaşı ve basın kampanyaları
düzenliyorlar. İsrail ile ilişkilere karşı (Ürdün'deki mühim konu) kitlesel
protestolar düzenliyorlar, (Lübnan ve Fas'ta) hayat pahalılığına karşı grevlere
öncülük ediyorlar ya da (Bahreyn'de) oluşumu destekleyen gösteriler yapıyorlar.
Bu stratejiyi iki ana faktör destekler. İlki her şeyi sağladığı söylenen
devletin başarısızlığı onun ahlaki bozukluğuna ve sekülerliğine bağlı olduğu
şeklindeki İslami mesaj sade ve etkilidir ve o şahsi endişeleri halkın
dertlerine bağlayan derin kökleşmiş kültürel geleneğe hitap eder.
İkincisi, köktenci İslam'ın karma karışık aynı zamanda
elastiki örgütsel yapısı esnektir ve en az bir hiyerarşi ile merkezden birkaç
yere yetki dağıtılmıştır. Bu tarz bir yerleşim (antropologların isimlendirdiği
gibi) karar almaya engel olmaksızın üyeler arasında statü eşitliğini sağlar.
Bunu, mahalli karizmatik şahsiyetleri terfi ettirerek yapar. Bu yolla baskıları
önler ve üyelerine yetki verme ve grup dayanışması anlayışıyla bağış yapar.
Köktenciler çalışacak yeni bölgeler bulmakta
beceriklidirler: Afganistan militanlar için tecrübe, bağlantılar ve
kabiliyetler elde etmek için bir silahlı eğitim yeri olarak hizmet etti. Bosna
1995 Dayton anlaşmasına kadar aynı işlevi gördü.
Kendi memleketlerinde zulüm gören Kuzey Afrika hareketleri,
(propagandayı, terörizm için destek ağlarını ve hatta bazı terör
operasyonlarını içeren) faaliyetlerinin çoğunu Batı Avrupa'daki göçmen
topluluklara yönlendirdiler. Hamas destek ve para meselelerini Batı Avrupa ve
Kuzey Amerika'ya genişletti. Mısır Cihad örgütü bazı operasyonlarını (Mübarek'i
öldürmek istediği) Etiyopya'ya ve (Mısır konsolosluğunu bombaladığı) Pakistan'a
kaydırdı.
Avrupa'da yaşayan militanlar bir şeyi daha başardılar:
Çeşitli ülkelerin İslamcı hareketleri arasında geliştirilmiş koordinasyon. Bu
amaçla yeni üye alınmış göçmen işçiler sık sık Akdeniz kıyıları boyunca gidip
gelirler ve aile eşyaları, kullanılmış araba ve elektrik techizatının yanında
para fonlarında olduğu gibi Batı'da üretilmiş propaganda araçlarını getirirler.
Bu esnek ağ, köktenci İslam'ın tüm ümmeti (Müslümanların nüfusunu) kuşatan
uluslar arası bir hareket olma iddiasını gerçek hale getirir.
Bu sayede bir ülkenin dini lideri bazen başka bir ülkede
daha yüksek bir şer'i ve ahlakı otorite olarak hareket eder. Mısır Müslüman
Kardeşler'in Şeyhi Yusuf el-Karadavi (Kardavi yanlış bir aktarım ç. n) Katar'da
yaşar ve Filistin Hamas'ı için en büyük müftüdür. Londra'da yaşayan bir Filistinli-Ürdünlü
Şeyh İbn Katade, Cezayir GIA'sının elemanlarının müftüsüdür. Mısırlı ve eski
Afgan mücahidi, Şeyh Ebu Hamza dışarıda GIA'nın baş propagandistidir.
Eski ulusalcı ve devletçi ideolojilerin cazibesini
yitirdiğini fark eden rejimler dini meşruiyete dayandıran köktenci söylemlerin
bazılarını çalmaya kalktığında köktenci İslam'ın hedefi gelişme kaydetmiştir.
Onlar, okul sistemine yüksek dozda İslami muhtevayı, böylece birçok eğitimli
çocuk daha sonra kendilerine yakın bir söyleme dönüştürülmüş köktenci dünya
görüşünü kabul etmeye müsait olsunlar diye zerk ederler. Çünkü eğitim
yönlendirme (telkin) ile yapılır. Genç, eleştirel bir araştırma anlayışı
olmaksızın köktenciliğin başarılı olduğu zihin yapısıyla dogmatik bir mesajı
kabul etmeye şartlıdır. Bunların hepsi köktenci İslam'ın sosyo-kültürel ve
örgütsel varlığını korumasını açıklamaya yardım eder. Kendi içinde oldukça
başarılı olmakla birlikte niçin bu etkenler siyasi alanda güçlenmeyi
beraberinde getirmiyor?
İslamcı hareket çok geç olmadan Orta Doğu'nun görünür dine
karşı asiliğini ve özentiye moderniteye ve sekülerliğe hızla kaymasını
durdurmaya çalışır. Doğal olarak uzun dönemli bir çaba ile bu kampanya on beş
ile yirmi beş yaşlarındaki ezici çoğunluktaki kitleleri içinde oluşturulan bir
üyeyi hemen hiç cezbetmez. Devam eden devlet krizine ve Müslüman Kardeşler'in
zenginliğine bağlı olarak onların mesajının altında yatan şey şudur: Büsbütün
elitlerin içine sızacaklar ve bu seküler elitleri değiştirmek için baskı
oluşturmaya popüler bir zemin yaratacaklar. Yolun sonunda yeni Müslüman olmuş
elitleri iktidara getirecekler (örneğin, hakimler İslam kanunu şeriat ışığında
hadiseleri yorumlayacaklar).
Bununla birlikte tecrübe güçlü, eşit derecede karşı koyan
kültürel baskının çalıştığını göstermiştir: İşitsel-görsel medya, "İslam
çözümdür" kavramını baltalayan hazcı mesajlar yayınlıyor. "Tüketici
kültürünün cazibesi, Amerikan malının etkileyiciliği, spor ayakkabılar, sinema
filmleri, büyüklerin ümitlerini bağladıkları şebab (gençler) üzerinde etkili
oluyor. Daha da dehşet verici olan, Rai denilen Arap melezi Kuzey
Afrikalılar'ın mahalli çalgıları ve rock müziği. Artan bir şekilde, "belki
yapacağımız tüm mücadele artçı savaşımdır. Günümüzdeki başarılarımız çatışma
nedeniyle ölümle sonuçlanma ihtimalini kapsamaz mı?" şeklindeki İslami
söylemler duyulabilir.
Murat KAYACAN - 12.10.1999