Çalışmak sadece işe gitmek mi?
Çalışmak sadece
işe gitmek mi?
Ülkelerin
çalışma koşulları arasında belirgin farklar bulunurken, yapılan bir araştırma haftalık çalışma saatleri
sıralamasında Singapur'un 46.6 saatle birinci, Güney Kore'nin ise 46 saatle
ikinci odlunu gösterdi. Türkiye ise haftalık 45 saatle bu ülkeleri takip etmekte.
Çalışmayı
sadece işe gitmek olarak mı algılamalıyız? Bence değil, çalışma anlayışımızı
gözden geçirmeliyiz. Sözgelimi ev hanımlarına “çalışmıyor” demek ne kadar
doğru? Belki de çok uzun süre çalıştıkları için “ağır işçi” oldukları bile
söylenebilir. Yine hasta ve yakın ziyareti de iş değil mi? “Para getirmeyen işe
iş denmez.” sözü bize ait olmasa gerek.
Tahakküm nasıl
sağlanır?
Pers
İmparatorluğu'nu yıkarak Yunanistan'dan Hindistan'a kadar uzanan büyük bir
coğrafya parçasının hâkimiyetini ele geçirip imparatorluk kurmuş, eski Yunan
uygarlığının doğuya yayılmasında etkili olmuş ve efsanevi bir kahramana
dönüşmüş olan Büyük İskender (ö. M.Ö. 323), felsefenin duayeni sayılan ve batı
düşüncesinin en önemli filozoflarından biri olan Aristo'ya (ö. M.Ö. 322) bir
mektup yazar ve kendisine görüş bildirmesini ister: "Zapt ettiğim topraklardaki
insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım? Ülkenin ileri gelenlerini
sürgüne mi göndereyim, hapse mi atayım yoksa kılıçtan mı geçireyim?”
Aristo
şöyle der: “Sürgüne gönderirsen toplanıp sana karşı başkaldırırlar, hapishaneleri
onlarla doldurursan o mekânlar militan yuvası olur, kontrolden çıkar. Onlardan
sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar." Aristo çözüm olarak
da şu nasihati verir: "İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle
savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin, ama anlaşmaya giden bütün
yolları tıkayacaksın." Aristo’nun bu sözleri tanıdık geliyor mu? (İlhan Gültepe’ye teşekkür)
Kibir nedir?
Hz.
Peygamber (s)’i kastederek, "Ben Muhammed'i severim, o da benim gibi büyük
bir komutan idi, fakat ben daha büyüğüm." diyen Napolyon’un tavrıdır.
Ne zaman
öğrenceğiz?
“Lütfen!”
demenin utanılacak bir şey olmadığını,
“Özür
dilemenin” küçültücü nitelik taşımadığını,
"Paylaşma"nın
malını azaltmak anlamına gelmediğini,
"Yönetici"
olmanın salt emir vermek manasına gelmediğini,
İş
yerinde "Allah’a ibadet” etmenin suç sayılamayacağını,
"Saygı"nın
el pençe divan durmaktan farklı olduğunu,
"Gülümseme"nin
laubalilikle ilişkilendirilemeyeceğini,
Yöneticiye
"duymak istediğini" söylemeye "iyilik" denemyeceğini,
"İletişim"
kurmanın yalnızca "konuşmak" olmadığını,
Saygı
duyulacak ve duyulmayacak "iş" diye bir ayrımın olmadığını, saygı
duyulamayacak işe iş denemeyeceğini,
Yaşamda
"sevinçler" kadar "hüzünler"in de olduğunu,
"Astlar
veya patronlar" ile aynı asansöre binmenin asansörü düşürmeyeceğini,
Evet
tüm bunları ne zaman öğreneceğiz? (M.
Emin Parlaktürk’e
teşekkür)
Ebu Hanife’den
hazır cevaplar
Üç
kişi Ebu Hanife’ye birer soru sordu:
1-
Bize Allah’ı gösterebilir misin?
2-
Cehennem ateş olduğuna göre, ateşten yaratılan cinler ve şeytanlar orada nasıl
azap göreceklerdir?
3-
Hem kaza ve kadere inanmamızı istiyorsun, hem de insanın iradesinden
bahsediyorsun. Halbuki insan her şeyi mecburen yapmaz mı, insanın kendi iradesi
var mı ki?
Bu
soruları alan büyük imam, eline aldığı bir avuç toprağı soranların yüzlerine
attı. Üçü de bu davranışa tepki gösterdi. Ebu Hanife bunun üzerine şöyle dedi:
“Allah’ı göremediği için inkâr etmeye çalışan adam! Toprağın yüzünde meydana
getirdiği acıyı görebildin mi? Daha yüzündeki acıyı göremezken Allah’ı
göremediğin için nasıl inkâr edersin? Ya sen ikinci sorunun sahibi! Bildiğin
gibi insan topraktan yaratılmıştır. Ama bu bir avuç toprak senin yüzünü
acıtmaya yetti. Demek ki cehennemin ateşi de ateşten yaratılan varlıklara acı
verebilir. İnsanın iradesini inkâr eden adam! Madem benim iradem yok, ne diye
yüzüne attığım toprak için benden şikâyetçi oluyorsun?”
***
Günün sözü
Hepimiz
maske takarız. Öyle bir zaman gelir ki onları çıkarmak için derimizi kazısak
yine de çıkaramayız. Andre Berthiaume (1938-)
29 Nisan 2010 (Memleket Gazetesi)