Kur'an’da Hz. İbrahim’in Babasıyla İlişkisi
Abraham’s Relationship with His Father
Quran is a holy book
which is related to social life and in addition to many subjects, it gives
pious peoples’ good examples in their relationship with their fathers and/or
sons. This work does not aim at studying the whole father son relationships
told in Quran but it concentrates on one examples shown by Abraham.
Keywords
Fatherhood, family
relations, gentleness, monotheism, advice, idolatery.
Kur'an, sosyal hayata
ilişkili kutsal bir kitaptır ve ele aldığı birçok konunun yanında Allah’tan
sakınan kimselerin babalarıyla ve(ya) oğullarıyla ilişkilerine dair güzel
örnekler sunar. Bu çalışma Kur'an-ı Kerim’deki tüm baba-oğul ilişkilerini
değil, sadece Hz. İbrahim ve babası örneğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler
Babalık, aile ilişkileri,
nezaket, tevhit, öğüt, şirk
Giriş
Yahudilik, Hıristiyanlık
ve İslâm tarafından “en büyük ata” ve temel refereans noktası kabul edilen Hz.
İbrahim ile ilgili Tevrat’ta ve genel olarak Yahudi dinî literatüründe ayrıca
Hıristiyan kültürü ile Kur'an-ı Kerim ve sonraki İslâmî literatürde diğer
birçok peygambere nispetle daha geniş bilgi bulunmaktadır.[1]
Hz.
İbrahim'in gerek babasına ve müşrik toplumuna karşı verdiği mücadele, gerekse
kurbanla imtihan edilerek zorluklara göğüs germesi, insanlar için güzel bir örnektir. Bu
meşakkat karşısında herhangi bir zayıflık da hissetmemiştir. O, bu onurlu
mücadeleyi verirken görev bilinci ve onun gerektirdiği sorumluluk duygusuyla
hareket etmiş kuvvet ve ihlâs içinde dinî bir cehd göstermiştir.
Bu çalışmamızda onun
örnek kişiliğini tüm yönleriyle değil sadece babasıyla ilişkileri bağlamında
ele alıp günümüze yönelik birtakım dersler çıkarmaya çalışacağız.
Hz.
İbrahim’in Babasına Tebliği
Hz. İbrahim, ister
inkârcı olsun ister müşrik olsun bütün sapkın düşünce sahiplerine meydan
okuyordu. Bu kimselerden birisi de
babasıydı. Ona, “İşitmeyen, görmeyen
ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun? Babacığım! Doğrusu
sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola
eriştireyim. Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman (olan Allah)a asi
oldu. Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahman’dan bir azab dokunur da
şeytana arkadaş olursun." (Meryem 19/42-45) diyerek onu şirkten
uzaklaştırmaya çalışıyordu. Hz. İbrahim, Allah'ın lütfu sayesinde gerçeği
kavramış ve tanımıştı. O, buna dayanarak bu bilgiden yoksun olan babasına öğüt
veriyor, tatlı sözlerle bilgisine erdirildiği yolda peşinden gelmesini
istiyordu.
Ayette görüldüğü gibi Hz.
İbrahim sorgulamaya en yakınından ve tenkidine de "niçin" sorusu ile
başlamakta ve babasının inancını sorgulamaktadır.[2]
Bu demektir ki, bir insan kendisinin veya ötekinin inancına ve tapınmasına
yönelik olarak "niçin" sorusunu sorarak sorgulama yoluna gitmelidir.
Doğru inancı bulabilmek ya da gösterebilmek için sorgulamak şarttır. Eğer insanlar inançlarını
sorgulayabilselerdi, delilden yoksun inançlara sahip kimseler kalmayacaktı.
Hz. İbrahim'in
sorgulamasında yer alan “işitmek”, “görmek” ve “fayda temin etmek” gibi
özellikler insana putlardan daha üstün olma özelliğini getirmekte, insanın,
kendisinden daha üstün olmayan bir varlığa tapınmasının doğru olmayacağını ima
etmektedir. Çünkü tapınılan şeyin üstün olması beklenir. Putlar insandan daha
aşağı durumda olduklarından, onlara tapınmak çok yanlıştır. Sözgelimi, bir
ölüden yardım dilemek de böyledir.
Hz. İbrahim’in babasına
gelmeyen ilim,[3]
vahiy idi. Babasını din konusunda kendisine tabi olmaya çağırırken de bu ilmi
kastetmişti.[4]
Hz. İbrahim putlara tapmanın ne kadar çirkin ve saçma bir tutum olduğunu
açıkladıktan ve babasına çağrı yöneltirken hangi kaynağa dayandığını, gücünü
nereden aldığını belirttikten sonra babasına açık açık tuttuğu yolun, şeytanın
yolu olduğunu söylüyordu. Oysa kendisi onu rahmeti bol olan Allah'ın yoluna[5]
iletmek istiyordu.
Hz. İbrahim babasını
uyarıyor ve yüce Allah'ı öfkelendirmesinden endişe ettiğini ifade ediyor,
Allah'ı öfkelendirirse O'nun kendisini cezalandırarak şeytanın dostu
yapabileceğini haber veriyordu. Çünkü yüce Allah'ın kulunu doğru yola iletmesi,
ibadete yöneltmesi bir nimet olduğu gibi, onun şeytana kul-köle olmasını
hükmetmesi de bir bedbahtlık, bir felâkettir. Bu felâket, kulu son hesaplaşma
gününde daha ağır azaba ve daha onarılmaz bir zarara sürükler (S. Kutub, VII,
168).
Gerçi Hz. İbrahim'in
babası ve diğer insanlar putlara taptıkları gibi şeytana tapmıyorlardı fakat
onlar şeytana uyup ona itaat ettikleri için Hz. İbrahim onları şeytana tapmakla
suçlamıştı.[6]
Çünkü şeytan insanların tapınma nesnesi olarak kabul ettikleri bir varlık
değildir. Hatta insanların çoğu hem şeytanı lanetlerler, hem de aynı zamanda
ona taparlar (Mevdudî, III,
203). Yüce Allah Hz. İbrahim'in babasına yönelik bu itirazını bize anlatırken,
ne yapmamız gerektiğine de ışık tutmaktadır. İnsanlara kötü etkilerin nereden
geleceğini, bu etkilere karşı nasıl tepki gösterileceğini öğretmek din
eğitiminin de görevleri arasında yer almaktadır. Hz. İbrahim de babasına,
etkisi altında kaldığı şeytanı tanıtmaktadır. Bilgilendirme yapıldıktan sonra,
onun tesirine göre insanı olumlu bir seviyeye getirmek mümkün olacaktır.
Hz. İbrahim adeta şöyle
demektedir: “Babacığım, konuşulanı işitmeyen, kendisine dua edip sığınanları
duymayan, onların dualarına icabet etmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası
olmayan şeylere niçin tapıyorsun? Bu aciz varlıkların kendilerine bile yardımda
bulunmaları mümkün değildir. Allah’tan kendilerine gelebilecek bir belâyı,
azabı, açlığı, yorgunluğu, hastalığı ve ölüm gibi bir sıkıntıyı bile def etmeye
gücü yetmeyen bu varlıklar sana nasıl yardım edecekler? Seni hem dünyada hem de
ahirette nasıl mutlu edecekler? Ölümü engelleyebilecekler ya da onu
geciktirebilecekler mi? Gökten iki damla yağmur indirebilecekler, yerden bir
tek bitki bitirebilecekler mi? Babacığım, doğrusu Rabbi’mden gelen ve sende
olmayan bir ilme göre hareket ediyorum. O halde gel bana tabi ol. Allah’a kulluğu benden öğren. Babacığım,
şeytana uymaya devam edersen korkarım Rahman’ın katından bir azap seni kuşatacak
ve onun dostu olarak kalacaksın. Korkarım ki şeytanla beraber oluşun seni onun
ateşine ortak edecek ve seni cehenneme götürecek.” diyor.
Yukarıdaki ayetleri
dikkate aldığımızda, nezaket, kibarlık ve edep dolu babacığım sözünden
babaya nasıl hitap edileceğini de öğreniyoruz. Bu hitap, aynı zamanda yapılacak
olan tebliğdeki, öğretideki tenkite bir hazırlık niteliği de taşımaktadır. Hz.
İbrahim son derece saygılı bir biçimde babasını şirkten ve şeytana kulluktan
koparıp tevhide, Allah’a kulluğa çağırıyor. Onun bu tavrına karşılık babası adeta
şöyle diyor: “Ey İbrahim, sen benim tanrılarımı beğenmiyor musun? Sen benim
tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Bu tavrından, şu tanrılarımıza hakaretten
vazgeçmezsen mutlaka seni taşlar ve öldürürüm.[7] Öfkemden kurtulmak istiyorsan, yaşamak
istiyorsan bir süre benden uzaklaş. Dargınım sana. Uzak dur benden. Uzun bir
süre gözüme görünme.”
İşte îmanla küfrün, îman
ehliyle şirk ehlinin belirgin özelliği. Birisi tebliğ sırasında son derece
saygılı, hürmetli öbürü dinlerken son derece haşin ve sert. İbrahim,
“Babacığım, babacığım!” diyerek merhamet ve şefkatle yaklaştığı halde, onu
diriltmeye, ona cennete kazandırmaya çırpındığı halde, berikisi oğlum bile
demiyor da, “Ey İbrahim” diyor. “Bu yaptıklarından vazgeçmezsen, benim gibi
inanmazsan seni öldürürüm.” diyor. Babanın bu tavrı küfrün îmana asla tahammülü
olmadığının göstergelerinden birisi olarak değerlendirilebilir.
Yukarıda zikrettiğimiz
Hz. İbrahim ile ilgili ayetlerde geçen “Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir
ilim...” ifadesiyle Hz. İbrahim cehaletin doruğunda bulunan babasını ifrat
derecedeki cehaletle isimlendirmediği gibi nefsini de üstün bir ilimle
sıfatlandırmamıştı. Böylece babasının şefkatini celp etmek istedi. Çünkü tersi
bir tavır, insanları nefret ettirebilir. Böyle konuşmakla İbrahim, babasını
çeşitli yollara tevessül ederek hakka ulaştırmak için kendi tarafına çekmek
istiyordu. Onu inancında şüpheye düşürüyor, sonra da hayır ve iyiliğin,
kendisine uymakta ve içinde bulunduğu sapıklığı terk etmekte olduğunu babasına
anlatmaya çalışıyordu.
Hz. İbrahim, “Ey
babacığım! Şeytana tapma...” derken hakikatte şeytana tapmak ve aldatmasına
uymak olan putlara tapmayı kastetmiştir. Putlara tapmak hakikatte şeytana
tapmaktır. Ancak putlara tapması, aklından ve tabiatından değil de, şeytanın
ona vesvese vermesinden kaynaklanıyordu. Halbuki şeytan, insanoğlu için
kötülükten başka bir şey istemez, günah ve bühtandan başka bir şeyi süslemez.
Ona itaat etmek; Rahman'a ibadeti terk edip putlara tapmak hususunda onun
aldatmasına kulak vermek iyi olur mu? İşte Hz. İbrahim, babasını, kötü sona
karşı uyarıyor, onu kötülükler sağanağına karşı ikaz ediyor ve şöyle diyordu:
İbrahim'in, babasına “Korkarım
ki, Rahman’dan (sana) bir azab dokunur.” şeklindeki sözünde "korkarım
ki" demekle, babasını ne kadar düşündüğünü ifade etmektedir. Aslında o
babasının başına gelecek felaketten şüphelendiği için değil kalbindeki acı
nedeniyle “kesinlikle” dememiş fakat “korkarım ki” demiştir (Râzî, VII,
544). Yoksa Hz. İbrahim, küfrü nedeniyle
insanların azaba uğrayacağını bilmektedir (Kurtubî, VI/1, 36). O, babasına
küfür-azap arasındaki doğrusal ilişkiyi net bir şekilde göstermek yerine korkarım
ki demekle çok güzel bir terbiye örneği sergilmiştir (Zemahşerî, III, 19).
Tecrübe, insana hem bilgi
kaynağı hem de geçmişteki davranışlarının doğruluğu veya yanlışlığını gösteren
bir ölçüt olmaktadır. Azabın başa çökmesi bir tecrübedir ve bu tecrübe insana
dünyada yaptığı yanlış davranışların ve inandığı sahte tanrıların yanlış
olduğunu anlatır; kimin peşine düştüğünü ve kimin dostu olduğunu öğretir. Hz.
İbrahim babasından -bu tecrübeyi yaşamadan önce- şeytanın etkisinde kaldığını
ve tevhîd inancından uzaklaştığını anlamasını istemektedir.
Hz. İbrahim babasını
-yolunu değiştirmediği takdirde- "şeytana arkadaş olacaksın."
diye uyarmaktadır. Zaten kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette
apaçık bir ziyana düşmüştür." (Nisa, 4: 119). İşte Hz. İbrahim de
babasına, ahiretteki azaba uğrayınca, dünyada şeytana dost olduğunu
anlayacağını ama iş işten geçmiş olacağını hatırlatmaktadır. Şeytana arkadaş
olmak; onun izinden gitmek, dediklerini yerine getirmek, sırf dünya hayatı
uğruna onunla muhabbet kurmak, ona sevgi beslemek demektir. Hz. İbrahim
âhirette böylesine bir olayla karşılaşmaması için babasına uyarıda bulunmakta
ve öğüt vermektedir.
Hz. İbrahim’in Babasının Tepkisi
Kur'an-ı Kerim Hz.
İbrahim’in babasının, oğluna sert tepki verdiğini ifade eder: “Babası
"Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki,
(onları kötülemekten) vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım. Haydi, uzun bir
müddet benden uzak ol" dedi.
İbrahim şöyle dedi: Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim.
Çünkü o, bana çok lütufkârdır." (Meryem, 19: 46-47).
Hz. İbrahim'in babası,
oğlunun ne demek istediğini tam manası ile anlamıştı. Kendi inancını ve
tapınmasını değerlendirmek yerine, Hz. İbrahim'in onun tanrılarına karşı olan
tutumunu değiştirmesini istemeyi tercih etmişti. Aslında Hz. İbrahim, babasının
şirkten ibaret olan inancını tenkit etmesine rağmen babası, oğlunun bu
tanrılardan hoşnut olmadığı sonucuna ulaştı ve oğluna bunu, soru olarak
yöneltti. Hz. İbrahim'in babası, oğlunun tanrılarını yermesi ve kendi inancını
tenkit etmesinden vazgeçmesini istemişti. Oğlu vazgeçmediği takdirde, Azer ona
neler yapacağını tehdit edercesine söylüyordu.
Hz. İbrahim’in tevhide
davet edişi karşısında babası, "Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz
mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki, (onları kötülemekten) vazgeçmezsen, seni
muhakkak taşlarım.“ şeklinde cevap verince Hz. İbrahim, “Selâm sana
olsun!” [8]
deyip ondan ayrıldı. Bu, veda etmek ve kötülüğü iyilikle karşılamak şeklinde
mütareke ifade eden bir selâmdır. Bu ayrıca, nasihat edilen kimsenin
cedelleşmesi söz konusu olduğunda onu terk etmenin ve kötülüğe iyilikle
karşılık vermenin güzel olduğu hususunda bir delildir. Hz. İbrahim'in babasının
hakka meyletmesini umarak, ona "selametle" duâ etmiş olması da muhtemeldir. Allah’ın elçisi adeta, “Sana Rabbimden
selâmet, hidayet ve esenlik diliyorum. Senin hakkında asla bir düşmanlık
düşünmüyorum. Benden sana hiç bir kötülük gelmeyecek. Ben senin hoşuna
gitmeyecek hiç bir davranışta bulunmayacağım. Seni üzmeyeceğim. Ancak Rabbimden
seni geçmiş günahlarını, isyanlarını bağışlamasını ve seni doğru yola
ulaştırmasını dileyeceğim. Çünkü Rabbim bana karşı çok lütufkârdır. Rabbim
şimdiye kadar benim dualarımı kabul buyurdu. Bana değer verdi. Allah belki seni
tövbe ve iman etmeye muvaffak kılar.
Yine Hz. İbrahim’in
"O (Allah) bana lütuf ve ikramda bulunmuştur." sözü ile
Allah’ın kendisine iyilik ve ikramı alabildiğine ileri olduğunu ve onun duasını
kabul edeceğini ima etmektedir. Nitekim Hz. İbrahim babasının bağışlanması için
dua edeceğine dair vaadinde durmuştur. Tabii ki buradaki babasının
bağışlanmasına dair dileğinin, onun tövbe edip iman etmesini arzulamak anlamına
geldiği söylenebilir.[9]
Babasının iman etmesinden ümidi kesince de aldığı uyarıyla da uyumlu olarak
onun için bağışlanma talebini bırakmıştır (Râzî, VII, 547). Demek ki Hz.
İbrahim, babasının sapıklardan olduğunu söyleyerek Allah'tan bağışlamasını
isteyerek af dilemiştir.
Sonuç
İbrahim’in babası ile
ilişkilerinden kendimize şu sonuçları çıkarabiliriz:
İnanç farklılığı ailede çatışma meydana getirebilir. Tevhid ile şirkin uyumlu bir şekilde ilelebed sürmesi beklenmemelidir.
İnanç farklılığı ailede çatışma meydana getirebilir. Tevhid ile şirkin uyumlu bir şekilde ilelebed sürmesi beklenmemelidir.
Baba yanlış düşüncede,
inançta ve yolda olunca oğul onu eleştirebilir, ona öğüt verebilir ve uyarıda
bulunabilir. Yetişkin çocuklar, babaları yanlış yolda ise onları taklit etmek
zorunda değillerdir. Düşünce ve inanç sahibi kimse baba bile olsa bu düşünce ve
inançlar sorgulanabilir. Babalar, yetişmekte olan nesillere, gerekirse
kendilerini de sorgulamayı öğretmelidir. Yoksa yanlışta ısrarcı bir kişiliğe
bürünüp örnek insan olmaktan uzaklaşırlar. Baba neslini süzgeçten geçirmeyen
nesiller, doğruyu bulamazlar.
Hz. İbrahim, babasının
inancını sorgularken, ne diyeceğini, neyi sorgulayacağını biliyor ve
açıklıyordu. Ayrıca bu yanlış inanç ve tapınmanın sonucunun nereye varacağını
da gündeme getiriyordu. Demek ki, bir inanç ve davranışı tenkit edip
sorgulanırken neticenin bildirilmesine dikkat çekmek olumlu bir davranıştır.
Yeni bilgilerle tanışan
ve değişime açık olan gençler, eğer dinî eğitim almazlarsa, aile içi saygı
ortamı kaybolmakta, genç kuşak, ailenin huzurunu kaçırmakta, baba neslini
tanımaz hale gelmekte, aile değerlerini kökünden yıkmaktadır. Vahyin eğittiği
Hz. İbrahim ise, babasına barış ve esenlik dileyerek onunla çatışmadan
çekilmekte ve gençlere iyi bir örneklik bırakmaktadır.
Kur’an’da, “Onlara:
"Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği vakit de: "Yok, atalarımızı
neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." (Bakara, 2: 170) şeklindeki
iddiaların doğru olmadığı Hz. İbrahim örneği ile anlatılmakta, bu sayede
gelecek nesillere hangi adımı attığını, hangi yolu takip ettiğini bilmenin
önemini ve taklidin çirkinliğini göstermektedir. İnsanlar taklidi ön plana
çıkaran sözlerle kendi sorumluluklarını yok edemezler. Atalarının yolundan
gitmekte ısrarcı olanlar Hz. İbrahim örneğindeki gibi istidlali (çıkarsama)
önceleyen atalarının usulünü ilke edinmelidirler.
Tevhîd inancını tebliğ
ederken veya dînî bir konuyu anlatırken, inanmayanlar o konuyu alaya alıyorsa
ya da bu görevi yapanı tehdit ediyorsa oradan çekip giderek onlardan ayrılma en
güzel metot olacaktır. Çünkü söz konusu durum, Allah'ın ayetlerine hakarei
amaçlamaktadır. Bu metodun tatbikatını Hz. İbrahim başlatmış, son peygamber Hz.
Muhammed'e (s) de uygulaması için[10]
emir verilmiştir.
Peygamberlik görevi,
doğru yola irşat, Allah'ın emirlerini tebliğ etmektir. Ondan sonrası Allah'a
aittir. Allah dilerse uyarılanları doğru yola iletir, dilerse sapıklıkları
içinde bırakır. Şöyle ki: İrşat edilen kimse içindeki cevheri, harekete
geçirmek isterse, Cenâb-ı Hak onu buna lâyık gördüğü takdirde doğru yolun
kapısını açar ve kuluna yardımcı olur. Ehil ve lâyık görmediği takdirde kendi
haline bırakır ve lâyık olma düzeyine gelmesini bekler. Buna «hidâyet sünneti»
de denilebilir.
Teblîğ ve irşat görevini
yerine getirirken öfkelenmek, kabalık göstermek, kızmak, incitmek yoktur.
İncelik, nezaket, edep, terbiye ve ağır başlılık önde gelir. İbrahim Peygamber
de bunu en güzel şekilde sergilemiş ve bizlere güzel örnekler bırakmıştır.
Kaynakça
Arman, Ömer
Faruk, “İbrahim”, İslam Ansiklopedisi, TDV, Yay., İst., 2000.
Esed,
Muhammed, Kur'an Mesajı, (çev. Cahit Koytak ve Ahmet Ertürk), İşaret
Yay., İst., 2000.
Firuzâbâdî,
Muhammed b. Yakub, el-Kamusu’l-Muhît, Daru’l-Fikr,
Beyrut, 1995.
Kurtubî, Ebû
Abdillah Muhammed, el-Câmi’ li
Ahkâmi'l-Kur'an, 11 c., Daru’l Fikr, Beyrut, 1995.
Kutub,
Seyyid, Fî Zilâli’l-Kur'an, (çev. Mehmet Yolcu ve diğerleri), 10 c.,
Dünya Yay., İst., 1991.
Mevdudî,
Ebu’l A’lâ, Tefhîmu’l-Kur’an,
(çev. Muhammed Han Kayani ve diğerleri), 7 c., İnsan Yay., İst., 1986.
Râzî,
Fahruddin, et-Tefsîru’l-Kebir, 2. bs., 11 c., Daru İhyai Turasi'l-Arab,
Beyrut, 1997.
Taberî,
Muhammed bin Cerir, Câmiu'l-Beyan an
Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 15 c., Daru'l Fikr, Beyrut, 1995.
Zemahşerî,
Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve
Uyûni’l-Ekâvil fî Vucûhi’t-Te’vil,
4 c., Daru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, 1995.
İkra
Cd 3. 0 versiyonu.
[1]
Hz. İbahim’in yaşadığı dönem tam olarak bilinmemektedir. Onun hakkında
Kur'an’da zikredilmemiş ayrıntıların kaynağı çoğu zaman Tevrat’ta nakledilen
biyografik bilgilerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur bkz. Arman, XXI,
267.
[2]
Hz. İbrahim’in Allah’a ortak koşanların inancını sorgulamasına dair başka bir
örnek için bkz. Enam, 6: 75-79.
[3]
Buradaki ilme, Muhammed Esed "zihinsel sezgi ve çıkarsama" (Esed,
614-615) anlamını vermiştir.
[4]
Zikrettiğimiz Kur'anî pasajdan şu sonucu çıkarmak da mümkündür: Bir baba
peygamber değilse, peygamber olan oğluna uymak zorundadır. Güncelleştirirsek, bilgi
kimde ise ona uymak gerekir. Cahil toplumlar, bilgiye sahip olan toplum veya
toplumlara tâbi olacak ve onlara boyun eğmek zorunda kalacaklardır.
[5]
Hz. İbrahim’in babasına “Seni doğru yola eriştireyim.”( صِرَاطًا سَوِيًّا) tavsiyesinde geçen “doğru yol” sözünü
anlamlandırmada şu ayet yardımcı olabilir: “"Şüphesiz benim de Rabbim,
sizin de Rabbiniz Allah'tır. O halde ona ibadet edin, işte dosdoğru yol
budur." (Meryem, 19: 36). Bu ayette “geçen “doğru yol” ifadesinin lafzı صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ şeklindedir. Taberî
ise Hz. İbrahim’in bu ifadesine “Allah’ın dini” anlamı vermiştir bkz. Taberî,
IX/2, 113.
[6]
Günümüzde hevalarını ilah edinenlerin düşüncelerini Satanizm adı altında
sistemleştirmeleri, toplumda tevhîd eğitimine ne denli ihtiyaç bulundğunu
göstermektedir. Aslında bu durum, din eğitiminin etkisizliğinden ve inançlı
insanların inançlarıyla uyumlu bir hayata sahip olmayışlarından
kaynaklanmaktadır.
[7]
Meryem suresi 46. ayette geçen leercümenneke (لَأَرْجُمَنَّكَ ) ifadesindeki recm sözlükte; lanet, öldürme, sürme ve
taşlama gibi anlamlara gelir bkz. Firuzâbâdî, 1002. Ebu Müslim ayetteki lafzın
taşlamak anlamında olduğunu söylerken, Mücahid, Kur'an’daki recm ve türevlerinin
tümünün lanet etme manasında olduğu kanaatindedir bkz. Râzî, VII, 546. Recmin
niteliği tartışmalarını bir kenara bırakırsak bu tür bir cezanın, Hz.
İbrahim'den önce de var olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde de bazı ülkelerde
evli oldukları halde zina edenlere “taşlanarak öldürme” cezası verilmektedir.
Bu tür bir cezanın kaynağına dair delil ise ayetler değil, rivayetlerdir.
[8]
Hz. İbrahim’in, “Selam olsun sana.” sözü ''Bizim amellerimiz bize, sizinkiler
size. Size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri istemeyiz."(Kasas, 28: 55)
ayetine benzer bir ifadedir.
[9]
Hz. İbrahim’in müşrik babası için af dilemesi, babasına verdiği bir sözden
dolayı idi: "Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra,
akraba dahi olsalar, Allah'a ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere
yaraşır ne de inananlara. İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona
verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine
belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim çok yumuşak huylu ve pek
sabırlı idi" (Tevbe 9: 113-114). Krş. Şuara, 26: 86; Tevbe, 9: 114. Hz.
İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi “hemen cezalandırılmasını istememe”
anlamında da olabileceğine dair Râzî, şu ayeti delil getirir: “İman edenlere
söyle: Allah'ın cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik
bağışlasınlar. Çünkü Allah her kavmi kazandıklarıyla cezalandıracaktır.”
Casiye, 45: 14. Bkz. Râzî, VII, 547.
[10]
"Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar
başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa,
hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma." (Enam, 6: 68).