“KENDİNİZİ ÖLDÜRÜN” Ayeti Üzerine
Okuyucunun
Kur'an-ı Kerim’in bazı ayetlerini ilk bakışta anlaması zordur. Çünkü bu tür
ayetlerden -onlar üzerine tefekkür etmeden önce- Kur'an’ın bütünlüğüne, genel
hükümlerine ve akla aykırı izlenimi edinmektedir. Sayıca az olan bu tür
ayetlerden birisi şudur: “Biz onlara: ‘Kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan
çıkın.’ diye emretmiş olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı.
Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha
hayırlı, hem de daha sağlam olurdu.”(Nisa 4: 66). Ayetin “söz konusu
problemle ilgili” kısmı “Kendinizi öldürün” ifadesidir. Bu yazıda söz
konusu ifadeden ne kastedildiğini ve bu ifade ile kimin muhatap alındığını
ortaya koymaya çalışacağız.
A. “Kendinizi öldürün” ve Cihad
Muhammed
Esed, girişte belirttiğimiz ayetin, inancın ve özgürlüğün savunulması yolunda
kişinin yaşamını ortaya koymasına ve gerektiğinde ana yurdunu terk etmesine atıfta
bulunduğunu, Allah yolunda savaşmayı konu alan Nisa suresi 71. ayet ile başlayan
uzun pasaja da bir giriş niteliğinde olduğunu ifade etmektedir. Ayetteki
ifadeyi, Esed’in yorumuyla uyumlu şekilde, “Cihad etmek suretiyle ölüme
hazırlanınız.” şeklinde anlam verenler de olmuştur.
Yeni
Anlayışın Işığında Asrın Kur'an Tefsiri adlı eserde Esed'in verdiği
anlamın doğruluğuna ayetin devamı delil olarak gösterilmektedir çünkü devamında
"Yurtlarınızdan çıkın, diye emretmiş olsaydık" ifadesi yer
almaktadır. Bir toplum ya hayatını feda ederek ülkesini kurtarır ya da her şeyi
düşmana bırakıp ülkesini terk eder. Düşmanıyla hayatı pahasına savaşan insan
ile ülkesini terk eden insan aynı düzeyde değildir.
B. “Kendinizi öldürün” ve İntihar
Bir
kısım müfessirler ayetteki müşkil ifadeye: “İsrailoğullarının yaptığı gibi, kendinizi
öldürün ki, tövbeniz kabul olsun.” anlamı vermiştir. Bu yoruma göre, intihar
bir tövbe biçimi olmaktadır.[1] Allah’ın,
kullarını imtihan etmek için bu türden bir emir verdiği vakiidir: “Hani bir
zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzağıyı put edinmekle
kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tövbe ile dönün de kendinizi öldürün.
Böyle yapmanız Bârî (Yaratıcınız) katında sizin için hayırlıdır, böylece
tövbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de o tövbeleri kabul edendir ve Rahîm'dir.”
(Bakara, 2: 54). Risaletin son halkasında, asıl olan, emirlerin ve
yükümlülüklerin fıtri ve kolay olmasıdır. İnsan takatini aşan sorumluluklar “Allah
hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez.“ (Bakara, 2: 286)
ayetinde belirtildiği gibi söz konusu değildir. Bu nedenle ayette insanların
çoğunun itaat edemeyeceği “Kendinizi öldürün.” ifadesi için “emretmiş
olsaydık” kaydı düşülmekte yani Müslümanların böyle bir imtihana tabi
tutulmadığı söylenmiş olmaktadır.
Şifa
Tefsiri’nde, -muhtemelen
ayetteki emrin “intihar ediniz” şeklinde bir anlama sahip olduğu düşünülerek- bu
ayetin tefsiri bağlamında Allah’ın Hz. İbrahim’in oğlunu kesmesini emrettiği
kıssa aktarılmaktadır. Hz. İbrahim, emir üzerine o, bıçağı alıp oğlunu kesmeye
kalkmakta, oğlu İsmail de babasına: "Babacığım emrolunduğunu yap!"
diye boynunu göstermektedir. Rabbimiz de bu imtihanda başarılı olan Hz.
İbrahim'e, kesmesi için koç göndermekte ve onu dost edinmektedir. Hz. İbrahim
artık, Allah’a olan sevgisi için her şeyini O’na vermeye hazır olan bir dosttur
(Saffat, 37: 100-108). Benzer şekilde müminlerin, canlarını ve mallarını Allah
için vermeye hazır olmadıkları sürece dünyada, devlete ve izzete, ahirette de cennete
kavuşmaları mümkün değildir.
C. “Kendinizi öldürün” Emrinin Öznesi Kim?
Fahruddin
Razi, bu ayetin daha önce geçen, münafıklarla ilgili ve onları samimiyete,
münafıklığı bırakmaya teşvik eden ayetlerle irtibatlı olduğunu, bu durumda
anlamın: “Onlara, birbirlerini öldürmeleri ve yurtlarından çıkmaları gibi çok
ağır mükellefiyetler teklif etseydik, bu onlara zor gelir ve pek azı hariç,
onlar bunu yapmazlardı. O zaman da, onların küfür ve inatları ortaya çıkardı. Böyle
yapmadığımıza göre, onlar o kolay işleri samimiyetle kabul edip, her iki
dünyanın da hayrını elde edebilmeleri için, inat ve isyanı terk etmelidirler."
şeklinde olduğunu söylemektedir.
Ayette,
"hayatını feda etmek", yahut "ülkesini terk etmek" gibi
ağır emirlerle karşılaşan münafıkların, çok azının bu yükümlülük altına
gireceğinin beyan edilmesi münafıkların; düşünce, cesaret ve inanç bakımından
birliktelikleri olmadığına işaret etmektedir. Çünkü onlar "Allah'ın
indirdiğine ve Peygambere gelin!" denince, Hz. Peygamber (s)’den büsbütün
uzaklaşan (Nisa, 4: 61), elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket
gelince, hemen ona gelip: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak
istedik." diye Allah'a yemin eden (Nisa 4/62) kimselerdir. Bu karakter(sizliğ)e
sahip kişilere: "Hayatınızı feda ediniz." ya da "Ülkenizi terk ediniz."
emri bir farz olarak onları muhatap alsaydı, kalplerindeki ikili duygu, ikili
davranışa dönüşecekti.
Taberi
ise,
ayetin muhataplarının tağutu hakem tayin eden münafıklar olduğunu, Allah'a
itaat etmeleri durumunda dünya ve ahiretlerinin onlar için daha hayırlı olacağını
ve bunun onların imanlarını sağlamlaştıracağını ve kararlılıklarını artıracağını
söylemektedir. Muhammed Ali Es-Sudari’nin, Safvetü’t-Tefasir adlı
eserinde Taberi’nin görüşlerine benzer şeyler söylemekte ek olarak itaatin onları
sapıklık ve nifaktan daha çok uzaklaştıracağını ifade etmektedir. Muhammed Esed
ise ayetteki emrin muhatapları için: “İmanlarının gerektirdiği fedakârlıklara
katlanmaya hazır olmayan yarım-gönüllü kimselerdir.” demektedir.
D. “Kendinizi öldürün” ve İlgili Rivayetler
Bu
ayet ile ilgili olarak Taberi tefsirinde, Tefsiru’l-Münir ve İlmin
Işığında Asrın Kur'an Tefsiri adlı eserlerde aktarılan bir rivayete göre
Sabit İbnu Kays, İbnu Şemmas, bir Yahudi ile münazara ederken, Yahudi şöyle demektedir:
"Musa, bize kendimizi öldürmemizi emretti, biz de bunu kabul ettik.
Muhammed size savaşmayı emretse, siz bundan hoşlanmazsınız..." Bunun
üzerine Sabit İbnu Kays, "Hadi canım sende! Şayet Hz. Muhammed bana,
kendimi öldürmemi emretse, ben bunu yaparım." deyince, bunun üzerine bu ayet
nazil olmuştur.
Başka
bir rivayete göre ise Hz. Peygamber (s): "Canım kudret elinde bulunan
Allah'a yemin ederim ki, ümmetimden öyle yiğitler vardır ki, iman onların kalplerinde,
kazıklar gibi çakılmış olan dağlardan daha sağlamdır." buyurdu. Hz.
Ömer’in de, "Allah'a yemin olsun ki, Rabbimiz, kendimizi öldürmemizi emretseydi,
muhakkak ki biz bunu yapardık. Bize bunu emretmeyen Allah'a hamd olsun."
dediği rivayet edilmiştir.
Rivayetlerden
yola çıkarak, sahabinin –en azından bir kısmının- ayetteki “Kendinizi öldürün”
ifadesini intihar olarak algılamaları, öyle bir emirle karşılaşmaları durumunda
kesinlikle itaat edeceklerini vurgulamaları, onların teslimiyetlerinin boyutunu
ve inananlar için örnekliklerini göstermektedir.
Sonuç
Kur'an
kendilerini öldürmelerini müminlere haram kılmıştır: “Ey iman edenler!
Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız
ticaretle yemeniz helaldir. Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı
çok merhametlidir.” (Nisa, 4: 29). Dolayısıyla bu yazıda ele aldığımız
ayetteki, “Kendinizi öldürün.” ifadesini “intihar” değil, “hayatı pahasına” inancı
doğrultusuna mücadele vermek şeklinde anlamak daha doğrudur. Emrin muhataplarına
müminler de münafıklar da dahildir. Rivayetlerden anlaşılan bir grup Müslümanın
“intihar emri” verilmiş olsa bile, buna itaat edecek imana sahip olduğudur
ancak bu bağlılığın çok sayıda inananı kuşatması beklenmemelidir ki ayette
zaten müminlerin kendilerini öldürmesi emredilmemiş “emretseydik” denilmiştir.
Kur’an'da
ilgili ayetle iman grafiğinin olaylar karşısında gerçek ölçüsünün belli
olacağına işaret edilerek bu hususta müminlerin çok duyarlı olmaları, temkinli
konuşmaları ve davranmaları hatırlatılmaktadır. Allah yolunda cihada her zaman
hazır olduğunu söyleyip cihad başlayınca da kaçacak yer arayanlar tarihin her
devrinde görülmüştür. “Zengin olsaydım, birçok hayırlar yapar, çevreme rahmet olurdum.”
diyenler, ilâhi bir sınava tabi tutulup mal ve servete kavuşunca düne kadar
kınadığı zenginlerden daha çok kınanacak kadar hasislik göstermişlerdir.
O
halde insan, içindeki iman ölçüsünü, karakter ve ruhî yapısını daha iyi
bileceğinden asıl ölçüsünü tespite çalışmalı, çetin bir sınavla karşılaşmadan
açık ve zayıf taraflarını görerek Allah'a yönelmeli, din adına yapılan öğütlere
gönül kulağını verip kendini iman doğrultusunda daha sağlam bir düzeye getirmeye
gayret etmelidir. O zaman Cenâb-ı Hak insana, bu güzel dönüş ve gayretine
karşılık büyük bir ecir verir ve doğru yolu kolaylaştırır.
Aslında
Allah, bu ayet ile gerçek müminin nasıl olduğunu veya nasıl olması gerektiğini
beyan etmektedir. Bu açıklamaya göre gerçek mümin; iyi olsun kötü olsun, zor
olsun kolay olsun, bütün emirlerinde Allah'a ve Rasulü’ne itaat eden kimsedir.
Hatta bu emir, insanın kendini öldürmesi şeklinde bile olsa fark eden bir şey yoktur.
Mümin olduklarını ileri süren insanlara "Kendinizi öldürün." diye bir
emir verilmiş olsaydı, bu insanların acaba ne kadarı böyle bir emre itaat eder
ve gönlünde Rabbine itaat etmiş olmanın huzurunu duyardı? Oysa bilinen bir
gerçektir ki, hoşa gitmeyen ve ağır gelen emirlere itaatten kaçmak münafıkların
İşidir. Zira münafık, heva ve hevesine uygun düşmesi halinde Allah'a ibadet etmekte,
bundan kendisine bir iyilik dokununca da hoşnut olmakta ve içi rahatlamaktadır.
Fakat bir eziyet veya sıkıntı ile karşılaşacak olursa, hemen yüz çevirmekte ve
tabiatıyla hem dünyasını hem de ahiretini ziyan etmektedir. İşte hali böyle
olan bir insanın, Allah'ın "Kendini öldür" emrine uyması ve Allah'a
itaat etmesi nasıl mümkün olur?
Allah'a
itaat eden ve O'nun emrettiği amelleri işleyen kimsenin, hem imanı artmakta,
hem de üstün ahlâk ve fazilet kazanmaktadır. Fakat kim de Allah'ın emirlerine karşı
gelirse, hem imanını yitirmekte, hem de O'nun emirlerine uymakla kazanacak
olduğu ahlâk ve faziletten yoksun kalmaktadır. İşte, insanın bu kesin akıbeti
göz önünde bulundurarak Allah'a itaat etmesi ve O'nun emir ve yasaklarına uyması
gerekmektedir.
*Bu
yazı, büyük oranda İkra İslam adlı Cd’nin 3.0 versiyonunda bulunan tefsirlerden
faydalanılarak hazırlanmıştır.
[1] Bu
yazıda ele aldığımız ayeti yorumlarken, Allah’ın İsrailoğullarına “intihar
etmeleri” emrini verdiğine dair ayeti delil getirenlerin görüşlerini
destekleyen bir pasaj Tevrat’ta mevcuttur: “Musa ordugahın girişinde durdu,
"Rab'den yana olanlar yanıma gelsin!" dedi. Bütün Levililer çevresine
toplandı. Musa şöyle dedi: "İsrail'in tanrısı Rab diyor ki: 'Herkes
kılıcını kuşansın. Ordugahta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşusunu, yakınını
öldürsün.’ Levililer Musa'nın buyruğunu yerine getirdiler. O gün halktan üç
bine yakın adam öldürüldü.” (Tevrat, Çıkış, 32: 26-28)