HZ. NUH’UN OĞLUYLA İLİŞKİSİ

1. Giriş

Hz. Nuh’un kendilerine peygamber olarak gönderildiği toplum, Allah'a kulluğu terk edip "Ved", "Suvâ", "Yağus", "Yeûk" ve Nesr" adlı putlara taparak yeryüzünde fesat çıkardı. Peygamberlerini yalanladı, alaya aldı ve onunla mücadeleye girişti.[1] Allah'a isyan edip, Rasulünün davetine kulak asmayan bu kavim, aynı zamanda yeryüzünde helâk edilerek cezalandırılan ilk toplum olmuştur. Bu cezalandırma daha sonraki kavimler için bir ibret kaynağı kılınmış ve onlara bu olayla somut bir uyarıda bulunulmuştur.

Bu çalışmada, Hz. Nuh’a dair Kur'an’da verilen tüm bilgileri değil sadece oğlu ile ilişkilerine dair ayetleri ele alarak onun oğluyla ilişkilerini ortaya koymaya çalışacağız.

 

2. Hz. Nuh’un Baba Şefkati

Kur'an’ın, aile içinde ebeveynle çocuklar arasındaki çatışma olayına dair verdiği ilk örnek, 950 yıl[2] risalet görevini sabırla[3] üstlenmiş Hz. Nuh dönemine aittir. Kur'an-ı Kerim Nuh Peygamber’in oğlunu[4] kurtuluşa çağırdığını ama oğlunun bu davete icabet etmediğini ifade eder: “Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna seslendi: Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin! Kâfirlerle beraber olma! O, dedi ki; ‘Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım’. Nuh da: ‘Bugün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur.’ dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.” (Hud, 11: 42-43). Bu korkunç ve belirleyici anda Hz. Nuh, etrafına bakıyor ve fark ediyor ki, oğullarından biri geminin dışında bir kenardadır, kendileri ile birlikte değildir.[5] Hz. Nuh’un, kendisine tâbi olmamasına rağmen, oğluna kibarca “yavrucuğum"[6] hitabında bulunur.[7]  Babanın tavrı şefkatin kemal noktasıdır.[8] Oğlu isyan etmesine rağmen, Hz. Nuh kibarlığı elden bırakmaz. Onun koşulsuz sevgisi ne pahasına olursa olsun, bir çocuğa duyulan sevgiyi gösterir. Çocuğun nasıl göründüğüne, erdemlerine, sorumluluklarına ya da engellerine bakmaksızın; ne olmasını umduğumuza ve en zoru da nasıl davrandığına bakmaksızın onu sevmek[9] baba oğul ilişkisini olumlu yönde geliştirmeye katkı sağlar. Bu tür bir sevgi onun, oğlunun her türlü davranışını beğendiği değil, çocuğunun kötü davrandığı zamanlarda bile, sevgisini esirgemeyip gösterdiği anlamına gelir

 Hz. Nuh’un: " Yavrucuğum, gel, bizimle beraber bin." sözü sanki oğlundan iman etmesini istemiş olduğuna delalet eder gibidir. Bu, O'nun: “Kâfirlerle beraber olma!" cümlesi ile de kuvvet kazanmaktadır. Yani o, oğluna: "Kâfirlikte onlara tabi olan bir kimse olma, bizimle beraber gemiye bin!" demek istemektedir.[10]

 

3. Oğlunun Tavrı ve Eylemleri

Kur'an, Hz. Nuh’un oğlunun iyi bir kimse olmadığını “salih olmayan bir kişi” şeklinde tanıtarak ifade eder.[11] Bu âsi çocuk, baba şefkatini umursamamıştı. Şımarık ve kendini beğenmiş delikanlı, dehşetin yaygınlık derecesini kavramaktan uzak bir gamsızlık içindeydi (Kutub, VI: 79). Kalbi katılaşmıştı. Peygamber olan babasının öğütleri onu etkilemedi. Çünkü dinde babasına muhalif birisiydi. Allah’ın:  "O senin ailenden değildir." (Hud, 11: 46) demiş olması da bundandı. Yani o, Allah’ın kurtarmayı vaat ettikleri kimselere dâhil olmayan ve şirk içinde olan bir kişiydi.[12] Babasıyla aynı dine mensup değildi.[13] Allah’a ortak koşuyordu. Niyetiyle ve ameliyle bir İslâm muhalifiydi.[14] Kafirdi ve babasını yalanlıyordu.[15] Oğlunun fasit eylemlerinin çokluğu nedeniyle ayette fiil hazfedilmiştir. Bu sayede onun ne kadar kötü iş işlediği vurgulanmış[16] ve kınanmış (Şevkanî, Fethu’l-Kadîr, III, 353 mekt) olmaktadır. Babasının onun ehlinden olduğunu vurgulaması ve Allah’ın Hz. Nuh’u “oğlunun kurtulmasını talep ederek” cahillerden olmaması için uyarması dikkate alındığında (Hud, 11: 46) Hz. Nuh’un oğlunun inkârını gizlediği ve müminmiş gibi davrandığı ihtimali de akla gelmektedir.[17]

 

4. Hz. Nuh’un Allah Tarafından İkaz Edilmesi

Allah: Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin ailenden değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım." (Hud, 11:46) şeklindeki uyarı Hz. Nuh’un bir iman zaafına düştüğü anlamına gelmez. Nitekim kendisinin bu uyarıya verdiği karşılık onun Allah'a teslimiyetinin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. Şüphesiz o da diğer peygamberler gibi bir beşer olarak çocuk sevgisi ve benzeri insanî duygulara sahipti. Oğlunun tufandan kurtulması için Allah'a yalvarması da bu duygudan kaynaklanıyordu. Allah bir peygamberin inkârcı biri hakkında böyle bir istekte bulunmasının doğru olmadığını bildirdi ve böyle hatalara düşmemesini tavsiye etti. Nitekim doğru yola erişmek için yeterli bir çaba sergilemeyen sevdiği bir kimse konusunda Hz. Peygamber'e de buna benzer bir uyarı yapılmıştır.[18]

5. Bu Baba-Oğul İlişkisinin Öğrettikleri

Çocuğu ergenlik cağına kadar dinî kültürle beslemek ve kendi günlük yaşantılarıyla en güzel örnek olmaya çalışmak ebeveynin görevidir. Bundan sonrası Allah'ın hidâyet ve inayetine bağlıdır. Öyle ki artık mükellef düzeye gelen gencin kalbi Allah'ın iki kudret ve rahmet parmakları arasında bulunur, O, onu dilediği gibi çevirir. Tabii bu çevirme, gene kişinin inanç, anlayış, idrâk ve basiretine göre gerçekleşir.

İslâmi ölçüler içerisinde yaşayan anne-babaya başkaldırmak çoğu zaman insanın dünyada helak olmasına sebep olur. Ahiret azabı ise, böyle biri için kaçınılmazdır.

Kan yakınlığı, değil, Allah'ın rızasına göre hareket etmek önemlidir.[19] Gerçek değer nesep yakınlığı değil, dinî yakınlıktır.[20] Allah'ın yaratılmış olanlar hakkındaki hükmü hiçbir peygamber veya veliye ayrıcalık yapılmadan mutlak adalet esası üzerine kaimdir. Peygamberler de şahsi görüşlerinde bazen hata edebilirler.[21] Onların yüksek makamlarına ve Rablerini hakkıyla bilmelerine göre bu çeşit davranışın peygamberler için günah sayılacağına, Allah'ın kâinattaki ilâhî sünnetlerine (fıtrî kanunlarına) aykırı olan bir şeyi isteyerek dua etmek caiz değildir. Yasak edilen bir şeyi duasında istemek cahilliktir. Ayrıca, İlâhî adalet mutlaktır. Bu konuda ne bir veli, ne de bir peygamber için ayrıcalık söz konusudur. Allah insanları dünya ve ahirette nesepleriyle değil, amelleri ve imanlarıyla hesaba çekecektir.[22] Peygamber kendi oğlunu Cehennemin ateşinden kurtaramazsa hiçbir veli, hiçbir kâfiri, hiçbir zaman ateşten kurtaramaz.

Kim nesebiyle gururlanır, Rabbini razı edecek amelleri yapmazsa o kimse Allah'ın şeriatını ve dinini bilmiyor demektir. Bu durum hukuka şu ilkeyi getirmektedir: "Suçu işleyen kişinin ailesinin statüsü ne kadar yüksek olursa olsun cezalandırmasından vazgeçilemez, yani istisna edilemez; hukukun karşısında herkes eşit muamele görmelidir."[23]

Babanın eğitimi, çocuk üzerine her zaman aynı etkiyi yapıp iyi netice çıkaracak diye bir garanti yoktur. Baba peygamber bile olsa, böyle durumlarda aciz ve çaresiz kalabilir. Babası mükemmel olan çocuklar, babaları ile kendileri arasında deniz dalgası gibi şeytanı, nefsi ve yanlış düşünceleri sokmamalıdırlar. İyinin, güzelin, doğrunun ve hakkın gemisinde babaları ile beraber olmalıdırlar.

Doğru yolda olan bir baba oğlunun doğru yolu bulması için elinden geleni yapmalıdır. Bu uzun bir döneme de yayılabilir. Babanın gücünü aşan etkenler yüzünden çocuğun sapması karşısında herhangi bir endişeye kapılmaması gerekir. İnsanlar da çocuğun sapmışlığını salt babanın üstüne yıkmamalıdır. Allah’ın insana ailesinin ve kendisinin sorumluluğunu yükler ancak bu sorumluluğunu yüzde yüz olduğu anlamına gelmez. Yalnızca güç yetirebildiği oranda bir sorumluluk söz konusudur. İnsan yakın çevresini azaptan kurtarmaya çalışabilir ancak başarı Allah’tandır.

İyi insandan doğan mutlaka iyi olacaktır diye genel geçer bir kanun yoktur. Demek ki, iyi insanların kötü çocukları olduğuna şahit olunduğu zaman onları kınamamak gerekir. "İyi insan olsaydı, çocuğu böyle olmazdı." şeklindeki sözler geçersizdir.[24]

Baba ile oğul arasındaki biyolojik bağ, manevî bağla pekiştirilmelidir. İnanç ve fikir yapısı ile ahlâkî davranışları mükemmel olan babanın yolundan giden çocuk, gerçek evlatlık statüsünü kazanıp aynı aileden olmaktadır. Demek ki, biyolojik bağı beyin ve gönül bağı tamamlamalıdır. Bu, gerçekleşince, çocuk aileye kazandırılmış olmaktadır. Aksi takdirde böyle bir çocuk Hz. Nuh’un oğlu gibi aileden sayılmayacaktır.

Uzun yıllar kavmini uyarıp onları her yönden irşada çalışan bir peygamberin, oğlunu, eşini ve yakınlarını ihmal etmiş olması düşünülemez. Nuh Peygamber kendi imkân ve iradesiyle varılması gereken sınıra kadar gelmiş, beşer gücünün yettiği noktaya kadar hizmetini sürdürmüştü. Bundan sonrası oğlunun ve eşinin kendilerini ona lâyık düzeyde tutmalarına ve Allah'ın yüksek takdirine kalmıştı.

Görüldüğü gibi küfür; babaya oğlunu, kan ile kocasını birbirinden uzaklaştıran başlıca sebepler arasında yer almakta, böylece aile yapısında fertleri birbirine bağlayan manevî bağların çoğu kopmuş olmakta ve arada sadece zahirî ilgiden başka fazla bir şey kalmamaktadır. İman bağı kan bağının önündedir. Peygamberler bizim örnek ve önderlerimiz olduğuna göre dostlarımızı belirlerken kan grubuna göre değil, iman grubuna göre belirlememiz gerekir.

Sonuç

Bu kıssa bize inanç, fikir, ahlâk ve dünya görüşü bakımından aile içi çıkan çatışmanın ne kadar eski dönemlerde başladığına da işaret etmektedir. "Hareket eden babası" ile "kenarda duran” oğul resmi bize şunu da hatırlatır gibidir: Hareket etmeyen tembel toplumlar yeni bir şey üretemez; değişim yaşayamaz, kendini yenileyemez ve o zaman da Hz. Nuh'un çocuğu gibi boğulur.” Babası mükemmel olan çocuklar, babaları ile kendileri arasında deniz dalgası gibi şeytanı, nefsi ve yanlış düşünceleri sokmamalıdırlar. İyinin, güzelin, doğrunun ve hakkın gemisinde babaları ile beraber olmalıdırlar.

Hz. Nuh ile oğlu arasında geçen diyalogdan yola çıkarak, Müslüman bir babanın çocuğuna kibar davranması, onun bir mümin olarak hayatını nihayete erdirmesi için sabırla mücadele etmesi, ona örnek olması gerektiği sonucunu çıkarabiliriz. Ne var ki, tüm tebliğ çabaları sonuç vermeyebilir. Bu durumda da iman bağını esas alıp, ilahi yasaya muhalif taleplerde bulunmamak gereklidir. Kurtulmak Nuh’un gemisine binmekle mümkündür.

 

Kaynakça

Beğâvî, Ebu Muhammed el-Hüseyin b. Mes’ud, Meâlimu’t-Tenzîl, 8 c., 4. bs., Daru Tayyib Li’n-Neşri ve’t-Tevzî, 1997 (Mektebetuşamile).

İkra 3. 0 cd.

Mektebetu’ş-Şâmile cd.

 



[1] İbnu’l-Arabi Hz. Nuh’un kavmi hakkında: “Arif kimse tapılan her mabudu Hak için bir tecelli yeri gören kimsedir.  Zaten Nuh’un kavmi de Hz. Nuh’un davetinde bir ‘furkan’ (ayrılık) olduğunu görmüş ve davete kulak vermemişti. Nuh onların bu tavrını zemmederken aslında övüyordu. Bunu arif olanlar anlıyordu.” şeklinde düşünmektedir.  Hz. Nuh’un gizli gizli müşrikleri övüyor oluşunu kabul etmek mümkün değildir. Zira o, Allah’tan inkârcıların hiçbirisini sağ bırakmamasını talep eden bir duada bulunmuştur bkz. İbnu’l-Arabi, Muhyiddin, Fususu’l-Hikem, (çev: Nuri Gencosman), M.E.B. Yay., İst., 1990, s. 291; İbnu Teymiye, Takiyuddin, İbnu Teymiye Külliyatı, (çev: Sait Şimşek ve diğerleri), Tevhid Yay., İst., 1986, II,  264; Kayacan, Murat, “İbnu Teymiye’nin Vahdet-i Vücut Eleştirisi”, Haksöz, S. 178, 2006, s. 46.

[2] “Andolsun ki Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, o dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.” Neml, 29: 14. Taberi, bu ayeti açıklarken Hz. Nuh’un tufan sonrası da belli bir dönem yaşadığını ifade eder bkz. Taberi, XI/2, 165.

[3] Zemahşerî, Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki Ğavamidi’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vucûhi’t-Te’vil,  4 c., Daru’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, 1995, III, 431.

[4] Kitab-ı Mukaddes’in Yaratılış Kitabı'nda Hz. Nuh'un ömrü, geminin uzunluğu, genişliği ve yüksekliği, yağmurun yeryüzünde kırk gün kaldığı, suyun dağların üstünde 15 zira' kadar yükseldiği ve yeryüzün­de 150 gün kaldığı gibi konular da yer almaktadır. Ancak bu bölümlerde Hz. Nuh'un peygamberliği, kavmini Allah'a davet etmesi, kavminden hiç kimsenin kendisine iman etmemesi gibi konularda ise bir bilgi verilmemektedir. Yine kafir bir oğlu ve kafir bir eşi olduğundan da hiç bahsedilmemektedir. Ancak Yaratılış Kitabı, Tufanın kopma sebebini tıpkı Kur' an gibi ele almaktadır. Orada “Tufan, Allah'ın insanlara öfkelenmesi, insanların yeryüzünde bozgunculuk ve zülüm yapmaları sebebiyle meydana gelmiştir.” denilmektedir bkz. Kitab-ı Mukaddes, 2. bs., İstanbul, 2002, Yaratılış, 6-7.

[5] Kutub, Seyyid, Fî Zilâli’l-Kur'an, (çev. Mehmet Yolcu ve diğerleri), 10 c., Dünya Yay., İst., 1991, VI, 78.

[6] Hz. Nuh’un mümin olmayan oğluna gösterdiği kibarlığı Hz. İbrahim’in babasıyla ilişkisinde görmek mümkündür bkz. Kayacan, Murat, “Kur'an’da Hz. İbrahim’in Babasıyla İlişkileri”, Fikir Dünyası, S. 4, İst., 2006, s. 100-107.

[7] Hz. Lokman da aynı hitabı oğlu için kullanmaktadır: "Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir." Lokman 31/16-17.

[8] Bağdâdî, Muhammed İbrahim, Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vil, 4 cilt, ts., II, 451.

[9] Chapman, Gary ve Campbell, Ross, Çocuklar İçin Beş Sevgi Dili, (çev: Pelin Ozaner), 2. bs., Ank., 2003,  s. 20.

[10] Râzî, Fahruddin, et-Tefsîru’l-Kebir, 2. bs., 11 c., Daru İhyai Turasi'l-Arab, Beyrut, 1997, VI, 351.

 Taberi, salih olmayan işin Hz. Nuh’un bilgiye dayanmayan sorusu olduğu kanaatindedir. Zaten tufan şeklinde gelen helak, Hz. Nuh’un: “Yeryüzünde kafirlerden bir tek kişi bırakma." Nuh, 71: 26 şeklindeki duasının karşılığıdır bkz. Taberi, VII/2, 71.

[12] Taberî, Muhammed bin Cerir, Câmiu'l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 15 c., Daru'l-Fikr, Beyrut, 1995, VII/2,  69.

[13] Dahhak’ten naklen bkz. Taberi, VII/2, 69.

[14] İbnu Abbas’tan naklen bkz. Taberi,VII/2, 71; Said b. Cübeyr’den naklen bkz. Kurtubî, V/1, 42.

[15] İbnu Abbas’tan, Urve ve İkrime’den naklen bkz. Kurtubî, V/1, 42; Bağdâdî, II, 450-451.

[16] Râzî, Nas suresi 4. ayeti tefsir ederken şeytana vesvâs denilmesini izah ederken onun kötü işlerle çokça meşgul olduğunu bu yüzden şeytan için bu lafzın kullanıldığını söyler. Bu tür bir kullanımın benzeri olması açısından da Hz. Nuh’un oğluna “salih olmayan bir amel” denilen ayeti örnek verir bkz. Râzî, XI, 388.

[17] Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed, el-Câmi’ li Ahkâmi'l-Kur'an, 11 c., Daru’l Fikr, Beyrut, 1995, V/1, 42.

[18] "(Ey Muhammed) Sen, sevdiğini doğru yol iletemezsin fakat Allah dilediğini doğru yola iletir." Kasas, 28: 56.

[19] Derveze, İzzet; et-Tefsir'ul-Hadis, (çev: Vahdettin İnce ve diğerleri), 7 cilt, 2 bs., İst., Ekin Yay., 1998, II, 467.

 Muhammed İbnu Abdillah el-Hüseynî, Ruhu’l-Meâni fî Tefsîri’l-Kur'ani’l-Azîm ve Sebu’l-Mesâni, 30 cilt, Daru İhyâi Turasi’l-Arabi, Beyrut, XII, 69.

[21] Peygamber (s)’in Allah’tan aldığı uyarılara dair bkz. Tahrim 66/1; Abese 80/1-7.

[22] "Tekrar dirilmek için Sur'a üfürüldüğü zaman aralarında nesep bağının hiçbir değeri kalmaz. Ve birbirlerine de bir şey soramazlar.'' (Müminun, 23:101).

[23] Bu ilkeyi izah etme açısından şu hadis kayda değerdir. Peygamber (s) buyuruyor: " Sizden öncekileri helâk eden şey şudur: İçlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptı mı onu terk edip (ceza vermezlerdi). Aralarında kimsesiz zayıf birisi hırsızlık yapınca derhal ona hadd tatbik ederlerdi. Allah'a yemin olsun! Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini keserdim." Buhârî, Hudud, 11, 12, 14, Şehâdat, 8, Enbiyâ 50, Fedâilu'1-Ashâb, 18, Megâzî, 52; Müslim, Hudud , 8, 1688; Tirmizî, Hudud, 9,; Ebü Dâvud, Hudud, 4; Nesâî, Sârik 5.

 Bazıları Hz. Nuh’un oğlunun kâfir oluşunu mümkün görmezler. Zira Hz. Nuh bir peygamberdir. Ancak bu yaklaşım doğru değildir. Çünkü Hz. İbrahim’in babası Müslüman değildi bkz. Râzî, VI, 350-351.