Mustafa Yiğit şu duaya ne der?
Mustafa Yiğit şu duaya ne der?
Mustafa
Yiğit’in Türkan Saylan ile ilgili gazetemizdeki iki yazısını da okudum. Yiğit
bütün yüreğiyle, “Türkan Saylan’ı iyi bilirdim.” diyor. Biz ise Saylan’ı
başörtülü kızları psikolojik baskı yoluyla başörtü farzından vazgeçirme amaçlı
ikna odalarının mucidi, “ne şeriat, ne darbe” diyerek iki kavramı da eşitleyen (bir
açıdan da “bu söylemiyle” İslâm’ı kısmen de olsa reddettiğini izhar etmiş olan),
"Deniz Harp Okulu öğrencilerinin, ÇYDD’de yetişmiş kızlarla kontrol
altında tutulmasını (!) isteyen Tuğamiral
O.S.K'ya “Sen bizi ne sanıyorsun?” demeyen “Çocuklarımızın sıra üstünde namaz
kılmasını değil bale yapmasını istiyoruz.” ifadesinin sahibi, kendisinden burs
isteyen başörtülü fakir bir öğrenciye: “Git Taliban sana para ve ekmek versin.”
diyen birisi olarak bilirdik. Mustafa Yiğit’in “iyi bildiği” Saylan’ın iyiliği bunlar
ise, o zaman M. Yiğit için şöyle dua etsek bize teşekkür mü eder yoksa gücenir
mi: “Allah dünya ve ahirette sizi iyi bildiklerinizden ayırmasın.”
***
Dünyan'ın
en salak hayvanı hangisidir?
Cevap: Fındık
kurdu çünkü fındığın içine kolaylıkla girer ve iyice doyana kadar yer ama o
kadar çok yemiştir ki girdiği delikten çıkamayıp orda ölür. (Lütfiye
Sözer’e teşekkür)
***
Müjde Moiz baban ölmüş
İki tüccar konfeksiyoncu arkadaş,
piyasayı araştırdılar ve o sene haki renkte kumaşın moda olacağını öğrendiler.
Bütün varlıklarını paraya çevirdiler. Piyasadaki bütün haki kumaşları satın aldılar.
Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu. Ancak; kimsenin bu renkteki kumaşlara
talip olmadığını gördüler. İki kafadar artık iflasın eşiğine gelmişlerdi. Moiz
ve Aron dertli dertli oturuyorlardı. Bıçağın kemiğe dayandığı bir gün kapı
çalındı ve içeriye bir albay girdi. 'Sizde haki renkli kumaş var mı ?' diye
sordu. Kulaklarına inanamadılar. 'Evet albayım var, gösterelim' dediler. Albay
dikkatle kumaşları inceledi 'çok beğendim' dedi. 'Bu sene askerlere 200 bin,
subaylara 50 bin adet haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak tabi ki benim tek
başıma beğenmem yetmez. Generalimin de olur demesi lazım.' Bana bir parça
numune verin yarın saat 12'ye kadar telgraf çekersem iptal ettim demektir. Eğer
telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz.' Albay numuneyi
alarak gitti. O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman 'ya
iptal olursa' diye iç geçirdiler.
Ertesi gün
saat: 11.00, 11.15, 11.30, 11.45. gözleri yollarda korku ile postacıyı
beklediler. Bir taraftan postacı gelmesin diye dua ediyorlardı. Tam 12’ye 5
kala postacı yolun başında gözüktü. 'Belki bize gelmiyordur.' diye
ümitlendiler. Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. Moiz büyük bir kederle
koltuğa çöktü. Aron`da çaresiz kapıyı açtı ve postacının elinden telgrafı aldı.
Titreyen elleri ile kâğıdı açtı ve sevinçle bağırmaya başladı: “Müjde Moiz,
müjde! Baban Ölmüş!” (Yusuf Z. Yavaş’a teşekkür)
***
Söz
ustaları
İrlandalı oyun yazarı Bernard Shaw (1856-1950) ile hatipliğiyle
meşhur İngiliz politikacı Winston Churchill (874-1965) hiç geçinemez ve sık sık
birbirlerini iğnelermiş. Bernard Shaw, bir oyununun ilk gecesine, Churchill'i
davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş: “Size iki kişilik davetiye
gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa.” Churchill
hemen cevap göndermiş: Maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için
oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci gece gelebilirim, tabii oyununuz
ikinci gece de oynarsa.
***
Günün sözü
İlimsiz ibadette, tefekkürsüz
Kur'an tilavetinde hayır yoktur.
Hz. Ali
Resimdeki on adet yüzü görebiliyor musunuz? |