Meram Belediyesi ve Yayıncılık
Meram
Belediyesi ve Yayıncılık
Okurlarımdan
Haksöz yazarı İbrahim Alan’ın Meram Belediyesi tarafından, “Konya Mezarlıkları
ve Mezar Taşları” adlı Hacer Kara-Şerife Danışık tarafından hazırlanmış bir
lisans tezi hakkındaki değerlendirmesi şöyle:
“Kitabın
kapak tasarımı ve baskı kalitesi o kadar harika ki insanı hayran bırakıyor.
Kitabın "zarf"ı kusursuz yani. Peki ya mazruf? İşte sıkıntı orada.
Konya mezarlıklarının tarihi ve mezar taşlarının sanat tarihi açısından ne
ifade ettiğini umarak açmayın kitabı. Çünkü kitapta (yok denmesin diye) 4
sayfalık, 34 dipnotlu "giriş" ve 6 sayfalık bir değerlendirme"
bölümlerinin dışında yorum yok, kanıt var. Mezar taşlarının fotoğrafları ve
üzerlerindeki yazıların kayda geçirilmesinden ibaret bir kitaptan ne gibi bir fayda umulduğunu anlamak güç. Bilindik kısır, kuru akademik çalışmalardan biri. Belediyelerimizin şehir tarihçiliğinden anladığı bu mudur? Yayıncılık zor iş doğrusu!
üzerlerindeki yazıların kayda geçirilmesinden ibaret bir kitaptan ne gibi bir fayda umulduğunu anlamak güç. Bilindik kısır, kuru akademik çalışmalardan biri. Belediyelerimizin şehir tarihçiliğinden anladığı bu mudur? Yayıncılık zor iş doğrusu!
Memleketi
Kurtaran Adam
Acaba
“Memleketi Kurtaran Adam” Memleket’te yazmadığı zaman mı yoksa yazdığında mı
Memleket’i kurtarmaya daha yakındır?
Merak
AİHM’in
“Başörtüsünü devletler isterlerse yasaklayabilirler.” şeklindeki görüşünden “Yasaklanmalıdır!”
görüşünü çıkaran resmi kişiler ve gazeteciler kafayı yasakçılıkla bozduklarından
mı böyle çıkarsamalarda bulunurlar?
Sözgelimi,
dersini bitiren bir öğretmen, “Arkadaşlar zil çaldı çıkabilirsiniz!” dediğinde
öğrenciler, “Demek ki sınıfta kalmamız ilelebed yasaklandı. Artık bu konu
kapanmıştır.” sonucunu çıkarırlarsa mevzubahis resmi kişiler ve gazeteciler
kadar “hikmetli” düşünmüş olmazlar mı? Bu durumda hangisi hangisinin seviyesine
çıkmış veya inmiş olur?
İnsanlık
Ölmedi
İngiliz
barış eylemcisi Anne Wix düğününü erteledi ve Filistinlilerle güzel bir
dayanışma örneği sergileyip İngiltere’den işgal altındaki Filistin’e gidip
böbreğini bağışlayarak böbrek hastası 3 yaşındaki bir çocuğun hayatını kurtardı
(Paletsine Chronicle 8.11.2005).
Merak
Radyo
7’de istek programı dinliyorum. “Aşkıma, bir taneme, canımdan çok sevdiğime
vb.” ifadelerle istekte bulunanlar oluyor. Programcı da ne yapsın, “Düğün
davetiyenizi bize de gönderin.” diyerek bu ifadeleri meşru bir alana taşımak
istiyor.
Merak
ettiğim şu: Acaba iki kişi arasındaki sevgiyi radyodan teşhir etmek bir
sapıklık türü mü? Güzel olan onun mahrem kalması değil mi?
YAŞLI MARANGOZ
Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. İşveren müteahhidine, çalıştığı
konut yapım işinden ayrılarak eşi ve büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir
yaşam sürmek niyetinden söz etti. Her ay çalışması karşılığında aldığı
ücretini elbette özleyecekti. Ne var ki emekli olması gerekiyordu. Müteahhit,
iyi işçisinin ayrılmasına üzüldü ve ondan kendine bir iyilik olarak son bir ev
yapmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe girişti fakat gönlünün yaptığı
işte olmadığını görmek pek kolaydı. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz
malzeme kullandı. Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne büyük
talihsizlikti! İşini bitirdiğinde işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış
kapının anahtarını marangoza uzattı. "Bu ev senin" dedi, "Sana
benden hediye". Marangoz, şoka girdi. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı
evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman böyle yapar mıydı hiç!
Bizim için de bu böyledir.
Gün be gün kendi hayatımızı kurarız. Çoğu zaman da, yaptığımız işe elimizden
gelenden daha azını koyarız. Sonra da, şoka girerek, kendi kurduğumuz evde
yaşayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız. Ne var
ki, geriye dönemeyiz.
Marangoz sizsiniz. Her gün
bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. Hayat aslında bir “Kendin
yap!” tasarımıdır. Bugün yaptığınız davranışlar ve seçimler, yarın
yaşayacağınız evi kurar. Öyle ise onu akıllıca kurun.
Unutmayın... Paraya ihtiyacınız yokmuş gibi
çalışın. Hiç incinmemiş gibi sevin.
Bir
askerlik defterinden alıntıdır...
Askerliğimi
kısa dönem jandarma er olarak yaptım. 1 Mayıs İşçi Bayramı'ndaki kutlamalar
nedeniyle biz kısa dönem erlerden de polise destek olmamızı istemişler. Robocop
dedikleri (plastik parçalardan oluşan zırhlı gibi giysi) üniformalardan
dağıttılar. Biz de, “Of! Robocop olacağız” edalarıyla giydik. Aramızda çeşitli
birimlerde görevli askerler vardı. Bunlardan biri de yemekhane görevlisi
İsmail'di. Başçavuşun, “Herkes tek kol aralığı hizaya gelsin!” diye bağırmasına
rağmen kask nedeniyle duymayan İsmail orada burada sallanmaya devam edince
başçavuş aynen şöyle bağırmıştı: “Lan mutfak robotu! Sen de hizaya gel.”
(internetten)
Tahsildaroğlu
Peyniri
Firmalar
kendilerine isim belirlerken illa da soyisimlerini ebedi kılacağız diye
müşterilerin anlam dünyalarını göz ardı edebilir mi? Marmara FM’de sürekli
Tahsildaroğlu peynirinin reklamı çıkıyor. Kendimi çek senet işleriyle sık sık
hemhal olan bir firma geliyor! Şimdi nasıl gidip alayım bu peyniri?
Günün Sözü
Toprağa
bağımlılıktan kurtulmak ağacı özgür kılmaz.
Rabindranath
Tagore