Milliyetçilik ve hizipçilik İslâm Ümmetini bölüyor
Milliyetçilik
ve hizipçilik İslâm Ümmetini bölüyor
Zafer Bengaş
Müslümanlar
İslâm’ı en güzel bir şekilde İslâm Devleti’nde yaşayabilirler. O devleti
kurmanın aracı da İslâmî harekettir. İslâm devlet kurma çabası içinde olanların
bu hedefi gerçekleştirmede kullandıkları yöntemlerin de net olması gerekir. Müslümanlar,
İslâmî hareketin ilerlemesine engel olan tehlikelerin farkında olmalılar.
Bu engellerden
iki tanesi hemen kendini belli eder: Milliyetçilik ve hizipçilik. Milliyetçilik
Müslümanlara dışarıdan empoze edilmişken hizipçilik içsel bir problemdir.
Milliyetçilik İslâm’ın değerlerine, ahlaki yapısına ve kültürüne tamamen
yabancıdır ve İslâmî siyasi düşünceye sömürgeciler tarafından enjekte
edilmiştir. Sömürgecilerin net bir hedefi vardı: Müslümanların yurdu ile
yönetimlerinin arasını açmak. Başardılar da çünkü İslâm dünyasında sayıca az
elit bir topluluk İslâm’ın değerleri ve kültürüne yabancılaşmış ve Batı
konseptini kısa sürede benimseyip içselleştirmişlerdi. Aziz Kur'an’da
belirtildiği gibi evrensel ümmet kavramına sıkı sıkıya bağlı Müslüman kitleler bunu
kabu etmedi. Bu kitleler reddettiklerini ifade edemeyeblirler fakat
hayatlarında pratiğe döküp kararlılıklarını gösterebilirler. Dünyanın herhangi
bir yerindeki Müslüman kardeşlerine olan derin duyarlılıkları bunu gerektirir.
Kur'an’daki
ümmet kavramı nettir. Şehadet getirip Allah’ın birliğini ve Hz. Muhammed (s)’in
rasul oluşunu ifade eden herkes otomatik olarak İslâm şemsiyesi altına girer ve
ümmetin bir parçası olur. Doğal olarak, bireyi daha üst seviyelere taşıyacak gerekli
başka birçok basamak söz konusudur. Fakat bu basamakları henüz geçmemiş
olanların ümmet içindeki yerini de kimse inkâr edemez. Maalesef İslâm
dünyasının birçok yerinde ümmet kavramı milliyetçiliğin boğucu etkisi altında
gücünü yitirdi. Müslümanların birbirinden renk, dil, etnisite ve vatan
temelinde ayrıldı ve İslâm Dünyası ulus-devletlere bölündü. Ulus-devletlerin mevcut
olmadığı bir vasatta, İslâm yurdunu bölmek için sömgüreciler tarafından Suudi
Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri vb. yeni ulus-devletler kuruldu.
Bu tür
bölünmeler sadece ümmetten kopmaya değil ümmetin bozguna uğraması ve
aşağılanmasına da yol açtı. Sözgelimi Suudiler, Mısırlılar ve Ürdünlüler “milli
menfaatlerine” uygun olmadığını düşündüklerinden Filistinlilere yardım
etmiyorlar. Afganistan sorununda Pakistan’ın tavrı için de aynısını
söyleyebiliriz. Önceki Pakistan rejimi Amerikan tehditleri nedeniyle 2001’de
Afganistan’ı terk etti. Pakistan diktatörü Pervez Müşerref, ABD politikalarına
teslim oluşunu “milli menfaat” söylemiyle savundu.
Milliyetçilik
dışarıdan empoze edilmişse, hizipçilik de içsel olarak ortaya çıkmıştır.
Kökleri hilafetin saltanata dönüştüğü ilk dönem İslâm tarihine kadar uzanır.
Emeviler entrika ve kaba kuvvetle iktidarlarını kabul ettirmişlerdi. Bunun da
ötesinde, hizipçi aklileştirme operasyonlarıyla kabile dayanışmasıyla temsil
yeteneği olmayan bir iktidar biçimini kurumsallaştırmışlardı. Böylece Emeviler;
ümmetin gelecek nesillerini sosyal adalet, eşitlik ve refah konusunda ümmetin
dışında kalanlara da önderlik etmekten uzaklaştırdı.
Son
zamanlarda, hizipçilik İran İslâm devriminin özgürleştirici etkisini sınırlamak
için körüklendi. Müslümanlar arasında her ne kadar hizipçiliğin izlerine daima
rastlansa da, en tehlikeli şekli (farklı mezhep mensuplarına ve onların
gittikleri camilere saldırılar) yeni bir olgudur. ABD’nin tahrikiyle İslâm
dünyasındaki Arap olan ve olmayan gayr-ı meşru rejimler İslâmî İran’ı hedef
almak ve onu izole etmek için hizipçiliğe istekli bir şekilde sarıldı. Arap
liderler arasında hizipçilik düzeyi onun ABD’ye hizmeti ile orantılıdır. Onlar
yüzyıllar öncesine ait eski çatışma nedenlerini gündeme taşımak
istemektedirler.
Hizipçiliğin
en yoğun olduğu ve ölümcül etki yaptığı üç ülke Irak, Afganistan ve Pakistan’ın
İslâmî İran ile sınırı vardır. Bu ülkeler doğrudan ya da dolaylı olarak ABD
işgali altındadır. İslâmî devrimin etkisinin öncelikle bu ülkeleri kuşatacağını
varsaymak tabiidir.
Ayrıca
Pakistan ve Afganistan’da hizipçiliğin Hindistan’daki Deoband medresesiyle
irtibatlı Deobandi alimler müessesesi aracılığıyla körükleniyor olması da
ilginçtir. Bu tür fikirlerin kaynağı Hindistan da olsa orada hizipçi çatışmalar
ya yoktur ya da çok azdır. Deobandilerin Suudilerle de yakın ilişkileri vardır.
Bu zararlı bağlantı Pakistan’daki hizipçilik konusunda endişe verici bir
yükselişe neden odu. Bu üzücü durum, yakın vadede Pakistan’da bir İslâm
devriminin gerçekleşme ihtimalini zora sokmakta.
Bu nedenle
Pakistan’ın gerçekte bir ABD sömürgesi ve Suudi himayesi altında bir ülke
olduğunu fark etmek zor değildir. Müslümanlar yollarına çıkan engelleri tespit
etmeden tabii halleri olan İslâm Devleti çatısı altında yaşamaya doğru mesafe
alamayacaklardır.
Çev: Murat
KAYACAN
Nationalism and sectarianism tearing the Ummah apart
Reflections by Zafar Bangash
The Muslims’ natural habitat is the Islamic State;
the vehicle for establishing the Islamic State is the Islamic movement. It is
therefore necessary for workers in the Islamic movement to be clear about the
methods they use in pursuit of their goals. In particular, they must be aware
of the pitfalls that impede progress of the Islamic movement.
Two
impediments can immediately be identified that stand out amid many others:
nationalism and sectarianism. Nationalism has been imposed on Muslims from
outside while sectarianism is internally generated. Nationalism is totally
alien to the values, ethos and culture of Islam. It was injected into Muslim
political thought by colonialism. The colonialists had a clear objective: to
divide the house and power of Islam. They succeeded in this because the tiny
elites in the Muslim world, alienated from the values and culture of Islam
immediately accepted this Western concept and adopted it as their own. The
Muslim masses firmly wedded to the universal concept of the Ummah that Allah
(swt) has given in the noble Qur’an, have not accepted this. The masses may not
be able to articulate this but they practice it in their lives, hence their
deep concern for fellow Muslims suffering in any part of the world.
The Qur’anic
concept of the Ummah is clear. Any person who utters the shahadah, declaring
the Oneness of Allah (swt) and the Prophethood of Muhammad (s) automatically
enters the fold of Islam and is considered part of the Ummah. Naturally, there
are many other steps required to elevate an individual to higher levels but
nobody can deny that person his place in the Ummah. Regrettably, in much of the
Muslim world, this concept has been smothered under the stifling notion of
nationalism. Muslim lands have been divided into nation-states like different
species of animals in the cages of a zoo, where Muslims are separated from each
other on the basis of color, language, ethnicity and place of birth. Where no
nation-states existed, new ones like Saudi Arabia, Kuwait, the United Arab Emirates,
Jordan, etc. have been created by the colonialist powers to divide the House of
Islam.
Such divisions
have led not only to the dismemberment of the Ummah but to its defeat and
humiliation as well. The Saudis, Egyptians, and Jordanians, for instance, do
not help the Palestinians because of their perceived “national interests.” The
same is true of Pakistan vis-a-vis Afghanistan. The previous Pakistani regime
abandoned the Afghans in 2001 because of American threats. The Pakistani
dictator, General Pervez Musharraf invoked the doctrine of “national interest”
to justify his surrender to the US.
If nationalism
is imposed from outside, sectarianism is internally generated. Its roots go
back into early Islamic history when the khilafah was subverted into mulukiyah.
The Umayyad clan imposed their rule on the Muslims through intrigue and brute
force. Further, by conflating exclusivist tribal solidarity with sectarian
rationalizations, they institutionalized a nonrepresentative form of
governance, thereby preventing future generations of the Ummah from
representing the rest of the world’s peoples in the areas of social justice,
equity and prosperity.
In recent
years, sectarianism has been stoked to contain the liberating influence of the
Islamic revolution in Iran. While traces of sectarianism have always existed
among Muslims, its most virulent form — attacks on the followers and masjids of
different madhhabs — is a more recent phenomenon. Instigated by the US, the
illegitimate Arabian and other rulers in the Muslim world eagerly grasped this
in order to target and isolate Islamic Iran. The level of sectarianism among
Arabian rulers is directly proportional to the degree of their subservience to
the US, hence their vicious campaign to open centuries’ old controversies.
Three
countries where sectarianism is most pronounced and used to deadly effect are
Iraq, Afghanistan and Pakistan, all bordering Islamic Iran. These countries are
also directly or indirectly occupied by the US. It is natural to assume that
influence of the Islamic revolution will spread to these countries first.
It is also
interesting to note that in Pakistan and Afghanistan, sectarianism is promoted
through the Deobandi “scholarly” establishment, linked to the Deoband madrassa
in India, yet there is little or no sectarian conflict in India from where such
ideas emerge. The Deobandis also have close links with the Saudis. This toxic
nexus has led to an alarming rise in sectarianism in Pakistan, thus frustrating
the possibility, in the near future, of an Islamic revolution in Pakistan.
It is also not
surprising, therefore, to note that Pakistan is a virtual colony of the US and
dependent on Saudi patronage. Unless Muslims identify the impediments blocking
their way, they will not be able to make progress toward their natural habitat
— the Islamic State.