Başbakanın yazılıları yok tabi!
Başbakanın
yazılıları yok tabi!
“Siz yoğunsanız bir yandan dışişleri, bir yandan da içişleri ile
uğraşan Başbakan ne yapsın?” sorusuna 9. sınıf öğrencisi Hatice’nin verdiği
cevap: “Onun yazılıları yok tabi ne olacak ki?”
***
Çocukluğumuz
Çocukluğumda annem çalışmazdı. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Hatta babamın bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi. Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da
gidilecek bir yer yoktu ki. En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir şey vardı yani.
Çocukluğumda annem çalışmazdı. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Hatta babamın bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi. Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da
gidilecek bir yer yoktu ki. En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir şey vardı yani.
Cafelerde, alışveriş
merkezlerinde buluşmazdık. Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar,
oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik. Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız
eskirdi. Hatta öyle olurdu ki
çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık. Annelerimiz bu durumu
bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar
gönderirdi. Mahallemizdeki teyzeler annemiz
gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik. Ya da pencereden bize bir sürahi
bir bardak uzatırlar, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik. Kısacası evine
gidip gelen (ki sadece tuvaleti gelen giderdi evine) elinde mutlaka
yiyecekle dönerdi. Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi. Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.
yiyecekle dönerdi. Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi. Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.
Cebimizde harçlığımız olduğunda
düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun
bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi.
bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi.
Polisler gelmezdi kavgalarımıza,
zabıtlar tutulmazdı. Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz,
onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla
saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
Birbirimizin
suyundan içer, elmasına diş atardık. Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
suyundan içer, elmasına diş atardık. Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere
taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik.
Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim. Sokaklarımız
ruhsuzlaştı sanki. Komşumu
tanımıyorum ama onun evinin camını temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum. Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem. Bizim zamanımızda evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok. Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar. Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz.
tanımıyorum ama onun evinin camını temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum. Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem. Bizim zamanımızda evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok. Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar. Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz.
Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, onlara dede,
nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu. Kapısını çarparak örtüyor diye
çocuğuna kızıp, taksitini bitiremediği
arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana. Benim
değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder. Nedir
bunlar? Reklamlarla desteklenen beyni,
ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk. Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla
yaşar olduk. İyi de neden böyle olduk? Biz mi istemiştik böyle olmasını? Yoksa
birileri mi böyle istedi? “Her toplum hak ettiği gibi yönetilir.” derler ya,
hak ettiği gibi de yaşar diyelim mi?
(Metin Kayacan’a
teşekkür)
***
İki şey
İki şey insanı kâşif yapar:
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemenizi sağlar:
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamaya yardımcı olur:
1- Niyetin iyi olması
2- Ruhsal farkındalık
***
Afrika atasözleri
Bilge her şeyi bilmez, sadece
ahmaklar her şeyi bilir.
14 Ocak 2010 (Memleket Gazetesi)