İşgalciler Irak’ta kalamaz!
İşgalciler
Irak’ta kalamaz!
Serene Assir Madrid’de
Heyet-i Ulema sözcüsü Muhammed el-Faizî ile Irak direnişinin geleceğini ve
ABD’nin Irak’tan çekilmesi konusunu görüştü. (Al-Ahram Weekly 13-19 Kasım 2008)
Irak
direnişinin fikri kurumlarından birisi olan Iraklı Alimler Birliği (Heyet-i
Ulema) Irak’taki faaliyetlerine nasıl başladı?
İşgalin ardından Heyet-i
Ulema başlangıçta siyasetle ilgilenmeyen, Vakıflar Bakanlığı’nın boşluğunu
doldurmak ve dinî hizmetler alanındaki eksikliği gidermek üzere çalışan bir cemiyet
olarak kuruldu. Cemiyet yönetimi olarak biz ayrıca vatandaşlık bilincini
geliştirmek ve iç savaşı bertaraf etmek için dinî, kabilevî ve sosyal
figürlerle irtibat kurma konusunda kendimizi sorumlu addediyorduk. Ayrıntılı
gözlemlerimiz sonucu işgalin bir iç savaş çıkarma konusunda açık bir niyete
sahip olduğunu fark ettik. Ayrıca işgale karşı çıkma hedefini gerçekleştirmede
bizimle birlikte tüm grupları ilgilendiren fetvalar yayınladık.
İşgale karşı
insanların bilincini ve kültür seviyesini yükseltmek şeklinde diğer bir
sorumluluğumuz daha vardı. Çünkü başlangıçta birçokları işgalcilerin onlara
yardım etmek ve daha iyi yaşam koşulları sağlamak için geldiği düşüncesine
sahipti. Bunu dikkate alarak ya Cuma namazlarında ya da genel toplantılarda
insanlara; işgalcilerin halka hizmet değil,
çıkarlarını gerçekleştirmek ve ıslah değil, ifsat için geldiklerini izaha
çalıştık.
Öncelikli hedeflerimiz
arasında siyasete girmek yoktu çünkü bizim yerimize bu işi yapacak Müslüman ya
da yurtsever siyasi ekipler zaten vardı. Ne var ki, 2003 Temmuz ayında Irak’ta
Yönetim Konseyi oluşturulmasının ardından, ya işgalle birlikte dışarıdan gelen
çoğunluğun ya da işgal çerçevesinde hareket eden azınlığın içinde yer alan
siyasi partilerin pek çoğunun işgalcilerin etkisinde oluğunu görünce şaşırdık.
Sonra gördük ki, siyasal arenada işgale muhalefet eden kimseler günden güne
silindi gitti çünkü siyasilerin çoğunluğu, işgalcilerin kurduğu ve “sivil lider”
Paul Bremer’in görevlendirdiği kimselerce kurulan partilerde ve işgalcilerin siyasi
projelerinin içinde yer alıyorlardı.
Burada Heyet-i
Ulema muhalefeti canlandırmak için siyaset arenasına girmeye ve işgale karşı
olanların bilinç düzeylerini yükseltmeye kendini mecbur hissetti. İlk
açıklamamız Yönetim Konseyi’ne dairdi ve bu tavrımız Heyet’in sorumluluklarına
“siyasette yer almayı, medya aracılığıyla muhalefet etmeyi ve işgal karşıtı
bilinç düzeyini yükseltmeyi” eklediğinin de işaretiydi. Hali hazırda 580. bildirimizi
yayınlamış bulunuyoruz ve tüm bildirilerimiz siyasi mahiyet taşır.
Irak direnişi
nasıl gelişti?
Geçmişi
okunduğunda direnişin üç safha geçirdiği görülür. İlki, tepki safhasıdır. Bu
belki de en zor safhaydı çünkü işgalciler herhangi bir direniş hareketi görmek
istemiyordu. O kadar ki, bir direnişin varlığından söz eden ve kanıtlarını da
ortaya koyan gazeteciler bile zulme maruz kalıyordu.
Direnişin ikinci
safhası ise; bazı isimler, sloganlar, nüveler
şeklinde görünüyordu. Bu safha direnişin hali hazırda var olduğunun kanıtıydı.
1920 Devrimi Tugayları, er-Raşidin Ordusu, Mücahidler Ordusu vb. sayısız örgüt
ile bu safha elbette ki öncekinden daha iyi ve ileriydi. Bu örgüt isimlerinin
duyulması bile işgalcileri çıldırttı çünkü artık direnişi medyadan gizlemek
mümkün değildi. Bunun sonucu olarak işgalciler, başka bir medyaya sığınmayı
denedi. Öteki medya şu propagandayı yapıyordu: Mücadele eden gruplar Irak halkı
için mücadele etmiyorlar! Bunlara mensup kişiler yabancı teröristlerdir!
Bu durum, Heyet’e bu
propagandanın doğru olmadığının ve direniş gerçeğinin medya aracılığıyla
duyurulması sorumluluğunu da yükledi. Bu direniş kutsal kitaplara da, Birleşmiş
Milletler kararlarına da uygundu. Bununla birlikte,
inkar edilemeyecek bir terör olgusu da mevcuttu. Biz her zaman sivilleri hedef
alan terör eylemlerini reddettik ama direnişten yana olduk. Halkımızın tutumunu
da terörizm değil, direniş olarak değerlendirdik.
Biz yaklaşımımız
nedeniyle işgalcilerle çatışma yaşadık ve hedef haline geldik. Sadece cemiyetimiz
mensuplarından 200’e yakın şehit verdik. Halen 180 arkadaşımız işgalcilerin ve
hükümetin hapishanelerinde. Gayretlerimiz gerçeği gizleme teşebbüslerini boşa
çıkardı. Şu anda direniş ikinci safhasındadır. Biz hala bu çerçevede
çalışıyoruz ve dikkatleri direnişin hedeflerine çekiyoruz. Arap dünyasında olsun,
Avrupa’da olsun gittiğimiz her yerde direnişin varlığından insanları haberdar
etmeyi, onun soylu hedeflerini gündemleştirmeyi ve söz konusu çabaların terör
değil halkı özgürleştirmeye ve tüm dünyada geçerli kabul edilen kriterlere göre
bağımsız bir devlet inşa etmeye yönelik olduğunu duyurmaya çaba sarf ediyoruz.
Ülkemizde er geç iktidarın halkın tercihinin ortaya konulduğu özgür seçimlerle
belirleneceğine ve bunun hakkımız olduğunu dillendiriyoruz.
Direnişin
sürecinde üçüncü bir safha daha vardır ki, ona henüz Irak direnişi
ulaşamamıştır. Direnişi, onun farklı halkalarını bir araya getiren birleşik bir
liderliğin söz konusu olduğu, belli bölgelerde kontrolü ele geçirdiği ve işgal
güçlerini müzakere masasına oturmaya zorladığı bu safhaya ulaştırmak için
gayret gösteriyoruz. Doğrusu bu safhaya ulaşmak oldukça zordur. Genelde
direnişlerin tarihinde ikinci safhada direnişçilerin uluslararası destek almaya
başladığı görülür. Sözgelimi Vietnam ya da Cezayir direnişi örneğine bakınız. Bizim
direnişimizde ise durum farklıdır. Henüz uluslararası destek -hatta bölgesel
destek bile- söz konusu değildir. Bunun nedeni ise çok açık: İnsanlık tarihinde
ilk defa tek kutuplu dünya hegemonyasına karşı bir direniş sürdürülmektedir.
Tarih boyunca, tüm
direniş hareketleri gerek Arap dünyasında gerekse Avrupa’da ya da başka
coğrafyalarda tek kutuplu olmayan ortamda ortaya çıkmıştır. Yani bir direniş
hareketi ne zaman bir kutba karşı ortaya çıksa, destek diğer kutuptan
geliyordu. Vietnam direnişine bakalım. Orada Rusya vardı ve büyük bir güçtü.
Çin vardı ve bağımsız devletler vardı. Vietnam direnişini destekleyen yaklaşık
47 sosyalist devlet vardı. Irak direnişinin durumu ise emsalsizdir. Çünkü o,
dünyanın ilk defa tek kutuplu olduğu bir dönemde mücadele etmekte ve bu da
direnişçilerin işini çok zorlaştırmaktadır. Çünkü bu kutup; uluslararası siyasete, organizasyonlara, (ve) medyaya hükmetmektedir. Direnişe, mali ya da
moral açıdan sahip çıkmaya veya medya yoluyla ya da siyasi olarak desteklemeye
çalışanlara yönelik olarak korkunç bir baskı uygulanmaktadır.
Direniş hali
hazırda ikinci safhadadır ve biz direnişin üçüncü safhaya geçmesi için gayret
ediyoruz. Aynı zamanda düşmanımızı müzakereye ve topraklarımızdan çekilmeye
zorlamakta ve ülkemizin tekrar halkımıza ait
olması için çalışmaktayız.
Irak direnişinin
emsalsizliği nedeniyle birçok kimse direnişin hatta Arap dünyasını da aşan bir
biçimde tüm dünya için mücadele ettiği görüşünde. Siz de öyle mi
düşünüyorsunuz?
Sizi temin ederim
ki, Irak direnişi sadece Iraklıların direnişi değildir. O, Arap dünyası ve
İslâm dünyası hatta tüm insanlar için mücadele vermektedir. Amerika herkese
zulümden başka bir şey getirmedi. Nüfuzu dünyanın her yanını kuşattı. Bunu
herkes biliyor. Irak direnişi herkesin hakkını savunmakta.
Bir olay hatırıma
geldi. Londra’da çeviri işi yapan ve Çinli elemanları olan bir arkadaşım var. Çalışanlarından
biri bana her sabah, Irak’ta kaç Amerikalı’nın öldürüldüğünü sorar ben de cevap
verirdim. Ölen Amerikalıların sayısı arttıkça o seviniyordu. Bir gün ona “Niçin
öldürülen Amerikalı sayısı arttıkça seviniyorsun?” diye sordum. “Çünkü siz
Irak’ta ABD’ye karşı bir barikatsınız. Bu barikat çökerse Amerikanın eli Çin’e
uzanacak.” şeklinde cevap verdi. Muhtemelen Ruslar da hatta Avrupalılar da
benzeri şeyler söyleyecekler. Avrupalılar Amerika’nın haddi aştığını ve
insanların haklarını ve iradelerini ezip geçtiğini gayet iyi bilirler.
Heyet-i Ulema ABD’nin
kukla müttefikleriyle imzaladığı anlaşmayı ihanet olarak tanımlayan bir fetva
yayınladı. Gayr-ı meşru olmasının ötesinde bu anlaşma bölgede bir etki
uyandıracak mı?
Irak ile ilgili
gelişmeleri takip edenler Iraklıların, direnişin ve direnişi destekleyen kuruluşların
ve toplumun büyük kesimlerini temsil eden kurumların ve siyasi partilerin bu
anlaşmayı reddettiklerini bilir. İlginç olanı, Amerikan siyasi planı
çerçevesinde çalışan bazı politikacıların bile bu anlaşmayı reddettiklerini
açıklamalarıdır. Irak’ta İran’a bağlı güçler var ve İran bu anlaşmaya karşı
çünkü uzun vadede Irak’ta Amerikan varlığının kendisi için tehlikeli olduğunu
düşünüyor.
Sonuç olarak
Irak’ta bu anlaşmayı reddetme konusunda yaygın bir uzlaşma sağlandığı
söylenebilir. Söz konusu anlaşma müzakere edilebilirliğini kaybetmiş bir
anlaşmadır, cebrîdir ve bilinmelidir ki imzalanmaması durumunda Irak halkına ağır
bir fatura ödetilecektir. Ne var ki, anlaşmalar
özgür iradeler arasında yapılır ve bağımsızlık üzerine inşa edilir. Neticede
inanıyorum ki, imzalansa da bu anlaşmanın bir anlamı yoktur. Çünkü Amerika
Irak’ta kalmayı başarabilse, anlaşmanın içeriğini anlaşma olmaksızın da uygulardı.
İşte o zaman iktidarını tesis etmiş olurdu. Amerika ülkemizden çıkarsa, ilk
iktidara gelecek vatansever gücün yapacağı şey bu anlaşmayı çöp kutusuna
atmaktır..
Amerika
Birleşik Devletleri Irak’ta amacına ulaşamadı ve yenilgiye uğradı. Özellikle bölgesel
gücünün -Maliki’nin kukla rejiminin- hiçbir güvenirliği yok. Bu şekilde nasıl
devam edecek?
Sizi temin ederim ki ABD burada kalamayacak. Sık sık basın kuruluşlarına
yakında işgalin biteceğine dair beyanatlar veriyoruz. Bazı gazeteciler
şaşırıyorlar ve bize: “Kendinizden çok emin konuşuyorsunuz? Bunu nereden
biliyorsunuz?” diyorlar. Biz de elimizde detaylı bilgilerin olduğunu ve
Amerikalıların karşılaştıkları sorunları bildiğimizi söylüyoruz.
Bir alimin el-Cezire’ye vermiş olduğu bir mülakatı hatırlıyorum. Amerika’nın
konumunu bir açıdan Hz. Süleyman’ın durumuna benzetmişti. Hz. Süleyman yaşamını
yitirmesine rağmen hiç kimse onun öldüğünü anlamamıştı, ta ki Kur’an’da geçtiği
üzere değneğini kurtların kemirip yere düşmesine kadar. O alim, şu anda Amerika’nın
miadını doldurmaya başladığını söylüyor. ABD güçlüymüş gibi gözüküyor ama
Araplara ve diğer halklara göre gerçek hiç de öyle değil. İçten içe kendisini
kemirip bitiriyor.
Bana göre bu benzetme Irak’taki durumun doğru bir analizidir. Amerika
yenilmiştir ve hiçbir güvencesi yoktur. Bu yüksekçe bir binanın tepesinden
aşağıya belindeki ince bir iple sallanan adamın durumuyla aynıdır. Hayatta
kalması ipe bağlı. ABD burada tutunmak için zorlanıyor. Buradaki gerçek ortaya
çıkarsa bütün dünyanın gözleri önünde her şeyin biteceğini ve artık büyük bir
güç imajı çizemeyeceğini biliyor.
Yenildiklerini itiraf etmemek için her gün bir sürü cinayet işliyorlar.
Vietnam deneyimini tekrar etmek istemiyorlar. Fakat emin olun ki o an geliyor.
Ben inanıyorum ki yeni başkanın çekilmekten başka hiçbir çaresi yok. Bush’dan
miras kalan felaketin boyutlarını öğrendiğinde şok olacak. Bush her şeyin üzerini
örtüyordu.
ABD Irak’ın
gelişmiş sağlık sistemini yok etti. Kolera şu anda salgın düzeyinde. Eğitim
sistemi de yok edildi. Irak’ın geleceği tehdit altında. Sizce bunlar kasıtlı mı
yapılıyor?
2003 yılı Eylül
ayında el-Arabiya kanalına bir demeç vermiş, o zaman Amerika’nın buralara
yerleşmek için geldiğini söylemiştim. Fakat şu anda Amerika’nın her şeyi yok
ettikten sonra buradan ayrılacağını söylüyorum. Yapılan tahribat kesinlikle
rastgele değil. Programlı ve önceden hesaplanmış bir politika izliyorlar.
Gösterilen tepkilere ve direnişe karşılık veriyormuş gibi gözüküyorlar. Fakat
bunlar hastaneleri ve klinikleri yıkmak için sadece bir mazeret. Tarlaları
yakmak için de mazeretleri hazır. Emin olun ki Amerikalılar buraya sadece daha
fazla yıkıma uğratmak düşüncesiyle geldiler.
Görev süresi
dolan ABD yönetimi ve Cumhuriyetçiler Irak’taki başarının yakın olduğunu
konuşuyorlar. Irak nüfusunun üçte birinin ülke içinde ve dışında yer
değiştirmesine ve 2003 yılından beri bir milyonun üzerinde Iraklının ölmesine
rağmen bunu nasıl başarı olarak takdim edebiliyorlar?
Bu savaş başlangıcından
günümüze kadar yalanlarla ayakta tutulmaya çalışıldı. Irak’ta kitle imha
silahları bulunduğu ve Saddam Hüseyin’in el-Kaide ile ilişki içinde olduğu
söylendi. Yalanların açığa çıkmasından sonra bile yalan üretilmeye devam
edildi. Yüzlerce insanın ölümüne şahit olduk ve hastanelerin yerle bir
edilmesini izledik. Buna rağmen özgürlük getirdiklerini söylüyorlar. Biz
Iraklılar bu söylenenlere gülelim mi, ağlayalım mı, bilemiyoruz!
Pentagon’un yapmış
olduğu istatistiklere göre (bu veriler Amerikalı savaş gazilerine ait bir
internet sitesinde de yayınlandı) 1991-2007 yılları arasında Irak’ta öldürülen
Amerikalı sayısı 37 bine yakındır. Kuveyt savaşında bile çok az Amerikalı
öldürülmüştü. Yaralanan Amerikalıların sayısı ise 600 binin üzerinde. Sizi
temin ederim ki gerçek rakamlar çok daha fazla. Bu rakamların internet
sitesinde yayınlanmasından bir hafta sonra Başkan Bush’un emriyle skandal
yaratabileceği endişesiyle kaldırtıldı. Bush, Amerika’nın kayıplarını ve gerçek
rakamları hep gizledi.
Barack
Obama’nın 16 ay içerisinde Amerikan güçlerinin geri çekileceğine dair sözleri size
inandırıcı geliyor mu?
Ben Obama’nın
konuşmasındaki ‘geri çekilmeyi’ bir seçim kartı olarak görüyorum. İkinci
olarak, ister doğruyu söylesin isterse söylemesin geri çekilmek zorunda
kalacak. Başkalarının yapmış olduğu hataların kendisine miras kalmasını ve
bedel ödemeyi istemeyecektir.
Medyada ve
bağımsız haber kaynaklarında Amerikan güçlerine karşı saldırıların ve ölen
Amerikalıların sayısının geçen seneye nazaran azaldığı yönünde haberler var. Bu
doğru mu?
Evet doğru.
Direnişçiler tarafından düzenlenen operasyonlar ortalama yüzde 50 azaldı. Bunun
çeşitli sebepleri var. Ana sebebi ise Uyanış (Sahva) projesi. Amerikalılar bir
oyun oynadılar. Amerikan Merkez Kuvvetler Komutanı General Petraeus tarafından
bir yönlendirme yapıldı ve başarılı da oldular. İşgalcilere karşı yapılan
operasyonların yüzde 50’sinin düzenlendiği el-Anbar gibi bölgelerimiz var.
Burada Sahva projeleri başlattılar. Böylece saldırılar yüzde 50 oranında
azaldı. Proje bir müddet için başarılı oldu. Şu anda ise projeye son verilmiştir.
Bir süreliğine
başarılı oldular dedim çünkü el-Anbar’a yönelik olarak bir buçuk yıl yoğun baskı uyguladılar. İnsanların ihtiyaçlarını
karşılayabileceği hiçbir market ve hastane yoktu. Sokağa çıkma yasağı
uygulanıyordu. İnsanlar açlıkla yüz yüze gelmişlerdi ve yavaş yavaş
ölüyorlardı. Aniden ABD bu bölgeden yeni liderler ortaya çıkardı ve onlar da
şehri kurtaracaklarını söylediler. Böylece şehir üzerindeki baskı kaldırıldı.
Yeni liderlerin sayesinde her şey iyiye gidiyor izlenimi verilmeye çalışıldı.
Güveniliyorlardı. Projenin başarılı olmasının sebebi buydu.
İşgalcilerin
başarılı olmalarının ikinci sebebi olarak el-Anbar’da bazı aşırı gruplar
tarafından yapılan hatalar ve insanların katledilmesi olayları gösterilebilir. Örneğin
sadece Amerikan askeri kampına girerken görüldüğü için insanlar öldürüldü. Polise
çalışmamasına rağmen pek çok kişi polise destek veriyor diyerek öldürüldü. Ya
da polis için çalışmasına rağmen pişman olduğunu söyleyen ve yaptığına son
veren insanlar da öldürüldü. Bunlar yapılan büyük hatalardı. Bu hataların
yanında Amerikalıların -edindiğimiz sağlam bilgilere göre- özel (ve)
gizli “ölüm ekipleri” vardı. Patlamalar gerçekleştirerek, çocukları öldürerek, (veya) suları zehirleyerek suçu çeşitli
grupların veya organizasyonların üzerine atıyorlardı.
Sahva hareketinin
sözde şeyhleri ortaya çıkınca da,
Amerika, şehir üzerindeki baskısını kaldırdı. Ölüm mangalarına patlamaları
durdurmaları emrini verdi. Biz, Amerikalıların yollara kendi yerleştirdikleri
patlayıcılarla kendi adamlarının dahi ölümüne yol açtıkları olaylar biliyoruz. Bu
arada insanlar Sahva’ya sempati duymaya başladılar ve direniş etkisini bu
bölgede yitirmeye başladı. Bilirsiniz ki direnişin başarısının en önemli
faktörü varlığını sürdüreceği çevredir. Bunu yitirince (direnişçiler
tarafından yapılan) operasyonlar azaldı.
Şu anda Sahva
projesi sona erdi. Amerikalılar kendileri projeyi sona erdirdiler. Buna ek
olarak Sahva’nın adamları ciddi hatalar yaptılar ve insanların güvenlerini
kaybettiler. Şu anda direniş tekrar güven kazanmaya başladı. Tecrübelerimize
dayanarak söylüyorum, önümüzdeki altı ay içerisinde direniş operasyonları Sahva
projesi öncesindeki seviyesine ulaşacaktır.
Irak’ta barış nasıl sağlanacak?
İşgal olduğu
müddetçe barış olmayacaktır. İşgal, anlayışla ve görüşmelerle birlikte yürümez.
İşgalci dostlukla değil, tankla tüfekle gelir. Bu evrensel bir gerçektir. İşgal
yüzünden Irak’ta her ne zaman bir sorunla karşılaşsak çözmeye çalışmış ve
başarılı olmuşuzdur. Fakat işgal yeni bir sorun çıkarmadan duramıyor. Bu kısır
döngüden kurtulamayacağız çünkü işgalci hiçbir zaman sorunların bitmesini
istemiyor. İç savaş çıkmasına ramak kalmıştı. Allah’a hamdolsun bunu önledik.
Barış için ilk
adım işgalcinin ülkeden hemen ayrılmasıdır. Ayrılırsa, abartmadan söylüyorum
çok kısa sürede mutlaka barış olacaktır. Elbette sorunlar olacaktır. Fakat bu
sorunları çözebiliriz. Başka bir güç bize sorun çıkarmadığı sürece biz
Iraklılar hep beraber bunların üstesinden gelebiliriz.
Biz Heyet-i Ulema olarak
başından beri programımızı ortaya koyduk. Uluslararası nitelikte garantiler
vererek işgalcilerin Irak topraklarından çıkması gerekiyor. Politik sürece
odaklanmalıyız. Anayasa iptal edilmeli ve gerçek Irak ordusu
yapılandırılmalıdır. Bu, barışa giden
yoldur. Ama ilk adım mutlaka işgalcinin bu toprakları terk etmesidir.
Çev:
Murat Kayacan-Barış Hoyraz
Bu çeviri Haksöz Dergisinin
213. sayısında (Aralık 2008) yayınlanmıştır.
The occupation
cannot stay
Serene
Assir in Madrid interviewed Mohamed
Al-Faidhi, spokesman of the Association of Muslim Scholars in Iraq, on the
future of the Iraqi resistance and the inevitability of US withdrawal .
Al-Ahram Weekly 13-19 Nov. 2008
As one of the
intellectual foundations of the Iraqi resistance, how did the work of the
Association of Muslim Scholars in Iraq (AMSI) begin?
The Association of
Muslim Scholars in Iraq (AMSI) was established after the occupation began, a
religious association whose concerns at the beginning had no relation to
politics and came to fill the gap left by the Ministry of Awqaf, or religious
affairs. We were also responsible for establishing contact with religious,
tribal and social figures, to raise awareness on concepts of citizenship, and
to repel the appearance of signs of civil war, as through our detailed
monitoring we came to know that the occupation had a clear intention to spark
civil war. We were successful, through the issuing of religious decrees
(fatwas), between us and all the other confessional and sectarian groups, in
achieving this goal.
We also had a
third responsibility, which was to raise the consciousness and culture of the
people against occupation, because at the start there were many people who had
the perception that the occupation came to help them, or to promise them a
better life. So through our initiatives, either through mosques on Friday
gatherings or through our general meetings, we showed the people that
occupation does not serve the nation, and that the occupation has its own
goals, and that the occupation works for destruction and not construction.
These were our
goals to begin with. There was no aim to take part in political work because we
depended on existing political forces, Islamic and otherwise also patriotic, to
take on this role instead of us. However, after the creation of the Governing Council
in July 2003 we were surprised that the occupation contained the majority of
the political forces, either the majority that had come with it from abroad, or
the minority that operated from within. So we realised that from one day to the
next the voice for opposition to occupation disappeared, because the majority
became involved in its political project, which the occupation set up and which
a civilian leader was sent to establish, and that was Paul Bremer.
Here, AMSI found
itself forced to conduct political work to rekindle the concepts of the
opposition, and to raise awareness among the people against the occupation. Our
first statement related to the Governing Council and it was a sign that AMSI
had added to its responsibilities a new responsibility, that of political and
media opposition, and consciousness-raising of the people against occupation.
We have currently arrived at issuing statement number 580, and all our
statements are political statements.
How has the
Iraqi resistance developed?
What is known from
a reading of history is that resistance undergoes three phases. The first phase
is a phase of reaction. This was perhaps the most difficult phase because the
occupation tried to cover up the existence of any kind of resistance, to the
extent that it would persecute journalists who would indicate the existence of
such a resistance. In this phase, we were the main proclaimer of the
resistance, who said that there was a resistance, and provided proof of it.
There is a second
phase to resistance, and that is the process of different activities becoming
clear under titles and slogans, core or otherwise. This is the phase that the
resistance is currently living. There are numerous names, including the 1920
Revolution Brigades, Al-Rashidin Army, the Army of Mujahideen, and it is of
course a better phase than the previous one -- more advanced. Once these titles
emerged the occupation forces went crazy, because it was no longer possible to
cover up the resistance from the media, and so it sought refuge in another
idea, and that was to say that those groups were not resisting on behalf of the
Iraqi people, but rather that they were groups coming in from the outside,
described as terrorist.
This gave rise to
another difficult responsibility for AMSI, which was to say through the media
to the world that no, this was not true, that there is a resistance, considered
legitimate by the religions of the book and the agreements of the United Nations,
and on the other hand there is terrorism. We reject terrorism that targets
civilians, however we are with the resistance, and what our people are doing is
resistance, not terrorism.
We also entered
into confrontation with the occupation forces because of these ideas, and we
were targeted and from AMSI alone approximately 200 martyrs have left us, and
we have 180 prisoners in the prisons of the occupation and the government, from
our membership base alone. The reason for this is that we gave support to the
resistance, and our work derailed attempts to conceal reality. Currently the
resistance is in this phase, the second phase. And we are still working within
this framework and are signalling its goals, and wherever we go in the Arab
world and even Europe our role is to make known that there is a resistance and
that it has its noble goals, and that it is not terrorist and that it wants to
free the nation, and it wants to build a state in accordance to the criteria
followed everywhere in the world -- for there to be an electoral process to
elect the authorities, and that is our right.
There is a third
phase, in the history of resistance movements, which the Iraqi resistance has
not yet reached. We are working in order to raise ourselves to this phase, and
it is the phase in which there is the emergence of a unified leadership that
gathers together the different strands of the resistance, and which has some
territorial control, and that forces the occupying enemy to the negotiating
table. Honestly, this phase is very difficult to reach. Normally, in resistance
movements in history, what has happened in the second phase is that resistance
begins to receive international support. Look, for example, at the Vietnamese
resistance, or the Algerian resistance. Once there are titles and names for the
resistance movement, different states or peoples begin to sympathise. However,
the resistance in our case is different. It does not yet have international
support, not even from the region, and the reason is that for the first time in
the history of humanity -- and this surprises many -- there is a resistance
against a single pole in the world.
Throughout
history, all resistance movements that have emerged, whether in our Arab world
or in Europe or otherwise, did so in the context of more than one pole of
power. So when a resistance movement emerged against a pole, support was
forthcoming from other poles. Look, for example, at the Vietnamese resistance.
There was Russia, and it was a great power, and there was China, and there were
non-aligned states, and there were approximately 47 socialist states, which
supported the Vietnamese resistance. The situation of the Iraqi resistance is
unique in that it resists in a world for the first time ruled by one pole. And
it is unfortunate that the one pole should be this one. This made the
resistance suffer a lot. Because this pole dominates international politics,
and international organisations and international media, it manages to check
any side that is trying to support the resistance, whether economically or
morally or in the media or politically.
We were, without
exaggerating, the ones who most supported the resistance against the occupier,
even though we were by this act exposing our chests to the flames of the
occupation.
The resistance is
currently in the second phase, and we are struggling and working for the
resistance to move to the third phase, in order to force our enemy to
negotiations and to withdraw from our land, and for the country to return to
its people.
Because of the
uniqueness of the Iraqi resistance, which you describe, many feel the
resistance is struggling on behalf of us all -- even outside the Arab world.
Would you agree?
I assure you, as I
always assure the media, that the Iraqi resistance is not only an Iraqi
resistance. It resists on behalf of the Arab world, the Islamic world and the
humane world. America has brought oppression to everyone. Its reach has
extended all over the world, north, south, east and west. This is a reality
that everyone knows. The Iraqi resistance takes on the role of defending the
rights of everyone.
I remember a
story. I have a friend in London who works in translation and he has employees
from China. One employee would ask me each morning how many Americans were
killed on Iraqi soil and I would reply. Then I could see that as the number of
Americans would rise, he would be happy. So I asked him, given his sympathy
with the Iraqi people, perhaps he was a Muslim? When I asked him, he said no.
So I asked him, why are you happy every time the number of Americans killed
rises? He said because you in Iraq are a barricade. If this barricade collapses
the hand of the Americans will reach China. It's possible that the Russian man
would say the same, or even a European might say this, as the Europeans may
well recognise that America has overstepped all boundaries and has stepped over
the rights and will of all people.
AMSI issued a
fatwa branding as treason the so-called Status of Forces Agreement the US is
trying to conclude with its local puppet allies. Aside from being illegal, will
this agreement have any effect on the ground?
As can be seen by
anyone who follows Iraq's news, the Iraqi people reject the agreement. It was
rejected publicly by the Iraqi resistance, and by associations that support the
resistance, and by associations that represent important sections of society,
and also by the political forces. What is interesting is that even some of the
political forces that are inside the American political game have also declared
their rejection. Naturally this may be for reasons that may not be patriotic.
There are influences by neighbouring states as is known, and there are many
forces tied to Iran, and Iran doesn't want this agreement because it considers
the American presence in the long run as dangerous to it.
So what happened
was a near consensus in rejection of the agreement. However, unfortunately the
agreement lost its negotiability, and it is being forced and if it is not
signed then the Iraqi people will pay an enormous price. But agreements are
built on an exchange of free will, and built on sovereignty. As a result I
believe that this agreement has no meaning, even if it is signed. Why? Because
if America manages to stay in Iraq it would execute the contents of the agreement
without an agreement: it would hold power. And if America leaves, then the
first step the incoming patriotic power would do will be to throw this
agreement in the rubbish bin. Further, I think the world is following and knows
it is a forced agreement without any worth.
The US
occupation in Iraq is defeated, unable to achieve its goals. Its local forces
-- in particular the puppet regime of Maliki -- have no credibility. Aside from
terror and violence, how does it hang on?
I assure you that
the US occupation cannot stay. We say often to the media that the occupation
will fall soon. Some journalists are surprised, and answer with the question:
You speak with full confidence, how do you know that? We say that we have
detailed information and know the reality of what the Americans are faced with.
I recall something
one of the scholars said in an interview with Al-Jazeera, in which he said
America today resembles the Prophet Suleiman, who continued to stand even after
he was dead. Then, as the Quran says, an ant came and ate the stick upon which
he leant and he fell dead. And if those people who worked under the prophet
knew he was long dead, they would not have continued to do so. And the scholar
continued to say that America is beginning to die. And yet before the Arabs and
others it continues to seem as though it is a strong power, whereas in reality
it is not that way. It is starting to eat itself up.
This beautiful and
accurate metaphor is representative, in my view, of the situation in Iraq.
America is defeated. America has no confidence. It is comparable to a person
hanging down from a tall building, who knows what will happen if he lets go of
the thin rope that is the only thing keeping him alive. He is forced to hold
on. America knows that if the truth is exposed then it will be finished as a
great power before the world.
For this reason it
bears daily killing, so as to not admit it is defeated. America does not want
to repeat the experience of Vietnam. But be sure, that moment is coming. And
because of this I believe that the incoming president, whether Republican or
Democrat, has no choice but withdrawal, because he will be surprised by the
scale of the disaster which he has inherited from President Bush, and by the
fact that President Bush was covering up reality.
The US
occupation has destroyed Iraq's once advanced heathcare system. Cholera is now
at epidemic proportions. Iraq's once advanced education system has also been
destroyed, threatening Iraq's future by attacking the capacities of its future generations.
Do you think this was all purposeful?
Yes. I gave a
statement to Al-Arabiya channel in September 2003. I said then: We used to say
that America has come to stay, whereas now we say that America has come to
leave but only after it has destroyed everything. We used to be surprised that
there is a programmed policy for destruction, and it is not random, nor is it a
response to popular reactions or to actions by the resistance. No, they want an
excuse to destroy the hospital, they want an excuse to burn the clinic; they
want an excuse to burn the fields. Be sure, when the Americans came they came
with a mind for destruction, destruction, and more destruction.
The outgoing US
administration and Republicans generally argue that success in Iraq is at hand.
How can the US project for Iraq be deemed a success when nearly a quarter of
the Iraqi population is displaced inside and outside the country and over a
million Iraqis have been killed since 2003?
What makes this
war stand out is that it has come about from beginning to end built on lies. To
begin with, lies were told to say that Iraq had weapons of mass destruction and
that Saddam Hussein had ties to Al-Qaeda, but although these lies have been
exposed, the lies continue. At a time when we witness hundreds of deaths and
the destruction of hospitals, they are saying they brought freedom. We, the
Iraqis, don't know whether to laugh or cry because of all this madness. They
always announce that they are victorious.
If you remember
two or three years ago President Bush declared victory was near, and just how
he thought so I don't know. They think that they have succeeded, or that is the
lie that they made up. I think that what they mean by victory is an increase in
the destruction of Iraq, and an increase in killing. The language of US victory
is the language of the destruction of Iraq and the elimination of its
existence.
According to
Pentagon statistics, published on an American war veteran website, since 1991
to 2007 approximately, the number of Americans killed in Iraq was near 37,000.
Whereas we know that in the Kuwait War very few Americans were killed, and so
in order to lighten the shock for the American people the span of the study was
made so long. The published figure of injured Americans is higher than 600,000.
I guarantee to you that the number in reality is even higher than that. These
are the American numbers. The week after this study was published on the war
veterans' site, President Bush ordered for it to be removed because it was
scandalous to him. So he is covering up American losses and their real scale.
Do you believe
Barack Obama when he speaks of withdrawing US forces in 16 months?
I believe the
decision of withdrawal that Obama speaks of is an electoral card. And secondly,
whether he is telling the truth or not, should he come to power he would be
forced to withdraw. This is because he would not permit himself to inherit the
mistakes of others and to pay the price for them, especially given that he is a
Democrat. I don't think -- if he has any capacity for thought at all -- he
would stay in Iraq.
In the media,
even independent sources, the number of attacks against US forces, and US
casualties, appears significantly lowered from last year's. Is this accurate,
and if so why?
This is true. The
number of operations by the resistance has decreased to approximately 50 per
cent, yes. There are reasons for this and the main cause is the Awakening
(Sahwa) projects. The Americans played a game, led by Petraeus, and succeeded
in it. We had areas such as Al-Anbar, very hot areas, and approximately 50 per
cent of the operations against the occupation used to take place from Al-Anbar
province. Here, in Al-Anbar, the Sahwa projects were created. So that 50 per
cent disappeared. Al-Sahwa succeeded for a moment, though they are now
finished, as I will describe shortly.
They succeeded
temporarily because America put pressure on Al-Anbar for one and a half years;
there were no markets for the people, no hospitals, curfews, and people were
even brought to hunger and slow death. Suddenly, the US made new leaders from
people from the city and said they were going to save the city, and they lifted
the pressure from the city, so as to create the impression that the pressure
was lifted at the hands of those individuals. They were trusted, to begin with.
This is the reason for the success of the project.
The second reason
for this success was that there were mistakes made by extremist groups in
Al-Anbar, including the killing of people. They would kill a man just because
he had been seen entering a US military camp. Or they would kill just because a
man had shown support for the police -- even if he didn't work for the police
as such. Or they would kill men who had worked for the police and resigned and
apologised. These were big mistakes. In addition to these mistakes, the
Americans, according to our accurate information, had private, secret death
squads, making explosions and putting the blame on these organisations, or
killing children or poisoning water, and likewise putting the blame on these
groups.
So an atmosphere
was created whereby people had had enough, and when these so-called sheikhs of
Al-Sahwa came about, the US stopped putting such pressure on Al-Anbar and
ordered the squads to stop placing explosives. We also have documented evidence
of American soldiers themselves laying down explosives and then by fate to
return via the same path later and die from explosions caused by the same
devices they had laid. Meanwhile, the people began to sympathise with Al-Sahwa
and so the resistance lost in that area the environment that embraced it -- and
you know that among the most important factors in the success of a resistance
movement is the environment in which it exists. So when it lost in that area
the environment the number of operations went down.
Now, however, the
Sahwa project is finished. The Americans themselves have abandoned it. And, in
addition, the men of Al-Sahwa have themselves committed grave errors, to the
extent that they have lost the trust of the people. Now, the resistance has
started to regain trust. I assure you that within the coming six months, based
on our experienced estimates, the rate of resistance operations will return to
the level it was at before the Sahwa project.
How will peace
be achieved in Iraq?
There will be no
peace so long as there is occupation. The occupation does not work with
understanding or negotiation. An occupier does not enter friendship, but rather
with the bullet and cannon: this is a universal truth. Every time we tried to
solve a problem that came about in Iraq because of the occupation, and
succeeded in doing so, the occupation would give birth to another problem. We
will not get rid of this vicious cycle, because it is not in the occupation's
interest to end it. For example, there were attempts to spark a civil war, and
we were able, with the help of God, to solve this, and then the occupation
brought in the Sahwa project, and so on.
So the first step
for peace is for the occupation to leave.
If the occupier
leaves, I won't exaggerate and say there will be peace from one day to the
next, no. There will still be problems. But we will be able to contain our
problems. We, the Iraqis, will be able to work towards solving them one by one,
together, without another power creating problems for us.
We as AMSI have
proposed our programme from the beginning: there needs to be the exit of the
occupation from Iraq with international guarantees; focus must be put on the
political process and the constitution must be cancelled; and there must be the
restoration of the real Iraqi army. That is the path towards peace. The first
step is the exit of the occupier.
This interview was
conducted 31 October 2008.
©
Copyright Al-Ahram Weekly. All rights reserved
Al-Ahram
Weekly Online : Located at: http://weekly.ahram.org.eg/2008/922/re9.htm